Büyük yazar Tuna Kiremitçi, Cumhuriyet'ten sonra şimdi de Aydınlık'ta köşe yazmaya başladı. Edebiyatımızın yüz akı, toplumsal mücadelenin kalem savaşçılarından Kiremitçi'nin bu yeni katkısı kuşkusuz ki iktidara karşı savaşıma yeni bir ivme kazandıracaktır. Bu heyecan verici gelişmenin toplum ruhunda yaratacağı etkileri psikiyatrist-yazar Mutluhan İzmir'le konuştuk. Söyleşimiz aynen alttaki gibidir:
Biden Yersiz: Sayın İzmirli, bildiğiniz gibi veya duymamış olabilirsiniz, büyük romancı Tuna Kiremitçi artık Aydınlık gazetesinde yazacakmış. Daha önce Cumhuriyet gazetesinde yazmış ve büyük bir tiraj patlaması getirmişti. Öyle ki satışların günde ortalama 27 kadar arttığı söylenmişti. Gerçi yarısını kendisi alıyormuş, fakat 14 de iyi rakam. Aydınlık Gazetesi bu potansiyelden yararlanma hedefi mi güdüyor acaba?
Mutluhan İzmir: Biden hanım öncelikle hassasiyetle vurgulamak isterim ki soyadım İzmirli değil İzmir, bu nokta önemli benim için, özellikle vurguluyorum.
Ben Cumhuriyet gazetesinin eline geçen fırsatı iyi değerlendiremediğini düşünüyorum. Aydınlık gazetesi çok önemli bir fırsatı yakalamış ve bunu değerlendirmiş. Aydınlık’ın değerli yöneticilerini bu önemli fırsatı görüp değerlendirdikleri için kutlarım. Ülkemizin içinden geçtiği bu hassas ve olağanüstü dönemde, fırsatları değerlendirebilmek çok önemlidir. Tarih ileride kimin bu dönemin hakkını tam anlamıyla verebildiğini yazacak. Bize çok şey söylemek düşmez, haddimi de aşmak istemem. Eminim Sayın Kiremitçi Aydınlık gazetesindeki değerli yazılarıyla, ülkemizin de içinde bulunduğu bölgenin Yeni Haçlı Seferlerinin hedefi olduğu bu dönemde, hepimizin antiemperyalist ve ulusalcı bilincinin gelişmesine büyük katkılarda bulunacaktır. Bu katkıların da kısa zamanda Aydınlık gazetesinin tirajına yansıyacağını düşünüyorum. Bakın görün, 1 Eylül’den itibaren özellikle Sayın Kiremitçi’nin oturduğu bölgeye yakın gazete bayilerinde nasıl bir tiraj patlaması olacak. Hayırlara vesile olur İnşallah.
B. Y: Şu sıralar halkta büyük bir devrimci potansiyel yükseldiği hissediliyor. Ama buna önderlik edecek kuramsal derinlik zayıf sanırım. Acaba Kiremitçi beyin o müthiş entelektüel derinliğinden, devrimci kurama o büyük hakimiyetinden mi yararlanmayı amaçlıyor Aydınlık?
M. İ: Evet çok güzel bir soru. Bu vesileyle geçmişte yapmış olduğum bir densizliği burada düzeltmek isterim. Tuna bey Cumhuriyet gazetesinde yıllar önce yazmaya başladığında ortalığa bir mail atmıştım; işte Attila İlhan’ın yerine yakışmıyor (kendisine Kaptan’ın boşalan köşesindeki yerini vermişlerdi), yok Attila İlhan çok doluymuş da, diyalektik gereği her şey zıddına dönüşürmüş de, şimdi Kaptan’ın köşesinde büyük bir boşluk varmış da, yok o köşeye yazı yerine sadece Tuna beyin yakışıklı resmini koysalar daha iyi olurmuş da falan filan. Bi sürü saçmalamışım. Tabii bunlar benim o dönemde birikimimdeki eksikliklerden kaynaklanıyordu sanırım, şimdi daha birikimliyim, çok okudum son yedi yıllık dönemde. Tuna beyin derinliğini yeni yeni anlayabiliyorum, onu hemen anlayabilmek zor tabii. Kendisi bir derya, derin denizler, okyanuslar gibi. Şimdi durgun bir günde denize baksanız engin bir mavilik dışında bir şey göremezsiniz, durgun bir boşluktur gözünüzün önündeki. Ama o engin suların içinde neler dönüyordur, dışarıdan göremezsiniz; büyük balıklar küçük balıkları yutar, canlılar çiftleşir suyun altında, yuva kurar yavrularını büyütürler, neler neler. Bir zamanlar kaptan Cousteau vardı, denizaltındaki yaşamı gösteren belgeselleri TRT’de yayınlanırdı, onları seyrederek büyüdük ama asıl mesajı alamamışız o belgesellerden: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, derinliğine bakmak gerekir. O suyun içine girmezseniz nasıl haberiniz olacak denizin, okyanusun içinde neler döndüğünden? Ben de Sayın Kiremitçi’yi o zaman böyle yüzeysel değerlendirmişim işte. Ama o derinliği anlayabilen Aydınlık gazetesi benim gibi aculluk yapmadı, ben de şu anki birikimimle sayın Kiremitçi’nin birikimini takdir edebiliyorum.
