Fethi Naci Yaşıyor, Görgüsüzleri Pataklamaya Devam Ediyor..

Fethi Naci Yaşıyor, Görgüsüzleri Pataklamaya Devam Ediyor..

Dizi Yazı -1   Selim İleri Skandalı

PAZAR OLA ROMANCILAR…

Son büyük eleştirmen de gidince ortalık tamamen piyasacılara kaldı. Edebiyata kefen biçen “liberal” şebeke ağırlıklı olarak “solculardan” oluşmakla birlikte, AKP’ye çalışıyor, sağcılarla, dincilerle mükemmel işleyen bir ortaklık sergiliyor.

Bunların belgelerini defalarca ortaya koyduk. Şimdi konumuz o değil.

Geçenlerde Hürriyet Pazar eki 100 kişiden oluşan bir jüri kurmuş, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi 100 romanını seçmiş!!! Bir pazarlama stratejisi olarak böyle hilelere sık sık başvurulur. Ama bunu sadece pazarlama stratejisi olarak görmek tam bir saflıktır. Bu aynı zamanda ülkeyi daha da gericileştirmek, faşistleştirmek için işleyen programın bir parçasıdır. Her şeye rağmen direniş devam ediyor. Tüm çabalara karşın muhalefette az buçuk akıl kalmış. “Onu da nasıl yok ederiz?” Böyle işler, o planın parçasıdır.

Daha fenası şebekenin tam içinde yer almayan bazı “sol” yayınlar da plana adeta gönüllü olarak dahil oluyorlar. Örneğin daha önce Elif Şafak’ı geniş biçimde yağlayıp, parlatan Aydınlık Kitap Eki, şimdi de Selim İleri’yi kapak yaptı.

Edebiyatı bir leş haline gelmiş Zaman yazarı Selim İleri’nin Aydınlık’taki PİAR’ı, onun iki romanını gelmiş geçmiş ilk 100’e sokan Hürriyet PİAR’ı ile ortaktır. Ama dedik ya bu sadece bir pazarlama taktiği değildir. Bundan çok öte bir şeydir.

Hürriyet’in 100 en iyi romanındaki skandalı ve bu skandalı kotaran o 100 kişiyi daha sonra belki ayrıntılı inceleriz. Anlaşılan o ki seçilen romancılar birbirlerine ve kendilerine oy vermişler, kendilerini seçmişler. Kuşkusuz işin başında AKP ile ortak olarak tüm sözde sol şebekeyi yöneten Doğan Hızlan vardır.

Fakat Aydınlık’ın Selim İleri skandalı, skandallar yarışmasında ilk üçe girmeyi şimdiden hak ediyor. Kendisi gibi düşünmeyen herkesi Fetöcü ilan eden, yaşamın eksenini Fetöcülük ve Fetöcü olmamak gibi gösteren, gariban bir memur işten atıldı mı bayram eden bu çevre, FETO’nun ideolojik generallerini gazetesinde baş tacı ediyor.

Hatta şu anda Aydınlıkçı olmayan bazı eski Aydınlıkçı dostlarımız geçmiş günahlarını örtbas etmek için Elif Şafak’ı bırakın, Hilmi Yavuz’u bile “iyi edebiyatçı” olarak övgüye şayan buluyor. O Hilmi Yavuz ki, yayınladığı bir kitaptan ötürü editörümüz Nihat Ateş’i, Zaman’da hedef gösterip, ihbar etmişti.

Bu olgu, 15 Temmuz darbesini gerçekten yürüten generalleri “bir hata yapmış olabilirler, ama başarılı askerlikleri bizim için ön plandadır” diye savunmaya, Aydınlık Gazetesi’nde baş sayfadan onları reklam etmeye benzer bir tutumdur.

İşin aslı ise şudur: Ülkede eleştirmenlik ölünce olay pazarlamaya kalıyor. Yağmanın kenarındaki bazı solcular da “kazan kazan” ilkesiyle, “madem onlar ünlü, onlar popüler, onlar çok kazanıyor, onlar kazansın, biz de onlardan yararlanıp kazanalım” kurnazlığı güdüyor.

Peki bu kişiler yani Elif Şafak, Selim İleri veya Hilmi Yavuz iyi edebiyatçılar mı? O yüzden bir “sol” gazetede siyasi fikirlerindeki tersliğe rağmen kitapları tanıtılabilir, övülebilir mi? Evet, iyi edebiyatçı olsalar, siyaseten sağcı hatta faşist nitelik taşısalar bile, sol bir gazetede kitapları övülebilir. Ama Aydınlık’ı “sol” kabul edersek bunu Aydınlık yapamaz. Çünkü uçan kuşa Fetö damgası yapıştıran bu gazete Zaman yazarlarına, FETO bağlantılılara kucak açamaz. “Yapamaz” diyoruz, ama yapar. Çünkü Aydınlık demek tutarsızlık demek, dün dündü bugün bugündür, demektir.

