Kalp krizi ve inmeye sebep olan damar kireçlenmesi

Kalp krizi ve inmeye sebep olan damar kireçlenmesi

Editör notu: Bu tıbbi makalenin yazarı bir hekim değil, mühendis. Fakat bizler sağlığın sağlıkçılara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu düşünmekteyiz. İnsanların kendi sağlık hakkına, kendi sağlık bilincine kendi çabalarıyla ulaşması gerektiğini düşünmekteyiz. Yani ilk ve baskılayıcı talep onlardan gelmeli. Bu arada Akif Akalın arkadaşımızın Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde yürütmekte olduğu "Toplumcu Tıp Seminerleri" çalışması da anladığımız kadarıyla aynı anlayışta. Yani çalışmalara tıp dışı insanların çekilmesini hedefliyor. Bu yazıda bazı ufak tefek yanlışlar var. Bunlar altta editör notuyla belirtilmiştir.  

 

 

Damarları tıkacı yani aterom plağındaki bileşenler: Kalsiyum kireci % 50, makrofaj ve hücre kalıntıları % 45, kolesterol % 3, diğer farklı bileşenler % 2.

Damarı tıkayan kolesterol mü, kalsiyum kireci mi?

 

DAMAR KİREÇLENMESİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Damar içi kireçlenme soba borusu gibi her yerde olmuyor. Keza toplar damarlarda hiç olmuyor. Yapılan By-Pass ameliyatlarına bakıldığında damar kireçlenmesinin neredeyse hep belli aynı yerlere olduğu görülüyor. Bir TV programına katılan bir kardiyolog, by-pass ları hep aynı yere yapıyoruz, ama neden böyle, bilmiyoruz demişti. Keza hiç kireçlenmeyen damarlar var. By-Pass ta bunlar kullanılıyor. Sadece belli damarlar, hatta damarların belli yerleri kireçlenmesiydi, by-pass yapımında kullanılacak sağlam damar bulunamazdı. Nasıl bir şey var karşımızda, aklımızı kullanalım, düşünelim:

-           Diyabetlilerde damar kireçlenmesi daha erken ve daha hızlı gerçekleşiyor. Bunların kanında şeker yüksek.

-           Tansiyon yüksekliğinde damar kireçlenmesi daha erken ve daha hızlı gelişiyor.

-           Kardiyologların genelde by-pass yaptıkları yer ya kalbi besleyen damarın dirsek yaptığı yer, ya da beyne ayrılan çatal yer oluyor.

-           Su tesisatlarında borularda zamanla sızdırma önce dirsek yerlerde başlar. Sebebi boru içindeki sıvının dönüşte oraya kuvvetli çarpıyor olmasıdır.

Bunlar bilinenler.

Çaya farklı sayıda kesme şeker atılır, bazıları 2 bazıları 4-5  şeker atar, 8 atan da vardır. Bu şekerlerin hepsi çayda erir. Şeker sayısı arttıkça tatlanma dışında, çayın yoğunluğu artar.

Diyabetlilerde kandaki şeker kanın yoğunluğunu artırmıştır. Yoğunluğu yüksek olan bir sıvı dirsek yapan ve çatal yerlere daha büyük etkiyle çarpar.

Damar problemi olanlara kardiyologlar kanın yoğunluğunu düşürücü hap yazarlar.

Basınç yüksekse, yani kişinin tansiyonu yüksekse, sıvı dirsek ve çatal yerlere daha etkili çarpar.

Bunlar da bilinen şeyler.

Bundan sonra senaryo şöyle olursa:  Yoğunluğu, basıncı artmış kanın dirsek veya çatala çarpma etkisi zamanla orada bir zedelenmeye yol açsın. Bu mikropsuz bir yara olacaktır

Bir yerimizi, örneğin dirseğimizi bir yere çarpıp yaraladığımızda, orada da mikropsuz yara olur.

Vücudumuzdaki tüm yaralanmalarda oranın kızardığını görürüz. Bu orada hemen açılan kılcal damarlar nedeniyledir. Yeni kılcal damar üretimi, vücutta bir yerde iltihap varsa orayı onarmak için daha fazla kan gönderebilmek için otomatikman yapılır. Kardiyologlar damar kireçlenmesinde orada çokça kılcal damar açılmış olduğunu biliyor ve söylüyorlar.

Dirseğimizdeki yarada onarım devam ederken dış etkilere karşı korumak üzere yaranın üzeri kalsiyum kireci ile kapatılır (yaranın sert kabuğu)

Damar yaralanmasında vücudun farklı bir tedavi bilmediğini, her yaraya kabuk yaptığını kabul edersek, damar kireçlenmesini de buna bağlayabiliriz. (Üst resimde 6 numarayla verilmiş işlem kireç örtüsüdür.)

Kanda yoğunluk azalmazsa, tansiyon düşmezse, yaranın olduğu yere darbeler devam edip, yara derinleşecek, kabuk kalınlaşacaktır.

Gün gelir, irileşen kabuktan bir parça koparsa (pıhtı attı denir), bu parça kalp damarını tıkarsa enfarktüs, beyin damarını tıkarsa inme geçirilir.

Kabuktan parça kopmadıkça kriz geçirilmez.

Bazen anjiyoda erken teşhis yapılıp, damar daha tam tıkanmamışken stent yerleştirme yoluna gidilir. Damar balonla açılıp yığınak nedeniyle daralmış yere yüksük (stent) konur. Damarın içi silindirik hale gelir, yığınak damarın dışına taşar.

6 ay sonra bakıldığında damarın dışı düz görünür (kardiyologlar söylüyor bunu). Vücut orayı düzeltmiştir. Damarın dışında oraya zarar veren bir etki olmadığından, dirseğimizdeki yarayı iyileştirdiği gibi, vücut orayı da onarmıştır.

Kişinin kalbi besleyen damarı belli oranda tıkalı olsun. Ola ki kişi beslenmesini düzeltsin, tansiyonunu düşürsün, tıkalı yerdeki daralma gerilemekte, damar açılmaktadır. Bu hem bir kişi üzerinde gözlemlenmiş, hem de site editörünce Prof.Dr. Canan Karatay’ a sorulmuş, “gerileme görülmektedir” şeklinde teyit cevabı alınmıştır.

Önceki yüzyıllarda Avrupa’ da hiç bulunmayan şekeri Avrupa’ ya getirmek üzere şeker kamışı yetiştiren ılıman ülkelere gemi seferleri yapılırmış. Aristokrat kesim şekere ulaşır, fakir halk özlemini duyar, şekere beyaz altın dermiş.

Bir Almanın soğuk iklimlerde yetişen pancardan şeker üretim prosesini bulmasıyla Avrupa’yı (ve Türkiye'yi) pancar tarlaları kaplamış, şeker bollaşıp ucuzlamış, kolay ulaşılır olmuş (biz hala eski kafayla, önemli günlerde birbirimize şeker, pasta götürüyoruz).

Şeker tüketiminin artmasıyla, metabolik sendromun gelişim eğrileri bire bir örtüşüyor.  

Günümüzde tüketimleri gittikçe artan glisemik indeksi yüksek, kana hızlı karışarak kan şekerini yükselten bisküvi, çikolata, beyaz unlular gibi basit karbonhidratlar cabası.

Bunları bildiğinizde, beslenmenizden glisemik indeksi yüksek yiyecek ve içecekleri çıkarttığınızda, düzenli egzersiz yaptığınızda (egzersizde önce kandaki, kaslardaki glikoz yakılıyor, böylelikle kanda şeker düzeyi düşüyor), kan damarları korunmuş oluyor.

 

Derya Turgay

Editör Notu:

Yazıda tıbbi terminolojinin hiç kullanılmaması görmezden gelinebilir. Stent yerine kullanılan "yüksük" gibi sözcükler tıpta kullanılmıyor. Ancak hiçbir tıbbi terimin kullanılmadığı bir yazı olduğu dikkate alındığında normal karşılanabilir.

Damar problemi olanlara kardiyologlar kanın yoğunluğunu düşürücü hap yazarlar. Kardiyologlar kanın yoğunluğunu düşürücü hap değil pıhtılaşmayı engelleyici ilaç yazarlar, en bilindik olanı aspirindir. yoğunluk dendiğinde "kanın osmolaritesi" anlaşılır, diyabette artan şey de kanın osmolaritesidir.

Kabuktan parça kopmadıkça kriz geçirilmez.

