“Yüksek kültür” ne “alçak kültür” ne?

“Yüksek Kültür” Ne, “Alçak Kültür” Ne?

 

Geçen hafta Cumhuriyet’te Erdal Atabek’in “Popüler Kültürün Zararları” adlı yazısını okudum. Herbert J. Gang’ın , ‘Yüksek Kültür ve Popüler Kültür’ adlı kitabından yola çıkarak, konuyu Türkiye’nin güncel sorunlarına bağlamış. Özetle, medyanın popüler kültür aracılığıyla insanları uyuşturduğunu, iktidara bağımlı hale getirdiğini söylüyor Atabek.

 

Gang’ın kitabını okumadım; ama Larry Shiner'ın 'Sanatın İcadı'nı okurken öğrenmiştim: Eski Yunan'dan beri mevcut olan bu ‘yüksek kültür’ ve ‘alçak kültür’ ayrımı, her dönemde farklı bir kılıkta göstermiş kendisini. "Aşağı tükürsek sakal, yukarı tükürsek bıyık" türünden bir mesele bu. 

 

Eski Yunanistan’da yönetici sınıf ve kendilerini ona yakın hissedenler; resim, heykel ve mimarî dâhil, ‘el emeği ile yapılan tüm işler’i, ‘bayağı (mekanik) sanat’ kapsamında değerlendirmişler. Yani, sınıfsal bir kökeni var bu ayrımın. Bize bugün yüksek sanat kapsamında denilen müzelerdeki tüm eserler dâhilmiş buna.  17.   yüzyıl sonlarına dek katı bir şekilde süren bu ayrım zamanla biraz yumuşamış, ama görüldüğü üzere, tam bitmemiş durumda.

 

‘Yüksek sanat’ kavramını icat edenler, tahmin edileceği üzere, kendini ‘yüksek ve kibar’ sayan aristokratlar ve yandaşları. Dilin mantığı, ‘yüksek sanat’ olduğuna göre, bir de ‘alçak sanat’ olmalı diyor! Onlara göre, ‘alçak (ya da bayağı, mekanik) sanat’ hem halkın yarattığı sanat’tı, hem de ‘halka seslenen sanat’tı (bizde de aruz vezniyle yazanlar, halk ağzıyla yazanları aşağılamıştı, biliyorsunuz).

 

Alçak sayılan bazı ürünler sonradan yüksek kapsamına alınmıştır.

 

Peki, ‘yüksek kültür’ ve ‘alçak kültür’ ayrımına son veren hangi sınıftır? Kim olacak, aristokrasinin can düşmanı, burjuvazi! Bu modern sınıf (burjuvazi, aristokrasiyi alt edebilmek için, onun maddî manevî, her türlü değerine saldırmıştı (Marx, ‘Manifesto’da bundan kısaca bahsetmiştir).

 

‘Yüksek kültür ve popüler kültür’ meselesine modern dönemde asıl kafa yoranlar, bilindiği üzere, ‘kültür endüstrisi’ kavramı üzerinden Adorno ve arkadaşlarıdır. Muazzam bir kültür birikimine sahip olan Adorno, ‘yüksek kültür’ ve ‘alçak kültür’ ayrımının korunmasından yanaydı. O yıllarda onun gözünde, örneğin ‘caz’ bir yüksek kültür ürünü değildi (ama şimdi bir seçkinlik göstergesi haline gelmiştir). 

 

‘Alçak kültür’ terimi incitici olduğu için, onun yerine kimileri ‘popüler kültür’, kimileri ‘kiç kültür’, kimileri de ‘kitle kültürü’ terimini kullanmayı tercih etmiştir (bunlar arasında küçük ayrımlar olabilir; ama kastedilen ana gövde aynıdır).

 

Atabek’in, bahsettiği ‘uyuşturma’ ve ‘uyutma’ meselesine gelince: Gerek yüksek kültür, gerek alçak kültür kapsamında, bazı yapıtların uyarıcı, ayağa kaldırıcı, hatta sinirlendirici; bazılarının da yatıştırıcı, uyutucu olduğunu düşünüyorum. 

İnsanız nihayetinde, hepsine ihtiyacımız var...

 

Ama şu sorular da zihnimi kemirmiyor değil:

 

Kökeni geçmişe dayanan, ilhamını aristokratik bir sınıfsal ayrımdan alan bu ‘yüksek’ ve ‘alçak’ kültür ayrımının günümüzde korunmasından yana mıyız, değil miyiz? “Yüksek kültür iyidir, popüler (alçak) kültür kötüdür/zararlıdır" diye bir genelleme yapacak durumda mıyız? Gerek üretim araçlarının kullanımında gerek kültürel alanın üretiminde sınıf ayrımcılığına karşıysak ve burjuvazi de aristokrasiyi alt ettikten sonra bu ayrıma son vermişse, burjuvaziyi alkışlama(ma)lı mıyız? Bizim durduğumuz yer ne olmalıdır? Kültürle yakından ilgilenen insanlar olarak, nitelikli (yüksek) ürünleri önemsiyorsak, ister istemez bu ayrımın sürmesine katkı yapmış olmuyor muyuz? Başta dediğim gibi, aşağı tükürsek sakal, yukarı tükürsek bıyık!

 

Mehmet Yılmaz

Facebook
henüz yorum yapılmamış
25-03-2013
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211039
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.