Peki bunlar gerçekten iyi edebiyatçılar mı?

Yukardaki büyük başlık altında bir “dizi” başlatacağız bundan böyle.

Selim İleri’den başlayarak işte o ilk 100’e giren bazı romancılar hakkında Fethi Naci’nin görüşlerini aktaracağız.

Fethi Naci son büyük eleştirmen olmakla birlikte elbette yargıları “Tanrı Sözü” değil. Katılırsınız, katılmazsınız. Ama gerçek eleştirmenler gibi, o da yargılarını “ben maviyi severim ya da çayın buzlusunu tercih ederim” yollu hoşlanmaya veya hoşlanmamaya bağlamaz. Dayanaklarını getirir. Okuyan her kişi, Fethi Naci eleştirilerini -katılsa da katılmasa da- bu dayanakları göz önünde bulundurarak değerlendirmek zorundadır.

Fethi Naci, Selim İleri’den başlangıçta biraz ümitlenmiş, ama sonrasında aşağıdaki değerlendirmeyi yapmış ve dahasında önemli bir romancı saymamıştır.    İşte büyük ustadan bir makale:

ROMAN METALAŞIYOR ya da PAZAR OLA ROMANCILAR

8 Mayıs 1984

Doç. Dr. Ahmet Yücekök, Türkiye’de Parlamentonun Evrimi adlı yapıtında C. W. Mills’tan bir alıntı yapıyor: “Pazar mekanizması, sanatı, bilimi ve öğrenimi de içermek üzere, yaşamın her yanına girdi ve bunları parasal değerlendirme konusu yaptı. Başka deyişle, son iki yüz yılda genellikle emeğin başına gelenler, şimdi de sanatsal, bilimsel ve aydınsal çabalarda kendini göstermektedir. Şimdi bunlar da bürokratik kuruluşlar ve büyük mağazalar olarak toplumun bir parçası durumuna geliyorlar.”

Türkiye’de de benzer bir gelişmeye tanık oluyoruz. Yayıncılık, artık büyük sermaye gerektiren bir iş oldu. Orta büyüklükte bir kitabın maliyeti bir milyon lirayı aşalı çok oldu. Sadece yazınsal değeri göz önünde tutularak kitap yayımlama dönemi yavaş yavaş tarihe karışıyor. (Bu önemli işin üstesinden gelebilecek tek kuruluş olarak umut bağlanan YAZKO’nun durumu ortada.)  Kitaba yatırım yapan sermayenin tek amacı vardır: Çabuk satmak ve kar etmek. Bu durum kaçınılmaz olarak romancılarımızı da etkileyecektir; satışı sağlayan öğeler, ister istemez ön planda tutulacaktır. Gerçi gerçek bir yazın değeri taşıyan romanlar, öğe-möğe dinlemeden gene çok satacaktır. Issızlığın Ortasında gibi.  Ama bir yılda kaç tane yazın değeri olan roman yayınlanıyor? O zaman, romanı sattırmak için “gerçek yazın değerinin” yerini başka şeyler alacaktır. Şimdilik bu “şeyin” cinsellik sömürüsü olacağı anlaşılıyor.

 Haco Hanım Vay, Attila İlhan’ın yeni romanı. Kitabın 6. Sayfasında Attila İlhan’ın öbür romanlarının adları ve kaç baskı yaptıkları yazılı; en çok baskı yapan roman Fena Halde Leman: 5 baskı.  Fena Halde Leman’ın baskı sayısı Haco Hanım Vay’ın kaderini çizmiş. Hiç yorum yapmadan bazı alıntılarla yetineceğim:

“Ayrı ayrı her uzvunu okşatıyordu. Buğular salıveren karanlık meme uçlarını, ağzından çeker çekmez, kulak memelerini dişleri arasına verir; ondan usanırsa, her biri daha yoğun olarak sonrakini üreten, öpüşmeler zincirini başlatır. Bacaklarını sımsıkı sırtından düğümlemiş, dişiliğinin yağlı ve ateşli çukurunda, erkekliğini ‘sanki müebbeden’ hapsetmiştir. (…) Hele o, geniş ve kalın kalçalarını, gemi çarkları gibi çevirmeye koyulunca, artık ‘nefsine hakim olamayıp’, dişlerini omuzlarına geçirdi: dölsuyunu değil, dölyatağına, bir alevsaların ağulu mavi alevlerini püskürtüyor.” (s.72)