Kriz olması için parça kopması gerekmiyor, kabuğun arkasında biriken bir pıhtı da krize yol açabilir. Okurların dikkatine sunarım

Saygılarımla Editör

Facebook
yorumlar ... ( 75 )
02-02-2015
01-02-2015 22:15 (1)
sn mühendis, pardon ama, kireçlenmeyi soba borusunda değil su borusunda bekleriz biz. Tamirci teknisyen
01-02-2015 22:15 (2)
Sadece vazokonstriksiyon bile krize yol açabilir. Bu kadar popülizme gerçekten gerek yok. Bırakın herkes işini yapsın. Biz elektrik tesisatı, doğalgaz boru hattı, betondemir oranı hkk yazıyor muyuz? MMüstehak bize diyecem, ama kıyamıyorum yine de. Bir dost
01-02-2015 22:16 (3)
Arkadaşım, larım, bu ne meslek fanatizmi, elinizden diplomayı almayacaklar. Biz doktorlar olarak her bir b. u yazıyoruz, edebiyattan girip siyasete, teknikten tutun, trafiğe, spordan başlayın, hava durumuna kadar her şeyi biliyoruz da, başka meslekten biri de bizim kutsalımıza girsin ne olmuş. Bizim kutsalımız dediğimiz de adamın damarı, kendi damarı.. bilmesin mi? Yanlışlar olabilir, düzeltin, şurada bir doktor yazsa kendi branşını, ne kazma yanlışlar yapar, her gün tv lerde kafa göz yaranlar bizim meslektaşlar değil mi? Ne bu loncacılık, ahilik, bu nasıl dostluk, başta da izah ettik üstelik. Kaan A.
01-02-2015 22:42 (4)
Plaklar kireçlenme değildir.Kireçlenen damarda kalp krizi geçirme riski daha azdır.Bu damarlarda stenoz(daralma) daha sıktır.Yumuşak plaklarda kalp krizi geçirme riski daha yüksektir.Kararsız plak denir bunlara ve içlerinde inflamasyon vardır.Kolesterolün zararı burada ortaya çıkar.Kolesterol ilaçları kararsız plakların oluşma riskini azaltırlar ve deneylerle kanıtlanmıştır.Aterom plakları sadece çatal yapan yerlerde görülmez.Koroner damarlar boyunca her yerde görülebilir.By-pass yapılan damarların bazılarında daha az ateroskleroz görülmekle birlikte bu damarların en iyisinin bile 10 yılda %5-10 oranında restenoz(yeniden daralma)riski vardır.Safen venlerde(bacaktan alınan) bu oran %50'ye çıkar.Sadece pıhtılaşma ile ilgili ilaçlar değil anti-inflamatuar(yangı engelleyici) ve damar endoteli üzerine ve metabolik etkileri olan ilaçlar da kullanılır. Damar boru değildir. Hücrelerden oluşan lipid ve protein içeren, kasları olan, sinirsel uyarıları alan karmaşık yapılardır. Saygılar.Dr.Selçuk
01-02-2015 23:15 (5)
Diyabet sadece kanın yoğunluğunun artması değildir. Glukozun dokular üzerine toksik etkileri vardır. Böbrek, göz, sinir sistemi, sindirim sistemi, inflamastuar süreçler, yara iyileşmesi, damarlar ve kalp üzerine olumsuz etkileri kanı yoğunlaştırmasından kaynaklanmaz. Kanımızda kireç akmaz. Kireçlenme halkın damar darlığını anlaması için uydurulmuş doğru olmayan bir ifadedir. Kan basıncının damarlar üzerine fizik kuralları nedeniyle yıpratıcı etkileri olduğu doğrudur. Ancak tansiyon ilaçlarının(doğrusu anti-hipertansif) bazıları doku düzeyinde ek damar koruyucu etkileri vardır. Damarlar en büyük organlarımızdır. Damarlarda plakların oluşması esnekliklerini kaybetmelerine neden olur. Sinirsel uyarı mekanizmalardaki bozukluklar da anjina ve kalp krizine neden olabilir. Bir önceki yorum kireçlenme ile kalsifiye plaklardan bahsedildiği varsayılarak yazılmıştır. Yumuşak plaklarda kalsifikasyon yoktur. Kalp krizi damarın sıklıkla bu yumuşak plak bölgelerinden yırtılması ile başlar. Dr. Selçuk
02-02-2015 10:57 (6)
Sn. Derya Turgay, ne mühendisiydik acaba, öğrenebilir miyiz mümkünse? Saygılar. Mehmet Harma
02-02-2015 10:58 (7)
Mühendis arkadaşımızı çabası için kutluyorum. İngiltere'de BÜTÜN ZAMANLARIN en büyük sağlık - sanitasyon reformunu (geçenlerde bir tıp dergisi 100 yılın en büyük olayı seçti) bir avukatın (mühendislerle birlikte), ABD'de ise bir kitapçının yaptığını anımsatmak isterim.AA.
02-02-2015 10:58 (8)
Plakların içeriği ile ilgili yazıda verilen oranlar tamamen yanlıştır. Plakların yapılarına göre farklı çeşitleri vardır. Fibrokalsifik plak, içeriğinde en yüksek oranda kalsiyum içeren plaktır (% 10'dan fazla). Ancak fibrokalsifik plaklar darlık oluşturmuyorlarsa en az korkulan plaklardandır. Dr. Selçuk
02-02-2015 10:59 (9)
madem mühendis bir kişi tıbbi bir konuda bu şekilde akıl yürütüyor, öyleyse onun mühendislik terminolojisiyle yanlışlarını düzeltmek de boynumuzun borcudur. 1. boru dirseğine benzeterek anlatmaya çalıştığı şey akışkanlar mekaniğinde gayet iyi bilinen "shear stress" nanesidir. laminar akımdan türbülan akıma geçişin bifurkasyon sahalarında olduğu gayet harcıalem bir bilgidir. bunlar tıbbi literatüre daha çok su kanallarıyla ilgili mühendislik tekniğinden aktarılmış ifadelerdir. doğal olarak, newtonian fiziğin uygulanabileceği bir saha olan insan bedeninde de bu kanunlar geçerli olacaktı. bunda şaşırılacak birşey yok. 2. ama kendisinin ifade ettiği gibi yalnızca bifurkasyon sahalarında (soba borusunun dirseği demiş kendisi) olmuyor işte o tıkanmalar, daralmalar. bunun altında pekçok mekanizma var. öyle herşeyi açıklayan teorilere (kusura bakmasınlar ama) benim karnım tok. 3. venler (toplardamar demiş kendisi) için yaptığı mantık yürütme baştan geçersiz. embryolojik gelişimleri itibarıyla+
02-02-2015 10:59 (10)
+ venlerde zaten duvar yapısı arterlerden (yazar atardamar demiş) çok farklıdır. içlerinden geçen sıvının basıncı da çok çok daha düşüktür. 200 yıl öncenin yetersiz tıbbi bilgisiyle bile türetilemeyecek bir saçma karşılaştırma yapmasına gerek yoktu. nihayetinde saçma olan şeyin ifade pekiştirmesinde, böyle bir yazıda zaten yeri yoktu. 4. gelelim şu şeker mevzuuna. onda da çok yalnış bir bilgiyle donanmış. kaynak kişi konan karatay olduğu için sanırım... her konan'ı hakikat söyler sanmayın. rafine şekerin içinde yüzün demiyoruz. ama metabolik sendromun tek nedenini pancar şekeri sanmak ahmaklığın dikalasıdır. o şekeri altın kadar kıymetli olduğu çağlardan beri tüketen "zengin" insan topluluğunda son 70 yıldır ortalama yaşam beklentisi değişmemektedir. madem o kadar zehirli... niye zenginler o zıkkımı çok yedikleri çağlarda bile daha uzun yaşıyorlardı? öyle totodan çıkarım yapmakla olmaz bu işler. ortalama yaşam beklentisi üzerinde de etki "multifaktöryel"dir. 5. kireç, tıkaç meseleleri+
02-02-2015 11:08 (11)
+ için dr. selçuk nam yorumcu tıbbi gerçekleri distorte etmeden ve halkın anlayabileceği basitlikte durumu izah etmiş. onlara değinmiyorum (okşan değinebilir. o değmeyi, dokunmayı pek seviyor). 6. buradan ben de sağlık sektörünün içinden gelmeyen insanların anlayabileceği basitlikte bir sıralama yapayım: a) kafanız uçurulmamışsa, üzerinizden silindir geçmemişse ve kağıt olup asfalta yapışmamışsanız, kill bill'deki gibi ortadan ikiye bölünmemişseniz, beyninizin paramparça olduğu ve kafanızdan dışarı çıktığı bir yaralanma falan geçirmemişseniz, maalesef gerizekalı insanoğlu için yaşam belirtisi olan tek organ kalptir. yani, o durunca ve bu durma eylemini sürdürünce (yani tekrar pıt pıt etmeyince) siz de ölmüş addediliyorsunuz. b) zaten o yüzden kardiologlar kamyon yükü para kazandılar bir vakit. c) ayrıca ne risksiz iş. hasta ölürse "kalp vardı zaten" oluyodu. d) şimdiii... ey beyinsiz insanoğlu, kalbiniz tabii ki önemlidir. ama inanın bana, akciğerleriniz, karaciğeriniz, mide-barsak +