Sorunuzun başında belirttiğiniz gibi son zamanlarda ülkemizde yükselen devrimci potansiyelin, Aydınlık gazetesinin son zamanlarda sergilediği olumlu tavırlarda büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Özellikle Taksim’deki direniş gösterilerinde, biri rahmetli Churchill’in barış işaretini (aslında savaştan sonraki zaferi vurgulayan victory kelimesiyle ilgilidir ama çok da deşelememek lazım) yapan BDP’li bir gencin, bozkurt işareti yapan Ülkücü bir gencin ve Mustafa Kemal’in posterini taşıyan Ulusalcı bir başka gencin elele eylemde bulunması, Che resimlerini taşıyan TKP’lilerin bu üçlüye destek olması, liberallerimizin lojistik desteği, yükselen bu potansiyelin resmini bize çizmektedir. Bu resmin üstüne söylenecek ne var? Tuna Kiremitçi ise engin entelektüel birikimi ile bu devrimci birlikteliğin harcı olacaktır eminim. Aydınlık gazetesi durumu çok doğru okumuş, gidişatın kaçınılmaz bir devrim olduğunu saptamıştır. Şimdi kuramsal derinlik falan diye pişmiş aşa su katmanın bir anlamı yok. Yani hep teorik teorik konuşuyoruz, laf laf laf. İcraat yok, hiç değilse büyük devrimci Napoleon gibi para para para diyebilsek, o da yok. Eskisi gibi kuram manyağı üç devrimcinin bir araya gelip de çay içecek parayı bulamadıkları o elim günlere öykünmekten kurtaralım kendimizi. Bize icraatçı adam lazım, Aydınlık gazetesi icraatın kuramdan daha üstün olduğu saptamasını yapmış ve o cenahtan saldırıya geçmiştir, gerisi teferruattır. Gazamız mübarek olsun derim.
B. Y: Bu yanıtlarınız Kiremit beyin yakışıklılığını kıskanmamızdan ötürü mü acaba? Över gibi yapıp laf sokuyorsunuz gibi geliyor bana. Neyse, ben sorularıma devam edeyim. Önce Cumhuriyet, sonra Aydınlık... Türkiye'deki aydın, yazar, edebiyatçı gücünü değerlendirmede bu derece ustalık, bu derece seçim dirayeti. Neye bağlıyorsunuz sol gazetelerimizdeki bu üstün yönetme becerisini? Bu tatlı rekabeti? Çok aranınca bulunuyor sanırım böyle kıymetli yazarlar.
M. İ: Ben son 12 yıldaki gelişmelerden şunu öğrendim: KİMSEYİ ÖTEKİLEŞTİRMEYECEKSİN. Budur. Evet kıskandık, ben itiraf ediyorum, ama geçti, yendim o hastalığı, herkes de yensin benim gibi, ötekileştirmesin. Tuna bey Allah vergisi, yakışıklı, zeki, entelektüel, meşhur üstelik sapına kadar solcu ve Ulusalcı. Nereden çıkartıyorum bunları? Baktım bugüne dek hiç ecnebi bir hanımla birlikte olmamış, birlikte olduğu bayanların hepsi öz be öz Türk. Bu yakışıklılıkla bir de Alman, Rus falan takılayım da diyebilirdi, kolay da onun için, talep de var bu yönde. Örneğin geçenlerde Sayın Ayşe Arman’ın, Hürrem Sultan rolünü oynayıp bırakan yarı Alman sanatçımızla yaptığı röportajda, o hanım kendisinden hamile kaldığı ve çocuğunu doğuracağı bey için, Almanya’da büyüdüm, ortamı pek bilmiyordum, onu gözümde çok idealize etmişim, o aslında hiç yoktu demiş. Eminim Tuna beyle bir ilişki yaşasaydı başka konuşurdu. Ama Tuna bey safkan Türk dışında kimseye dönüp bakmaz, Ulusalcıdır malum kendisi.
