Talat Sait Halman üzerine

 

 

 

Değerli Okurlar, Sayın Kaan Turhan, bu yazı bize gelince editörler olarak bir hayli tartıştık. Tabii bize gelen her yazıyı yayımlamak zorunda değiliz, site hacmi olarak mümkün değil her şeyden önce, fakat bunu itirazlarımıza rağmen yayımlayalım dedik. Belki güzel bir tartışma çıkar. T. Sait Halman'ın tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Ölümü üzerine Birgün'den Gerçek Edebiyat'a (Bu özellikle ilginç!) birçok sol sitede hakkında övücü yazılar çıktı. Fakat bu insan 12 Mart darbesinin Erim hükümetinin ilk bakanlarından. Balyoz harekatı yürürken bakandı. Sonra 11'ler tepki koydu, istifa etti, Halman etmedi. 12 Eylül darbesinde de yurt dışı kültür temsilciliğiyle görevlendirildi. Yaşamının çoğunu ABD'de geçirdi. Yani Amerikancı karanlık görevli Atatürkçü olunca bizden mi oluyor? Bir de Türkiye kültürüne katkıları mı ağır basar, zararı mı? Ben daha fazla bilmiyorum açıkçası. Bilgisi olan lütfen açıklasın, bize de öğretsin, tartışalım. Herkese saygıyla. Kaan Arslanoğlu

(Bu yazının ilk yorumu)

 

 

 

 

 

Yalın İşçiliğin Dili: Talat Sait Halman

 

Kaan Turhan

 

“Akıp giden bir akıldır ölüm, bilir bunu su.”

Talat Sait Halman

 

Kaç öğretim üyesi, odasının kapısına: “lütfen nezaketle çalınız ve zarafetle açınız” yazar? Son ufukta, yitirdiğimiz, anaç toprağa emanet ettiğimiz, Anadolu’nun üretkenidir o. Onca bürokratik kültür içinde, kendi inceliğini oluşturmuş ender insanlardan ve kendinden emin öğreticilerdendir.  

 

Yalın ve İnsan İçre Şiir

 

Son ufuk yitmiş de kervan bilmiyor;

Çölde bin yol var da sarvan bilmiyor.

Vahalardan gelmez artık ses ve su-

Aşk ölüp gitmiş, şadırvan bilmiyor.” dizeleriyle, “Çöl”de, ufku yaratan,

Talat Sait Halman’dır.

 

“Güvercin” şiiri, onun yalnız ve suskun yaşam savaşımının iletilerini taşır:           

 

“bu gece bir güvercin uykusuz

                        peşine düşmeyecek artık

                                   güz yapraklarının

                        düşünüyor yalnız

                        geyiğin uzanıp ölmeye gittiği kuytuyu

bir güvercin uykusuz bu gece

                        şadırvan yorgun

                                   yaşlı askerlerin ellerindeki

                                               kanı yıkamaktan

yangın yerinde tütüp duran küller var

zafer türküsü bu

                        cennet tomurcuğu

uykusuz bir güvercin bu gece

                        bir eski denizi dinliyor

                                   baykuşların gülücükleri görmeden

biliyor bu karanlık

                        masmavi kesilecek

tüyler

dallar

alevler

                        bir yüce rüzgâr beklerken

                        yepyeni bir aşk içinde

biliyor o rüzgâr kopup gelecektir

                        bu gece uykusuz bir güvercin

                        and içiyor uyanık kalmaya

düşündeki güneş

                        doğuncaya kadar

güvercin bekliyor

ecel bekliyor

bir yeni çağ

uykusuz bir güvercin”

 

            Şiirsel bilincini, doğayla bütünlüğünden ve Anadolu’nun efsanevi gücünden damıtmıştır. Yüksek Türk kültürün, asil temsilcisidir. “Düşündeki güneş”i, edebiyat üzerine, şiir üzerine, çeviri üzerine kurmuş ve Anadolu’nun çoraklığına çevirmiştir. Uykusuzluğudur ki; bizi aydınlanmaya taşıyacak, çalışmanın, yorulmanın ve üretmenin üzerine titreyen işlevselliğinde anlamlıdır. “Yalnız”dır, şiirinde işlediği kanaviçe gerginliğince ve ince işçiliğince…

 

“Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin.

            Kuytular, tanrılarındır.

Çağlar ve sınırlar ötesinden

Sana hep seslenecek can çekişen kurbanlar.

Hangi ıssızlığa varsan

            çağrışan açlar bulacaksın

Başaklar sallanırken tâ uzaklarda

Altın ve hayırsız,

            Yaşamak yorgunu açlar

Bir kapkara iman gibi davet edecek

            Seni görkemli beraberliğine.

 

Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin

            Korkular, tanrılarındır.

Bir ülkü uğruna kurban düşen yiğitler var:

Can yoldaşı, kan kardeşisin onlar için

Bir yaman türkü söylüyorlar sana.

Tarih

            Kahraman sesleri hep boğmuş bir cellat

                                   Dün, bugün ve yarın

En uzak güneşlere türküler yakanlar,

Bir coşkulu isyan gibi davet edecek

                        Seni görkemli beraberliğine.

 

Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin.

Tenhadaki lanetli sular, tanrılarındır.

Ve bilir belki yaşlanan ırmak

                        Gölge olmak değil onun yazgısı,

Baş eğmemek, yiğitçe haykırmak;

Gölden göle, dağdan denize

Özgür akarak bentleri kırmak…

                        Kör kuyular, tanrılarındır.

Bilge olmaktır ırmağın yazgısı,

Sormağı bilmek yanıtsız soruyu.

Susmağı bilmek ve coşup durmağı.

                        Köhnemiş dağlara, ham meyvalara

Taze bir ses taşıyıp bir yeni çağ açtırmak.

 

Akıp giden bir akıldır ölüm,

                                   bilir bunu su.

Toprakta hep ezilse de aşkın uğultusu,

Çağıldayan o ölümsüz pınarlar, ummanlar

                        davet edecek

                        Seni görkemli beraberliğine.

 

Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin.

            Aşkı sönük uykular, tanrılarındır.

Sen öyle soylu ve günseviler yarattın ki

Sevgililer, tek bir ağaç olmağa

Can atan güçlü bir orman gibi davet edecek

                        Sen görkemli beraberliğine.

