Hekimliğin seyir defteri

Hekimlik ve tıp ortamına 1970’li yılların sonlarına doğru katıldım. Aslında lisede pek parlak bir öğrenci olmamama rağmen okulum İzmir Atatürk Lisesi Türkiye’nin kalburüstü eğitim kurumları arasında olduğundan kolayca tıp fakültesine girebilmiştim. O yıllarda dünyada ve Türkiye’de tıp ve hekimlik bugün olduğundan çok farklıydı. 1978 yılında Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF Alma-ata Bildirgesini benimsemiş ve sağlığı temel bir insan hakkı olarak kabul etmişti. Türkiye’de de bu bildirgeden birkaç ay önce kabul edilen Tam Gün Yasası hekimlik ortamına yeni bir heyecan getirmişti. Sağcı hükümetlerin işletmediği sosyalleştirme yasası yeniden canlandırılmış, yıllardır boş kalan Sağlık Ocakları yeniden hizmet sunmaya başlamıştı...

1970’li yıllarda tıp da günümüz tıbbından oldukça farklıydı. Örneğin hocalarımız hasta muayenesine büyük önem verirdi. İyi bir öykü almanın (anamnez) teşhisin yarısı olduğu söylenirdi. Stajlarda hastaları kelimenin tam anlamıyla tepeden tırnağa muayene ettiğimizi anımsıyorum. Öyle ki hasta bedeninde elimizin değmediği tek bir santim kalmazdı. O yıllarda laboratuvar ancak hastanın kliniğini destekliyorsa anlamlı ve değerli bulunurdu. Hiçbir hekim örneğin yalnızca kolesterol düzeyine bakarak tanı koymazdı.

Bugün her şey değişti. Sağlık bir insan hakkı olmaktan çıktı ve yirminci yüzyıl öncesinde olduğu gibi alınır – satılır bir mal haline geldi. Artık anjiyo sırasında kardiyoloğun hastasına “ilaçlı stent şu kadar, ilaçsız bu kadar, hangisine gücünüz yeter?” diye sorması yadırganmıyor. Otomasyon hekime hastasından öykü alma, muayene etme, tanı koyma ve tedavi önermesi için yalnızca 5 – 10 dakika veriyor, oysa bu süre yalnızca uygun bir fizik muayene için dahi yeterli değil. Fakat artık fizik muayene de tarihe karışıyor, bazı kliniklerde hastalardan hiç muayene etmeden bazı tetkikler istenildiğini duyuyoruz. Yine bazı hekimlerin riskli işlemlerden kaçındığını, elden geldiğince mesleğini suya sabuna dokunmadan icra etme eğiliminde olduğunu üzülerek görüyoruz.

Faik Çelik hocamızın İnsancıl Bir Tıp ve İyi Hekimlik için “Hekimliğin Seyir Defteri” kitabı bu ortamda yayınlandı. (Deomed Yayınları). Aslında Faik Çelik’in kitabını geçtiğimiz birkaç yıl içinde yayınlanan Tıp Bu Değil ve Tıp Bu Değil 2 kitapları ile Cem Terzi tarafından kaleme alınan Toplum Sağlığına Bir Köprü: Tıp Eğitimi ve Mustafa Sönmez’in Paran Kadar Sağlık: Türkiye’de Sağlığın Ticarileşmesi adlı çalışmasının dolaysız bir devamı olarak görmek de mümkün. Hekimliğin Seyir Defteri diğer kitaplardan farklı olarak hekimlik ve tıbbı çok daha geniş bir tarihsel çerçeve içinde ele alıyor. Tıbbın ve hekimliğin doğuşuyla başlayan öykü, antik çağlardan günümüze hekimlik ve tıptaki değişim ve gelişimi diyalektik bir bütünlük içinde değerlendiriyor.

