ANKET: Kalplerdeki yolsuzlukla nasıl baş edilir?

OLGU 1- AKP iktidarı "aklığını" öne sürerek oy alıyor halktan. Oysa siyasi ve ekonomik lider kadrosu başta başbakan olmak üzere abartılı ölçüde zenginleşti 11 yılda. Bugüne dek pek çok yolsuzluk iddiası ortaya atıldı, mahkemeye yansıyanlar bile örtbas edildi. Şimdiyse Erdoğan son operasyonlar için "komplo" diyor. AKP'ye oy atanlardan kendileri düzgün yaşayan veya yaşamayan büyük çoğunluk aynı nakaratı yineliyor: Bu bir komplo.  

Sağda ve solda birçok siyasi partinin pek çok yandaşı, partilerinin kirli yüzleri apaçık gösterildiğinde bile bunu inkar yolunu seçiyorlar. "Düşmanın iftirası" diyorlar.

OLGU 2- Dünyada ve Türkiye'de futbolun, kirli, kara, haksız para üstünden döndüğünü herkes biliyor. Ama büyük çoğunluk takım taraftarlığından geri adım atmıyor, inadına fanatikleşiyor. Türkiye'de pek çok ciddi şike iddiası ortaya atıldı, hepsi örtbas edildi. Sonunda belgeleriyle, kanıtlarıyla şike gösterildiğinde bile takımların taraftarı "evet, bizim kulüp şike yapmış, utanıyorum" demedi. Yüz binde bir istisnalar dışında.   

ŞİMDİ SORULARIMIZ: Tüm okurlarımızın, yazarlarımızın yorumlarıyla katılımını önemle bekleriz. Çünkü bu gerçekten işlevsel ve ciddi bir ankettir.

1- Bu iki olgu aynı akıl-ruh işleyişinin sonucu değil midir? Çok benzer değil midir? Benzerliği onaylıyorsanız "evet" deyin, onaylamıyorsanız "hayır".

2- Benzerliği onaylayanlar ve onaylamayanlar kısaca gerekçelerini yazabilirler mi?

3- Önümüzdeki bu krizde, bu büyük yolsuzlukları kabullenmeyen dürüst AKP taraftarlarına sorunu hangi duruşla, nasıl bir söylemle anlatabiliriz (kısa veya uzun vadede)?

Yorumlarınızı hemen alttaki yorum kutusuna yazıp,   "yorum ekle" butonuna tıklayıp sonra onay bekleyeceksiniz.

Katılımınız için şimdiden teşekkürler.