 

Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin

                        Bin gözle bakıp okşadığın

Açlar ve yiğitler, yoksullar ve sevenler

Sönmek diye bir yazgıya başkaldırarak,

Susarken yaman türküler söyleyen

                        Güneşler gibi

                        Davet edecek

                        Seni görkemli beraberliğine.

 

 “Kuytular”, “korkular”, “tenhadaki lanetli sular”, “kör kuyular”, “aşkı sönük uykular”; evet, tanrılarındır, bu kopuş… O kopuştan, dirim çıkacaktır, insanlığa. O denli yalındır, “yalnızlık”. Halman’ın dilinde ve dizinde dövdüğü karanlık, sarmalamıştır insanlığı. Onu kurtaracak, ormandan çağlayan özgür sular olacaktır. Dil işçiliğinin yalınlığı, Halman’ın poetikasını da anlatır. Yalın, coşkulu, doğrudan seslenen, yaşayan insan varlığından ağan.

 

Halman’da Yunus Emre Hümanizması ve Türk Modernizmi

 

            Halman’ın, Eski Türk Edebiyatı’na ilişkin merakı, ilkokul dönemine kadar uzanıyor. Talat Sait Halman, böyle uzun bir birikimle, oylumlu araştırmaların sonucu Şeyh Galip’i Türk Modernizmi’nin başlangıcı olarak değerlendirir: “Bir de hep diyoruz ki, divan edebiyatının son büyük şairidir Şeyh Galib, ama onu söylerken unuttuğumuz bir nokta var. Belki de modern Türk şiirinin ilk büyük şairidir. Bence Türk modernizmi, Osmanlı modernizmi, edebiyatta Şeyh Galib’le başlar.[1] Halman, ilk okumalarını, Mehmet Akif ve Tevfik Fikret’le başlatıp, Tanzimat dönemi eserleriyle devam etmiştir[2]. “Halk edebiyatımızı, Yunus Emre’yi ve öncesini bilincime sindirmeye koyuldum.” diyor, Halman ve ekliyor: “Kendi şairliğimde, modern niteliklere yönelirken geleneklerle beslenmek ve bağdaşmak üzerinde de durdum. Bunu, bir yandan, aruz vezinlerinden yararlanmak şeklinde, bir yandan da, eski şiirimizin bazı estetik özelliklerini uyarlayarak yapmaya gayret ettim. Bazı şiirlerimde tek bir aruz veznini, bazılarında çeşitli vezinleri bir arada kullandım. Rubai şeklini ve vezinlerini gerek kendi rubaiyatımda, gerek rubai çevirilerimde sadakatle uyguladım.” Halk Edebiyatı’nı, daha bir içselleştirdiğini ifade ediyor, Halman. Çünkü Halk şiiri, Türkçe’nin öz gücünü aldığı belki de yegâne kaynaktır. Halman şunları ifade ediyor: “Türkçenin farkını göz önüne almak, divan şiirinin toplumsal zihniyet ve işlevlerini ayrı tutmak ve özellikle (Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar süregelen) halk şiirimizin apayrı bir tarz ve bambaşka bir estetik olduğunu vurgulamak gerekir. Halk şiirimiz, Arapça ve Farsça edebiyatın, hatta kendi divan edebiyatımızın etkilerinden uzak, kendi başına buyruk, duyarlıkları, dili ve dünyası bakımından özgündür.” Yunus Emre’nin, Talat Sait Halman’da ayrı bir yeri vardır. Yunus Emre, Halman'a göre, "eski Yunan'dan ve Roma'dan, Doğu dinlerinden, eski Türklerin insancı düşüncesinden, İslamiyetin öz değerlerinden, içinde yaşadığı bölgedeki sufilerden aldığı hümanist kavramlan birleştirerek bir Türk hümanizması yaratmış"[3] bir bilgedir. Bu bağlamda Halman’ın, Yunus Emre’nin Batılı değil, “kendisine ve Türk duyarlılığına özgü” bir hümanizması olduğundan bahsetmesi dikkat çekicidir. Öte yandan Yunus Emre’nin din savaşlarının var olduğu bir zamanda, insanlar arasında kardeşliğin ve yeryüzünde barışın değerini belirtmesi önemlidir[4]. Halman’ın Yunus Emre sevgisi öyledir ki, UNESCO’nun 1989’da düzenlenen 25. genel kurulda Yunus Emre’nin 750. doğum yılının dünyada Yunus Emre Yılı olarak kutlanması kararının verilmesinde, etken olmuştu.

 

Türk Edebiyatı Tarihi ve Talat Sait Halman

 

            Genel editörlüğünü Talat Sait Halman'ın yaptığı, Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Türk Edebiyatı Tarihi başyapıt olma niteliğini korumaktadır. Talat Sait Halman, bu çalışmaya duyulan ihtiyacı şu cümlelerle dile getirir: “XIX. yüzyıl sonlarından beri bu konuda değişik açılardan başarılı birçok eser yayımlandığı doğrudur. Bunların çoğu öncü ve özgün, daha sonrakilerin bazıları da birbirinin tekrarı gibiydi. Hemen hepsinin belirgin yanı, edebiyatı anlatmaktan pek öteye geçmemesiydi. Oysa artık gerekli olan, Türk edebiyatının oluşumunu yorumsal, eleştirel yöntemlerle değerlendirmekti. Elinizdeki 'Türk Edebiyatı Tarihi' bu amaç ve anlayışla yola çıkmıştır.[5]” Editörler adına yazılan sunuş yazısında bu eserin hazırlanmasında izlenen yöntemin “yeni tarihselcilik” olduğu ifade edilmiştir. “1980'li yıllarda, biçimi göz ardı etmeden, metni 'bağlam'ı ve 'bağlam'la ilişkisi içinde yorumlamayı amaçlayan bir anlayış, edebiyat eleştirisine yeni ufuklar açar. 'Yeni Tarihselcilik' olarak adlandırılan bu yaklaşım, Türk Edebiyatı Tarihi'nin kurgusunda göz önünde ulundurduğumuz bir yöntem olmuş; edebî olgu, tarihî, sosyal ve metinler arası ilişkiler bağlamı içinde yorumlanmaya ve edebî gelişimin ardında yatan temel dinamikler belirlenmeye çalışılmıştır.” 88 yazarın 127 yazısını içine alan ve dört ciltten oluşan bu önemli eserin ilk cildi destanlar devrinden İstanbul'un fethine kadar olan dönemi kapsar. 1860'a kadar olan devrenin ilk, orta, son klasik ve klasik sonrası dönem alt başlıklarıyla adlandırıldığı ikinci ciltte, 1800- 1860 arası “Klasik Sonrası Dönem” olarak belirtilmiştir. Üçüncü cilt “1860-1923 Arası Yenileşme Dönemi veya Osmanlı Modernleşmesi” başlığını taşır. Kitabın dördüncü cildi ise, “Cumhuriyet Dönemi” edebiyatını türlere göre ele alınır. Bu cildin sonunda 43 sayfalık kısım Balkan, Kuzey Kıbrıs ve Irak Türkmenleri edebiyatlarına ayrılır. Son ciltte ayrıca Türk edebiyatının bir kronolojisi de verilmiştir.”

