Öykü
BORCAM
Bugün rüzgâr denizden esiyor. Buram buram yosun kokusu eve doluyor. Akşam için danslı bir yemeğe davetliyiz. Annemle birkaç gün önce başladık hazırlıklara. Babamsa rahat. Gelmiyor. Babamdan bahsetmeliyim önce. Kendisi keman çalarak ve müzik dinleyerek yaşar. Onu başka hiçbir işle uğraşırken görmedim. Dışarı çıkmaz. Onun-kışlık evden yazlık eve taşınmalar hariç-dışarı çıktığını da görmedim. Babam rahat.
Yemeğe henüz saatler var ama annem heyecanlı. Nedenini bilmediğini söylüyor. Ziyanı yok. Ben onun yerine de biliyorum. Bu akşam beni kiminle evlendireceğini seçecek. Kendi başıma aldığım yaralar sonucu sevgimi kime ne kadar vermem konusuna da el atmaya karar verdi. Merak ettiniz yaralarımı değil mi? Anlatıp ağlamak gibi bir niyetim yok. Ağlamak isterdim zevkle ama anlatmaya vaktim yok. Yine de sizi kırmayacağım, kısaca bahsediyorum. Sekiz sene önce, ailemin damatlarını ısrarla reddetmesine rağmen evlenmeye karar verdim. Şanslıymışım ki nikâhtan iki gün önce terk edildim. Nikâh masasında terk edilenleri de duymuştum. Yazık. Bundan sonraki aşkım üç sene sürdü. Sevdim. Sonra yoruldum yavaşça. Çünkü sadece ben sevdim. O hep daha iyilerini aradı durdu, sanki varmış gibi. Bir senedir sevmiyorum. Annem de bu tutumumu sevmiyor.
Annem yerinde duramıyor. Bu gece için elbisem özel olarak hazırlandı. Sırtı açık mor bir kloş elbise. Elbise sade. Takılarım gösterişli olacak. Kolyem, yüzüğüm ve bileziğim özenle seçilmiş çok zarif parçalar. Tüm bunları giyecek olan bense bitmiş haldeyim. Annemin niyeti bu kadar açıkken kendimi değerli hissetmenin bir yolunu bulamıyorum.
Odama geçerken antrede unuttuğum, yeni aldığım borcam kutusunu görüyorum. Üç yüz santigrat dereceye dayanabilen bir cam kap için onlarca yıkama talimatı var; çünkü çok kolay çiziliyor. Oyalanmayı severim. Borcam yazıp internette önüme çıkan her sayfaya girip çıkıyorum. Borcamın temperlenmiş cam olduğunu, temperlemenin camın kırılmasına rağmen dağılmamasını sağladığını öğreniyorum. Cam işçiliğiyle ilgili bir kısa belgesel izliyorum sonra ve tüm bu oyalanma bittiğinde borcama sadece saygı duyabiliyorum. Üç yüz santigrat dereceye dayanabilen, ama yanlış sünger seçimiyle anında çizilen bu madde bana kendimi hatırlatıyor. Hayatım boyunca yaşadığım onca zorluğa dayanabilmişken annemin beni elden çıkarmaya yönelik tavırları ruhumda çizilmedik yer bırakmıyor. Üstelik hayatıma girmiş adamların çiziklerini daha yeni kabullenirken.
Annemin seslendiğini duyuyorum. Beni aşağı çağrıyor. Berber gelmiş. Saçlarımız yapılacak. Bir an için ben de heyecanlanıyorum. Annemin evde yarattığı bu ortam bana düğün hazırlıklarımı hatırlatıyor. Sadece o tatlı heyecanı hatırlıyorum. Yeniden sevmek güzel olabilir aslında, ama hâlâ çok yorgunum. Tenezzül edemiyorum da sevmeye. Kimi, niçin seveceğim?