02-02-2015 11:21 (12)
+ sisteminiz, böbrekleriniz, omuriliğiniz de en az kalbiniz kadar önemlidir. yani, onlara bişey olduğunda da bu durumlar hayatınızla bağdaşmaz. siz angut istatistiklere kanmayın. ölümlerin en sık sebebi kalp-damar hastalığı her yerde. ya ne olacağıdı? hala ölüm sebebini kalbin durması, kalp kerizi falan gibi tanımlarla istatistiğe dahil eden bu kadar salakça bir sistem oldukça... siz de "kireçlenme" masallarıyla daha uzun yaşayabileceğinizi sanar durursunuz. ÖNEMLİ NOT: sistem bir bütündür. genomik özellikleriniz kaderinizdir. uzun yaşamayı bilmem. ama sağlıklı yaşamak için 1. adam gibi bir toplum düzeninde bulunmak en birinci faktördür. 2. insan gibi yerseniz, 3. körük gibi cigara içmezseniz, 4. litrelerce alkol kullanmazsanız, 5. keyif verici maddelerden ve size sahte ya da gelecekteki bilinmez cennetleri vaadeden her türlü nesne/ideoloji gibi zamazingolardan rekreasyonel'in üzerinde tüketmezseniz, 6. adam gibi bir uğraşınız olursa, 7. makul bir aile düzeni kurarsanız, 8. çevrenizde+
02-02-2015 11:33 (13)
+ size zarar vereceği aşikar manyakları ve o.ç.leri barındırmazsanız (öldürün demiyoruz; uzak durun onlardan; kendi ruh sağlığınız için), 9. insanoğlunun evrimine uygun günlük uğraşları (kardiyo-fitnez-fücurz değil!) yaparsanız, 10. kısaca, insan gibi yaşamaya çaba gösterirseniz, zaten ortalama bir "sağlıklı" yaşam sizi bekliyor olacak. kimseden sihirli formül beklemeyin. angutluk etmeyin. kelin ilacı olsa kendi başına sürerdi. lazer bi boka yarasa o gözcü önce kendi gözlüklerini sizden evvel atıp kendisini çizdirirdi. tıp dediğin de en nihayetinde içinde birsürü yanlış ve yetersiz bilginin (tıpkı diğer her bokta olduğu gibi) artık kazandaki bulamacı iyice ayrıştırılmaz hale getirdiği bir insan uğraşı. adam olun. kardeş tavsiyesi. kireçlen, çimentoylan kafayı yemeyin. tamam mı guzular? hadi selametle kalın. büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. uzak bi yere sefere gittim. arada haber ederim inşallah. bay bay
02-02-2015 11:48 (14)
Dr. Selçuk'a bir sorum olacak. (Bu bizim Selçuk Görmez ise daha iyi) Küba'da kolesterol düşürücü statinin bulunmadığını söylüyor. Küba'ya giden başka bir arkadaşım da öyle söylemişti, onların kolesterol düşürmek için bitkisel kaynaklı bir başka ilaç kullandıklarını söylemişti. Bunlar doğru mu? Bir de eğer sizseniz sunumunuzda kalp hastalıklarıyla beslenme ve şeker arasında (yaşam biçimi de var mıydı?) yanlış anımsamıyorsam yüzde 96'lık bir bağ olduğunu söylemiştiniz. Bu ne anlama geliyor? Bir de son, madem damar kireçlenmesi o kadar önemsiz, çekaplarda ve kardiyo muayenelerinde "damarda kireç plağı saptandı" lafı niye o kadar geçiyor? Bunları bu kadar önemseyen tıpçılar mı, mühendisler değil herhalde. O zaman bu bir para tuzağı mı, onu da tıpçılar yapmıyor mu? Saygılar. Kaan Ars.
02-02-2015 12:06 (15)
Diğer iki uzun yorumu ise (dostlarımız yazarlarımızdan geldi-ilki aya'nındı herhalde) üzüntüyle okudum. Kemal Okuyan'a hak verdim, hakkında söylediklerimi, tükürdüklerimi yalıyorum. Bu ülkede bir site bile idare etmek zor iken parti idare etmek. Bu kadar çok dünyanın merkezinde duran insana laf anlatmak. Sevgili Yağız, ne suskunluk suikasti, bu ne içte biriktirme, bir yol da sen bizi ara, bir şeye ihtiyacınız var mı de? Nedir derdiniz diye sor. Biz padişah mıyız? Bir sürü düşmanımız vardı, bu site sayesinde daha da arttı, dünyanın boktan olduğunu biliyorduk da bizim aydınların böyle olduğunu hergün mü yeniden öğrenmemiz lazım. Bu site sadece siz makale yazdığınız, yorum yazdığınız, sohbet ettiğimiz, hal hatır sorup iyisin dediğimiz zaman mı dost? Bizi sevmeyen onca zibidiyi bir kez daha sevindirdiniz. Sizin delikanlılığınız bu mu? Nedir yahu bu suskunluk suikasti lafı, ne dediniz de yayımlamadık. Bizim felsefemizi (ben ve İlknur) anlamamakta direndin, anladın ama anlamadın, ++++
02-02-2015 12:07 (16)
burada yazdıkların bir desteğe karşı hep 4 köstek oldu, ama dostumuz dedik, kalbi temiz dedik, sevdik seni. Sen şimdi beni kalbi kötü olmakla, durmadan plan yapmakla suçluyorsun. Orada böyle böyle davranıp birden şöyle şöyle yapıyormuşum. Sanki holding idare ediyorum. Bir yol sen ara telefonun yok mu? Bunu niye böyle yaptın de. Yeni yazar, yeni okur bulmak için çevrenin fişteğiyle kıçımızı yırtıyoruz, alın sizin olsun, hiç keyifli bir şey değil, sana bırakayım yönetimi, samimi söylüyorum, ondan sonra al babayı. Ciddi söylüyorum, burayı sen yönet. Görelim ne yapıyorsun. Ayaysa öteki yorumcu, ona da tessüf ederim. Daha ilk bir yazar çıkmış, hemen aptallıkla suçlamalar, totosundan uyduruyor demeler. Bu mu şimdi delikanlılık. Ona gelen aşağılayıcı yorumları silerken az kişiyle kavga etmedik. Ne bu paylaşamama hali? Burası eğer bir matahsa hepimize yeter. Histerik tavırlarla uğraşamam arkadaşlar. Delikanlı iddiasındaki kişi delikanlı olacak. Saygılar. Kaan Arslanoğlu
02-02-2015 12:12 (17)
Küba'yı bilmiyorum. Ancak statinler ile ilgili kanıtlar bilen ve okuyan için çok güçlü. "Eppur si muove". İki yanlış bir doğru etmiyor. Kireç plakları bilmeyen anlasın diye uydurulmuş. Vulnerable plağı anlatmak kolay olmadığından sanırım. Damarın içinde ultrasonla bakabiliyoruz artık( IVUS). Para kazanmayı isteyen, ün peşinde olan doktorların olması tıp biliminin suçu değil. Karatay bu gruba giriyor bana kalırsa. Eğer herşey dışarıdan göründüğü gibi olsaydı bilime gerek olmazdı. Az bilgi suistimale açıktır maalesef. Para tuzağına karşı görünmek bile sizin "sahte muhalif" yazılarınızda belirttiğinize benzer biçimde suistimal edilebiliyor. Popüler fikirlere her zaman temkinli yaklaşılmalı ve bilene danışılmalı, işin özü. Kuantumu kendi çıkarlarına göre yorumlayıp kişisel gelişim kitapları yazan açıkgözler olduğu gibi tıp içinden veya dışından, kasıtlı veya az bildiğinden verileri yanlış yorumlayıp anlamayana yutturanlara rastlanıyor. Bu nedenle düzeltme yapma ihtiyacı hissettim.Dr.Selçuk
02-02-2015 12:13 (18)
Dr Selçuk bey, siz hangi Selçuk'sunuz? Soyadınız nedir? Kaan A.
02-02-2015 12:28 (19)
Şeker hastalığı sadece beslenme nedeniyle ortaya çıkmıyor. Kalp damar hastalıklarının en önemli risk faktörleri arasında diyabet ama onun da beslenmeyle ilişkili olmayanı var. İnsülin direnci ve tip 2 diyabet bile sadece beslenmeyle ilişkili değil. Siz ne yapsanız erkek olmak, yaşlanma, genetik gibi riskleri değiştiremezsiniz. Diyeti ve değiştirilebilir diğer risk faktörlerini(sigara, yaşam tarzı, kolesterol, hipertansiyon vs.) değiştirmek sınırlı olarak mümkün. Abartmamak lazım. Tüm bunları toplasanız % 96 etmez. Yüzde vermek zor ama damarların yaşlanmasını durdurmak şimdilik imkansız. Size abartılı umut verenlere temkinli yaklaşınız. Tıp biliminden başka güvenilir kaynak yoktur. Boşuna bu umut tacirlerine bel bağlamayınız. Saygılarımla. Dr.Selçuk
02-02-2015 12:28 (20)
Bu Selçuk galiba bizim Selçuk Görmez değil. Küba'yı bilmiyor, umursamıyor. Cevap bekliyorum Selçuk beyin soyadı nedir? K.A.
02-02-2015 12:54 (21)
