Editörün Sunusu: İnsan Bu sayfalarında doğrudan siyasete girme niyetinde değildik. Yine öyle kalmaya devam etmek isteriz. Çünkü solda yaygın ve baskın gündelik siyaset anlayışı bence gerçek sosyalist siyasete, olması gereken siyasete fayda değil zarar getiriyor. Alandaki, yaşamdaki sosyalist duruşu, sosyalist bilinci geliştirmiyor, geriletiyor. Yoksulların yanında yer alma, kültür alanı, sanat, edebiyat, sağlık alanı… Emek mücadelesi, sendikal mücadele… Aklınıza neresi gelirse. Fakat uzun süredir anlatmaya çalışıp, ikna etmekte hiçbir beceri geliştiremediğim derdimi kısa kesip somuta, sadede geleyim.
Yayına başlar başlamaz bir arkadaşımızdan gelen ilk yazı Kürt sorunuyla ilgiliydi. Belki sonra yayımlarız diye onu rafa kaldırdık. Dördüncü gün de yazarlarımızdan Ali Mert’ten aşağıdaki yazı geldi. Keşke doğrudan siyasi bir yayın organında çıksaydı, ama güzel bir yazıydı, kısmet böyleymiş. Baktım herkesin aklı farklı bir yerde, bu sorundan kaçış yok; Kürt sorununa doğrudan dalan bir yazı da ben hazırladım. Ali’ninkiyle bağlantılı. İki yazıyı peş peşe yayımlıyoruz. Bir aşağıdaki benim yazının başlığı: “Çözüm Süreci Bana Umut Veriyor.”
Dönüm Noktaları, Çözümler, Canavar Çözümlemeler ve Seçimler
Türkiye’nin “yeni bir dönüm noktası”nın hemen sonrasında yazmanın belli güçlükleri var. Kolay değil, kaç yılın meselesi, “çözülüyor” gibi. Dün de Newroz vesilesiyle, bununla ilgili en önemli dönemeçlerden biri dönüldü gibi.
Solcularımız hemen analizlere başladı tabii ki (eh, elimizin altında, her şeyi takip edebildiğimiz twitter denen bir “kaynak” da var neyse ki!). İlk dikkatimi çeken, cumhuriyet numaralandırma merakı oldu, Birgün yazarı Selami İnce’den: “Bence bu Newroz'la birlikte AKP'nin kısa süren ikinci cumhuriyet dönemi de sona erdi ve 3. cumhuriyet dönemi başlıyor.”
Bence de asıl sorun, solun sorunu işte tam burada: Canavar gibi çözümleyiciler, analistler, “çözdüm ben seni, ismini de yerleştirdim”ciler olmamızda!..
Elbette, daha büyük, daha geniş, daha kapsamlı sorunlar var ve bu türden çözümlemeleri de o sorunların sadece bir görünümü/tezahürü olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Ama anında, “cuk” diye yansıyan da işte bu türden tespitler....
Peki, daha geri planda yer alan asıl büyük/geniş/kapsamlı sorun(lar) neler? Tek başına çözümleme yapmak, analiz döktürmek, cumhuriyet numaralandırmak değil herhalde.
Çözümlemelerin böyle afaki değil de, “kapsamlı siyasi/teknik analizler”e dayanan bölümleri de mevcut tabii ki. Silah bırakma mıdır, ilk etapta silahların yurtdışına çekildiği bir süreç midir; uzlaşma mıdır, dinamik gerilimleri olan bir anlaşma mıdır; yeni bir siyasi biçim midir, demokratik cumhuriyet midir; başkanlık pazarlığı mıdır, başkanlık görünümlü padişahlık mıdır; eyalet midir, bölge midir; statü müdür, statüko mudur; ümmet bayrağının altı mıdır, İslam kardeşliği midir; emperyalizmin düzenlemesi ve oyunu mudur, Ortadoğu’nun yeniden yapılanması mıdır; Pax Ottomana mıdır, Pax Americana mıdır, yoksa yeni bir yayılmacılık mıdır; son isyan bitmiş midir, son mohikan ölmüş müdür, şu mudur, bu mudur vb. vb. meselenin “teknik/siyasi” boyutlarıyla da üzerine eğilmeye olanak sağlayan, bu boyutlarda da deriiiiiiin analizlere alan açan kırk bin tane “çözümleme ve yayılma alanı” var elbette.