“Arşaluys, leylak ve ter kokulu yoğun bir duman bulutu, yavaş yavaş, sevdiği adamın üstüne kapanıyor. Buram buram sperma tüten erkekliğini, apışarasının kuytusuna sımsıkı hapsetti. Hafif yapışkan bir kayganlık. Dişilik mağarasının ıslıklı karanlığı. İleri geri, yukarı aşağı, sürekli hareket.” (s. 109)

“O koca elleri yok mu, uzun ve kemikli parmakları, mahareti onlarda: mahza şehvet hayvanlarıdır, terden nemli uçlarıyla, meme ağızlarında hınzırca gezinir, bızırı sinsi sinsi bastırırlar. Ağzı, ellerinden hiç geri kalmaz. Hele dili! Söylemesi ayıptır, Müzeyyen abla’mın dili, onun ‘erkekliği’: dudaklarını araladı mı, mum alevi gibi pembe, yakıcı ve kıvrak, dışarıya fırlamasıyla, bir delik bulup içine dalması bir olur.” (s. 417)

Yeter bu kadarı.

Şu örnekler de Selim İleri’den; bir zamanlar romancılığını önemsediğim, kendisinden çok şeyler beklediğim Selim İleri’den:

“Orhan’ı deli gibi arzuluyordu. Hatta korkunç ama, sevişmek de yetmiyor. (…) pislikte debelenmek, boğulmak için çırpınıyordu. Öyle, çırılçıplak yataklara uzanmış, Orhan yaklaşıyor, boydan boya bu çıplak gövdeye işiyor. İşiyor! İşiyor!” (s. 188)

“Ama Orhan, (…) Belma’nın çıplak vücuduna işemeye başlıyordu. Ilık sidik çarşaflara damlıyordu gövdesinden taşarak. Yüzü gözü sırıl sıklam, ılık ıslaklığı sonuna kadar yaşayarak, dudakları yarı aralık, bunları yaşadığına sadece saygı duyuyordu.” (s. 189)

Belli, Selim İleri aşacak Attila İlhan’ı. Ne denir? Pazar ola!

Fethi Naci

Benim Notum: Başka yazılarından ve konuşmalarından biliyorum ki, Fethi Naci, bunları uzun uzun alıntılamakla yalnızca cinsellik sömürüsünü aktarmıyor. Her iki yazarın bu anlatım üslupları ayrıca bayağı ve çirkindir, cinsellik sömürüsü bir yana kötü edebiyattır, sakil anlatı, ucuz cümle örnekleridir. Ayrıca özendirici! bu sapıklık anlatımları cinsellikten soğutucudur, cinselliğe karşı da bir cinayettir.

Hürriyet Gazetesi toplaması 100 kişilik görgüsüz jüriye inat, işte başka bir 100 roman:

Fethi Naci: 100 Yılın 100 Türk Romanı kitabı.

http://www.idefix.com/Kitap/Yuzyilin-100-Turk-Romani/Fethi-Naci/Edebiyat/Edebiyat-Inceleme/urunno=0000000248868?gclid=Cj0KCQjws-LKBRDCARIsAAOTNd5dizfLaJsA7suns8fevtnW0mAe1uWH0O9-y7kDItdFn3FrHKTAUJsaAgheEALw_wcB

Devam edecek…

Kaan Arslanoğlu      


  • Ç.

    Ç. 14.07.2017

    http://odatv.com/selim-ileri-kavgasi-buyudu-1407171200.html

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 08.07.2017

    Sevgili Alev İşler'in yorumu, sitemizde bazen karşımıza çıkan teknik aksaklık nedeniyle konamıyor. Bazen site yorumun anlayamadığımız bir şeyine takıyor ve onu reddediyor. Kopyala yapıştır, ben de başaramadım. Yorumunda Alev, özetle "içinde beğenmediğin birkaç kişinin bulunduğu" her yere saldırmanı anlayamıyorum, diyor. Ne olacak diyor, jüriyi de Doğan Hızlan seçmiştir. Jüri seçecek jüri oluşturamazlar ya diyor. Fethi Naci'nin de 100 romanı seçerken hepsini beğendiğinden değil, bazılarını tarihsel öneme sahip olduğundan kitaba koyduğunu, bu jürinin de pek ala öyle yapmış olabileceğini belirtiyor. Benden özetle aktarması...