 

                Talat Sait Halman’ın, Türk Edebiyatı Tarihi başlıklı, dört ciltlik eseri, Türk Edebiyatı’na kazandırması dahi, çok büyük bir emek ve çalışmadır. Üniversitede yetiştirdiği öğrencileri, yapılmasına katkı sağladığı araştırmalar, tezler ve kitaplar, Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yaptığı çalışmalar, sadece Türk Edebiyatı üzerine yazılanlardan oluşan İngilizce dergi “Journal of Turkish Literature” Talat Sait Halman’ın, ne denli üretken bir şair/yazar olduğunun göstergesidir.

 

Lâkin onun eserleri, “çok satanlar”, “ödüllü yapıtlar”, “ödüllü şair kitapları” listelerinde olmadığından baskısı tükenmiştir. Yeni baskı yapacak yayınevi de her zamanki gibi bulunmaz. Öyle başyapıtları vardır ki, insan isimlerini bile okurken irkilir. Türkiye, çok değerli üretken bir yazarını, şairini yitirmiştir.  

 

 

Talat Sait Halman’ın Eserleri ve Yaşamı

 

Eserleri

 

Şiir Kitapları: Ümit Harmanı Toplu Şiirleri, Sessiz Soru, İki'ler - Özdeyiş Şiirleri, Can Kulağı, Dört Gök Dört Gönül, Tuyuğlar ve Başka Dörtlükler, Uzak Ağıt,

 

Oyunlar: Türk Shakespeare

 

Fıkra Kitapları: Hepimiz Lazük, Şiirlerle Laz

 

Gazete Yazıları: Doğrusu Milliyet'ten 100 Yazı

 

İnceleme ve Çeviri Şiir Kitapları: Kendi Sözleriyle Yaşayan Atatürk, 21. Yüzyılda Üniversite ve Kültür, A Millennium of Turkish Literature, Eski Uygarlıkların Şiirleri, Çiçek Dürbünü Edebiyat ve Kültür Yazıları, Amerikalı Kadın Şairler, Candan Cana - Mevlana Celaleddin Rumi'den Seçme Rubailer, Eski Anadolu ve Ortadoğu’dan Şiirler, Eski Uygarlıkların Şiirleri, Güneş Tanrı ile Sevgi Ozanı Eski Mısır’dan Şiirler, Eskimo Şiirleri, Kar Kuşları, Metin And, Langston Hughes Şiirleri, Muzeffer Akyol, William Shakespeare Soneler, Yaşayan Amerikalı Şairler, Yunus Emre.

  

Yaşamı

 

7 Temmuz 1931’de Kadıköy’de dünyaya geldi. Babası, Tümamiral Sait Bey, annesi Nemlizade Tahsin Paşa’nın kızı Fatma İclal Hanım’dır. Aile, Sait Bey’in Trabzon’un Holamana Köyü’nden olması nedeniyle “Halman” soyadını almıştır. Talât Halman, Robert Kolej'i bitirdikten sonra (1951), yüksek lisansını 1954 yılında Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü'nde tamamladı. İlk evliliğini 1954’te Barbara Teitz ile yaptı, bu evlilikten oğlu Hür (Hugh) Talat Halman dünyaya geldi.  Askerlik görevi nedeniyle Türkiye’de bulunduğu sırada Devlet Planlama Teşkilatı'nda yayın ve temsil şubesini kurmakla görevlendirildi; ardından ilk Yüksek Planlama Kurulu'nun raportörü oldu. Bu sivil görev sayesinde Türkiye’deki siyasi çevreyi tanıyan Halman, askerlikten sonra ABD’ye döndü.

 

1960 yılında ikince evliliğini Türkiye’nin ilk hava subaylarından Salim Taşkıranel’in kızı Seniha Taşkıranel ile yaptı. Bu evlilikten tiyatro oyuncusu kızı Defne Halman ile bir kaza sonucu 17 yaşında hayatını kaybeden oğlu Sait Sali dünyaya geldi. Akademik hayatına Columbia Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri vererek başladı. 1966 yılında Princeton Üniversitesi’ne geçti. Akademik çalışmalarının yanı sıra New York’taki WBAI Radyosunda Türk şiiriyle ilgili programlar yapmış; 1969-1971 arasında Milliyet gazetesinde köşe yazıları yayımlamıştır. 12 Mart Muhtırası’nın ardından Türkiye’ye döndü ve birinci Nihat Erim kabinesinde oluşturulan Kültür Bakanlığı’nda ilk Kültür Bakanı olarak görev alma teklifini kabul etti. Beş ay süren bakanlığı döneminde Galata Mevlevîhânesi’nin sema gösterileri için yeniden açılması kararına imza attı. Halman, Aralık ayında besteci Itrî’nin 259. ölüm yılı nedeniyle düzenlenen bir klasik Türk müziği konseri için Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nun tahsis edilmesini onayladı. 11 Aralık 1971’de birinci Erim hükümetinin sona ermesinin ardından kurulan ikinci Erim hükümetinde Kültür Bakanlığı kaldırılmış ve Halman, ABD’ye dönerek Princeton Üniversitesi’nde akademik hayatına devam etmiştir. 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’nin yurtdışındaki kültür faaliyetlerini organize etmesi için Dışişleri Bakanlığı Kültür Elçisi olarak görevlendirildi. Akademik çalışmalarına 1984-1986 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi'nde, ardından New York Üniversitesi'nde devam etti. İslam ve İslam Kültürü ile Ortadoğu konularında dersler veren Halman, 1986-1996 arasında New York Üniversitesi Ortadoğu Dilleri ve Edebiyatı bölüm başkanlığını yürüttü. Kültür ve Dışişleri Bakanlıkları’nın isteği üzerine UNESCO genel kurullarına katılan Halman, 1989’da düzenlenen 25. genel kurulda Yunus Emre’nin 750. doğum yılının dünyada Yunus Emre Yılı olarak kutlanması kararının verilmesinde rol oynadı. 1991-1995 arasında UNESCO Yönetim Kurulu üyeliği yaptı; 1993’te Planlama Komisyonu’na başkanlık etti. 1998’de Türkiye’ye dönerek Bilkent Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kurdu. 2005 yılında üniversitenin İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi’nin dekanı oldu. Kendisine 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi, 2006 yılında Ankara Üniversitesi, 2010 yılında Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi tarafından onursal doktor unvanı verilmiştir. 5 Aralık 2014 tarihinde, kalp krizi geçirmesi sonucu hayatını kaybetti. Cenazesi Edirnekapı Şehitliğine defnedilmiştir.