Yazının fotoğrafını oluşturan grafik doğru. Şeker hastalığı ve metabolik sendromun son yüzyılda ve özellikle son kırk yılda patladığı doğru. Bununla kalp damar hastalıkları başta olmak üzere pek çok hastalıkta patlama yaşandığı doğru. Damar sertliği yaşının 7-8 yaşlarına indiği doğru. Tüm bunları tıp 3 öğrencileri biliyor artık çünkü bu konuda yüzlerce demiyorum, binlerce BİLİMSEL yayın var. Buna rağmen ortalama yaşamın arttığı da doğru. Bunun nedenleri üstüne de yüzlerce yayın var. Hiçbiri şekeri aklamıyor. Nedenlerden biri TIBBIN MUCİZESİDİR. İlaçlar, baypaslar, stentler vb. Ortalama yaşam süresi uzuyor ama hastalıklar patlıyor. Paradigma budur. Yaşı artmış hasta toplumlarız, her bakımdan. Tıp bilimi yaptıklarını ileri sürenler de tabii bundan nemalanıyor. Rahatsızlık bundan. Nedenler bilinsin istemiyorlar, bilim onlara daha çok para kazandırsın istiyorlar. Bilim tartışması ise ayrı bir yerde. Gerçek bilimi savunan bilimin her söylediğine saygı duyar, işine gelene değil.Kavgamız buKA
02-02-2015 13:18 (22)
Kendimden bahsetmediğime göre konuyla benim ismimim ne ilgisi var? Reklamı sevmem. Dr.Selçuk
02-02-2015 13:19 (23)
Tanı koyma yöntemlerinin de giderek geliştiğini ve daha fazla tanı konulduğunu hesaba katmazsanız grafikleri yanlış yorumlarsınız. Hesaba kattıklarınız sadece duygularınızdan ve güdülenmenizden etkilenmesin. Saygılar.Dr.Dr.Selçuk
02-02-2015 13:26 (24)
Metabolik sendrom tanımı ilk olarak 1977'de kullanıldı. 1988'de sendron x olarak tanı kriterleri konuldu ki metabolik sendrom tanısının tarihi son 20 yıl zaten. Bu grafiğe bir de bu gözle bakın. Dr.Selçuk
02-02-2015 13:28 (25)
Dünyadaki en büyük mali sektörün (savaş endrüstrisiyle birlikte) bilimi ile gerçek tıp bilimi çok farklıdır Selçuk bey. Sektör temsilcisi olmayasınız diye sormuştum. Cesaretli olun, tanı koyma yöntemlerindeki gelişmeyi ilerletin. Sektörün aşırı teşhisi ve aşırı tedavisinden de bahsedin. O konuda da çok yayın var. Bunu diyorsanız kısmen haklısınız, o zaman kendinizle çelişmeye başlarsınız mamafih. Küba tıbbını bilmemeniz talihsizlik, çünkü tıp bilimi ve uygulamaları ABD ve Kanada bile kabul ediyor, orada çok ileri. Esası koruyucu tıbba dayanıyor, ama tedavi yöntemleri de ABDci tıptan çok farklı. Yine de kalp krizlerinin çok arttığı ve çok erken yaşlara indiğini eğer kardiyologsanız bilmeniz gerekir. Metabolik sendrom yenidir, çünkü ABD'de obezite son kırk yılda patladı. Bunun rakamlarını da bilmeniz gerek. Keza şeker hastalı çok yaygınlaştı. Elli yıl önce de şeker koması ve şeker ölçümleri vardı Selçuk bey, biz de tıpçıyız bunları biliriz. O kadar da değil. Saygılar. Kaan A.
02-02-2015 13:44 (26)
Sn. Editör, (1, 2 veya 3), mühendis abi, ne mühendisi olduğunu demedi. Belki siz bilirsiniz; kendisi ne mühendisidir acaba?. mh
02-02-2015 13:45 (27)
Makine mühendisi sayın mh. Editör
02-02-2015 14:52 (28)
Y.Ü. aradı. Haberim yoktu. Bana geçirmiş. Ben zaten feci bi "geçirilik" haldeyim. Özel yaşam şeysi... Ondan pek girmiyodum bu aralar siteye. Neyse. Sayın Arslanoğlu'na 2 noktada itirazım olacak. 1. Ben bu yazara aptal demedim. Aptala aptal derim. O ayrı. Ama bu yazara aptal demedim. Toto meselesine gelince, onu kendim için de sıkça kullanıyorum. Yorum dilim öyle. Kaldı ki, bu yazarın zaten kendi blogu var. Kendini oradan özgürce ifade ediyor. 2. Ben site editörlerinden sizce çok farklı bi duruş mu sergiliyorum modern tıbba bakışta? Yorumda verdiğim sağlıklı yaşam önerilerini alın. Tıp bu değil'lerden sizce çok mu başka o öneriler? Sektör sektör diyoruz. Adam önce müşteri yaratıyo. Malı sonra kakalıyo. Sağlıklı yaşam histerisini de Freud çıkartmadı sonuçta. Bunun üzerine yazı yazalım mı dedik. Kimse oralı olmadı. Hassektör dendi hatta kibarca. O yüzden, bence siz benim sizin tarafınızda olduğum gerçeğini feci şekilde ıskalamışsınız. Ama uyariym. Bazı ilişkiler ayağınızı yerden kesebilir
02-02-2015 15:01 (29)
aya kardeşim, sen önce o mühim işleri bir hallet, iyi haberler duyalım, sonra yine tartışırız, tam mesai görürüz görüşürüz. Sağlıklı yaşam şeysini duydum, ama ıskalamışız. En azından hassektör demedik. Yazı gelsin yeter ki, bakın pek bir geri çevirme yok burada. Sevgiler ve iyi dilekler. K.A.
02-02-2015 15:32 (30)
Ve emin olun, bu yazıyı bana savunduramazsınız. Çünkü ben de inandıklarımla değil ama bildiklerimle çelişemem. Ben yazdıklarımı en fazla "sınırda saçmalama" kategorisinde ele alabileceğinizi biliyorum. Ama yazdıklarımda insanların yaşam alışkanlıkları üzerine öneri yok (yorumları kastetmiyorum). Oysa bu yazı bilimsel külliyatla temelden çelişik ve maalesef yanlış ifadeler taşıyor. Ve bu bir pipo değil. Deneme hiç değil. Bir tezi var. İnsanlara bir yaşam değişikliği öneriyor. Kanaatimce kendini zaten bir blogda ifade etme serbestisine sahip olan bi yazarın fikirlerini kendi pozisyonunuzla da uyuşmakta sandığınız için buraya almışsınız. Ama bu bence yanlış. Çünkü sizin de bunu savunduğunuz fikri buradan çıkabilir. Ki bence çıkmamalı. Sektörü ben de eleştiriyorum. Ama hakım derken bokum etmeyelim. Tabii ki bu yazar da fikrini savunsun. Burada bu yazı da yayınlansın. Ama siz onu savunursanız ben sizi savunamam. Btw, Dr. Selçuk da bizim S.E. olsa gerek. Kardeşçe sevgiler ve saygılar. a.y.a
02-02-2015 15:32 (31)
bu yazının burada yayınlanmış olması, bu yazıda yazılanların tamamına katıldığımız anlamına gelmiyor. Yazılar kadar, hatta bazı yazılarda yazılardan çok altındaki yorumlar zihin açıcı olabiliyor. Burada yapılan ve yapılabilecek tartışmalardan çok şey öğrenebiliriz. saygılarımla taylan kara
02-02-2015 15:39 (32)
Aynen Taylan'ın dediği gibi. Burada şiirler çıkıyor mesela, hepsini beğendiğimiz için mi yayımlıyoruz. Nihat Ateş belli bir eşiğin üstünde gördüklerini yayımlıyor. Ben bazısını pek de beğenemiyorum. Bereket şiirden vasat düzeyde bile anlamıyorum, ses etmiyorum. Emin olun, bunu da tıp dışı kişilere teşvik olsun, onlar bu işe sahip çıksınlar diye yayımladık. İçinde bana göre doğrular var, yanlışlar var. Ama Dr. Selçuk bir doktor, onun yazısında da bana çok ters şeyler var. Ben yayına saygıyı savunuyorum, nasıl ki yorumlara saygıyı savunuyorsam, yazının her cümlesini savunmuyorum, yorumların da birçoğunu savunmadığım gibi. Tartışılsın, emin olun okur bir şeyler görüyor. Kaan A.
02-02-2015 16:53 (33)
Bilimsel açıdan eksik , yanlış ve yanıltıcı bilgilerin en az 2 editörünün hekim olduğu ifade edilen bir sitede yer alması, itiraz gelince yorumcuların bastırılmaya çalışılması, bir yandan da yazının savunulması, nihayetinde bir başka editörün katılmamız gerekmiyor yazılanlara, demesi... Bunları yan yana koyunca sitenin ve tbd akımının güvenilirliğine halel getiriyor, kanaatimce. Ve tabii bu güvenin sarsılması riski ne uğruna göze alınıyor, diye soru oluşuyor. Tekrar değinmek isterim. Okşan
02-02-2015 16:55 (34)