  • alev işler

    alev işler 07.07.2017

    1. Hürriyet'in bu "skandal" çalışmasının yayınlandığı pazar eki bende var. 100 kişilik jürinin adlarını oradan aldım, buraya yazmam zor, listeyi sana mail ile gönderdim. 2. Jüri üyelerinin bazılarının romanlarının da ilk 100'e girmesini jüri sayısı ve romanları seçme yönteminden dolayı tuhaf bulmadım. 5-6 kişilik bir jüri heyeti olsaydı ve birbirlerine oy verseydi tuhaf bulurdum ama 40'ı roman yazarı olan 100 kişilik bir heyette 7 kişinin bazı romanlarının ilk 100'e girmesi bana tuhaf gelmedi. Seçme yöntemi de şöyle: Her birinden ayrı ayrı 10 romanlık liste yapmaları isteniyor. Liste hazırlanırken diğer jüri üyelerinin kimler olduğundan haberleri bile olmayabilir. Olsa da o kadar kalabalık bir ortamda sevdiği bir roman için, "o jüride ben onu yazmayayım" demesi asıl bana tuhaf gelirdi. Kendilerini yazmaları yasak mıydı değil miydi bilemiyorum ama en azından Hasan Ali Toptaş ve Latife Tekin'in ilk on listelerinde kendilerini yazmadıklarını biliyorum, devam edecek

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 06.07.2017

    Niye seçmediklerini söyleyeyim. Edebiyatı yöneten ve durmadan birbirine ödül veren bu liberal çeteyle on yıllardır mücadele içindeyiz. Niye seçsinler. Bu mücadeleden ve gerekçelerinden örneğin haberin var mı? Bu bir soru. BAŞKA BİR ÖNEMLİ NOKTA: Fethi Naci kitabındaki o 100 romanı ülkenin en iyi 100 romanı olarak seçmiyor. İçlerinde en sevdikleri de var, en nefret ettikleri de. Birçok romanı yerin dibine batırıyor, hatta itin g..ne sokuyor. Ne alaka? O, Fethi Naci'nin kendi eleştiri yazıları içinde en önem verdiği 100 yazıdır. En iyi 100 roman seçimi asla değildir. Fethi Naci'nin birkaç kez üst üste en iyi 20 roman seçimi vardır. Bunu her defasında yenilediğinden yeni bazıları girer, bazıları çıkardı. Böylece en çok önem verdiği, beğendiği 30'a yakın romandan bahsetmiştir. Bu 30 roman ile Hürriyet'in 100 seçimi tamamen mantık olarak farklı. Hürriyet'inkinde başka p..lar da var. Onları dizi yazının sonraki sayılarında açıklarım. Sanırım derdimi biraz anlatabildim. Saygıyla.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 06.07.2017

    Sevgili Alev, Hürriyet'in jürisini ben birkaç yere baktım, bulamadım. Sağolsunlar, buradaki editör ve yazar arkadaşlar birbirlerini yaptıkları çalışmalarda, yazdıkları yazılarda destekleme konusunda liberaller kadar hassas olmadıkları için senin yaptığın bu katkıyı yapmadılar. O jüri listesini nereden buldun? Ben biraz araştırdığımda sadece Hasan Ali Toptaş gibi birkaç yazar ve romancının adı ve listesiyle, yaptıkları değerlendirmelerle karşılaştım ve bu yorumu yazdım. Listenin tamamına ulaşırsam daha sağlıklı bir yorumda bulunabilirim. Yine de ilk yargımda haklı olduğumu düşünüyorum. Çünkü hem ilk 100'e giren hem jüri olan (tuhaf bir durum, ama senin gibiler bile bunu tuhaf bulmadığına göre ülke hepten tuhaflaşmış veya benim gibiler kafayı sıyırmış) bu yazarları kim seçmiş? Neye dayanarak seçmiş? Tabii aklınıza böyle sualler hiç gelmiyor. Mesela beni niye seçmemişler jüri olarak? Benim sevdiğim yazarlardan belki de hiçbirini (jüriyi hala bilmiyorum) seçmemişler??? Devam Edecek

  • alev işler

    alev işler 06.07.2017

    Devamı: Hürriyetin listesindeki Füruzan, Tezer Özlü, Necati Cumalı, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin gibi yazarlar Fethi Naci’de yok. Fethi Naci’nin listesindeki Ayla Kutlu, Tarık Dursun K., Tarık Buğra, Ahmet Altan, Kaan Arslanoğlu gibi yazarlar da Hürriyetin listesinde yok. En ilginci Fethi Naci’nin listesinde olan Oya Baydar, Nazlı Eray, Pınar Kür ve Demir Özlü Hürriyetin jüri heyetinde yer almasına rağmen 100 roman listesinde yer alamamışlar. Sonuç olarak farklılıklar bana doğal geldi. En iyi 100 roman listesi olarak Fethi Naci’nin listesi önerilebileceği gibi Hürriyetin jürisinin listesinin de ondan hiç aşağı kalır yanı yok. Sevgiler, Alev işler