İnsan BU

Facebook
yorumlar ... ( 30 )
30-12-2013
30-12-2013 10:01 (1)
Belki aşkın gözünün kör olması üçüncü olgu olarak eklenebilir. Nasıl aşık sevdiğinde herkesin apaçık görebildiği kusurları göremiyorsa sempatizan partisinin, taraftar takımının kusurlarını göremez. Bu nedenle bu konularda rasyonalite işe yaramayabilir ve söylem akla değil duygulara hitap etmeli diye düşünüyorum (çivi çiviyi söker). Aşık, sempatizan veya taraftara akıl yoluyla ulaşılamaz, hatta bu çabalar onu sevdiğine daha da sıkı bağlayabilir. Tutkulu insanlarda iş daha da zordur (bunlar sigarayı da daha güç bırakır). Buna çözüm bulan dünyanın sırrına ermiş demektir. AA
30-12-2013 12:39 (2)
1."benziyor" demek yanlış: birbirinin aynısı! 2. ormanlar, savanlar, kadim biyolojimiz, konrad lorenz... 3. bilsem, yanıtı yorum olarak yazmazdım! t.
30-12-2013 12:40 (3)
1. Evet aynıdır 2. Ayniligi nasil gerekcelendireyim bilemiyorum. 3. Insanlara davranislarla farkliligi gostermek gerekiyor. Bunun yolu elbette daha once yolsuzluk gerekcesiyle atilanlari aday gostermek degil ya da parti farkli karar almisken sirf kendisini sectirmek icin parti kararini cigneyen baskanlar degil. Duzgun, dogru insanlarin yasam icindeki duruslarini gostermek gerekir. Boyle insanlari bulmak zor degil bence. Asil zor olan bu insanlari, baskalarini ikna etme calismalarina katki koymaya razi etmek. Ozgur Cosar
30-12-2013 13:35 (4)
Evet,benziyor. Anketin netliği açısından yorumcular cümlelerine evet, hayır veya çekimser diye başlarsa yararlı olur. İnsan zeka ve kişiliğinin yetersizliği(ki hepimizde bir oranda vardır)toplumsal savunma düzenekleriyle tamamlanıyor.Çözüme giden çaba olarak ben de ÖC gibi bireysel ve kurumsal (parti, STK vb) çalışmalarımızın, eğitimlerimizin,söylemlerimizin soyut üstyapısal sloganlar değil, olgu,kişilik,tarih çözümlemeleri,bunlardaki doğru ve yanlış duruşlar üzerinde yoğunlaşması gerekir.Burada nesnellik çok önemli,doğru senin dışından geliyorsa da yücelt,yanlış içindeyse de kına.İArslanoğlu.
30-12-2013 16:36 (5)
Evet, benziyor. Bu da toplumumuzun kültürel yapısının bir göstergesi. Olaylar ve olgular üstüne düşünen, tartışan, yeni düşüncelere açık bir toplum ve bireyler değiliz. Düşünme tembeliyiz. Düşünceyi değil, inanmayı yeğliyoruz. Bu nedenle düşünen, yeni düşünceler öne süren insanlar ne İsa'ya, ne Musa'ya yar olamıyorlar. Düşünmek korkutuyor insanları. Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Nurullah Ataç, Fethi Naci gibi düşünen yazarlar edebiyat ortamında bile yalnız kaldılar. Düşünmeyi öğreten okullar ve eğitimle, demokrat düşünceli yeni kuşaklarla değişecektir toplum.
30-12-2013 16:36 (6)
Ama insan böyle bi'şi Nebil
30-12-2013 21:13 (7)
İki olayın aynı olmadığı kanısındayım. Halkımızın parlamenter demokrasi kültürü bakımından geriliği kabulüm ancak siyasi konulardaki duruşu ile fanatizm sınırlarını aşmayan sportif taraftarlık konusundaki duruşu ayni hafiflik içerisinde olamaz. Bu çok yıldırıcı bir kabul. Y. Bodur..
30-12-2013 21:13 (8)
Bahsettikleriniz bizim evin sürekli konusu :) 1- Evet, bu iki olgu kesinlikle aynıdır. 2- İnsanların çok büyük ihtiyacı olan aidiyet duygusundan beslenmektedir diye düşünüyorum. Fanatikliğin çok yaygın bir kendini ifade etme şekli olduğunu görüyorum etrafımda.. Sadece bizim toplulumuza özgü olduğunu düşünmüyorum. 3- Etrafımda akp taraftarı değil, başka bir fanatik grup var, farklı görüş bildirmek mümkün olmuyor, hemen birşeyci olarak yaftalanıyorsunuz, gerçekten tarafsız bakamıyor çoğunluk, kısa vadede çözüm göremiyorum. Özlem Ö.