Odadan çıkarken birkaç gün sonra çıkacağım seyahat için hazırladığım valiz ayağıma çarpıyor. İşte o basit düşme tehlikesi aklıma çok daha tehlikeli bir fikri getiriyor: Hemen şimdi kaçmak. Valiz hazır. Uçak biletimi değiştirmem de mümkün olabilir. Yanına gideceğim arkadaşıma erken gelişimi açıklamam biraz zaman alabilir. Ama sorun çıkacak gibi olursa kendi başımın çaresine bakabilirim. Ben ne hallerde yalnız kalmadım ki bunda da kalmayayım?
Annem yine sesleniyor. Acelesi nedir anlamıyorum. Keman sesleri bir süre kesiliyor. Bu sefer babam da çıkıyor salondan. Halbuki kaçış hayallerime çok güzel eşlik ediyordu. Bir karar uzağımdaki takdir beklentisiz günlerin hayaline müthiş bir duygu katıyordu. Annemle babam bağrışıyorlar. Ben anlamıştım, onlarsa neden birbirlerine bağırdıklarını anlayamıyordu. Sesleri giderek yükseliyor. Tahammül sınırlarım az sonra aşılacak ve ben de aşağı inip bağırmaya başlayacağım.
Bekliyorum. Sahneye çıkmak için bekler gibi bekliyorum sıramı ve sonunda bu kadar yüksek sese benimkinin de eklenmesi gerektiğini düşünüp koltuğumdan kalkıyorum. Aşağı inerken valizi de kendimle götürmeye karar veriyorum. Ne de olsa aşağı inecek o da. Valizin ağırlığı ve benim bitkinliğim dönen merdivenlerde bir süre oturmama sebep oluyor. Başımı kaldırıp izliyorum evi. Duvarda tablolar asılı. Çoğunu annem yaptı. Kendisi ressamdır. En sevdiği tablolarını da evde sergiler. Bu tablolarda sevdiği şeyleri görmeye çalışıyorum. Onu anlamaya çalışıyorum, ama babamla olan kavgaları o denli büyük ki bu keyfim de elimden alınıyor. Yerimden kalkıp aşağı iniyorum. Sonunda sahnedeyim. Kendilerini rollerine çok kaptırmışlar. Bekliyorum. Sustuklarında ben konuşacağım. Kavga giderek derinleşiyor. Annemin babamı aldattığı günlere kadar gittiler. Bıktığımı hissediyorum. Bu ve bundan önceki tüm kavgalardan bıktım. Devamlı annemle babamı anlamaya çalışmaktan bıktım. Yemek masasının kıyısına ilişiyorum. Gitmek düşüncesi beni yine buluyor. Dakikalardır bir kavganın görünmeyen izleyicisiyim. Varlığım veya yokluğum hiçbir şey değiştirmeyecek. Beni tutan tek bir sebep yok. Aksine, bu salonda geçirdiğim her an beni gitmeye itiyor.
Evet, gitmek şu an çok basit bir eylem. Valize doğru yürümeye başlıyorum. Gitme kararıma doğru yürüyorum. Beni hâlâ fark etmiyorlar. İçimde bir rahatlık var. Düşer gibi. Düştüğünü bilip, ağırlığını taşıyamamanın verdiği tuhaf duygu gibi bir rahatlık. Biraz korkutuyor yine de. Düşerken korkar her insan. Nefesimi uzun süredir tuttuğumu borcamı yeniden görünce fark ediyorum. Nefes verirken iki gözümden birer damla yaş düşüyor. Borcam daha çok yeni. Bu gördüğü ilk kavga. Henüz çizilmedi, ama benim sayemde çizilecek; çünkü ikincisinde olmazsa üçüncü yıkamada usanıp süngerin yeşiliyle kazıyacağım kek artıklarını, o da bu sayede bize karışmış olacak. Hiç kullanılmamış, bozulmamış bir borcam ruhsuzdur. İçinde malzemeleri matematik ve kimya hesaplarıyla ustaca karılmış bir kek pişmemiş borcam ruhsuzdur. Kek artıkları dibinden kazınmamış borcam yaşamamıştır. Ne kadar çizilmişse bir borcam, o kadar kullanılmıştır; çünkü o kadar sevilmiştir. Keki pişiren kişi özenle her seferinde o borcamı tercih etmiştir. O borcam kıymetlidir.
