Çok eski dostum bir hekimle sohbet ediyoruz. Halen Etkin Demokratik TTB bünyesinde yer alan, zaman zaman siyaseten aktif çalışan bir arkadaş. Adını veremem, sorun çıkar. "Çok sertsin TTB'ye karşı" diyor. "Söylediklerinizde haklısınız, ama bu şekilde sizi dinlemezler." Çok umurumuzdaydı, daha doğrusu benim hiç umurumda değil, o aşamayı geçeli on yıl oluyor. "Arkadaşlar da farkında hekim kitlesinin ne durumda bulunduğunu, bu vasattan bu kadar çıkıyor." Ya öyle mi, o yöneticiler kendilerinin hangi durumda bulunduklarının farkında mı?
"Parayla insan sağlığı bir arada yürütülünce çürüme kaçınılmaz" diyor. "En yozlaşmış meslek gruplarından biriyiz, başka mesleklerde bu kadar yok. Senin yazdıkların çok hafif, son yıllarda daha neler oluyor bir bilsen." Biliyoruz aşağı yukarı...
"Bunu düzeltmek için devrim sonrası her gün bir doktoru sallandırmak gerek Taksim meydanında" diye devam ediyor. Kaç kişiyle düzelir işler? Soruyorum. "Beş bin idam gerek" diyor. Uydurmuyorum, sohbet böyle gelişiyor. Dostum hâlâ Stalincidir, belli olmuyor mu!
Bunları söylerken on binlerce hekimin de hastaları için özveriyle çalıştığını, parayı pulu her şeyin önüne çıkarmadığını biliyoruz. Nezaketten değil, gerçeğe saygımızdan ötürü kaydetmek gerek. Parada pulda hayli ihtiraslı hekimlerin bile birçok durumda iyi işler yapıp hayat kurtardıklarını, sağlık düzelttiklerini biliyoruz. Onu da kaydetmek gerek. Ancak şunu da saptamalıyız artık. Hekimlerin insan canına, sağlığına verdiği zarar, sağladıkları faydaya yetişti yetişecek. Bunu açgözlülükten, bilgisizlikten ve bazen ahlaksızlıktan yapıyorlar, bir de sistemin onları buraya itmesinden. Dördüncü maddeye takılmayın, sistem insanları bu yöne itiyor, ama doktorlar da sistemi o yöne itiyor. Ve çok zayıf çabalar dışında bu eğilime ayar verecek hiçbir düzenek, örgüt, yetke yok.
Şöyle örnekler gözünüze perde çekmesin, kokuşmaya karşı burunlarınızı tıkamasın: 15 yaşındaki diyabetli bir hastamız babasıyla birlikte iş makinesini tamir ederken, zincir fırlar, çocuğumuzun göğsüne çarpar. Hemen şuur kaybı ve hastaneye yetiştirilir hasta. Düzce Devlet Hastanesi'ne. Bir küçük il hastanesi. Göğüs açılır, iç kanamaya müdahale edilir, fakat kanama durmaz, bir bakılır ki, kalp yırtılmış. Hemen hastanenin kalp damar cerrahı ile çocuk cerrahı birlikte zor bir operasyon gerçekleştirir... Ertesi gün ayakta dolaşmaktadır gencimiz. Normalde ölü olması gereken… Tanımam etmem bu doktorları, tıp ilerledi, hekim yetenekleri gelişti, özverili hekim sayısı oran olarak düşse de sayı olarak arttı, sağlıkta gözle görülür bir ilerleme söz konusu.
Ama böyle iyi örnekler kadar sadece Düzce içinden ve sadece bildiklerimden yüreğinizin kaldırmayacağı birçok hekim ve işleyiş sorumsuzluğundan da dosya yapabilirim. Sağcılar, apolitikler genelde böyle şeyleri dert etmezler, solcular da "sistem" der, işlerine bakarlar.
İki ayrı TKP iyi ayrı TTB mi var?
Bakın size TKP 2013 Konferans kararlarından ikisi:
"Türkiye'de sendika ve meslek örgütlerinin işçi sınıfının siyasallaşması için bir ara uğrak, bir temas yüzeyi olarak değerlendirilmesi şu an için söz konusu değildir. Emekçiler dâhil olmak üzere, halk bu yapıları hem ufuk hem ölçek olarak fazlasıyla aşmıştır. Parti, sendika ve meslek örgütlerini gerçek bir mücadele olanağı sundukları oranda önemseyecek, güçlendirecek ancak sınıf çalışmalarının merkezine yerleştirmeyecektir."
"Haziran direnişi, Türkiye'deki sendikaların ve sendikal hareketin nasıl bir tıkanma ve çürüme içinde olduğunu bir kez daha göstermiştir. Partinin en önemli görevlerinden birisi direnişin yarattığı enerji ve olanaklardan güç alarak işçi sınıfının örgütlenmesini, harekete geçmesini ve bu halk hareketinin bir parçası olmasını sağlamaktır."
