Devrimden sonra kaç bin doktoru asmamız gerek?

Çok eski dostum bir hekimle sohbet ediyoruz. Halen Etkin Demokratik TTB bünyesinde yer alan, zaman zaman siyaseten aktif çalışan bir arkadaş. Adını veremem, sorun çıkar. "Çok sertsin TTB'ye karşı" diyor. "Söylediklerinizde haklısınız, ama bu şekilde sizi dinlemezler." Çok umurumuzdaydı, daha doğrusu benim hiç umurumda değil, o aşamayı geçeli on yıl oluyor. "Arkadaşlar da farkında hekim kitlesinin ne durumda bulunduğunu, bu vasattan bu kadar çıkıyor." Ya öyle mi, o yöneticiler kendilerinin hangi durumda bulunduklarının farkında mı?

"Parayla insan sağlığı bir arada yürütülünce çürüme kaçınılmaz" diyor. "En yozlaşmış meslek gruplarından biriyiz, başka mesleklerde bu kadar yok. Senin yazdıkların çok hafif, son yıllarda daha neler oluyor bir bilsen." Biliyoruz aşağı yukarı...

"Bunu düzeltmek için devrim sonrası her gün bir doktoru sallandırmak gerek Taksim meydanında" diye devam ediyor. Kaç kişiyle düzelir işler? Soruyorum. "Beş bin idam gerek" diyor. Uydurmuyorum, sohbet böyle gelişiyor. Dostum hâlâ Stalincidir, belli olmuyor mu!

Bunları söylerken on binlerce hekimin de hastaları için özveriyle çalıştığını, parayı pulu her şeyin önüne çıkarmadığını biliyoruz. Nezaketten değil, gerçeğe saygımızdan ötürü kaydetmek gerek. Parada pulda hayli ihtiraslı hekimlerin bile birçok durumda iyi işler yapıp hayat kurtardıklarını, sağlık düzelttiklerini biliyoruz. Onu da kaydetmek gerek. Ancak şunu da saptamalıyız artık. Hekimlerin insan canına, sağlığına verdiği zarar, sağladıkları faydaya yetişti yetişecek. Bunu açgözlülükten, bilgisizlikten ve bazen ahlaksızlıktan yapıyorlar, bir de sistemin onları buraya itmesinden. Dördüncü maddeye takılmayın, sistem insanları bu yöne itiyor, ama doktorlar da sistemi o yöne itiyor. Ve çok zayıf çabalar dışında bu eğilime ayar verecek hiçbir düzenek, örgüt, yetke yok.

Şöyle örnekler gözünüze perde çekmesin, kokuşmaya karşı burunlarınızı tıkamasın: 15 yaşındaki diyabetli bir hastamız babasıyla birlikte iş makinesini tamir ederken, zincir fırlar, çocuğumuzun göğsüne çarpar. Hemen şuur kaybı ve hastaneye yetiştirilir hasta. Düzce Devlet Hastanesi'ne. Bir küçük il hastanesi. Göğüs açılır, iç kanamaya müdahale edilir, fakat kanama durmaz, bir bakılır ki, kalp yırtılmış. Hemen hastanenin kalp damar cerrahı ile çocuk cerrahı birlikte zor bir operasyon gerçekleştirir... Ertesi gün ayakta dolaşmaktadır gencimiz. Normalde ölü olması gereken… Tanımam etmem bu doktorları, tıp ilerledi, hekim yetenekleri gelişti, özverili hekim sayısı oran olarak düşse de sayı olarak arttı, sağlıkta gözle görülür bir ilerleme söz konusu.

Ama böyle iyi örnekler kadar sadece Düzce içinden ve sadece bildiklerimden yüreğinizin kaldırmayacağı birçok hekim ve işleyiş sorumsuzluğundan da dosya yapabilirim. Sağcılar, apolitikler genelde böyle şeyleri dert etmezler, solcular da "sistem" der, işlerine bakarlar.       

İki ayrı TKP iyi ayrı TTB mi var?