Okşan hanım, acaba hangi yorumlar bastırılmaya çalışıldı? Bastırılıp ne yapıldı? Bir açıklayabilir misiniz? Yorumları tekrar okuyun, çoğu yorum, yazıyı olumsuz yönde eleştirmiştir, bunlar yayınlanmadı mı? Bu olumsuz eleştiren yorumculardan birisi de bizzat benim. Bazı yorumculardaki, site editörlerine yönelik bu canavarlaştırma-şeytanlaştırma takıntısı gerçekten absürd noktalara varıyor. Ne sansürcülüğümüz kalıyor, ne bastırmamız... Yorum bastırmaya çalışmamıza gerek yok Okşan Hanım, o yorumu silince o yorum yayınlanmamış olur, bu kadar basit. Burada evrenin sırlarını da bulmuyoruz hiçbirimiz; ne siz ne ben ne de diğerleri. Buradaki sıradan yorumlarımıza tılsımlı büyük buluşlar muamelesi yapmayalım lütfen. kendimize bu derece büyük payeler vehmetmeye gerek yok. bizler de sansür manyağı, "yorum silelim" diye elimizde silgi dolaşan psikopatlar değiliz. yayınlamayacaksak bu yorum köşesini niye açıyoruz ki. kökten iptal ederdik. bizlere psikopat muamelesi yapmayın lütfen. saygılarımla t.k
02-02-2015 17:54 (35)
bazı yorumcular lütfen affetsin ama her yazdığımıza, 2-4 yaş çocuklarının kendi dışkılarına bakıp "ne güzel kaka yapıyorum" diye hayran hayran bakmalarına benzer şekilde "büyük düşünce ürünü", "başyapıt" muamelesi yapmamalıyız. Burada yepyeni buluşlar yapılmıyor, yazıların çoğu bana göre bilindik, konuşulduk şeyler. hal böyleyken, kendimizden çıkan herşeye böyle hayran hayran bakmak, bizi bir yere vardırmaz. çoğu yazdığımız iyi değil, 100 yazıyorsak, parlak olan 5-10 dur, çok parlak olan 1-2 dir. Başkalarını rencide etmek istemem, kendim için konuşayım, kimse alınmasın. ben kendimi böyle görüyorum. çoğu " malumun ilanı" dır, söylenmişleri tekrar söylemektir, yeni olan ya yoktur, ya çok çok azdır. Önce yazdıklarımıza kıyabilmeliyiz, buna yazarlar da yorumcular da dahil. kendimizi paranteze almak, kendimize biraz dışardan bakmak bence çok faydalı olabilir. Hemen hiçbirimizin "harika insanlar", "büyük dahiler" olmadığımızı anlarsak daha sağlıklı düşünebiliriz. saygılarımla t. kara
02-02-2015 17:55 (36)
3-5 DK kenara çekilip düşünmek bize ne kaybettirir? Belki de kötü şiirler yazıyoruzdur? Şiiriniz yayınlanmayınca "zaten şiirden anlamıyorlar" diye bağırmak ilk akla gelen şey. (Ben şiirden anlamıyorum, anlamam). Yazımıza birisi olumsuz eleştiri getirdiğinde bir an düşünelim, "belki de haklıdır". Herşeyi bir biz mi biliyoruz? Her yazdığımız çok mu doğru? Her zaman bizim söylediklerimiz doğru, karşımızdakiler daima yanlış mı? Sizi eleştirenler illa şeytan psikopat manyak sapık ya da sansürcü mü olmalıdır? Kendimi de işin içine katarak bunları her okura ve yazara öneriyorum. Elbette bunların da eleştirileceğini bile bile. Saygılarımla Taylan Kara
02-02-2015 17:55 (37)
Şimdi şöyle, Lacan'ı, Freud'u eleştirirken bu yazıyı eleştirmekten kaçınmanız, sessiz kalmanız, anlamlı oluyor. Bilimsel kahve falı ile ilgili bir yazı yazılsa ve siz sessiz kalırsanız bu anlamlı olur. O nedenle "kavgamız bu" yeterli olmuyor. Neyin yanında yer aldığınızı anlamlandırmaya çalışan bir okur topluluğuyuz. Her emek tartışılmayı hak eder de, bu yazıyı eleştirmeyi sermayenin yanında olmakla ilişkilendirirseniz üzülürüz. Tam tersi bir durum söz konusu burada. Bu yazı ve benzeri yazılar, sermayenin ve safsatanın önünü açıyor. Bir fikir olarak kalmasına elbette saygılıyız. Çoğu zaman bu fikirler "ezber bozan" saftsata dolu kitaplar dönüşüypr ve yazarı köşeyi dönüyor. Medyada yer alıyor, kafaları bulandırıyor. Kolesterol ilaçlarını ve ilaç sektörünü bu yazıyla eleştirmeyi planlıyorsanız sizi ciddiye almamız olasılığını kaybedersiniz. Benden uyarması. Saygılarımla. SE
02-02-2015 18:29 (38)
Okşan Bey, "Okşan Hanım dediğim için kusura bakmayın lütfen. Yorumunuzun bir kısmı çıkmamışsa bunun anlamı bizim sizin yorumunuzu "engellemeye çalışıyoruz" anlamına mı geliyor? Yorumunuzu tümden silmek çok mu zor? onu yapan bunu yapamaz mı? bir ara, 400 karakterin sonrası bazı browserlardan girildiğinde otomatik siliniyordu. bunu farkedene kadar en az 10 yorumun sonu silindi; bunlr daha benim saptayabildiklerimdi. yorumunuz eksik çıktıysa bize bildirseniz daha iyi olmaz mı? hemen "sansür var" demekten daha iyi olmaz mı bu tutum? saygılarımla taylan kara
02-02-2015 22:18 (39)
D vitamini ile başlayan kavga yeniden alevlendi. Hamama adlı yorumcu, "Hasbelkader benimle sembolize olan MH, HM, SE ve Derya'dan mürekkep kanıtperest grubu zaten sindirildi." demiş. Sonra Yağız diyor ki orada hezimete uğradın, aya seni kurtardı. Hangisi doğru, ikisini de doğru kabul edelim ve kendimi son kez özetle ifade edeyim, 3. şahıslara da duyurulur: 1- Bu arkadaşların bizi ısrarla Marankiyle, İbrahim Saraçoğlu'yla özdeşleştirmelerini sineye çektik. Biz asla bunu hak etmiyorduk, bir yerden sonra sabrımızdan sustuk. Sen kimden kazanıyorsun sorusu defalarca soruldu. Kendi sitemizde kerelerce bunları yayımladık. Bilimsel kanıt göster denildi, defalarca referans verdik, yayın gösterdik. Bunlar mı kanıt diye gösterdiğimiz yayınlar sarakaya alındı katlandık. Bunu niye yaptılar, yorumlamak istemiyorum, ama saygısızlık zor dayanılacak seviyedeydi. 2- Ahmet Aydın bizim için çok değerli bir bilim insanıdır. Söylediği her şeyi bilimsel çalışmalara dayandırdığı için. +++ K.A
02-02-2015 22:19 (40)
ama her konuda aynı düşünmüyoruz. Örneğin kolesterol ilaçlarına tümden karşı değiliz. Çok yüksek kolesterollü ve başka seçenek bulunmayan, yaşam düzeni değişiklikleriyle hızlı sonuç alınamayacak uç vakalarda kullanılabilir. Keza depresyonda Ahmet hoca anti depresifleri çok küçümser. Bence anti depresifler bugünkü kadar sık ve uzun süreli olmasa da kullanılmalıdır. Ahmet hoca konunun bir öncüsü olarak çubuğu tersine fazla büküyor (bu lafımla da defalarca alay edildi) ama bu özelliğine saygı duyarım. Çünkü onun konumunda bu gereklidir. Lakin karşı taraf bir kez bile aşırı tanı, aşırı tetkik ve aşırı ilaç epidemisinin korkunçluğundan yakınmamıştır. Doğru bir sağlık-tıp sisteminde bugün kullanılan ilaç miktarı yüzde ona inebilir. Hadi yarı yarıya diyelim. Bunu kabul etmeyen bilimcinin bilimciliğinden şüphe ederim ve bir daha onunla bilimi konuşmam. 3- Karatay hocadan da Tıp Bu Değil çıkarken yazı istedik. Vermedi. Olaya o da parasal bakıyor bence +++ K.A.
02-02-2015 22:21 (41)
Söylediklerinin çoğu bu "bilimci" arkadaşlardan daha bilimsel olmakla birlikte sık sık gaf yapıyor ya da bilerek bazı şeyleri abartıp, yamultuyor. O bizim düşüncemizin iyi bir temsili değildir, Ahmet hocadan farklıdır. Ama ne bizi ne Ahmet hocayı alternatif kazanççılıkla suçlayamazsınız. Bütün hesaplarımız ortadadır, cepten yeriz, kimseden yemeyiz. Ama sektörcü bilimciler ne yazık ki kendi arkadaşlarımız da dahil böyle değildir. Çoğu sözü meslek fanatizmi ve profesyonel ilişkileri konuşturtuyor. 4- Alternatif ya da bitkici tıp sektörü tamamen bizim dışımızdadır, onların da söyledikleri doğrular elbette vardır, ama ne bizim bilimsel zeminimize demagojik malzeme verirler, ne onlara hizmettir bizim çabamız, ne de onlardan bir nemamız vardır. Ama bu budur diye binlerce yıllık geleneksel tıbbı çöpe de atmayız sizin korkunuza. Zencefil burnumuza midemize iyi gelirse sizi takmaz, içeriz. Bu budur arkadaşlar, hodri meydan diyemiyorum artık, çünkü sizin dediklerinizi çürüten +++ K.A.
02-02-2015 23:15 (42)