Kitabın kaynakçasına baktığımızda Faik Çelik’in gerçekten iyi bir kaynak taraması yaptığına tanık oluyoruz. Kaynaklar arasında ülkemiz hekimlik çevrelerinde ne yazık ki fazla okunmayan Foucault, Illich ve Sontag gibi yazarlara yer verildiğini görüyoruz. Belki McKeown ve Sigerist kitaba farklı bir zenginlik katabilirdi fakat Brown’un Rockefeller Medicine Men: Medicine and Capitalism in America çalışmasının Hekimliğin Seyir Defteri’nde geçmemesi bence bir eksiklik.

Faik Çelik hocamızın sanat ve edebiyat yönü oldukça güçlü bir hekim olduğunu biliyoruz. Hocamız bunu kitabında bir kez daha ortaya koyuyor. Kitabın neredeyse her sayfasına yayılan resimler kitabı yalnızca daha çekici kılmakla kalmıyor, aynı zamanda metinleri daha anlaşılır hale getiriyor. Yine kitap içinde tıbbın sosyal bilimler, edebiyat ve sanatla ilişkileri ustaca ele alınmış ve hekim sanatçılar ayrı bir bölümde tanıtılmış. Bu bölümleri okurken bizim zamanımızda bazı hocaların sözlü sınavlarda “son okuduğun roman hangisi?” diye sorduklarını anımsadım ve Faik hocamla paylaştım. Umarım gelecekte yine tıp fakültelerinde hocaların öğrencilerine böyle sorular da sorduğu günler görürüz...

Hekimliğin Seyir Defteri içinde toplumcu tıbba yeterince yer verilmemesi de böyle bir kitap için bir eksiklik sayılabilir. Kitap içinde toplumcu tıbba yalnızca toplumcu tıbbın kurucusu Virchow ile değinilmiş. Oysa Sovyetler Birliği’nde kurulan ve daha sonra diğer sosyalist ülkelere örnek olan Semaşko modeli, Salvador Allende’nin 1930’lu yıllardaki Sağlık Bakanlığı döneminde yürüttüğü çalışmalar Dünya Sağlık Örgütü’nün 1940’lı yılların sonlarına doğru kabul ettiği çağdaş sağlık tanımının oluşmasında (sağlığın yalnızca hastalık veya sakatlığın olmayışı değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali olarak tanımlanması) çok önemli bir yer tuttuğundan, hekimliğin seyir defterinde uğramadan geçemeyeceğiniz limanlar arasındadır. Yine günümüzde Küba ve Venezuela’da başlayan tıp eğitimi devrimi (duvarsız tıp fakülteleri) ile Venezuela’nın Barrio Adentro modeli hekimlik ve tıp ortamına yepyeni alternatifler sunmaktadır.

 

Son olarak Hekimliğin Seyir Defteri’nin tıp eğitimi içinde insan bilimlerine (humanities) yer verilmeyişinin önemli bir eksiklik olduğuna özel bir vurgu yaptığını belirtmek gerekir. Faik Çelik hocamız bu konuda oldukça hassas ve bu eksikliği başka makalelerinde de dile getirmişti. Bir yönüyle Hekimliğin Seyir Defteri bu eksikliği giderme yönünde bir çaba olarak da değerlendirilebilir. Son yıllarda Bologna sürecinin bir ürünü olarak Tıp Eğitimi’nde seçmeli derslere yer verilmesi uygulaması yaygınlaşmaya başlamıştır. Bazı tıp fakülteleri bu seçmeli dersler içinde sosyal bilimlere ağırlık vermek eğilimindedir. Hekimliğin Seyir Defteri bu derslerde kaynak olarak kullanılabileceği gibi en azından öğrencilere kaynak kitap olarak önerilebilir düşüncesindeyim. En azından ben Hekimliğin Seyir Defteri’ni önümüzdeki yarıyıldan itibaren derslerimde kaynak olarak kullanmayı planlıyorum.

Akif Akalın

Facebook
henüz yorum yapılmamış
30-01-2014
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211564
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.