Bakın size TKP 2013 Konferans kararlarından ikisi:

"Türkiye'de sendika ve meslek örgütlerinin işçi sınıfının siyasallaşması için bir ara uğrak, bir temas yüzeyi olarak değerlendirilmesi şu an için söz konusu değildir. Emekçiler dâhil olmak üzere, halk bu yapıları hem ufuk hem ölçek olarak fazlasıyla aşmıştır. Parti, sendika ve meslek örgütlerini gerçek bir mücadele olanağı sundukları oranda önemseyecek, güçlendirecek ancak sınıf çalışmalarının merkezine yerleştirmeyecektir."

"Haziran direnişi, Türkiye'deki sendikaların ve sendikal hareketin nasıl bir tıkanma ve çürüme içinde olduğunu bir kez daha göstermiştir. Partinin en önemli görevlerinden birisi direnişin yarattığı enerji ve olanaklardan güç alarak işçi sınıfının örgütlenmesini, harekete geçmesini ve bu halk hareketinin bir parçası olmasını sağlamaktır."

Yazılanlar böyle. TKP'li yetkili dostlarla özel konuşmalarımızda söyledikleriyle uyum içinde.

Ama bir de soL portala ve SOL gazetesine bakın, sanki bunları söyleyenler onlar değil. Bütün sol gazetelerdeki sol eyyamcılıktan “Halka Yalan Söylemek Suçtur” şiarıyla yola çıkan SoL’da kurtuluruz demiştik. Hele böylesine ölümcül bir kumpas üstünde. Ama hayır, sürekli biçimde, her olay veya olaysızlık vesile edilerek TTB'den, o çizgideki Tabip Odaları'ndan övücü bir haber, bir açıklama, bildiri... Tavuk ölmüş TTB demeci, "Tavuk Sağlık Bakanlığı yüzünden ölmüştür..." Biri burnunu karıştırmış, Tabip Odası basın açıklaması "AKP adamı burnunu karıştırmaya mecbur bırakmıştır..." Arkadaşlar, sağlıkta iktidarların en büyük suç ortağı bu TTB değil mi?  

29 Ekim'de bayram bildirisi yayımlamış TTB Merkez Konsey, içinde 29 Ekim'in bizim bayramımız olmadığına dair her şey açık yazılmış, soL portalda baş haber! İnanılmaz. Koruyucu hekimlik konusu mu tartışılıyor, TTB'nin beyanatı. Yahu arkadaşlar, TTB 20 yıldır koruyucu hekimlik konusunda ne yapmış, medya ellerinde, örgüt onlarda, para onlarda. Yapılacak bir sürü şeyi kasten engellemiş. Bir avuç zengin profesörün gelirlerini koruma hekimliği mi koruyucu hekimlik?

Öte yandan İnsan Bu'da 47 "Tıp BU Değil" haberi, yazısı yayımladık. Tek biri soL'a girmedi. Başka şey demiyorum, sadece bu "yalan" yanlış TTB bildirilerine bir bakın, bir de bizdeki haberlere. Hangisi haber değeri taşır halktan ve yoksuldan yana, burjuva liberalizminden etkilenmeyen bir sosyalist gazete için, siz karar verin.

Vaktiniz yoksa, sadece dünkü makalemizi okuyun ve cinayetin boyutunu, işbirlikçiliğin kanıksanmışlığını görün.  

Sonuç: Tek tek bazı sosyalistler yaşadıkları, çalıştıkları alanda başkalarını özendirecek ve bir saygınlık, sempati uyandıracak şekilde doğru, düzgün çalışıyor. Ama 80 darbesinden sonra bir bütün olarak solcular, sosyalistler ve onların çoğunluğu için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Alan bir semt olsun, köy olsun, bir fabrika olsun, sağlık olsun, akademi olsun, sanat olsun... Her yerde aynı tablo. Özgür yaşam biçimi diye birçok kez göklere çıkardığımız şey aslında bencil, paraya teslim olmuş yaşam biçimi. Ve buna ayar çekecek bir düzenekten yoksunuz.