30-12-2013 21:14 (9)
Evet benziyor, yolsuzlukta toplum olarak alışkın olduğumuz bir durum. Rakkamlar oldukça astronomik eskiye oranla neredeyse üslü sayılarla ifade edilecek. Bunun sebebide iktidarın değişmeden uzun sürmesi, oy oranlarını arttırarak bu günlere gelmesi. Güce tapan insanlar şuandaki bilek güreşinden kimin galip geleceğinin hesabını yaptığından onlara bişeyler anlatmak çok çok zor. İhsan Eliaçık'ın deyimiyle "Allaha inanıyor fakat güvenmiyorlar" osman turna
30-12-2013 23:17 (10)
evet, benziyor. yukarıdaki yorumlara katılıyorum. mehmet yılmaz
31-12-2013 10:54 (11)
1. Evet, 2. Her ikisi de aynı "gerçek bükücülük" ve "bilim kırıcılık" ortamının getirdiği en basit tutarlılık ve dürüstlük yükümlülüklerini yerine getirmeme özgürlüğüne haiz hatta bunları beklemenin demode sayıldığı iklimin ürünüdür. İklimin felsefi tanımını tekrar zikretmeyeceğim, enflasyon oluyor. 3. Önce kendi kapımızın önü diyeceğim; herşeyin tavizsiz eleştirisi bilim için de geçerlidir, hatta oluş biçimidir. Ama dünyayı anlamak için şu ana kadar bulduğumuz en iyi yöntem ilimdir, fendir. Sanatı da yabana atmıyoruz fakat onu kolaydan prensibe bağlayamıyoruz, yine de dürüst sanat derim. Y.Ü.
31-12-2013 11:57 (12)
Uzatıyorum ama; ülkemize özgü "dayılık", (çarpıtılmış biçimde) "delikanlılık" denen olgu da var; sonunda zarar görecek olsan bile başkasının hakkını yemeye çabalamak, haksız da olsan yüzlendiğinde üste çıkmak ve zorbalık yapmak, kendi "kabilenin" çıkarlarını korumak meşru görülür, özendirilir, öğretilir. Futboldan öte en çok trafikteki davranışlarda (kadın-erkek) bu yaklaşım gözlenir, skor da ortada. Karşımızda da bunun "virtüözleri" var. Çözüm; etik, bilim, sanat herkesin en damardan çıkarınadır, bu yüzden kısa yoldan avanta sağlamamakla birlikte bugüne gelmişlerdir. Bilelim, bildirelim. Y.Ü
31-12-2013 11:58 (13)
sanat ve bilimin, bazı çevrelerin elinde 'kara para aklama' aracına dönüştüğüne ilişkin duyumlar var. bu konuda ciddi araştırmam yok, ama akla yakın görünüyor. bir şeyin 'değerli' olması ayrı konu; onun, ilgisiz bir alanda bir şeylerin aracı haline getirilmesi, ayrı konudur. ama bu ayrı konuların nedense hep birlikte oldukları görülüyor. diyalektik... bir çeşit "adam haklı, diğeri de haklı, nasrettin hoca ve karısı da haklı" durumu... mehmet yılmaz
31-12-2013 21:21 (14)
İlave olarak solun binbir renkli olmasını, kendi yanlışlarını kabul etmemelerini de üçüncü olgu olarak koyuyor ve birinci sorunun yanıtını "evet” çünkü insan böyle bi’şi diyorum Nebil
01-01-2014 09:23 (15)
Evet ikisi de aynı. Ancak salt tüketim toplumunda tüm kimlikler bu biçimde hayalidir. Hikmetinden sual olunmaz denilen biçimdedir ve yaşam algısı her alanda inanç temelinde biçimlenir. Yani kimlikler bir üretim pratiği zemininde biçimlenmezler, değer dizgesi de hayali hale gelmiştir. İnanç dinsel alandan çıkarak, tüm alanlara yayılmıştır, hiçbir şey tartışılamaz. Şimdi Lacan da şöyle diyor deyip yeni yılda Kaan'ın sinirlerini zıplatmadan bitireyim. Mutluhan.
01-01-2014 17:21 (16)