ne kadar yayın göstersek onlara da hakaret edecek, işte Maranki diyecek, bizi hezimete uğramış sayacaksınız. Bilimin kapitalizmi sosyalisti olur arkadaşlar, tıp biliminin haydi haydi olur. Biz kapitalist tıp karşısında maça 7-0 geriden başliyoruz, onun içimizdeki golcüleri de dostlarımız. Tüm akademi sizden yana, sektör ve hükümetler sizden yana, bütün düzen sizden yana. Bilimsel yayınlardaki manipülasyonları gündeme getirmeye çalıştık, hep kapattınız. Durumu 7-2'ye, 7-3'e getirsek kardır. Daha önce bu tartışmada üslubumu gereğinden fazla sertleştirmişsem aşırı saygısızlığa savunma refleksindendir. Tıp Bu Değil'in editörü de tartışmadan bu asimetrik saygısızlık ve hak etmediği alaylar, aşağılamalar nedeniyle çekilmiştir, hezimetten değil. Saygılar. Kaan Arslanoğlu
02-02-2015 23:11 (43)
39'a... hamama diye biten yorum zaten yağız üresin'in. çok mu alıngan oldu site ahalisi, ne? bu nasıl bi tartışma dozudur? ben varken bile bu kadar kötü dalmıyodu kimse kimseye. hani bol "yayımlanmadı"lar arasında incesinden kalınına çok taraflı laf geçirme yarışı vardı ama... bu başka bişey. normal değil. ben m.b.'nin kafasını yarsam gidip pansumanını kendim yapardım. mehmet harma'yla zaten "cider" gibi ilişkimiz. elma şarabı... içerken tatlı. sonra hızlı çarpar. derya abi zaten beni sevmiyo. ogün abi benim hakkımda total ambivalans halinde. ama ben en fazla haylazlık yapar, yine de kalbe dalmazdım. inanın bana, feci götelenk bi haldeyim. sırf sizi görüp üzüldüğümden bi daha yorum yaziym dedim. yapmayın böyle. biraz daha yumuşak girin. tabancı kardeş benim. siz değilsiniz. hm de yok. itidal falan çağrısı yapardı. asil bi insan ne de olsa. benim gibi it-kopuk değil. gözünüzü seviym. yorgunum. vallahi hastayım. üzmeyin beni. a.y.a. cümlenize hususi saygılarını iletir. allahaısmarladık
03-02-2015 08:29 (44)
Yorumlara teşekkür ederim. Fikir tartışmasından fayda çıkar. Önemli olan bu. Yazımın özeti İngilizce olarak linkedin adresimde var. 40 kişi kadar okumuş, 3 kadar beğeni var, beğenmeme hiç yok. Hatta Dr.Mercola sitesinde konuyla ilgili bir haberin atına eklediğimde o kadar çok beğenen olmuştu ki, birden yıldızlı yorumculuğa yükselmiştim. Burada ise farklı tepkiler de almışım. Canlar sağ olsun Şeker besin grupları içinde karbonhidratlara giriyor. Sorun basit karbonhidratlarda. Pankreas bağırsağa yapışık bir organ. Orada olmasının sebebi sindirimle ilgili bir çok salgısının olması. İnsülin işi toplam iş hacminin küçük bir yüzdesi. Vücudumuz kana hızlı karışan karbonhidratı tanımıyor, çünkü yüz yıllardır yoktu böyle bir şey. Belki ileriki yüzyıllarda pankreas adapte olacak, şekere tam cevap verebilecek, ancak şimdiki cevabı yeterli değil, kanda şeker en az 2 saat yüksek kalıyor ve zararlı oluyor. John Yudkin yıllarca önce Pure White and Deadly diye kitabı boşuna mı yazmış ? Derya Turgay
03-02-2015 13:28 (45)
Sn. KA 40, Prof. Mutia Canan Karatay'dan yazı istediniz de vermedi diye hayıflanmayın. Onun ablasının çocukları, zeytin ağaçlarını dozerlerle söken, dönemin parlayan yıldızı Kolin İnş. sahipleri olurlar. Popülaritesi de dönemseldir. Merak etmeyin, siz para da verseniz vermezdi size yazı-mazı. MH
03-02-2015 18:06 (46)
Kan damarlarında kireç akmaz diye yorum var. Ben yaranın kabuğu kalsiyum kirecinden minik parçalar kana karışıyor, damar kireçlenmesi kontrolü için kanda kalsiyum skor testinin bunun için yapıldığını sanıyorum. Yaygın bilinen bir şey bu. Kanda ölçülebildiği için basit, pratik bir yol. Skor yüksek çıkarsa daha ileri tetkik yöntemleri uygulanıyor. Derya Turgay
03-02-2015 18:07 (47)
Şeker içinde girdiği gıdalarının ayıbını örtüyor, bu bakımdan gıda endüstrinde çokça kullanılıyor. Artık bazı ekmeklerin, içme sularının içine bile girdi. İnsanların damak tadı o hale geldi ki, tatsız bir şey yenmez, içilmez oldu. Bir miktar şekerin üzerine su damlatalım, tutkal olduğunu görürüz. Aynı şeker ağırlıkla sudan oluşan kanımıza karıştığında kanımız ne hale geliyordur? Bekleyelim ki insülin yangını söndürsün. Bilinen insülin seviyesi ne kadar düşük olursa, o kadar uzun yaşandığıdır. Bu her çağda böyledir. Şekersiz hayat daha güzel. İnsan yediğinin, içtiğinin tadını alıyor, öteki türlü, örneğin çayın ne tadı, ne aroması olmuyor. Şeker bağımlılık değil, alışkanlık, bırakması zor değil, isteyen bırakır, faydasını görür. Madem arabamıza her yerden benzin almıyor, motorun ömrü kısalmasın istiyoruz, kendimiz için de böyle düşünmeliyiz. Derya Turgay
03-02-2015 18:09 (48)
Sevgili aya can, öncelikle her ne olduysa geçmiş olsun derim. Sana, çöpe atmaya kıyamadığımız binlerce yıllık geleneksel tıpsal yaklaşımda bulunarak, göze gelip, nazar değdiğinden korkarım. Hemen bir kurşun döktürüp, kapı eşiği süprüntüsünü bir kapta yakarken, dumanını başının üstünde çevirmeyi öneririm. Sen de, nazarı kuvvetli kişinin yanındayken veya onunla konuşurken dilini ısır, veya gluteusunu çimdikle (kendininkini). "Sen hasta olma, kediler hasta olsun" veya "öpiyim de geçsin" de diyebilirim tüm kardeşçe duygularımla, eğer kabul edersen. Daha içeceğimiz şarap ve absintleri de hatırlatırım. İyileştikten sonra ekmek ve tuz dağıtıcaz unutma, nazara iyi gelir. Saygı sevgi bizden. Selametle. MH
03-02-2015 18:09 (49)
İlaç kullanımının aşırılığı doktordan değil sistemin kendisinden kaynaklanıyor.ABD'de bizdeki kadar gereksiz ilaç kullanılmıyor.Oradaki doktorlar daha ahlaklı olduğundan değil.Bunun çözümü bakanlığın yaptığı gibi doktoru suçlamak değil gerçekçi önlemler almaktan geçer.100-150 poliklinik hastası bakılan,performansa dayalı sistemi getirip,popülist politikalarla tıbbı nicelikle çalışan bir bilime dönüştürmenin sonucudur.Daha çok hastaya daha çok tetkik istenmesi,daha fazla gereksiz tedavi performans siteminin sonucudur.Bundan da bahsetmelisiniz.Küba'da tıp,hasta sayısı üzerinden mi değerlendiriliyor?Damardaki kireçle,yanlış bilgiyle kapitalist bilime karşı fikir üretilmez.Plakların içeriğindeki kalsiyumun yazıda anlatıldığı gibi zararlı olmadığı anlatıldı.Damarda plak yağlanma ile başlar.Bunu tıp okuduğunuz için söylemeye gerek bile yok.Yazıdaki plak içerikleri hangi kaynaktan alınmışsa tamamen yanlış.Üzülmemin nedeni ise iyi niyetli çabanızın işe yaramayacağını düşünmemdir.SaygılarımlaSE
03-02-2015 19:26 (50)
Sayın Derya Turgay, kalsiyum skoru yüksek çıkan hastalarda koroner arter hastalığı vardır. Nadiren kullanılır çünkü tek başına bu testin anlamı yoktur. Damarlarn tıkalı ya da daralmış olduğunu göstermez. Genellikle kalsifiye damarlardan kalp krizi oluşmaz. Kalsiyum stabil plaklarda daha çok görülür. Kalsiyum birikmesinin nedeni kalsiyumun damara çarpması değil fibrozis (bağ dokusu iyileşmesi) nedeniyledir. Bir doku hasar görünce bağ dokusu o bölgeyi iyileştirmek için harekete geçer ve o bölgrde kalsiyumdan zengin doku oluşur basitçe anlatırsak. Kalsiyum neden değil sonuçtur. Hatta erken yaşlarda kalsiyumdan zengin (süt ve ürünleri) geç yaşlarda sizi damar hastalıklarından korur. Saygılarımla. SE
03-02-2015 19:41 (51)
"Kalsiyumdan zengin beslenmek" olacaktı. Hızlı yazarken yazım hataları yapıyorum. Kusura bakmayın. SE
03-02-2015 21:26 (52)