Konuyu gündeme getirdiğimizde diyorlar ki, "Boş verin, biz ahlakçı değiliz, herkesin katılımını sağlamaya çalışmalıyız. Devrimden sonra zaten ayar çekeriz." Tartışmanın düğüm noktası işte burası. Devrime kadar bulunduğun alanlarda başkalarından farklı davranamazsan nasıl yanına insan çekeceksin, hangi tür insanları çekeceksin? Böyle devrim yapılmış tek bir ülke var mıdır? Hadi mucize gerçekleşti, devrim yapıldı diyelim, o güne dek bozuk işler yapanlar devrimden sonra niye düzgün işler yapsınlar? Bunun kitlesel ve kalıcı bir örneği görülmüş müdür?

Olasıdır o mucize gerçekleşirse o yamuk işler yapanlar ilk bizi asacaklardır. Şaka gibi gelir size ama, bu böyle olmuştur hep. Veya bizim gücümüz varsa o yamuk işleri yapanları ve onlara arka çıkanları bizim gibiler asacaklardır. Siyasetin kuralları böyle işlemiştir daima.

Fakat olgudaki acımasızlık ve o acımasızlık karşısında vicdani duyarsızlık artık pilimi tüketmiştir. Herkes neyi doğru görüyorsa öyle yapar... Sabırla beklediniz, azmettiniz ve bizi yendiniz. Kutlarım TTB'li dostlar ve onlara arka çıkanlar. Eğer bir gariplik tezahür eder, devrim gerçekleşirse, sizinle ondan sonra hesaplaşırız. Taksim meydanında. O zamana dek bir daha huzurunuzu bozmam, tek kelime yazmam, rahat olunuz.  