[1] Talat Sait Halman, “Şeyh Galib ve Divan Şiirinin Değeri”, Şeyh Galib Kitabı, İstanbul 1995, ss.191-192. 

[2] Dr. Vildan Serdaroğlu, Talat Sait Halman’la “Eski Türk Edebiyatı” üzerine, Türkiye Araştırmaları, Literatür Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 10, Ss. 505 – 512.

[3] Talat Sait Halman, "Yunus Eınre'nin Hümanizması", Yunus Emre İle İlgili Makalelerden Seçmeler, Haz. H. Özbay-M.Tatçı, Ankara 1991, s. 161-164.

[4] Gökhan Tunç, Folklor Kavramı Merkezinde Yunus Emre, Millî Folklor, 2007, Yıl 19, Sayı 75

[5] Salih Okumuş, İdris Şahin, Tanzimat’tan Günümüze Edebiyat Tarihi Yazarlığı ve Edebiyat Tarihleri Üzerine Bir İnceleme, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 14, 2010

Facebook
yorumlar ... ( 39 )
24-12-2014
24-12-2014 11:34 (1)
Değerli Okurlar, sayın Kaan Turhan, bu yazı bize gelince editörler olarak bir hayli tartıştık. Tabii bize gelen her yazıyı yayımlamak zorunda değiliz, site hacmi olarak mümkün değil her şeyden önce, fakat bunu itirazlarımıza rağmen yayımlayalım dedik. Belki güzel bir tartışma çıkar. T. Sait Halman'ın tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Ölümü üzerine Birgün'den Gerçek Edebiyat'a (Bu özellikle ilginç!) birçok sol sitede hakkında övücü yazılar çıktı. Fakat bu insan 12 Mart darbesinin Erim hükümetinin ilk bakanlarından. Balyoz harekatı yürürken bakandı. Sonra 11'ler tepki koydu, istifa etti, Halman etmedi. 12 Eylül darbesinde de yurt dışı kültür temsilciliğiyle görevlendirildi. Yaşamının çoğunu ABD'de geçirdi. Yani Amerikancı karanlık görevli Atatürkçü olunca bizden mi oluyor? Bir de Türkiye kültürüne katkıları mı ağır basar, zararı mı? Ben daha fazla bilmiyorum açıkçası. Bilgisi olan lütfen açıklasın, bize de öğretsin, tartışalım. Herkese saygıyla. Kaan Arslanoğlu
24-12-2014 12:08 (2)
Abarooww, "Yüksek Türk kültürün, asil temsilcisidir" diyor! Arasan bulunmaz şu Maden Tetkik Arama...
24-12-2014 12:37 (3)
“lütfen nezaketle çalınız ve zarafetle açınız”... yani, ben espriyle karışık söyleyince barbarlık oluyo, kendinibeğenmiş parishiltonluk oluyo, "biüstperdeden konuşma layn" oluyo, oluyo Crom oluyo... bilen bilir. bunun "kendini bil"den ne farkı var? bu üstten bakışın damarı değil mi? sütçü memedemmi prostat muayenesine gelmeyecekti ya talat halman'ın kapısına. kendi sınıfsal denkliğindeki insanlar kapı çalacaktı nihayetinde. afedersiniz ama... ben hacettepeliyim. def-i hacet edeyim böyle kibarlığa da beyefendiliğe de! biz burada kendi meramımızca, espriyle karışık bir "colloquial" lisan geliştirip arada laf geçirmeye çalışıyorsak bile asla herhangi bir insana bu raddede ayarcı ve asilzade havasıyla davranmadık. zaten ralp fiennes'ın oynadığı "lütufkar" nazi subayı tripleri öldürdü şu türk "elit"ini. gadalarını aldı sonunda o tiksindikleri, çorap ve ter kokulu, fırça bıyıklı anadolu sürüleri! ama işte olan arada bize oldu. çünkü halmangiller yine "amarikalar"da. e biz? buradayız. kilroy
24-12-2014 12:51 (4)
bu yazının yayımlanıp yayımlanmamasına yönelik tartışmada müdüriyette kim nasıl oy kullandı sayın arslanoğlu? taylan bey ne dedi, nihat ateş ne dedi? herkesin eğilimini bilmek istiyoruz.
24-12-2014 13:05 (5)
"Hayatı boyunca edebiyat dahil hiçbir şeye eleştirel yaklaşımı olmamış. Onun için hemen her şey "güzel"miş. Okuduğu bir şiir, bir roman, seyrettiği bir film, oyun..." diye anlatmıştı onu tanıyan değerli bir büyüğüm yıllar önce. Kritik zamanlarda, kritik yerlerde olmakta mahir biri ve o yerlerde sınırlarının ne olduğunu" bilmek gibi bir yetiye de sahip gözüküyor. Türkiye'de "büyük kültür insanı olmak" için önemli meziyetlerdir bunlar. Ne yazdığınızın ve yaptığınızın pek bir önemi yoktur. Belki bulunduğu yerin sınırlarını zorlamadan, eleştirmeden, dikkatleri üzerine çekmeden edebiyat ve kültür için yararlı birkaç iş de yapmıştır; ama kıstas belli: "Zorlamadan, olduğu kadarıyla." Allah rahmet eylesin. Nihat Ateş
24-12-2014 13:14 (6)
Düzeltme: "Ne yazdığınızın ve yaptığınızın pek bir önemi yoktur" dedim. Yanlış oldu. "Ne yazdığınızın ne düşündüğünüzün pek bir önemi yoktur" olacaktı. Nihat Ateş
24-12-2014 13:17 (7)
ismail cem'e şu şiiri yazmıştır. http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2000/subat/23/k2.html karşıtı olduğum bir üsluptur bu. doğan hızlan'ın açıklaması ise linkte: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=-134656 taylan kara
24-12-2014 13:46 (8)
Herkes tartışma çıkması iyi olur, o bakımdan yayımlansın dedi sayın 4 numaralı okurumuz. Kaan A.
24-12-2014 16:55 (9)