Ancak sorun, çözümleme yapmakta değil, bunların her birine dair “çok doğru, çok gelişken, harika, muhteşem , zihin açıcıvb. tespitler” dile getirilmesinde de değil; tüm bu “dönüşümler”in orta yerinde, gerçekten ve siyaseten çok sıkışmış vaziyette, yeni bir cephe açamayan bir dönemden geçildiği için başka bir şey yapmamakta/yapamamakta! Seyirci kalıp canavar analizler peşinde koşmakta… Evet, çok açık bir sıkışma var; arada kalma, güç olamama, etkili/etkin olamama, ayrı bir güç oluşturamama…
Bunları aşmak için (başka) ne yapılabilir peki?
Önce ve yine “çözümleme düzeyi”nde bir ek yapılabilir: Tüm bu “çözümleme türlerinin, biçimlerinin ve tekniklerinin” orta yerinde; ille de sınıf demekten, emekçi halk kitleleri demekten, sınıf vurgusunu güçlendirmekten, “ortak düşmanlarımız patronlar ve ağalardır” bilinci geliştirmekten, milliyetçiliklerin kaygan zeminine dikkat çekmekten, boğazlaşmaya uygun adım ve söylemleri lanetlemekten, her ne olursa olsun barışı savunmaktan, ancak halkların kardeşliği ve geniş halk yığınlarının iktidarı ile gelebilecek gerçek barışı savunmaktan başka çare var mı? Yok.
Sadece “çaresiz” kalındığı için değil, tek gerçek çareye işaret ettikleri için de bu böyle. Ve gerçeğe ve doğruya ve devrime...
Ardından gelen asıl mesele de burada bir yerlerde; Türkiye sosyalist hareketi, “Türkiye devriminin yolu”nu arıyor, buna arayışa uygun bir şekilde ve uygun araçlarla gerçek/somut bir mücadele yürütüyor mu? Yoksa böyle arada sıkışıp kalıyor ve sadece çözümleme mi üretiyor?
Devrimi “sözde savunmak”tan bahsetmiyorum. Gerçekten somut ilerlemeler kaydederek, mevziler kazanarak, yoğun bir şekilde seçimlere hazırlanarak, buna ilişkin ittifaklar üzerinde durarak, buralardan gelen mevzilerle birlikte örülmüş ve sürekli ve yine somut yeni başarılar/ilerlemeler/mevziler kazanan bir süreçten bahsediyorum. Siyasal iktidar için gerçek bir güç biriktirmekten...
Evet, yine bir süreç, ama seyretmekle ve çözümlemekle yetindiğimiz “İmralı süreci” gibi değil, sosyalistlerin somut mevzilerle ördüğü gerçek mücadele süreci...
Gerçek mevziler mi? Son yıllarda, üstelik CHP’li bir belediye başkanından gelen ve Dikili’de elde edilen/oluşturulan toplumcu/sosyalizan mevziler (Hopa ve Samandağ’da da vardır belki, çok bilmiyorum); Kürt siyaseti sayesinde Meclis’e girebilen birkaç sosyalist dostumuz ve de bazı CHP vekillerinin sosyalist sola yakınlaşması, yayınlarında yazmaya başlaması dışında, ne var elde “gerçekten gerçek” olarak? Elbette, mevcut örgütler (bu örgütlerin genelde gıdım gıdım, arada sırada da küçük sıçramalarla büyümesi), gazeteler, diğer yayınlar, belli ideolojik/kültürel yankıları olabilen çalışma ve kampanyalar da var. Lakin bunlar gerçek, güçlü, etkin ve somut mevzilerle, seçim başarılarıyla vb. desteklenmiyorsa – ve de örneğin, sosyalist mücadele geçmişimizdeki Birinci TİP deneyiminin yakınından bile geçemiyorsa – yukarıdaki çözümlemelerin bir mecrası olmak dışında gerçekten ne işe yarar?
Peki, gelelim geleceğe; önümüzdeki dönemde/süreçte, ikisi kesin (yerel ve genel), üçüncüsü bir ihtimal (başkanlık) gerçekleşecek çok önemli seçimler var. Bunlara dönük elde somut olarak ne var, ne gibi mevziler düşünülüyor/planlanıyor, ne türden hazırlıklar var?
Açıkçası ben bilmiyorum. Okuyorum, ediyorum, takip etmeye çalışıyorum; pek de bir şey göremiyorum.
Ve üç yıl sonra, bir kez daha “geçmiş olsun” demeyi hiç istemiyorum…
Ali Mert