  • alev işler

    alev işler 06.07.2017

    Fethi Naci’nin 100 romanıyla Hürriyet’in 100 romanını karşılaştırdım. Hürriyet’in 13 romanı kitabın basıldığı dönem ve sonrasında yayınlanmış, geriye kalan 87 romanın 30’u iki listede de ortak. Çakışan roman sayısı az gibi görünüyor, fakat birçok yazar iki listede farklı romanlarıyla yer almış, yani çakışan yazarlar daha fazla. Örneğin, Ahmet Ümit’in Sis ve Gece’si Fethi Naci’de, istanbul hatırası Hürriyette var. Fakir Baykurt’un Kaplumbağalar ve Yılanların Öcü, Çetin Altan’ın Büyük Gözaltı ve Viski gibi… Ahmet Hamdi Tanpınar, Ferit Edgü, Tahsin Yücel, Peyami Safa, Orhan Kemal gibi birçok yazarın aynı romanları olduğu gibi farklı romanları da var. En ilginci Yaşar Kemal. Fethi Naci 5 romanını seçmiş ama Hürriyetin seçtiği Demirciler Çarşısı Cinayeti ve Yer Demir Gök Bakır romanları yok.

  • alev işler

    alev işler 06.07.2017

    Sonuç olarak, belki sevdiğimiz bazı romanları ilk 100’de göremedik (örneğin, ben Yılmaz Güney’in Boynu Bükük Öldüler romanını çok severim, olmasını isterdim) ama bu çalışma pek skandal ya da ülkeyi gericileştirmek için işleyen programının bir parçası gibi de durmuyor sevgili üvey kardeşim. Kendilerine ve birbirlerine verdikleri savı da biraz abartılı gibi. Hürriyet daha önce de aynı yöntemle en iyi 100 film ve en iyi 100 şarkıyı seçmişti. NOT : Örnek gösterdiğin Fethi Naci’nin 100 Türk Romanını da sipariş ettim, geldi. Kaç romanın iki listede de olduğuna bakacağım (Tabii kitabın yılını da gözeterek). O da ikinci bölümde (Senin yazı dizine ben de yorum dizisi yaparım işte  ) Sevgiler Alev İşler

  • alev işler

    alev işler 06.07.2017

    Merak ettim, seçilen romancılar gerçekten birbirlerine ve kendilerine mi vermişler, baktım (koyu yazmasaydın belki bakmayabilirdim); 100 romanın sadece 24’ü yaşayan 15 yazarın. Geri kalan 76 roman zaten hayatta olmayan yazarların romanları. Bu 15 yazarın 7’si juri üyesi ve bu 7 kişinin 11 romanı ilk 100’e girmiş. Bunlar (romanlarının sıralamalarını da yanlarına yazdım): Hasan Ali Toptaş (33, 44 ve 73), Latife Tekin (12 ve 55), Selim İleri (47 ve 69), Hakan Günday (54), Nedim Gürsel (83), Murat Uyurkulak (51), Ahmet Ümit (68). Peki jüride kaç romancı var? Jürinin 48’i yazar ve bunların 40 civarı roman yazmış. Yani büyük çoğunluğunun romanları ilk 100’e girmemiş. Bunların arasında Pınar Kür bile var. Seçme yöntemi de şöyle: Her jüri üyesi ilk 10’unun belirliyor ve bunlara puan veriliyor.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 05.07.2017

    Sayın K. Yurtdagülen, Marksizm insanlığın bugüne dek oluşturduğu en yüksek felsefedir. Çoktandır gerek gerçek yaşamdaki somut olgular, gerekse bilim onu aştı. Ama yerine henüz bütünlüklü bir felsefe konamamıştır. Benimki dahil bu yolda çabalar var, ama büyük çoğunluğu bağlayacak bir sistem oluşturulamadı. Belki bu gereksiz, belki hiçbir zaman olmayacak. Ne var ki, dünyada yetkin edebiyat eleştirmenlerinin 40 yıl öncesine dek büyük çoğunluğu Marksisti. Ve onların verdiği ayarla ya da onlarla rekabet ve mücadele sonucu ortaya çıkan sanat yapıtları bugünkünden çok daha ilerdeydi. Kanıt mı arıyorsunuz: İşte Türkiye sanatı AKP ile ortak iş gören Doğan Hızlan başkanlığındaki bir çetenin elinde. Bunların estetiği mi ilerde, 40 yıl öncesinin mi? Şimdi bunlar Hamdi Koç, Ayşe Kulin gibileri edebiyatçı sanıyor. Starları ise Orhan bey, Elif hanım, Ahmet Ümit bey, Ahmet Altan bey vb.. Marksizm yanlışlarına rağmen fazla rezil oluşu önleyen bir setti. Şimdiki akıl düzeyini yaşıyoruz işte. Saygılar.