Kaan Arslanoğlu           

Facebook
yorumlar ... ( 28 )
31-10-2013
31-10-2013 14:28 (1)
Ankara da 6 yıl önce Devlet Dr olmasına rağmen özel hastane anlaşmalı çalışıp 2.500 tl karşılığı (Hastane giderleri hariç) prostat ameliyatı yapan Dr un canlı şahidiyim Kaan Hocam... Bununla beraber Hastalarına evladı gibi yaklaşan Çocuk Endokrin profesörlerini de biliyorum. Devrimden sonra ayar çekme konusuna da gülüp geçiyorum. Bunu diyen arkadaşlarınıza güldüğümü iletir misiniz. Bu güne kadar bozuk işler yapanlar devrimden sonra Devricilerden daha Devrimci olup hep 1 basamak yukarda durmayı becerebilenler olur ki bu da '' ayar çekme'' noktasında yanılgıya sebeptir.
31-10-2013 17:37 (2)
Neyse ki o kafa daha çok ama çok uzun süre devrim yapamayacak!Hadi yaptı diyelim;bir yıl geçmeden o "arkadaşımızın" kendisi de orada sallandırılıvermiş! Toplumu-dünyayı düzeltmenin mantığı bu olunca,arkadaşları da partiyi "düzeltmek" için birbirlerine aynı yöntemleri uygulayacaklar.O,bu "temizlikleri" de olağan görecektir ta ki ensesine dayanmış namluyu hissedinceye dek! Neyse ki hayatın-devrimin diyalektiği böyle değil!Darbe değil birgün devrim olacaksa,insanlar felaketler içinden geçip, değişmiş,daha arınmış,akıllanmış olarak bu işe kalkışacaklar. O.G
31-10-2013 19:31 (3)
Aralarından biri olarak,genelde ben de hekimlerin bencil,istifçi,"devekuşu olduklarını söyleyebilirim.Birer "has" kapitalist olduklarını.Hekimler,"insan sağlığı ticaretine" ve kapitalist sisteme ait genel acımasızlığın bir parçası da olsalar uygulayıcı-tetikçi pozisyonlarıyla,daha çok göze batmanın talihsizliğini yaşıyorlar.Anılan"arkadaş"benzeri siyaset yapıcılarının milyonda biri"cinayet"işleseler de kapitalist ve sol-popülist siyasetçilerin günah keçileridir;insan kötülüklerinin gerçek kaynaklarını göremeyen sığlığın,kendilerinin ne kadar"iyi yürekli"oldukları ifadesinin aşınmış maskesi.OG
31-10-2013 20:11 (4)
Kaan Bey Elinize sağlık. Tüm örgütler için görüşlerinizin altına imzamı atarım. Bir süredir tüm örgütlerin dışında olmak gerektiğine şiddetle kaniyim.Özellikle de Gezi den sonra. İTF deki meclis deneyinden çıkarımım şudur: Nerede örgütlü bir iş varsa arkana bakmadan kaç, gidip samimi insanlarla sahici işler yap..Zeynep Solakoğlu.
01-11-2013 07:45 (5)
Ne acıdır ki TTB'yi çıkartıp yerine başka örgüt isimleri koyunca da yazı anlamını yitirmiyor. "Devrim sonrasında çözülür" diyenleri ben hep dünyadaki adaletsizlikleri "öte dünyaya" havale edenlere benzetiyorum. Ahlaklı yaşamak için illa bir şeyin olması mı gerek? sadeceözgür
01-11-2013 09:22 (6)
Che'nin Devrimci Tıp Üzerine başlıklı söylevinde şu cümlesi önemlidir: "Then I realized a fundamental thing: For one to be a revolutionary doctor or to be a revolutionary at all, there must first be a revolution". Kendi bireysel yaşamlarında devrim yapamayanlar ülkelerinde de devrim yapamazlar. Devrim olana kadar bu düzenin gerektirdiklerini yaparım, devrimden sonra da o düzeninkileri... İşçi sınıfı bu asalaklardan kurtulmadan kendisini kurtaramaz. AA.
01-11-2013 12:21 (7)
İnsanların ahlaklı olmasını bekleyerek devrim yapılmayacağı gibi ahlaklı insanlar devrimin vazgeçilmez koşulu olamaz.Ahlaksızlık yolunu bir şekilde bulabiliyorsa ortaya çıkmadan kalmaz ve durmaz.Devrim sonrasında herşey güzel olmayabilir.Ancak yeni olasılık oluşturmanın tek yolu olaydır.Yakınmaktan başka birşey yapmayan güzel,kaygılı ama konformist ve korkak tinler olarak TTB'ne kokuşmuş, doktorlara ahlaksız, yazarlara amerikancı,solculara dini aşağılayan sıfatlarını yakıştırarak asıl olanın çevresinde bir ömür tüketir ama yanına yaklaşamayız.Entellektüellerimizin en önemli sorunudur.Saygılar