Sol çok sever bu kişleri. Nedense solda da CHP'ye benzer kendini aşağılama huyu var. Ufuk Uras CHP'ye katılsa anında genel başkan yadımcısı da milletvekili de olur. Birgün ece Temelkuran için Dağhan Irak'ın yazısını yayınlamaz. Enver Aysever bugün KP'li ya da HTKP'li olsa anında MK üyesi olur. Geçmişte de oldu. Marx okumamış birini MK'ya almışlardı. (Statüsü gereği) sonradan kendisini iyi geliştirdi o kişiyi de eleştirmeyi amaçlamıyorum. İyi bir insan. Ama yapıdaki eşitlikçi olmayan liberalliği vurgumak için söyleme ihtiyacı hissettim. Ulusalcılık liberallik iç içe geçmiş. Şu anki iktidar sözcüleri ya ulusalcılıktan ya da liberallikten gelme.(liberal "sol") Teorisi kuvvetli kadrolar yetiştirip kendi yetiştirdiğine değer vermek yerine ya ulusalcı çevreden ya da liberal çevreden kişinin kendisini desteklemesini daha olumlu görüyor. BHH'yi de eleştirdiğimiz halde destekliyoruz napalım daha iyisi yok. Umut taşımamız için bu da gerekli ç.
24-12-2014 17:34 (10)
Siyaset çok yönlü yapılmalı. Öne çıkmış şahısları reklam gücü, seçmen arttırma isteğiyle ön saflara taşıyorlar. Reklamcılık dahil her türlü stratejiyi kullanmak gerek, elimizde olan kapitalizm, sosyalizmin yöntemleri kapitalizme uymuyor. Kendimizi kandırmayalım. Görsel medyayı, simgeleri, önemli kişileri zamanı gelince dozunda kullanmak gerekiyor. Yoksa siyaset yapmanın bir anlamı da yok. Üç beş kişi toplanıp ülkeyi kurtarmakla siyaset yapmak aynı şey değil. Elinizi zamanı gelince kirletmek zorunda kalabilirsiniz. Buna hazırlıklı olmadan siyaset yapmanın bir anlamı yok. Sistem içindeyseniz sistemin kurallarını alıp sisteme karşı kullanacaksınız ya da sistemin tamamen dışında hareket edeceksiniz. İmkansız değil ancak artık sistem daha da sıkı denetim içinde olduğundan ikincisi daha zor. Sistem içindeyken tanınmış sanatçılar, medyatik karakterlerle ölçülü işbirliği yapmadan siyaset yapılır da hedefine ulaşır mı o siyaset. Bilimsel siyaset, duygusallığın dışından bakabilmekten geçiyor.
24-12-2014 17:39 (11)
10 nolu hocam, sosyalist solun 30 yıllık satıcı demagojisi bu, siyaset yapmak için belli ünlü isimleri kullanmak. ŞUNUN ALTINI ÇİZİYORUM. Türkiye'de sol 30 yıldır aydın faaliyetinin dışında değil, halk içinde değil, sadece ideolojik alanda. Yaptıkları tek şey bu aydın çalışmasıysa, gazete çıkarma, ve temsil faaliyetiyse seçtikleri o ünlü insanlar onları belirler. YANİ: talat Sait Halman'ı övüyorsa Birgün, gazete çıkarmaktan başka bir çalışması olmadığından birgün Talat Sait Halman olur. ENVER AYSEVER Solda yazıyorsa, başka bir kitle çalışması olmadığından artık SOL, KP HTKP ne ise artık Enver Ayseverdir. 30 yıldır bizi aynı numarayla kandırıp burjuva politikası yapıyorlar. Yeter. Kaan Ars.
24-12-2014 18:45 (12)
Dediklerinize tamamen katılıyorum Kaan Arslanoğu. Reklamcılık ile sol olmaz. Sonunda Ufuk Uras'ı milletvekili seçtirir. Solu Ufuk Uras'la eşitlersiniz. Sol kendi kadrolarından liderini çıkarabilir. Bunu yapacak kapasitesi var. Bu liderlerde amaç değil araç olması geekiyor. İnsanlara ulaşmak için araçlardan biri. Yoksa sadece dergi kitap ile kitlelere ulaşmak imkansız. Televizyon bari açsalardı (matbaalara inanılmaz para harcıyorlar seçim zamanı burjuva partilerinde daha çok bildiri basıyorlar) yine de gazete dergiye göre daha etkili bir araç onda da kendi kadroları yerine liberal isimlere program yaptırırlardı. ç.
24-12-2014 19:30 (13)
Yorumlar ve çözümlemeler için teşekkürler. Bu yazıyı yazarken, Halman'ın, kişiliğini, aidiyetlerini ve de Amerikancı, Masonik ilişkilerini ötelemeye çalıştım. Bunlar tuzaklardı. Yazılanların hepsini biliyor ve Halman'ın Amerikan ekolümüm temsilcilerinden olduğunun da farkındayım. Yazıda bunları da yazmayı ve eleştirel boyutu derinleştirmeyi de düşündüm. Lâkin, Halman'ın edebiyatla ilişkisi, şiirleri, edebi eserleri üzerine yoğunlaştım. Bilkent gibi kurumsal kimliğin, Doğramacı gibi bir kimliğin, burjuva kapitalizmin ruhunu yücelten sürdürücüsü olduğunun farkındalığı kadar, edebi çabasının da farkındalığına dikkat çekmek istedim. Yoksa, ne Halman'ın siyasi ittifaklarını, ne de özel üniversite sistemini kabul ederim. Türk Edebiyatı Tarihi, çevirileri, sadece Türk Edebiyatı üzerine bir ingilizce dergiyi çıkarma çabası, tez konularındaki ince tavırları görmezden gelinemezdi. Bu elbette Halman'ın siyasi duruşunu aklamıyor ama edebiyat için çabasına da duyarsız kalamazdım. Kaan Turhan
24-12-2014 20:26 (14)
kaan turhan'a katılıyorum. "gerçek yazar, ille de gönlümüzden geçenleri yazandır" diye diretirsek, ortada yazar kalmaz :) m. yılmaz
24-12-2014 21:34 (15)