Solun durumuna gelince; şimdi bir yazı yazacaksınız, Avrasya, Sultangaliyef, Zinovyef, diyaletik falan bir sürü anlamını bilmediğimiz kuramsal kelime, özel isim, coğrafi bölge ismi. Kim anlayacak bu yazıyı? İnsanlar okusun anlasın diye yazıyorsunuz ama şimdi hepsi toprağa karışmış o birikimli insanlar kaldı mı artık? Varsa da bir elin parmağı, çoğunluk bihaber bunlardan. Çocuk İstanbul’da bir özel okuldan mezun olmuş, boğazı seyrederek büyümüş, sahil yolunda yürüyüş yapmaya alışmış, Bebek’te 3-5 tur atmış, aşık olmuş, duygularını yaşamayı öğrenmiş. Bu çocuk günün birinde solcu olmaya karar veriyor ama ne anlasın diyalektikten falan? Bi ÖTEKİLEŞTİRME diyorsun her şeyi şıp diye anlayıveriyor çocuk. Yani solculuk yapacağız diye o külçe gibi kitapları, uzun uzun anlaşılmaz yazıları okumaya zorlamak yazıktır. Solcular artık aşkı keşfetti, bu realiteyi görmek lazım, eskisi gibi kuru kuru gitmiyor; Aydınlık gazetesi Taksim olaylarının en civcivli anında bir kare yakalamış ön sayfadan bastı hemen; TAKSİM’DE AŞK BAŞKADIR… Bu kadar işte, bu çocuğun da hakkı aşık olmak, boğazda gezinmek, duygularını yaşamak. Pravda kafalı solculuğun sonu gelmiştir, inançlı ve duygularını tanıyan bir gençliğimiz var artık. Tuna Kiremitçi, dar kafalı, duygusuz, hayatı yaşamayı bilmeyen solculuğun mezarının başında yükselen bir insanlık abidesidir. Onu anlamak, insanı anlamaktır.
B. Y: 15 yıl kadar önce Kibritçi bey edebiyatı sarsıyordu çok satanlarıyla. Kitaplarının apolitik olduğu, konuşmaya "Seeyyy, beaan" diye başlayan genç kızlarımızın metropolitan pembe departmanlarına seslendiği söyleniyordu. Ama bakın, o kuşak şimdi Gezi'de sokaklarda. Acaba romanlarında bilinçaltlarına işleyen Atatürkçü mesajlar mı veriyordu Kiremitçi bey. Gerçi "yetmez ama evetçi" gibi duruyordu birkaç yıl öncesine göre. What ever, pembelikten kırmızı bayrağa geçişi nasıl izah edebiliriz ruhbilimsel açıdan? Beş yıl sonra hitap ettiği kuşağın daha da yaşlanmasıyla bir kızıllık, sonra da karalık ve ardından beyazlık... falan bekleyebilir miyiz?
M. İ: İşte Biden hanım, aslında yukarıda bu sorunuzun da cevabını vermiş bulunuyorum sanırım. Yine belirteyim, KİMSEYİ ÖTEKİLEŞTİRMEYECEKSİNİZ. Öldürebilirsiniz, yurdunu yuvasını yıkabilirsiniz, tecavüz edebilirsiniz, rızkını yiyebilirsiniz ama lütfen ÖTEKİLEŞTİRMEYİN. Tuna bey, kimseyi ötekileştirmeden ve duygu sömürüsü yapmadan yazma görevini yerine getiriyor. Şimdi çıkmış birtakım densizler, yersiz yersiz yok çocuklar ölüyormuş, yok ülkeler sömürülüyormuş, yok kadın hakları yerlerde sürünüyormuş falan diyorlar. Duygu sömürüsü yapmayalım lütfen. İnsanlar devrim yapıyor burada boru değil, bu güzel rüyayı niye acılı soslarla bozacağız? Dünyanın bugünkü acılı durumundan kurtulabilmemizin yolu insanların kendilerini tanıyabilmeleridir. Nasıl olacak bu? Herkes duygularını özgürce yaşayabilirse, kadınlar vücutlarını tanıyabilirse işte o zaman başka bir dünya yaratabilmiş olacağız. 1968’de Paris’te sokağa dökülen yığınlar cinsel özgürlük diye bağırıyorlardı. Konunun özü budur, o nedenle sosyalizm deneyimleri başarısızlıkla sonuçlandı şimdiye dek. Ne demişti büyük devrimci John Lennon: “Imagine there’s no country, all the people living life in peace”. Ulusal sınırlar insanın duygularını yaşayabilmesinin önüne de engel olarak çıkmaktadır. Nasıl mı? Belki bir hanım kardeşimiz vücudunun sırlarını bir Zimbabveli civan sayesinde keşfedecek. Ulusal sınır buna dur diyor, ne yapsın şimdi? Tuna bey, çelişkili bile görünse Lennon’un izindedir, ama bu durum onu Ulusalcı saymamıza engel değildir, çünkü Aydınlık gazetesi tescil etmiştir artık onun Ulusalcılığını. Solculara kırmızının her tonunu artık geride bırakmalarını, yeşile yönelmelerini salık veriyorum. Bakın büyük 1968 devriminin Kızıl Dany lakaplı cevval lideri Daniel Cohn Bendit, kızılı bırakıp yeşillerin başkanı oldu. Sol onun öyküsünden ders çıkartmalıdır. Yeni solun en başarılı uygulaması da Fransa sosyalizminin şu anki lideri, işgalci barış güvercini Holland’dır. Bitti artık eski bacı muhabbeti, bunu kabul etmek gerekir. Aksini ileri sürecek olanlara son olarak Aşk ve Barış diyorum.
B. Y: Çok teşekkürler Murathan bey, güzel bir söyleşi oldu. Çok keyif aldım edebiyat adına.
M. İ: Ben teşekkür ederim. Ama Murathan değil, Mutluhan olacak.
B. Y: Çok pardon.
Biden Yersiz