1- Evet , benzer ama farklılıkları da var. 2- Benzer; kapitalist sistemde çok büyük rant getiren her profesyonel mekanizma gibi her ikisi de her tür yolsuzluğa açıktır. Destekçiler de belirli bir ölçüde bundan faydalandıkları sürece bu sistem kabulleridir. (Takımları kazandıkları ya da güzel maçlar gördükleri vb. - ihale , kadro aldıkları vb.sürece) Başkası zaten olmamıştır. Benzemez; mağduriyetler farklıdır ve bence taraftarın denetimi önemli ölçüde farklıdır. 3- Sorun yemekte değil yememenin mümkün olduğunu göstermektedir. (Ne kadar mümkün olduğu ayrı bir tartışma konusu ama...) Nitekim,
01-01-2014 17:21 (17)
Nitekim, iktidarın vurgusu hep "biz onları da biliriz" üzerindedir. Halk onların yediğini biliyor ama sizin yemeyeceğinizi nasıl bilecek? Sadece söylemle mi? Kısaca I.A.nın söylediklerinin altını çizerek ve uzun vadede yaşamın her alanında alternatif düşünceyi ve duruşu gösterebilmek olarak özetleyeyim. Özay Yaşar
03-01-2014 17:56 (18)
bu durumun aynı işlevle açıklanmasına itirazım var, ama kesinlikle bir insan bunları rahatlıkla yapabilir, yani tamamen çelişen şeylere zerre kuşku duymadan, rahatsız olmadan inanabilir. bu nedenle ilkelerden nefret ederler. kendilerinin dışında yer alan herhangi bir içerikten, bırakın içeriği, pür negatif, bağlayıcı bir formdan bile hazzetmezler. kimileri bu durumu ilkellikle, duyulara saplanıp kalmakla açıklayabilir, yani faydacılıkla. ama meselenin daha köklü olduğu kanısındayım, insan hakkında düşünmek yetmez, doğru, hakikat, devrim, tanrı vs. kavramlar hakkında da düşünmek lazım. Ahmet Öz
03-01-2014 18:03 (19)
Bu anketi ortaya atarken amacımız takım fanatikliğini mahkum etmek değil. Bunu böyle anlayan kimi arkadaşlar konuyu hafife aldılar, hatta tepki duydular. (Özellikle fenerliler :) ). Amacımız böyle duygu düşünce karmaşasını hemen hepimiz yaşıyorsak, haksızlığa rahatça arka çıkabiliyorsak, bunu boşa çıkarmanın kimi ipuçlarını da kendimizden bilerek bulabiliriz idi. Nitekim o yönde beyin fırtınası bazı düşünce açılımları yaratabiliyor. Tartışma yayılırsa daha faydalı olacak. Fakat her zamanki katılım ve fikir belirtme pasifliğimiz!! Sonra da despotik liderlerden yakınırız :)) İnsan BU
04-01-2014 10:36 (20)
her iki olguda düzenin niteliğidir.Bu tür pislikler olmasa bu düzen ayakta kalamaz.Rüşvet,yolsuzluk ve dağıttıkları sadakalar ile geniş halk yığınlarına dinide kullanarak ulaşıyorlar.Kişiliksizleştirilmiş yığınlar bunların tabanı.İlk anlatılması gereken bence budur. Dilek
08-01-2014 11:51 (21)
1 ve 2’nin cevabı:Tabii ki bu iki olgu birbirine çok benzer. Paranın olduğu her yerde bir takım düzenbazlıklar olduğu ve denetimden yoksun dernek, vakıf ve partilerde ve hiç denetlenemeyen hükümet meclis gibi kurumlarda dümenler döndüğü bir gerçek. (Fanatiklik etmeden FB kulubü davasını ayırt etmek gerek) 3. Kimseye bir şey anlatamayız. İnsanlar çoğunluğu bağnazdır ve görmek istediklerini görür. Ama onlara olgular yol gösterecektir. Gelmekte olan ekonomik kriz hükümetin gidişini sağlayacak…
08-01-2014 23:14 (22)
Her iki olgu da çok benzerdir. Toplumumuzda bir olay ne olursa olsun öncelikle yapan ve etkilenen benden mi değil mi diye değerlendiriliyor, buna ölüm kadar acı olaylar bile dahil. Ve bu değerlendirmeye göre suçlu ilan ediliyor veya aklanıyor. Adalet ve eşitlik kavramları gittikçe kime adalet ve eşitlik halini alıyor. Sonuç olarak düşünce yapısı bu haldeki bir toplumda seçmen partisinin yolsuzluğunu yargılarken sadece bir yolsuzluğu anlatmaları değil, kendilerini de bir nebze yargılamaları gerekiyor. Bu nedenle komplo gibi uçuk savlar topluma daha inandırıcı geliyor. başar