Sayın Derya Turgay, koroner arter kalsiyum skorlama kanda bakılmaz. Yani kanda kalsiyum skorlama testi diye bir test yoktur. Serum(siz kan deyin) kalsiyum düzeyi bakıldığında ise koroner arter hastalığıyla ilgili hiçbir fikir vermez. Kan kalsiyumunun sudaki kireç gibi kalp damar hastalıklarına bir etkisi yoktur. Eksik olması da, fazla olması da farklı şekillerde zararlıdır ki damar hastalığı değildir bu. Kireç çözücüyle kalp damarları açılmaz. Doktorlara danışmadan alanınız dışında kesin hüküm vermeyiniz. "Bence kuarklar şöyledir, atom altı parçacıklar böyledir" diye ahkam keserken bir fizikçi beni "bilginiz eksik, aslında o öyle değil" diye uyarırsa ona soru sorarım. "Ama bak böyle diyorlar"demem, diyemem. Fikrinizi belirtmeniz ve çabanız güzel ama "bence doğrusu bu"diye tutturmayınız. Okuyunuz, araştırınız. Tıp bilimine katkı sunarsanız seviniriz. Ama temel bilgi eksikliklerinizi bilenlere danışarak ya da okuyarak tamamlayınız. Hiçbir bilimde "bence"nin yeri yoktur. Saygılarımla. SE
03-02-2015 21:39 (53)
Sayın SE'nin anlatıp durduğu tıpla gerçek hayattaki tıp çok farklı: Kalsiyum skorlaması denince ilk çıkan sağlık merkezinden bilgi aynen:Koroner kalsiyum skorlaması; 15sn süren, tek nefes tutulumunda, damardan herhangi bir ilaç verilmeden yapılmaktadır. Bu tetkikle kalp damarlarındaki damar sertliğinin kesin bir göstergesi olan kalsiyum birikimlerinin varlığı ve miktarı saptanmaktadır. Kalsiyum birikimlerinin saptanması ile hastaların kalp hastalığı açısından riski belirlenmekte, erken tanı konulduğunda gelecekte gelişebilecek kardiyak hadiselerin engellenmesi sağlanmaktadır. Kalp damarlarında erken dönemde saptanan kalsiyum birikimleri, başlangıç halindeki damar sertliğini gösterir ve alınan önlemlerle damar sertliğinin gelişiminin ilerlemesi durdurulabilir veya geriletilebilir. Tarama testi olarak kabul edilen koroner kalsiyum taraması, erkeklerde 35 yaş ve üzerinde, kadınlarda ise 40 yaş ve üzerinde, damar sertliğinin erken tanısı amacıyla rutin tarama testi olarak kullanılabilir.
03-02-2015 21:59 (54)
Evet, "koroner arter kalsiyum skorlaması" diye bir test var. Bilgisayarlı tomografi ile bakılmaktadır. İlaç verilmeden ancak iyonize radyasyon(X-ışını) verilerek yapılmaktadır. Reklamı bol, faydası az olan bir testtir. Ülkemizde özel bir merkeze giderseniz zevkle yaparlar. Kalsiyum skorunuz yüksek çıkarsa bir de koroner anjiyografi yapılır. Damarlarınızın içinin normal olma olasılığı oldukça yüksektir. Sonuçta bir de ilaç tedavisi başlanır. (Koroner arter hastası olduğunuz kesinleştiğinden). Böylece o gereksiz ilaç kullananlar grubuna dahil olursunuz. Tarama testi olarak hiçbir kılavuzunda önerilmez. Sadece orta risk grubundaki(kriterleri buraya sığmaz) seçilmiş hastalarda yapılabilir. İngilizce bilenleriniz webMD ve mayoclinic.org'dan bu testi rutin taramada kullanılmaması gerektiğini ve uygulamasının tartışmalı olduğunu okuyabilirsiniz. Bu işler oralarda daha ciddi işliyor çünkü. Siz yine de özel bir merkeze gidip radyasyon almak isteyebilirsiniz, hakkınız. Saygılarımla. SE
03-02-2015 22:35 (55)
Kalsiyum skorlaması ve kalsiyum hakkında SE'nin yazdıkları doğrudur. Bu konuda artık klasikleşmiş bilgilerdir. Tıp bilgileri için kaynak "özel sağlık merkezlerinin internet siteleri"nden olamaz. Pubmeddeki veya tekstbooklardaki manuplatif makalelere karşı çıkalım derken en basit şarlatanlıkları doğru kabul etmemeliyiz. saygılarımla taylan kara
03-02-2015 22:47 (56)
Sayın SE, sayın Kara, bu sitedeki "yanlışları" düzeltmekte bazı arkadaşlar çok titizler. Amma velakin tıp ve sağlık sektörü burası değil. Asıl iş dışarda dönüyor. İnternete girin, TV'leri açın, hastanelere gidin, gerçek tıp pratiği orada, milyon dolarlar böyle kazanılıyor. Acaba diyorum SE gibi titiz düzelticiler, asıl bu sitelere girip bir şeyleri düzeltiyorlar mı? Yoksa burada o sektörü eleştirenleri mi düzeltmekle yetiniyorlar. Şunu söylemek istiyorum ki, burada ticari tıbbı eleştiren veya koruyucu hekimlik konusunda bir şeyler önerenlere karşı çok hassaslar da esas iki yılanın başını niye elşetirdiklerini görmeyiz? Taylan beyin fikri varsa o da söylesin. Bir de 2. soru. Hani D vitamini tartışmasında 20 küsur kaynak gösterilmişti de, Mayo kliniğinin o konudaki anlayışı da onlar arasındaydı. Bir doktor bey bu Mayo kliniği ve öteki sayfaları itin şeyine sokmuştu. Şimdi bu Mayo kliniği sayfasına güvenelim mi güvenmeyelim mi, çifte standart olmasın diye belirtme gereği duydum. Saygılar. A.S.
03-02-2015 22:55 (57)
Hay sorularınla bin yaşa sayın A.S.E, sizi bir yerlerden tanıyorum ama :)) Ben de bu bizim yazıların ve her türlü tıbbi yazının "yanlış avcısı" bu arkadaşlardan bir tane makale okusam, Türkiye veya Dünyadaki tıp pratiğinin doğrularını, yanlışlarını bir güzel özetleyen, iyi yönleri ortaya koyan, kötülüklerini de sıralayan bir makale... Yani öyle mutlu olacağım ki. Yorumlara harcadıkları enerji ve yeri bu işe harcasalar en az beşer makale çıkarırlardı hani. Hadi ondan geçtim, yorumlardan birinde de bu tıp bilimindeki ve akademideki ticarileşmeyi eleştirseler, genel sistem lafları etmeden. Ah ahh! Benden de saygılar. Kaan A.
03-02-2015 23:20 (58)
Geçen gün arabam çalışmadı, hemen anladim tabii ki, şanzımana benzin gitmiyordu, tamirci öyle olmaz dedi, ama ben varken ne bilirdi o? Dr. WHO
03-02-2015 23:22 (59)
Bu akşam havuzda aynı kulvarda birlikte yüzdüğümüz kişi faal kalp doktoru çıktı. Tanıştık, konuyu onunla konuştum. Damar tıkanıklığı ile ilgili bilgilendirdi beni, fakat buradaki görüşlerin aksine, kalsiyum skor testini kullanılan bir yöntem olarak tasdik etti. Eğer gerçekten işe yaramayan bir yöntemse, bu bilgi daha yaygınlaştırılmalı. Her neyse. Önemli olan öyle, ya da böyle damarların temiz tutulması. Bunun için kişi yediğine içtiğine dikkat etmeli, vücuduna değer vermeli, damak zevkine organlarını, canını feda etmemeli. Şeker (glikojen hali) beynin yakıtı. Beyin kandaki fazla tuzu böbreklerden attırıyor, şekeri ise attırmıyor, saklamaya çalışıyor. Sonuçta, canlıların şekere düşkünlüğünün arkasında beyin olabilir. Kişi beynine şekerin zararlarını iyi işlerse, şeker o zaman kolay bırakılabilir. Derya Turgay
03-02-2015 23:22 (60)
Sayın SE,sabrınıza hayran kaldım.dbo
03-02-2015 23:22 (61)
Dr. Who bir de mizahtan hiç anlamadığı halde mizah yapmaya kalkmasa o zaman tamam olacak. Kabzımal
03-02-2015 23:28 (62)
Sayın AS, mayoclinic'de D vitamini eksikliğinin nelere neden olduğu açık bir şekilde anlatılmaktadır."Herkes D vitamini kullanmalıdır" diye bir ifade göremezsiniz.D vitamini eksikliğinin zararlarını,D vitamininin nelerden koruduğunu anlatıyor ama kimlerin D vitamini kullanması gerektiğini yazarken temkinli olduğuna dikkat edin.D vitamini kaynaklarını da yazıyor. Besin önemli.Yine eksikliği durumunda doktora başvurmanız gerekli.Bilimi orasından burasından tutup kendi fikrimize uydurmaya çalışmamalıyız.Biz bilime uymalıyız.Mayo klinik herkes D vitamini kullansın demez.Dese ciddiye alınmaz.Çünkü bilim,gaza gelerek olmaz."Ticarileşme" çok genel bir ifade.Bilimi orasından burasından çekiştirip az bilene yutturmaktan bahsediyorsanız ülkemizde mebzul. Kötülüklerin en ortada olan nedeni piyasanın açgözlülüğüne bırakılan tıp pratikleri.Özel hastane ortaklığı da olan iktidar sahipleri.Eleştirmediğimizi nereden çıkardınız.Göz boyama ve mucize,gerçeğe tercih ediliyor.Sn. Kara'ya teşekkürler. SE
03-02-2015 23:38 (63)