01-11-2013 12:27 (8)
Son yorumu yapan arkadaşın tarzıda ilgimi çekti. Yakınmaktan başka bir şey yapmayan entelektüeller kimler? İsimlerini verseydi keşke. Kendi isminide versin. Bir karşılaştıralım kim nekadar ne iş yapıyor. Güzel olurdu. A.Ö
01-11-2013 12:44 (9)
Yakınmaktan başka bir şey yapmayan Konformist ve korkak tin ben oluyorum, anlamadınız mı A. Ö arkadaşım. Bu konuda başka şey yazmayacağım demiştim ama, dayanamadım araya girdim. Bunu diyenin ismini ben de merak ediyorum, o da sırf meraktan, bir korkak olarak. Kaan Arslanoğlu
01-11-2013 13:03 (10)
Değerli okurlar, yazarı aşağılayan ve ona sataşan veya hakaret eden yorumları ki ara sıra geliyor, yayımlamıyoruz. Ama az önceki yorumu bilerek yayımladım ki, bildim bileli mücadele ettiğimiz yaygın ve alışıldık bir rezillik türü nasılmış, bununla mücadele etmek ne kadar zor ve yıpratıcıymış, bir eleştiri getirdiğinizde neleri göze alıp getiriyormuşuz, (bu çok ufak bir örneği) göresiniz istedim. Saygıyla. Kaan Arslanoğlu
01-11-2013 14:12 (11)
Yaptıklarım ve yapmaya çalıştıklarım nedeniyle ismimi vermeyi doğru bulmuyorum. Korkuyorum ama korktuğum şimdiye kadar yaptıklarımızın zarar görmesidir. Hayatımı riske atmaktan çekinmediğimi düşünüyorum. Yeterli olmayabilir, tartışılır.Sizi de sahalar da görürsek sevinirim. TTB, solcular vs. yanlış yapıyor olabilir. Bundan kime ne? TTB gezi parkında odalarıyla birlikte yanımızdaydı.Sizi bilmiyorum.Bilimsel yaklaşım sizi dışarıdaki olaylardan uzak tutmasın. Sizin sitenize yorum yapmamın nedenine gelince yine de bunları anlayabileceğinizi düşünüyorum.Hiçbirimizin ismi önemli değil.Saygılarımla.
01-11-2013 14:22 (12)
Ben bir kişiyim arkadaşım. Nerede olduğunuzu bilmiyorum, ama TTB gibi Türkiye'nin bütün eylem yerlerinde bulunamam, gözünüze her istediğiniz yerde ilişemem. Ben TTB ile eylemlilikte yarışamam arkadaşım. Ben bir yerde bulunsam da beni görmezsin, ben ünlü değilim arkadaşım, arkamda medya gezmez, bir şey yapsam da basın bunu yazmaz arkadaşım. Benim gibi on binler var, yüz binler var. Birileriyle yarışamadığı sürece her bir eleştirdiklerinde şeyi onlara korkak, konformist mi diyeceksin arkadaşım. Ne yazdıklarına bakmayacak mısın? Her bir şey söyleyen herkese kendini ispat etme zorunda mıdır? Sevgilerle. Kaa
02-11-2013 07:57 (13)
SOL GAZETESİNİN bugünkü beslenme önerileri de yanlış. Islık olarak da attım. Meyve yenmesi sınırsız teşvik edilmektedir ki, meyve şeker (en tehlikeli fruktoz) deposudur, yanlış. Günde bir, hadi hareketliyseniz iki meyve yenir ancak. Tereyağ kısıtlaması da çok ilkel. vb. Bunlar ABD de obezite patlamasına yol açan klasik Amerikan diyeti saçmalıkları. Biraz bilimsellik lütfen, Amerikanın ıskartaya çıkardıklarınsan değil. Ciddi bilimsellikten söz ediyorum. Saygıyla. İlknur Arslanoğlu
02-11-2013 08:05 (14)
Meyvenin glisemik endeksi düşük değil, yüksektir. Sol'daki arkadaşlar, bu magazin gazetesi sağlık bilgilerine benzemiş. Lütfen siz de yanıltmayın halkı. İlknur Arslanoğlu
02-11-2013 23:23 (15)
Bu ay Sol gazetesindeki arkadaşlara sağlığın çok politik bir konu olduğunu, sağlık haberi yapmanın belli bir bilinç gerektirdiğini, böyle sağlık haberi vereceklerine hiç vermeseler daha iyi olacağını söyledim. Görüşeceklerini söylediler. Umuyorum doğru bir karar verirler. AA
02-11-2013 23:26 (16)