09-01-2014 17:13 (23)
1- 'benzerlik' olarak elbette evet. Daha ayrıntılı analizlerle hayır da diyebilirdim. 2- 'Evet'imin gerekçesi insanın hem genel hem de bu topraklara ait nedenlerden kaynaklanan bireysel güçsüzlüğü ve yetersizliği. Aidiyete bağımlılık. 'Hayır'ımın gerekçesi ise politik tutumlarla takım taraftarlığının özellikle ülkemizdeki karşılaştırma zorluğu. Politik tutum sanıldığı kadar yaygın değil(tehlike) ve değişme potansiyeli hayli yüksek.(vatandaşın 'sağduyusu') Takım taraftarlığı ise kalıcı ve hep sahiplenici.
09-01-2014 17:14 (24)
3- Politik düşüncelerin anlatılabilmesi örgütlülük,inandırıcı tutarlılık, doğru pratik hat, aktivite ve içtenlik gerektirir. Erdoğan
10-01-2014 10:02 (25)
İlk kez bu yukardaki yorumcu konuya daha farklı bir açıdan bakmış ve iyimser. İlginç elbette.
13-01-2014 09:56 (26)
bizim toplumun en belirgin özelliği beleştenmal mülk edinmektir.ülkemin en aptal kişisine şunu söyleyin size bu gün bir arsa vereceğim ama yarına kadar ev yapıp içine giremez isen arsayı geri alırım de aptal olarak adlandırdığımız kişi demez ki bu arsayı neden bana veriyorsun benden ne isteyeceksin demez hemen inşaata başlar ve bitirir bir köşe boş kutular koyun bedava diye bağırmaya başla kutular talan edilir kimse içindekilere bile bakmaz toplum da doğumda ebeye okulda öğretmene vergide trafikte hastanede camide elimizden gelse azraile bile bahşiş veririz bu nedenle hırsızlık vardır
13-01-2014 16:29 (27)
Eleştiri eleştiri eleştiri... Özeleştiri diye bir şey var mı? Eleştiri için analitik düşünmek, diyalektik ve okumak gerekli. Şimdiye kadar kitap, dergi pahalı alamıyoruz diyorlardı, şimdi internet var kitaba, dergiyle, yazıya, eleştiriye ulaşma olanağı beleş ama orada da yoklar. Herkes her şeyi biliyor... Bildiğini sanmak korkunç bir ego yaratıyor. Bu iki olayda gösterilen tavrın kişilerin kendi gündelik tavırlarında da rahatlıkla görüldüğünü söylebiliriz. Trafik, çevre talanı... İnsanlığın geleceği ile ilgili yıkımda kendisinin dışında herkes suçlu...
18-01-2014 19:39 (28)
1) Evet. 2) Onayladığımı kısa gerekçelendiremeyeceğim. 3)Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir... Kemal Yalçın Can
19-01-2014 21:06 (29)
İkisi aynı şey. Şikeci onurlu muhalif olursa, hırsız darbe karşıtı demokrat olur. Hepsinin mantığı, ahlakı aynı. İki tarafda sahtekar. Bu işler nasıl düzelir, radikal olmakla ancak. Testle anketle olmaz.
10-02-2014 09:16 (30)
Benziyor elbet. Başka benzer pek çok tutum da bulmak mümkün, üstelik... Hakkaniyet, adalet duygusu yerleşimi, başkasının hakkına duyarlılık ve empati göstermenin tohumları aile içinde, sanılandan çok daha erken dönemlerde başlıyor... iyi ebeveyn veya diğer maruz kalınan yakın çevre insanı modelleriyle bu tutumların erken dönemde içselleştirilmiş olması önemli... daha sonra da yine eğitimle ve gündelik hayat içinde pekişmesi... bugün ve şimdi tek yapılacak ise, sabırla örnek olmayı ve başkalarını duyarlılaştırmayı sürdürmek gerek... karınca kararınca da olsa... MM
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211533
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.