  • K. Yurtdagülen

    K. Yurtdagülen 04.07.2017

    Kaan Bey, Büyük Usta diye andığınız adam Marksistin, komünistin önde gideni değil miydi? Bu imanlı Marksist adamlar ne bilim yapabilir ne de sanat. Böyle doğmatik ideolojilerin donuk kafalı ayetperest takipçilerine büyük usta diyorsak ölmüşüz de ağlayanımız yok.

  • Ç.

    Ç. 03.07.2017

    Devamı Water Sports ana başlığı altında Golden Shower'la halkımızı o tanıştırmıştı ne de olsa. Yine de, bu devirde kimse sultan değil, hükümdar değil, bezirgan değil. İnternet var. Tumblr'dan vazır vazır indirebilirsiniz görsel materyallerin tillahını. Siyah seri tadında yazmak anakronik olmuyor mu? Artistique bir yaklaşım maalesef yine sezemedim. Neyse!"

  • Ç.

    Ç. 03.07.2017

    İlgili paragraf "Belirtmeden geçemeyeceğim. 150. ve 210. sayfalarda başlayan ?sevişme? sahneleri var. Bu kadar dolaysız pornonun dolaylı 100'de 1'ini şurada çağrıştırmaya kalksam SanBa kurulu YAYIMLANMADI ıstampasını zumzuk gibi çakar vallahi. Rocco Siffredi ve C. J. Holmes sanırım vaktinde iyi takip edilmiş (Dünyada ?gara saplı şekker! Rokkoğ? diye emme-şeker reklamı yapılan başka bir ülke var mıdır? Ülker'in de Rokko adında dondurması olması ülkemiz turizmi açısından manidar değil midir? Aklıma geldi öyle). Damar kısmında Peter North'tan da şüphelenmedim değil. Özsuyu geçiyorum! O olmamış. Yarın öbür gün usare de der birisi. Yakışık almaz. Ha bizim ortam bu aralar hep Şahin K ayarında. Bu da kötü tabii. Ama avant-garde'lıksa Selim İleri vallahi çok daha ileriydi.

  • Ç.

    Ç. 03.07.2017

    Facebook'ta yaptığın yorumu da okudum. Yazını hatırlıyorum. Yazını okumamış olanlar için Selim İleri ile ilgili paragrafı paylaşayım:)) Sıcak hava etkilememiş :)) Selamlar

  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 03.07.2017

    Enver Aysever'in tomarı hakkındaki eleştirimde bi paragraf var. Ç'cim, sana zahmet olacak ama... Şu içinde selim ileri de geçen paragrafa bi daha bakar mısın? Ben ne yazmışım? :))) a.y.a. sıcakta bişsss ve dahi kıs kıs kısss

  • taylan kara

    taylan kara 03.07.2017

    2. Ortada bir gerekçe yoksa herkes göklere çıkarılabilir ya da yerin dibine batırılabilir. Yazacak şey çok. Sonuç: Aydınlık kitapta kapak olmayacak bir yazar bilmiyorum, her hangi bir yazar kapak yapılabilir ve bu durum da ciddi ciddi savunulabilir. Bu tür bir politikadan hiçbir şey çıkmaz. Sadece piyasa edebiyatı üretilir, zaten de olan budur. S.İleri bugünkü konu sadece. Ona gelene kadar neler neler var. Bir keresinde bir tartışmada Aydınlık'ta bir yazara şunu sormuştum: "Yarın Doğan Hızlan tövbe etse onu da mı içinize alacaksınız? Yanıt: neden olmasın? dı. Bu yazar şimdi "Aydınlık kitap'ta niçin Selim İleri çıktı diye eleştiriyor!" Bu bence açıklayıcı bir örnektir. Bu tür bir kültür politikasından bilinçli bir okur oluşamaz çıkmaz, anca dün ak dediğine bugün kara diyebilen ve bunu da hemen anında unutabilen "taraftar"lar çıkar. Olan da zaten bu. Saygılarımla

  • taylan kara

    taylan kara 03.07.2017

    1. Aydınlık Kitap, X kişisini kapak yapsa, o X kişisi dünyanın en berbat romancısı bile olsa o bile savunulup kerametler bulunabilir. Elif Şafak bile Gezi hakkında iki hoş söz söyledi diye kapak yapıldı. Aydınlık kültür sanatta piyasanın en yozlaşmış ödül kurumları boy boy haberleştirilir., ayda bir Doğan Hızlan'dan söz edilemezse olmaz. H.Koç'un 3. sınıf romanı Çıplak ve Yalnız için gazetelerdeki ilk söyleşiyi yine Aydınlık Kitap yapmıştı. Siyasal olarak karşı çıktıkları Orhan Pamuk'un aslında iyi bir romancı olduğu da yine Aydınlık kültür sanatta yazılan sıradan haberlerden birisiydi, hem de değişik kalemlerden birkaç kez. Dün gayrimeşru buldukları F.H.Dağlarca ödülü'ne katılmış ancak alamamış kişiyle soruşturma yapmışlardı, bu kişi daha geçen yıl katıldığı ödülü gayrimeşru buluyordu! Her birisinin detayları var. Yarın olur da Ahmet Altan siyasal olarak onlarla aynı çizgiye çizgiye gelse onun romanları da övülebilir. +++

  • Ç.