Yazılanlar böyle. TKP'li yetkili dostlarla özel konuşmalarımızda söyledikleriyle uyum içinde.
Ama bir de soL portala ve SOL gazetesine bakın, sanki bunları söyleyenler onlar değil. Bütün sol gazetelerdeki sol eyyamcılıktan “Halka Yalan Söylemek Suçtur” şiarıyla yola çıkan SoL’da kurtuluruz demiştik. Hele böylesine ölümcül bir kumpas üstünde. Ama hayır, sürekli biçimde, her olay veya olaysızlık vesile edilerek TTB'den, o çizgideki Tabip Odaları'ndan övücü bir haber, bir açıklama, bildiri... Tavuk ölmüş TTB demeci, "Tavuk Sağlık Bakanlığı yüzünden ölmüştür..." Biri burnunu karıştırmış, Tabip Odası basın açıklaması "AKP adamı burnunu karıştırmaya mecbur bırakmıştır..." Arkadaşlar, sağlıkta iktidarların en büyük suç ortağı bu TTB değil mi?
29 Ekim'de bayram bildirisi yayımlamış TTB Merkez Konsey, içinde 29 Ekim'in bizim bayramımız olmadığına dair her şey açık yazılmış, soL portalda baş haber! İnanılmaz. Koruyucu hekimlik konusu mu tartışılıyor, TTB'nin beyanatı. Yahu arkadaşlar, TTB 20 yıldır koruyucu hekimlik konusunda ne yapmış, medya ellerinde, örgüt onlarda, para onlarda. Yapılacak bir sürü şeyi kasten engellemiş. Bir avuç zengin profesörün gelirlerini koruma hekimliği mi koruyucu hekimlik?
Öte yandan İnsan Bu'da 47 "Tıp BU Değil" haberi, yazısı yayımladık. Tek biri soL'a girmedi. Başka şey demiyorum, sadece bu "yalan" yanlış TTB bildirilerine bir bakın, bir de bizdeki haberlere. Hangisi haber değeri taşır halktan ve yoksuldan yana, burjuva liberalizminden etkilenmeyen bir sosyalist gazete için, siz karar verin.
Vaktiniz yoksa, sadece dünkü makalemizi okuyun ve cinayetin boyutunu, işbirlikçiliğin kanıksanmışlığını görün.
Sonuç: Tek tek bazı sosyalistler yaşadıkları, çalıştıkları alanda başkalarını özendirecek ve bir saygınlık, sempati uyandıracak şekilde doğru, düzgün çalışıyor. Ama 80 darbesinden sonra bir bütün olarak solcular, sosyalistler ve onların çoğunluğu için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Alan bir semt olsun, köy olsun, bir fabrika olsun, sağlık olsun, akademi olsun, sanat olsun... Her yerde aynı tablo. Özgür yaşam biçimi diye birçok kez göklere çıkardığımız şey aslında bencil, paraya teslim olmuş yaşam biçimi. Ve buna ayar çekecek bir düzenekten yoksunuz.
Konuyu gündeme getirdiğimizde diyorlar ki, "Boş verin, biz ahlakçı değiliz, herkesin katılımını sağlamaya çalışmalıyız. Devrimden sonra zaten ayar çekeriz." Tartışmanın düğüm noktası işte burası. Devrime kadar bulunduğun alanlarda başkalarından farklı davranamazsan nasıl yanına insan çekeceksin, hangi tür insanları çekeceksin? Böyle devrim yapılmış tek bir ülke var mıdır? Hadi mucize gerçekleşti, devrim yapıldı diyelim, o güne dek bozuk işler yapanlar devrimden sonra niye düzgün işler yapsınlar? Bunun kitlesel ve kalıcı bir örneği görülmüş müdür?
Olasıdır o mucize gerçekleşirse o yamuk işler yapanlar ilk bizi asacaklardır. Şaka gibi gelir size ama, bu böyle olmuştur hep. Veya bizim gücümüz varsa o yamuk işleri yapanları ve onlara arka çıkanları bizim gibiler asacaklardır. Siyasetin kuralları böyle işlemiştir daima.
Fakat olgudaki acımasızlık ve o acımasızlık karşısında vicdani duyarsızlık artık pilimi tüketmiştir. Herkes neyi doğru görüyorsa öyle yapar... Sabırla beklediniz, azmettiniz ve bizi yendiniz. Kutlarım TTB'li dostlar ve onlara arka çıkanlar. Eğer bir gariplik tezahür eder, devrim gerçekleşirse, sizinle ondan sonra hesaplaşırız. Taksim meydanında. O zamana dek bir daha huzurunuzu bozmam, tek kelime yazmam, rahat olunuz.
Kaan Arslanoğlu