Sayın Halman'ın siyasi düşünce yapısı vs. en azından beni hiç ilgilendirmiyor. Onun edebiyatla ilişkisi ve bu anlamda bizlere kazandırdıkları çok daha ağır basıyor. Kişisel düşünce olarak yorumlayabilirsiniz ama en azından Faulkner gibi bir edebiyatçıyı yaşamıma katan yani bana bu ismi ilk fısıldayan kişi olarak yaşantımdaki yeri daima saygın olarak yer bulacaktır. Siyasi anlamda benim gibi düşünmek zorunda da değil, ben bir okurum. Bana sunulanlardan, ortaya çıkan ürünlerle ilgilenirim. O ürünlerle ilgili konuşulacak şeyler varsa tartışılabilir ancak bunların dışındaki her türlü düşünce kusura bakmayın bana gerekli gibi gelmiyor. Zaman kaybı... Sanem Uçar
24-12-2014 22:09 (16)
size Faulkner'i Halman mı fısıldadı? bana babam fısıldamadı. ama bizim evdeki kütüphanede (biz kitap rafına kütüphane demiyoruz. kütüphane derken i mean it yani) babamla amcamın 70'lerde yaptıkları tasnife göre amerikan edebiyatı bölümünde mevcuttu. çok pis bir cücük burjuva çocuğu olduğum için ilk masal kitabım da puss in boots'un hareketli-resimli bir versiyonuydu (puss in boots! i mean it hala). Tennessee Williams, Hemingway, Capote, Harper Lee... 20th century - american diye kodlanmıştı. orijinal... i mean it diyorum hala. fısıldanmasına gerek olmayan adam Faulkner'dir herhal. Talat Halman'ın siyasi bir kimliği vardıysa da amerikancılıktan başka bir şey değildir. Ki ben kendisinin amerikancılığına laf etmedim. yazının başında alıntılanan kapı "remark"ının sitede sık sık "vıcık vıcık elitizm" diye aşağılanan zıkkımın bulunabilecek en iğrenç formu olmasınaydı vurgum! bu arada, bizde zaman belki boldur. kaybetmeye bile bir sürü vaktimiz vardır. masonluksa ondan bizde de var. hürmetzzz
24-12-2014 22:58 (17)
Halmanın on ikisi şiir kitabı olmak üzere 50 kadar telif ve çeviri kitap, 3 bin kadar makalesi, 5 bini aşkın şiir çevirisi dururken onun Amerikancılığı, Masonluğu, Cuntanın Bakanı olmasıyla-takım tutar gibi ilgilenen kişilikleri görünce irkiliyorum..Aklı başında yorum olarak sadece Sanem hanımın yazdıklarını görüyorum..dahası bu yorum kısmının hiçbir yararı ve getirisi olmadığını düşünüyorum..Mithat Sarcan
24-12-2014 23:10 (18)
ruhu şad olsun (ışıklar içinde yatsın mı deniyordu sizin orda?), talat halman beyefendi varlığıyla türk harsını kıvandırdı ve gönendirdi. şimdi oldu mu Mithat Bey? zaten öndegelen bütün türk dili ve edebiyatı araştırmacılarına anket yapsak, son yüzyılda türk diline en çağdaş ve toplumcu katkıları da talat halman bey yapmıştır diye bir koro yankısı suratımıza tokat gibi çarpacak. ben adamın ne amerikancılığına bir şey dedim, ne masonluğuna! cuntacı olduğunu da iddia etmedim (adam yapmadı o cuntayı nihayetinde). ne yazdığım gayet açık. zaten stil itibarıyla anti-adhominemciyim (bazan eminemci de oluyorum). eğer kapısında gerçekten o yazı asılı idiyse de iddiamda hala ısrarcıyım. yorum kısmının ve yorumcu kısmısının madem bir yararı ve getirisi, hatta mala davara bir hayrı olmadığını düşünüyordunuz da ne diye buraya bu yorumu yazma zahmetine katlandınız? öğretmen istersek ilan veririz. sizin de haberiniz olur. saygıyla efendim. iyi geceler. hayırlı gırismıslar! arif yavuz aksoy
24-12-2014 23:51 (19)
Shakespeare soneleri ve şiirleri çevirilerinde kafiyeye ve hece ölçüsüne bağlı kalmış olması, anlam bütünlüğünü Shakespeare uzmanlarıyla konuşarak, tartışarak gözden geçirmesi ve nadir bulunur özenle çevirmiş olmasına hayran olmuştum. Bu insanın dünya görüşü yaptıklarını takdir etmemi azaltmaz. "Nezaketle çalınız ve zerafetle açınız"ın tuhaf kaçması kapıdaki insanla ilgilidir. Üstten bakış değil tevazu görüyorum bu yazıda. Anlamamak ne zaman bu hale gelip baskın kültür haline gelmiştir. İsmail Cem'e yazdığı şiirde de fazla kaçan bir coşkuyla bir arkadaşın diğerine yazdığı övgü var. Doktorun kapısında "benim vergimle çalışıyorsun", "aslan gibi oğlum evde yatıyor, sen para kazanıyorsun", "gelen giriyor, giren çıkmıyor", "kadın doktor yok mu" diye kavgaya tutuşan ademoğlunun bakışıyla anlayamazsın. Ha ben olsam asmazdım o yazıyı kapıya, arkadaşıma da öyle bir şiir yazmazdım. Ama bu nedenle Halman'a garezim neden olsun.
25-12-2014 00:13 (20)
bir yorum yapayım öyleyse. ille açtıracaksın ağzımı gece gece. Shakespeare sone çevirileri bok gibidir (hem de kabız cinsinden)! öyle yapacaktıysa yapmasa daha da iyi olurmuş. anlam bütünlüğüymüş... kestanemin kenarı! çoğunda sembolojiyi hiç kavrayamamış bile. ayrıca kendi dengine bu ayarı çeken adama yaşarken de saygım yoktu. geceyarısı türk yarımı coşturdun. ölenin arkasından iyi konuşmak zorunluluğu da hiç hissetmem. ayrıca konuyu ille kaşıdın diye söylüyorum. evet, siyasi pozisyonuyla da kavgalıyım aslında. bu adam sıradan bir insan değildi. bakanlık yaptı! kültür bakanlığı! boru değil! "vik vik vik bakışıyla anlayamazsın" buyurmuşsun. senin cinsine adamlık edip nezaket formunda yazmış olmak hata oluyor zaten. ama ne yapalım ki, site yönetimi apartman içinde fazla gürültü yapmayın diye kaç kez ihtar çekti. ondandı efendiliğim (sahtedir yani). "aldanma çocuksu mahzun yüzüme" diyorum. sen de anlarsın şimdi bunu, he mi?! baskın kültür demişsin. "başat" olacaktı o. ha guzuma! conan