    Ç. 02.07.2017

    Ortak noktaları sermayedir.

  • Ç.

    Ç. 02.07.2017

    Kaan Arslanoğlu nesnel temellere dayanan Fethi Naci'den alıntı yaptığı çok iyi bir eleştiri yazısı yazmış. Edebiyatta Orhan Pamuk'u eleştirirler Selim İleri'yi överler. Siyasette Altanları eleştirip Cem Küçük gibi isimleri kanallarında ağırlayıp övdükleri gibi. Edebiyata bakış açılarında da siyasetlerinde de tutarlılık aramamak gerekiyor. (Bkz: Ziyaret Et) Dün yetmez ama evetçiler "demokrasi" için(demokrasi kavramını sorunlu bulurum) iktidara destek veriyordu.Bugün ise Aydınlıkçılar "bağımsızlık" için iktidara destek veriyor. Yetmez ama evetçi liberaller iktidarı övebileceği örnekleri ön plana çıkarıp diğer örnekleri ise görmezlikten geliyordu. Bugün ulusalcıların bir kısmı da aynı metodu uyguluyor. Nesnellikten uzak değerlendirmelerde bulunuyorlar. Ufuk Uras'ın da Doğu Perinçek'in de sistemle bir sorunu yoktur. Biri milli diye diğeri de demokrat diye Koç'u över.

  • Murat Dicle

    Murat Dicle 02.07.2017

    Cevap verdiğiniz teşekkür ederim Kaan hocam. Yazdıklarınızın ilk yarısı tüm kalbimle katılıyorum. Diğer yarısını ise, her iki yazarı hiç okumadığım için ve bir eserin intihal veya daha önce benzer betimlemelerin yapılıp yapılmadığı fark edebilecek kadar bilgi sahibi (40 yaşımdan sonra kitap kurdu oldum) olmadığımdan, otomatik olarak söylediklerinizi doğru kabul ediyorum. Tekrar teşekkür ederim, zahmet edip cevap verdiniz. Saygılar.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 02.07.2017

    Sayın Murat Dicle'ye cevabımdır: İyi bir sanat eseri konuyu öyle seçmişse baştan sona cinsellikle dolu olabilir. Sanat eserinde estetik bakımdan önemli olan, yani onu sanat eseri yapan özgünlüğüdür. Cinsellik mi mesela. Bu güne dek kimsenin anlatmadığı bir cinselliği anlatmak zorunda, ya da bambaşka bir yorumla anlatmak zorunda, ya da bambaşka bir dille anlatmak zorunda. Ötekisi tekrar oluyor, ne kadar tekrar varsa yani daha önce yazılmış şeylerle ne kadar benzerlik varsa o kadar kötüdür eser. Sanatsal bakımdan. Şimdi demişsiniz Attila İlhan'ın dili ötekine göre daha iyi. Pek katılamıyorum. Ucuz piyasa işi porno öykülerde bunun çok daha zengini var, o terle, kokuyla falan ilgili sözler tekrarın tekrarı. Bir yerde özgün bir laf var: "Dişilik mağarasının ıslıklı karanlığı." O da ne saçmalama öyle. Selim İleri'nin işeme fantezisi Türkiye için belki ilk. Ama dış ucuz yazında bunun bin türlüsü ondan önce yazılmış. İntihal var, özgünlük yok. Saygılar.

  • Nihat Ateş

    Nihat Ateş 02.07.2017

    "Tamam, ama kabul edelim, Selim İleri, büyük edebiyatçı, Tamam, ama kabul edelim Hilmi Yavuz büyük şair" peki ama niye kabul edelim? Niye dayatıyorsun? Selim İleri büyük romancı diyenlerin yüzde doksanının bir romanını okuduğunu düşünmüyorum; çünkü şu "romanı ayrı ideolojik duruşu ayrı" tezi pek bir havalı" nerede, hangi sosyal medyada söylesen kabul edilir. Yetmez mi? Çok bile. Kim gerisini araştırır, soruşturur. İnternette yalan yanlış dolaşan şiirleri kapak yapıp basan kültür sanat dergilerinin olduğu bir dönemdeyiz nasıl olsa. Semih Gümüş dönem eleştirisi için "Çözümleyici eleştiri" deyip eklektik eleştiriyi öneriyordu. Dönemin ruhu uygundu. Bizse "Bütüncü eleştiri"de ısrar etmek durumundayız. Aslına bakıldığında roller ve isimler değişse de temel sınıfsal çelişkinin devam ettiğini görüyoruz, bugünkü sorun "solun veya kendine sol diyenin" çarşıyı pazarı karıştırmasından kaynaklanıyor..