Meyvenin istenildiği kadar yenilmesi önerisi yanlış.Daha büyük tehlike fruktoz-sükroz içeren tatlandırıcılar (diet kola vb) olan içeceklerde.Tıbbi araştırmaların istatistiki hatalar içermesi çok sık görülmekle beraber, şu an için doğru: meyvenin 'illa yenecekse' az tüketilmesi ve “diet” kodlu içeceklerin HİÇ tüketilmemesi.Sayın Arslanoğlu'na teşekkür ederim; -kesin sonuçları görene kadar- kendisiyle aynı fikirdeyim. ÖzgürEkinci.(İlgilenenlere: ClinResHepatolGastroenterol.2012;36(6):554.Nutrition.2010;26(11-12). JNutr.2009;139(6):1257S.CurrAtherosclerRep.2012;14(6):570.AdvNutr.2013;4(2):246)
03-11-2013 14:27 (17)
Fruktoz-sukroz içeren yiyecek ve içecekler(diet içecekler ve mısır şurubu)bazı kronik hastalıkları arttırır.Meyve yemenin (meyve suyu değil) ise faydalı olduğunu gösteren birçok çalışma vardır.3 milyon kişi üzerinde yapılan bir çalışmada bazı meyvelerin çok yenmesiyle diyabet oluşumunun azaldığı gösterilmiş.Meyvenin içinde sadece fruktoz yoktur.Fitokimyasallar, antosiyaninler,resveratrol gibi faydalı maddeler bulunur.Vitaminleri meyve yiyerek almak faydalıdır.Meyve yemekle hipertansiyon,kalp-damar hastalıkları ve şeker hastalığı riski azalır.(BMJ2013;347:f5001,metabolism 2009;58(4):460-8)
03-11-2013 15:21 (18)
Meyvede vitamin, elektrolit ve antioksidanlar vardır. Sorun alınacak früktoz eşiğinin meyveyle çok kolay geçilmesinde. Arkadaşımızın önerdiği makalelerden BMJ'de yayınlananı çok ünlü bir veritabanına ait. Özetle, meyve tüketiminin artmasıyla tip 2 diyabet riski azalıyorsa da, meyveleri gruplandırıp bireylerin diğer özelliklerini de filtre edince üzüm-yaban mersini grubunda bulgunun anlamı zayıflıyor, çilek grubunda sıfırlanıyır, kavunda da "zararlı" ya dönüşüyor. Zaten makale de söylüyor, o toplulukta meyveyi fazla yiyenler daha zayıf, vitamin preparatı kullanan, sigara içmeyen bireyler.İ.A
03-11-2013 15:23 (19)
Yani bu kişilerde zaten meyve yemeseler de diyabet riski daha az olacak. Bizde çok meyve yeme akşam yedide yemekte tıkınıp, sonra TV karşısında yatıncaya kadar kişi başı 3-5 çeşit meyve yiyip, oh ne faydalandık deme şeklinde oluyor. Sonra gelsin karaciğer yağlanması, damar sertliği. Lokantalarda bezelye, havuç, patatese "sebze garnitür" diyen bir milletiz. Ayrıca bırakın meyvenin türünü, aynı tür içinde yapay seleksiyonla 10 senede şeker oranları arttı, benim tatlılığından midem bulanmadan yiyebildiğim mandaline arkadaşlarım "ekşi" diyor.Armut-elma hiç içim kaldırmıyor(aşırı tatlı). İ.A
03-11-2013 15:27 (20)
Hele bu kanıta dayalı tıp, yavaşlatmak için düşmanların önüne atılan bilyeler gibi hedef karartmaktan başka işe yaramıyor. Bizler gibi literatür izlemeye alışkın kişiler bile mesajı ve mesajın arkasındaki doğruları güç yorumlarken buradan alınan bir cümle magazin basınına verilince kitlelerin kafa karışıklığı içinden çıkılmaz hale geliyor. Biz günde 1 porsiyon meyve (düzenli spor yapanlar daha çok), antioksidanınsa renkli sebzelerden alınmasını öneriyoruz. İlknur Arslanoğlu
03-11-2013 15:56 (21)
İTF'de Eleştirel Düşünme dersinde kullandığımız slaytlarda KARIŞTIRICI FAKTÖR konusunu da ele alıyoruz. Özellikle 21. slayttan sonrası faydalı olabilir: http://www.academia.edu/1739751/ELESTIREL_DUSUNMEYE_GIRIS Araştırmaları değerlendirirken karıştırıcı faktör avı gerçekten çok önemli. AA
03-11-2013 22:44 (22)
Kanıt halen bilimsel yaklaşımın en önemli bileşeni olduğuna göre iddialarınızın kanıtı da mutlaka vardır hocam. Günde bir porsiyon meyve biraz yetersiz geliyor. Çalışmalarda da en az 2 porsiyon meyve 3 porsiyon sebze öneriliyor. Bu abd'nin bizi meyveye yönlendirerek ne gibi bir kazanç sağladıklarını anlayamıyorum.Vitamin ve destek hapları,diet ürünler ve mısır şurubunu içeren ürünlerin,alternatif tıp ürünlerinin reklamları sömürüye hizmet etmiyor mu? "Meyve zararlıdır" sonucunu varsayıma mı kanıta mı dayandıracağız? Nedenlerimiz nelerdir?Bilimsellikle önyargılarımızın sınırını nasıl çizeceğiz?