Kendimi o an çok yıllık bir borcamdan hallice hissediyorum. Kıdemli bir borcamım. Çizik doluyum, ama yaşadım. Daha da çok çizilmek istiyorum hatta. Bu eve ve bu kavgalara daha çok şahit olmak istiyorum. Annemin duvardaki tabloları niçin bu kadar sevdiğini çözmek istiyorum. Senelerdir gece gündüz keman çalan babamın niçin tek bir bestesinin olmadığını öğrenmek istiyorum. Annemin niçin babamı aldattığını bilmek istiyorum. Niçin terk edildim bilmek istiyorum. Niçin bunca insan benimle uğraşıyor, bu kadar çizilmiş haldeyim öğrenmek istiyorum. Nedir beni bu denli kıymetli yapan? Hepsinin cevaplarını bulmak istiyorum. Hem zaten valizi tutan kolum da yoruldu. Gidemiyorum.
Su Harma
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
TUNA HAZOĞLU 03.02.2017
Sembollerin öykülerin temeline oturtulması çok yaygın bir kullanımdır. Ömer Seyfettin'in Kaşağı öyküsünde Kaşağının kırılması aslında iki kardeşin bitmeyecek dostluklarının , aile bağlarınında kırılmasıdır. Ama ben Ömer Seyfettin'in olay hikayeciliğinden çok sizde Çehov tarzı durum hikayeciliği seziyorum. Bence siz bu başarılı yazım tarzınızla olaylardan daha da sıyrılıp durum hikayeciliğinin bitmek bilmeyen psikolojik konularına yönelmelisiniz. Bu güzel anlatım ve sürükleyici psikolojik durum için teşekkürler Su HARMA...
vildan kalkan akyüz 02.02.2017
Muhteşem bir hikaye okumak çok eğlenceli gerçekten devamı olacak film gibi devamını bekliyorum. ..
Su Harma 02.02.2017
Beni kırmayıp öykünün resmini değiştirdiği için editörümüze çok teşekkür ediyorum. Yine öyküyle uyumlu olmadı. 1920'lerden siyah beyaz bir kare bulmaya çabaladım. Ama görsel bulmak zor işmiş anladım :) Tekrar teşekkürler :)
Kaan Arslanoğlu 02.02.2017
Öykünün resmini değiştirdik. Su Harma gönderdi fotoğrafı. Gerçi bu da öyküye uyumlu değil, pek ağır ve eski bir havası var; ama hiç değilse havası var :) Hem de yazarı göndermiş. Onu mu kıracağız ... Teşekkürler.
Elçin şen 02.02.2017
Su tebrikler...Çok güzel yazmışsın yüreğine saglik
Kaan Arslanoğlu 02.02.2017
Su Harma bu genç yaşında gayet düzgün yazıyor. Bazen tam bir çile haline gelen düzelti işini editöre pek bırakmıyor. Üstelik öykü duygusu var. Anlatmak istediğini kısa öykü dilinde anlatabiliyor. Fakat öykü resmi olarak seçtiğim bu karikatür öykü ruhuna uygun düşmedi, biliyorum. Yorgun ve yoğun zamanıma denk geldi. Genelde görsellerimiz çok beğeniliyor, takdir topluyor. O iş de kolay iş değil. Bazen bir resmi seçmek 1 saatimize mal oluyor. Yeni İnsan BU'nun sayfa düzenine taş atmaya devam eden bazı arkadaşlara ben de kaya atayım. Burası aynı zamanda bir sanat sitesi kardeşler. Görselin etkileyiciliği, uygunluğu ve estetiği de çok önemli ve bu işler kolay değil. Takoz takoz sitelere gönderme yapan dostlara söylüyorum, alooo. Neyse. Bu öykünün resmini değiştirebiliriz, eğer yazarından veya başka bir arkadaştan iyi bir resim gelirse. Bundan sonrası için de bir hatırlatma: Yazı, öykü, şiir gönderen arkadaşlar, uygun görsel de gönderirlerse iyi olur. Saygılar.