Sayın SE'nin kime cevap verdiğini anlamadım cidden, kendine mi veriyor? Neyse, sorulara doğrudan soru neyse o cevap verme alışkanlığımız yok ne yazık ki. Önce bir yana çekilip fake atılıyor, sonra olmayan soruya en kendini güçlendirici yanıt veriliyor, işlem tamam. Mayo klinik sitesi güvenilir mi, değil mi, bu sorulmuş size. Anlıyoruz ki güvenilir. Zaten Mayo kliniğinin sitesinde herkese D vitamini verilir diye bir şey yazılıyor denmemiş ki. Uzatmaya gerek yok bence, cevaplar hep böyle olacak. O siteyi referans gösterdiğim için bir dost fena aşağılamıştı beni. O sitedede yanlış anımsamıyorsam bizim iddia ettiğimiz hastalıklar için D vit eksikliğinde (biri depresyondu) B ve C kategorisi düzeyinde bilimsel kanıt bulunduğu söyleniyordu. Bu kadar net. Neyse, tartışmak bu yöntemle cidden faydasız. Saygıyla. K.A.
04-02-2015 09:20 (64)
Derya Bey, yüzerken yanınızdaki kalp doktoru ile bu konuyu konuşmuş olmanıza sevindim.Bu yönteminiz doğru. Yine de içinizde bilimselliğinden şüphe duyduğunuz ifadeler olursa(ben de dahil) farklı kaynaklardan teyid edin. Gerekirse kaynak isteyin ve siz de okuyun. Çünkü "O öyle dedi bu böyle dedi" de bilim değildir. Şeker konusundaki görüşlerinize katılıyorum. "Su katınca tutkal" olduğundan değil ama insulin direnci ve metabolik sendrom ile ilişkisi nedeniyle. Yani size tamamen karşı değilim. Kaan Bey bana tamamen karşı olmasaydı keşke. Mayo klinik referansınızı ben eleştirmedim sayın KA. Ama siz halka anlayabileceği düzeyde tıp bilgisi veren siteden de ileri düzey bilgi beklemeyin. Kanıta dayalıdır. Mayo. Doktorunuza sorun yine de. Özel merkezin bilimi çarpıtmasına tercih edilir mayo. Örneğin YÜ'ye danışmadan orada her yazılanı da doğru yorumlayamayabiliriz. Anlamadığımızı sormalı,kendi çıkarımlarımızı bilimini yapana danışmalıyız. Tabi doğruya ulaşmaksa amacımız. Saygılarımla. SE
04-02-2015 09:21 (65)
kanıta dayalı tıpçıların "hususi site sahibi" bayraktarının mekanında "mandibular akıl dişi" diye bir ifade var. akıl dişi? akıl dışı! wisdom teeth. komik bile değil. yorum gönderdim. adımla. sanımla. e-mail adresimle. ne düzeltmiş, ne de o yorumu yayınlamış. insan bu düzeyde ingilizce fakiri, çeviri özürlüsü olursa bu işlere hiç kalkışmayıversin. ona akıl dişi denmez. 20 yaş dişi o. lütfen. biz masaya ya da çubuğa dayalı tıp savunmuyoruz (biz de kanıt arıyoruz yani). kanıtçılarsa eğer asgari ciddiyeti bir zahmet kendileri de gösteriversinler. deli saçması çevirilerle kendilerine güldürmesinler. arzettim. ayrıca, s.e. son yorumuna kadar haklı. sonuna kadar hem de. ve evet. son yorumunda gereksiz bir manevra yapmış. onda da kaan arslanoğlu haklı. Mehmet Haşim
04-02-2015 19:24 (66)
Kalp krizi veya inmeye sebep olarak plaktan kopan bir parçanın (pıhtı attı deniyor) kalbe veya beyine giden kan yolunu tıkaması, buna bağlı olarak o bölgeye yeterli kan, dolaysıyla oksijen gitmemesi, hücre ölümü olması tarif ediliyor. Sayın SE veya konuyu bilen başka bir kişi bana söz konusu pıhtının içeriğinde neler olduğunu açıklayabilirse memnun olurum. Bunu öğrenmeyi çok istiyorum. Dikkat edilirse, yazılarımda İngilizce terim kullanmamaya gayret ediyorum. Bazen yanlış ifade ediyorum diye eleştiri alıyorum. En başta eleştri yapanlar olmak üzere, herkese Prof. Dr. Ali Demirsoy’ un “Türkçe’nin Bilim Dili Olması” başlıklı yazısını okumalarını tavsiye ederim. Derya Turgay
04-02-2015 20:48 (67)
Konusu D vitaminine gelmiş yazılar var. Bu konuda ben de görüş ileteyim. Dikkat edilirse her toplumun cilt rengi bulunduğu bölgeye düşen güneş ışığının açısı ve süresine bağlı. Az güneş alan bölgelerde beyaz, çok güneş alan bölgelerde esmer, en çok güneş alan bölgelerde siyah tenli insanlar oluyor. Biz esmer tenli olduğumuz için, Batı’ dan, beyaz tenli insanlardan gelen, fazla güneşten sakının bilgisi bize uymuyor. En tipik durum Amerika kıtasında. Buraya Afrika kıtasından getirilmiş insanlara o bölgenin güneşi yetmiyor, ciddi D vitamini yetersizliği yaşamaktalar. Bizde ise Kuran’ da olmamasına rağmen dini gerek kabul ederek kapanan insanlarda, sanayide ışık girmeyen ortamda çalışanlarda, şehirleşmeye bağlı betonlaşmanın etkileriyle kişilerde D vitamini yetersizliği görülebiliyor. Söz konusu eksik beslenmeyle ne kadar tamamlanabiliyor bildiğim bir konu değil. Bol güneşli günler dileklerimle Derya Turgay
05-02-2015 01:46 (68)
Sayın Derya Turgay, pıhtılaşma aslında bizi kan kaybından ölmekten koruyan, damarlarda hasar oluşunca hızla devreye giren savunmamızdır (hemostazis). Ancak kalp, beyin, böbrek, kol, bacak, akciğer gibi organlarımızda damar tıkanmasına neden olup dokuların kanlanmasının engellenmesine, oksijenin bu dokulara ulaşamaması nedeniyle hücre ölümüne yol açabilmektedir. Pıhtılaşmanın fazlalığı damar tıkanıklıklarına, azlığı kanamalara neden olur. Yani yetersiz pıhtılaşma da kanamaya neden olabilir. Pıhtının içeriğinde damar zedelenince fibrin adı verilen bir protein, trombosit adı verilen kan hücreleri ve diğer kan elemanları vardır. Yani aslında bolca protein bulunan bir yapıdır. (Protein almayı kesmeyin bu nedenle). Atar-damarlarda(arterlerde) pıhtı oluşumu en sık lipidden(yağdan) zengin çekirdeği olan ve incelmiş duvarı bulunan plakların bu ince duvarının yırtılmasıyla başlar. (Bu nedenle kötü lipidleri (LDL) düşüren ilaçlar kullanılmaktadır.) Kalp krizi ve inme böyle oluşur. Saygılarımla.SE
05-02-2015 09:16 (69)
Sn. Derya Turgay 66, SE 68'in açıklaması çok yeterli ancak bir de fotoğrafını göreyim derseniz eğer, Anest Analg 2012;114:261-74'de Figure 2 mükemmel bir görüntüdür. Eğer yazıya ulaşamazsanız size gönderebilirim. Saygılar. MH
05-02-2015 11:16 (70)
Sn. SE, açıklamalarınız için ,Sn. MH, yazı ve içindeki resim için teşekkür ederim. Bunlar benim açıklamalarımla çelişmiyor , hepsine katılıyorum. Olayın hasarlı bir yerin onarım işlemi olduğu anlaşılıyor. Bu durumda esas olan damarın hasarlanmasına sebep olan unsurları ortadan kaldırmak olmalı. Kaç tane faktör var bilmiyorum, ama şekerin önemli bir faktör olduğunu iddia ediyorum. fora.tv’ ye “Dopamine Overdose! Why Doctors Over-Prescribe Drugs” başlıklı bir video eklenmiş. D.Turgay
07-02-2015 08:25 (71)
Koşuyolu hastanesinde çalışan bir kalp doktoru yazımı okuyunca eğitim sisteminde biyomühendislik bölümünün eksikliğinden yakındı. İyi bir tespit bence. D.Turgay
12-02-2015 17:44 (72)
Orada kireç yok diyenlere kardiyolog Prof.Dr.M.Ali Oto' nun ifadesini belirteyim: "By-pass dikişinde iğneyi zor geçiriyoruz, kireci deliyoruz."
12-02-2015 18:19 (73)
El cevab: Ali Oto öyle birşey diyemez. Kendisi hayatı boyunca hiç bypass yapmadı. Çünkü? Adı üstünde... Kardiyolog! Tanımasak bize de lolo yani. Lütfen. Yorum yapacağız diye desteksiz sallamayalım. Saygılar. a.y.a
12-02-2015 19:32 (74)
Ali Oto'nun kardeşi Prof. Dr. Öztekin Oto kardiyovasküler cerrah, belki o demiştir :((
12-02-2015 23:29 (75)
Prof.Dr.Ali Oto şeklinde notum var, bilgi doğrudur. Sadece O da söylemiyor. Youtube' de benzer şeyi söyleyen başka bir kardiyoloğu hemen buldum: https://www.youtube.com/watch?v=BAm_JD_Ni20 1:30 dan itibaren bir iki dakika seyredebilirsiniz.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210748
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.