25-12-2014 00:48 (21)
gece gece önemli not: bu ülkeye gomonizm gelecekse onu da biz getiririz! kronik bulgur entoksikasyonu makarasıyla onlarla alay etmiyorum. üzülüyorum. buna mahkum bırakıldıkları için... ve şimdi onların savunusuna geçmek durumundayım. "kadın doktor yok mu" diye kavgaya tutuştuklarını iddia etmişsin. emin ol. ben de 15 yıldır bu ülkede doktor olarak çalışıyorum. evet, kimisi inançları ya da şartlanmaları nedeniyle kadın bir doktorun olup olmadığını sorgular arada (dikkat! arada!). ama çok uzun süre "kamuda" da baştabiplik yaptım. ve benim muayeneler de, uzmanlığımın doğası gereği, gayet "genital"lere yönelik olmakta sıklıkla. ömrümde bu söylediğin gerekçe için kavgaya tutuştuklarını hiç görmedim. en fazla, muayene olmazlar ve usulca çıkarlar. ve maalesef, mesnetsiz atıyosun (r kasten yok!). tamam. kronik bulgur entokslar. ama asalete geldiğinde senin şürekânı utandırabilir çoğu. o yüzden, derim ki sana: bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı! gece popülizmi değildir. biline! conan
25-12-2014 08:19 (22)
19 numaralı yorumcu karşınızdaki insanla(hastanızla) iletişime geçerseniz sorun yaşamazsınız. Çocuğunuzun işsiz olmasında sizin bir hatanız olmadığını, sıra gelmeme sorunun doktor sayısındaki azlıktan kaynaklandığını günde kaç saat çalıştığınızı anlatırsanız hastaları muayene için süre gerektiğinden söz ederseniz sizi anlayacaktır. Asıl konuya gelirsek bazı siyasi tercihler insanı belirler. Nazi Partsi'ne üye olan Heidegger'e değer veremem. 12 Eylül'de önemli konumlara gelen birine de değer veremem. 12 Eylül dönemide dışişleri kültür elçiliğine niye getirildiğini bilmemesi imkansız. Ben lafa değil icraate bakarım söylemi gibi olmuş. Edebi eserlerde bulundu o zaman büyük insandır. Yok öyle bir şey. ç.
25-12-2014 08:21 (23)
Kronik bulgur entoks. diye onlarla alay etmiyormuş, üzülüyormuş. Ey haklı çıkmak için kendiyle çelişen krallık peşinde koşan, popülizme konan... Elitizmi savunuyorken çark ettin, demogojiye sığınıp Halman'ın kapısında yazan nazik ifadeden tuhaf bir şekilde nazi subaylığı çıkardın(reductio ad hitlerum). Şimdi bu çıkarımını desteklemek için çoğunlukla alay etmedim, senden asildir onlara geçtin.(ad hominem seviyosun farkında değilsin.) Preretorik çağ adamı seni.
25-12-2014 08:31 (24)
Shakespeare sone çevirileri şöyledir böyledir diye yorum yapıyorsun. Sadece Halman'dan mı bahsediyorsun. Türkçe tüm çevirilerden mi? O insanlar çalışmış ki senin toprak diyerek geçmediğin coğrafyada senin bulgur entoks. dediğin "sütçü memedemmin" okuyabilir belki diye. Kendisi okuyup ortamlarda caka satmak, ya da burun kıvırmak için değil yani. Sen beğenmiyorsan tekrar çevir soneleri, ben okurum. Boşa sallıyorsun, nasılsa kimse bilip bilmediğini sorgulamaz. Aynı mesnetsiz atma " doktorların bişey bildiği yok", " hükümet sağolsun doktorun elini cebimizden çıkardı", " her yerde muayene olabiliyorum, 250. hasta da olsam da, bir dakikada doktor herşeyime bakıyor başbakandan korkusundan keh-keh" zihniyeti olarak tezahür ediyor. Başhekimken sen de bu başat kültürü destemek zorunda kalmışsındır belki ama o gömlek üzerinde kalmış. Haber vereyim.
25-12-2014 09:20 (25)
Sayın ç, iç anadolu bölgesinde bir devlet hastanesinde kamu hastaneler birliği ve başhekimlerin baskısıyla ilk muayene hastası yüzden aşağıya düşmüyor. Sonuçlarla bu iki katına çıkıyor. Performans baskısı doktorları usülsüz işler yapmaya teşvik ediyor, hatta ödüllendiriyor(yatırdığı hasta sayısını gereksiz arttırma, yapmadığı girişimi yapmış gibi girme, poliklinik hasta sayısını arttırma, gereksiz cerrahi işlem, muayene etmediği hastaya işlem girme, acilin kapısında kendi üzerine giriş açıp hastayı muayene etmeden konsultasyon isteme, mesai içi işi mesai dışı girme vb). O doktorları suçlamıyorum, bunları yapmayan doktor enayi konumuna düşürülüyor. Başhekimler uygunsuz iş yapanı değil az ve nitelikli iş yapmaya çalışanı sorguluyorlar. Tek iyi tarafı başhekim de dahil personel sizin daha ilgili bir doktor olduğunuzu fark edip size danışıyor hastasını. (Periferde doktor seçerken kolaylık olsun diye belirteyim, performansı az olan doktora daha çok güvenebilirsiniz.) Bu ikiyüzlülük değil mi
25-12-2014 10:53 (26)
Benim takıldığım Halman değil yazının yazarı; "Yüksek Türk kültürün, asil temsilcisidir." nasıl oluyor? Ümit Kıvanç'a mı bildirmeli, soyadınızdaki "h"yı atmanızı, daha iyisi Kızılelma'ya çevirmenizi mi tavsiye etmeliyim?Bakıyorum başka takılan yok. Benim kapımda Einstein'ın resmi var, altında "Order is for idiots, only genius can handle chaos" yazıyor, çoğu kimse de görmüyor zira kapı hep açık duruyor. Cengiz oğlu, Bahadır kardeşi Yağız Üresin.