03-11-2013 22:56 (23)
Sözkonusu BMJ makalesinde meyvenin diabeti engellediğine dair bir kanıt yok.Yorum cambazlığıyla böyleymiş gibi varsayılıyor.Çok bileşenli istatistik çalışmalarda bu tür cambazlıklara sık rastlanır.İstatistik mecburen bilimselliğin gereği, ama onu kullanmak, yorumlamakta çok oyun oynanıyor.Burada illa bir menfaat bulunmaz, on yılların önyargıları da onun kadar yanıltıcı rol oynar.Fruktoz taze meyveden de alınsa zararlı, bunun için de çok çalışma var.Öteki ürün reklamları da son derece sakıncalı,onu desteklediğimizi neden düşündünüz? Orman meyveleri dışında doğal meyve yok, çoğu "ıslah" edilmiş!
04-11-2013 09:10 (24)
Kendi yalanına inanmak kadar kötü bir şey olamaz. Önce önüne elma veya domates diye konan şeyin gerçekten elma veya domates olduğuna (kendi yalanına) inanıyorsun, daha sonra bunlar gerçekten elma veya domatesmiş gibi davranıp diyet reçeteleri çıkartıyorsun. Biz bunları söylediğimizde de "o zaman aç mı kalalım, mecburuz birşey yemeye" diyorsun. Nevzat Eren'in meşhur sözüdür: Yanlışın bilimi olmaz. Senin elma dediğin gerçekte elma değil ki porsiyonunu tartışıyorsun. Bugün sanayinin ürettiği piliç tavuk değil ki. O zaman ne yapalım? Yanıt açık: DEVRİM. Başka yol varsa söyleyin biz de öğrenelim AA
04-11-2013 09:18 (25)
Örneğin ABD nin meyve tüketimini arttırmakta çıkarı mı var eleştirisine yanlış anlaşılmamak açısından açımlama getiriyorum. Öyle bir çıkar ilişkisinden söz etmedim, burada eleştiriden magazinleşmiş kalıp söylemleri ezberleyerek sağlık haberi yapanlar ve sorgulayıcı aklı kullanmadan yetişen genç doktor ve diyetisyenlerimizin kendine pay çıkarması gerekir. İ.A.
12-11-2013 20:58 (26)
Bütün SAMİMİ ve DOSTÇA uyarılarımıza rağmen soL gazetesi Anadolu Ajansı'ndan aldığı "sağlık" haberlerini yayınlamaya devam ediyor. Ne yapalım, biz de okumayız olur biter... Fakat liberalizmi bir komünist partisinin yarı-resmi yayın organından dahi temizleyememenin derin üzüntüsü içindeyiz.
25-11-2013 14:14 (27)
TTB, hekimliğe çok dışarıdan bakan bir solcu olarak, onyıllardır benim de "suç ortağı" olarak gördüğüm bir düzen kuruluşu. Emekçi sınıfına sokulamayacak, kaşarlanmış hekimleri temsil ediyorlar. Her şey bu kadar basit değil ama sonuçta bu temel tarafından şöyle ya da böyle belirleniyor. Ama hazır sol basından söz açılmışken aynı olguyu oraya taşımak mümkün: Acaba "sol marjinal, çünkü emekçiler içinde örgütlenemiyor" hikayesinde nesnelliğe, düzenin ayak oyunlarına fazla mı prim veriyoruz? "Statü" sahibi olabilmek için emekçiler içinde örgütlenmemek bilinçli veya bilinçsiz tercih mi ediliyor?
15-01-2015 07:39 (28)
O da bir şey mi! Sol haber portalı ALES'e dair bir bilgiyi bile Anadolu Ajansı'ndan veriyor. Ben siteye baktığımda ilk sıradaki haberdi (başka haberlerle sonra sırası değişmişti haberin), "galiba ALES üzerinden ÖSYM'ye yönelik bir eleştiri ya da 'skandal' bir haber var" diye okudum. Yazık! ÖSYM'nin kendi sitesindeki bilginin aynısı. Hadi diyelim "habercilik" yapıyorsun; ya hu bunun için AA'ya mı muhtaçsın, aç ÖSYM'nin sitesini bak! http://haber.sol.org.tr/turkiye/ales-yarin-yapilacak-101406
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211348
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.