  • Nihat Ateş

    Nihat Ateş 02.07.2017

    oradaki görüşleri dile getirirdi". Eh. Bu tutuma "afferin büyük meziyet" deyip hoş mu görelim? Ahmet Altan, eline kan bulaşmış bir yazar, ama "büyük romancı" olur mu? Kendisinin eline kan bulaşıran dünya görüşü romanlarına nasıl yansımamış olabilir? Kaan'ın vurguladığı gibi "büyük eleştirmen kuşağı ve büyük eleştiri"den biz böyle öğrenmedik. Bu kuşağın Asım Bezirci, Rauf Mutluay, Fethi Naci,'den biz eserin, dönemsel, siyasal, toplumsal ve sanatçı açısından "bütünsel" olarak değerlendirilmesi gerektiğini biliyoruz. Ne zaman bize de sirayet etti peki bu "eser ayrı sanatçı ayrı" mavalı. "Bütünsel" eleştirinin "Bütüncü ve totolojik dolayısıyla da totatiler" bulunup onun yerine "çoklu, eklektik yapıya ait" olanın ikame edilmeye çalışılan eleştirinin pompalanmasıyla. "Aman ne olur ne olmaz bu postmodern eleştirmenler bizi bütüncü falan bulur, 'Lukacs gibi falan der', başımıza iş almayalım" ilke olarak yerleşmeye başladıkça. (Devam)

  • Murat Dicle

    Murat Dicle 02.07.2017

    Ömrümde henüz Selim İleri okumadım. Burada, Selim İleri'den verilen iki örneği okurken iğrendim. Korkunç! İşemek de ne?! Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim, Atilla İlhan'ın örneğiyle karşılaştırırsam, Selim İleri'den çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. İlhan, güzel oynamış kelimelerle. Selim İleri, sanki internetteki bir p0rn sitesine girmiş, kategori bölümünden de "pissing"i seçmiş ve beğendiği bir videoyu aynen yazıya dökmüş... Şunu da öğrenmek isterim ki bir romanda cinsellik olması gerekiyorsa bunun limitleri, olmazları vb. şeyleri var mıdır? Ya da "iyi yazar, romanında hiç cinsellik kullanmayandır" mı demeliyiz? Saygılar.

  • Nihat Ateş

    Nihat Ateş 02.07.2017

    Şu; "sanatçı bilmem kimin eserleri ayrı ve yaşamı, ideolojik tercihleri ayrı" sığlığına gelmeden önce Hilmi Yavuz'un yaptığına değineyim. 2006 yılında "oryantalizmin" babalarından Reinhart Dozy'nin İslam Tarihi'ni basmıştım. Kitabın ve Abdullah Cevdet'in Osmanlı topraklarındaki macerası çok ünlü ve simgeseldir. Merak eden bulur, okur. Kitap çıkar çıkmaz Hilmi Yavuz da Zaman'daki köşesinde kitabın macerasını anlatıp, "Şimdi aynı tepki verilse yanlış mı olur" yollu yazı yazmış, hem kitabı, hem beni hem de yayınevini hedef göstermişti. Allahtan hitap ettiği kitlede bizimki kadar ciddiye alınmadığı için bu hedef gösterme ve kışkırtma pek itibar görmedi. Yani neymiş, "büyük sanatçı eserleri ve ideolojik duruşu ayrı" diye bir olgu yokmuş. Hilmi Yavuz, yeri ve zamanı geldiğinde kendisine düşen görevi Zaman gazetesindeki köşesinde icra etmiştir. Tıpkı öteki FETÖ medyasında "görevini yerine getiren" yazarlar gibi. Şu bir meziyet değildir: "Hilmi Yavuz Cumhuriyet'te yazsaydı (Devam)

  • Ayhan DEMİR

    Ayhan DEMİR 02.07.2017

    Selim İleri,Türk Romanında yeri olan bir yazardır.Romanları ve roman degerlendirmeleri önemlidir.Bir sanat ya da yazın adamı önce yapıtı üzerinden değerlendirilmeli. https://www.aydinlik.com.tr/ozgurluk-meydani/2017-temmuz/odatv-nin-asirmaciligi-ve-bir-yazilik-adam

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.