25-12-2014 10:54 (27)
Sevgilu kenar kişi, hala atmaktasın. Devam et. Kolay gele. Bana adresini gönderirsen hemen sana shakespeare sonelerinin tarafımca yapılmış çeviri denemelerini gönderirim. Şeytan Ayetleri çevirimi de pakete dahil edicem. Söz! Hatta 1 tarak ve gergedan damla seti de hediye benden. Meri gırismıs nihayetinde. Bu arada filmi izle. Totodan sallamak kötü bişey sonuçta. Ralph Fiennes benzetmesi neyle alakalı belki anlarsın. Ben sen miyim ki ota boka "nazi" diye fışkı atayım. Performansı az olan doktora güvenebilirsiniz deme. Hukuki sonuçları doğar. Aman diyim guzuma. Aman! Adını bile bilmem. Ad hominem yaparım. Ama anca ad homineme girişene... Yani, belden aşşaa sen geçme, ben de geçmem, kıliğr? Sana da Meri Gırismıs canumuniçi
25-12-2014 10:54 (28)
25'ten devam: Bu performansa dayalı sistem içindeki iletişimi düşünün. Hastalarla iletişimde diğer meslektaşlarım kadar sorun yaşamadım, çünkü anlatmak için vakit ayırdım. Ancak hastalar aksayan herşeyi doktordan bilmeye güdülenmişler. Resüsitasyon yaparken poliklinik hastası sıra beklemekten şikayetçi olabiliyor. Anlatmanın bir yolunu buluyorsunuz. Çoğusu birbirini ezerek kapıdan giriyor. Her hasta için kapıyı kilitleseniz de poliklinik kapısı çalmaya devam ediyor. Kapıya yazı koymayı geçtim, kapıyı bile tepeden bakan elitist görebilir bu kafa. Sorunun sosyolojik kökenleri var. Onları suçlamıyorum. Günün çerçevesi bu. Post-modern mi, yoksa başka ad gereken bir yozlaşma mı bilemiyorum. Modernizme ve aydınlanmaya karşı olduğu kesin. "Dönülmez faşizmin ufkundayız/ Vakit çok geç". Elitin ve entellektüelin aşağılanması yozlaşmaya neden oluyor. Batı anadolu daha anlayışlı diye duydum. Bunun nedenleri düşünülmeli.
25-12-2014 11:21 (29)
Sevgili aya, ben ciddiyim. Yap bir sone çevirisi, kıyaslama yapalım ki iyisini doğrusunu öğrenelim. Editörlere gönder. Beğenirsem adresimi veririm. Sen de bakanlığa bildirirsin adımı. Olmaz mı başhekim aya. Meri krismıs sana da gergedanbaşı kardeş.
25-12-2014 11:28 (30)
Ben yaptığından eminim. Bana da gönder lo, okumam ama etrafa "bizim arkadaş çevirmiş" diye hava yaparım. Kont Bırakula
25-12-2014 14:33 (31)
25 ve 28 numaralı yorumcuya ne yazık ki böyle baskılar var,sadece doktorlukta değil öğretmelikte diğer mesleklerde de benzer durumlar var. aynı iki yüzlülükte yaşanıyor. siz de istenen doktor olamayacaksınız olmayın da ama içten içe de başhekimin bile hayranlık duydukları doktor olacaksınız. bu durumun farkındalar iki yüzlülük hali bunu gösteriyor. iletişime devam edeceksiniz her insana etkiniz olmayabilir içlerinden bir kısmına bile etkiniz olduysa bu da bir kazanımdır. bu yaşanan duruma sosyolojik açıdan post modernizm denemez. post modernizm diye bir şey de yok. 80'den sonra neo liberal düşünce tüm toplumsal tabakalarda çürümelere neden oldu. bu yozlaşmanın etkileri. bencillik bir de bu bencillik bütünü görmeme ile birleşince bu durumlar yaşanıyor. hasta muayenin niteliğine bakmayıp bir an önce işini halletmeye ,eğitimde hocanın nitelik kazandırıp kazandırmadığına değil aldığı nota bakıyor. elit ya da entelektüel aşağılanmıyor. o çürüme sadece hastalarda değil siz dediniz ç.
25-12-2014 14:34 (32)
doktorlarda da var. herkes her şeyi biliyor. bunun yanında kültürel birikim ise kötü durumda. eğitim alan mezunların aydın olabilmesi imkansız. doktorların büyük çoğunluğu da öyle. eğitimde de nitelik düşüyor. kendi kendini yetişerebilmek gerekiyor. yoksa mevcut eğitimle yetinen kadrolar aynı niteliğe sahip. eğitim niteliği düşüyor bir de üstüne toplumsal çürüme durum bu. hastanenizde çalışan doktorların büyük çoğunluğu da bankada öne geçmeye çalışıyordur. sizde öyle anlayış olmasa da durum bu. ç.
25-12-2014 14:35 (33)
Gergedanı anlamamışın. Radyo dinleme kültürün yok, belli. Sana elif adını uygun gördüm. Sevan'a bak. O zaman anlarsın. Bırakula hocama hürmetz. Satanic Verses kendisine ulaştırılacak.
25-12-2014 14:54 (34)
Radyo, tv bakmam. Ionesco'nun gergedanlar oyununu bilirim. Benim gergedan oradan. Ben de sana başrhinoceros adını uygun gördüm. Soneleri bekliyorum.
25-12-2014 15:52 (35)
yayımlanmadı... Arkadaşlar burası özel yazışma yeri değil, özel hakaret, cin işi küfür yeri hiç değil...
25-12-2014 15:53 (36)
a.y.a. imzalı bu yorum da yayımlanmadı
25-12-2014 15:54 (37)
yayımlanmadı
25-12-2014 17:36 (38)
Beş yorumu sansürlenen siteden atılsın. Krakow Çocuğu
25-12-2014 21:57 (39)
Sürekli birilerinin atılmasını arzulayıp emeline eremeyenler katran ve tüye bulansın. Laki Lük
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210969
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.