Değerli Okurlar, Sayın Kaan Turhan, bu yazı bize gelince editörler olarak bir hayli tartıştık. Tabii bize gelen her yazıyı yayımlamak zorunda değiliz, site hacmi olarak mümkün değil her şeyden önce, fakat bunu itirazlarımıza rağmen yayımlayalım dedik. Belki güzel bir tartışma çıkar. T. Sait Halman'ın tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Ölümü üzerine Birgün'den Gerçek Edebiyat'a (Bu özellikle ilginç!) birçok sol sitede hakkında övücü yazılar çıktı. Fakat bu insan 12 Mart darbesinin Erim hükümetinin ilk bakanlarından. Balyoz harekatı yürürken bakandı. Sonra 11'ler tepki koydu, istifa etti, Halman etmedi. 12 Eylül darbesinde de yurt dışı kültür temsilciliğiyle görevlendirildi. Yaşamının çoğunu ABD'de geçirdi. Yani Amerikancı karanlık görevli Atatürkçü olunca bizden mi oluyor? Bir de Türkiye kültürüne katkıları mı ağır basar, zararı mı? Ben daha fazla bilmiyorum açıkçası. Bilgisi olan lütfen açıklasın, bize de öğretsin, tartışalım. Herkese saygıyla. Kaan Arslanoğlu
(Bu yazının ilk yorumu)
Yalın İşçiliğin Dili: Talat Sait Halman
Kaan Turhan
“Akıp giden bir akıldır ölüm, bilir bunu su.”
Talat Sait Halman
Kaç öğretim üyesi, odasının kapısına: “lütfen nezaketle çalınız ve zarafetle açınız” yazar? Son ufukta, yitirdiğimiz, anaç toprağa emanet ettiğimiz, Anadolu’nun üretkenidir o. Onca bürokratik kültür içinde, kendi inceliğini oluşturmuş ender insanlardan ve kendinden emin öğreticilerdendir.
Yalın ve İnsan İçre Şiir
“Son ufuk yitmiş de kervan bilmiyor;
Çölde bin yol var da sarvan bilmiyor.
Vahalardan gelmez artık ses ve su-
Aşk ölüp gitmiş, şadırvan bilmiyor.” dizeleriyle, “Çöl”de, ufku yaratan,
Talat Sait Halman’dır.
“Güvercin” şiiri, onun yalnız ve suskun yaşam savaşımının iletilerini taşır:
“bu gece bir güvercin uykusuz
peşine düşmeyecek artık
güz yapraklarının
düşünüyor yalnız
geyiğin uzanıp ölmeye gittiği kuytuyu
bir güvercin uykusuz bu gece
şadırvan yorgun
yaşlı askerlerin ellerindeki
kanı yıkamaktan
yangın yerinde tütüp duran küller var
zafer türküsü bu
cennet tomurcuğu
uykusuz bir güvercin bu gece
bir eski denizi dinliyor
baykuşların gülücükleri görmeden
biliyor bu karanlık
masmavi kesilecek
tüyler
dallar
alevler
bir yüce rüzgâr beklerken
yepyeni bir aşk içinde
biliyor o rüzgâr kopup gelecektir
bu gece uykusuz bir güvercin
and içiyor uyanık kalmaya
düşündeki güneş
doğuncaya kadar
güvercin bekliyor
ecel bekliyor
bir yeni çağ
uykusuz bir güvercin”
Şiirsel bilincini, doğayla bütünlüğünden ve Anadolu’nun efsanevi gücünden damıtmıştır. Yüksek Türk kültürün, asil temsilcisidir. “Düşündeki güneş”i, edebiyat üzerine, şiir üzerine, çeviri üzerine kurmuş ve Anadolu’nun çoraklığına çevirmiştir. Uykusuzluğudur ki; bizi aydınlanmaya taşıyacak, çalışmanın, yorulmanın ve üretmenin üzerine titreyen işlevselliğinde anlamlıdır. “Yalnız”dır, şiirinde işlediği kanaviçe gerginliğince ve ince işçiliğince…
“Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin.
Kuytular, tanrılarındır.
Çağlar ve sınırlar ötesinden
Sana hep seslenecek can çekişen kurbanlar.
Hangi ıssızlığa varsan
çağrışan açlar bulacaksın
Başaklar sallanırken tâ uzaklarda
Altın ve hayırsız,
Yaşamak yorgunu açlar
Bir kapkara iman gibi davet edecek
Seni görkemli beraberliğine.
Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin
Korkular, tanrılarındır.
Bir ülkü uğruna kurban düşen yiğitler var:
Can yoldaşı, kan kardeşisin onlar için
Bir yaman türkü söylüyorlar sana.
Tarih
Kahraman sesleri hep boğmuş bir cellat
Dün, bugün ve yarın
En uzak güneşlere türküler yakanlar,
Bir coşkulu isyan gibi davet edecek
Seni görkemli beraberliğine.
Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin.
Tenhadaki lanetli sular, tanrılarındır.
Ve bilir belki yaşlanan ırmak
Gölge olmak değil onun yazgısı,
Baş eğmemek, yiğitçe haykırmak;
Gölden göle, dağdan denize
Özgür akarak bentleri kırmak…
Kör kuyular, tanrılarındır.
Bilge olmaktır ırmağın yazgısı,
Sormağı bilmek yanıtsız soruyu.
Susmağı bilmek ve coşup durmağı.
Köhnemiş dağlara, ham meyvalara
Taze bir ses taşıyıp bir yeni çağ açtırmak.
Akıp giden bir akıldır ölüm,
bilir bunu su.
Toprakta hep ezilse de aşkın uğultusu,
Çağıldayan o ölümsüz pınarlar, ummanlar
davet edecek
Seni görkemli beraberliğine.
Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin.
Aşkı sönük uykular, tanrılarındır.
Sen öyle soylu ve günseviler yarattın ki
Sevgililer, tek bir ağaç olmağa
Can atan güçlü bir orman gibi davet edecek
Sen görkemli beraberliğine.
Yalnızlığı hiç bilmeyeceksin
Bin gözle bakıp okşadığın
Açlar ve yiğitler, yoksullar ve sevenler
Sönmek diye bir yazgıya başkaldırarak,
Susarken yaman türküler söyleyen
Güneşler gibi
Davet edecek
Seni görkemli beraberliğine.”
“Kuytular”, “korkular”, “tenhadaki lanetli sular”, “kör kuyular”, “aşkı sönük uykular”; evet, tanrılarındır, bu kopuş… O kopuştan, dirim çıkacaktır, insanlığa. O denli yalındır, “yalnızlık”. Halman’ın dilinde ve dizinde dövdüğü karanlık, sarmalamıştır insanlığı. Onu kurtaracak, ormandan çağlayan özgür sular olacaktır. Dil işçiliğinin yalınlığı, Halman’ın poetikasını da anlatır. Yalın, coşkulu, doğrudan seslenen, yaşayan insan varlığından ağan.
Halman’da Yunus Emre Hümanizması ve Türk Modernizmi
Halman’ın, Eski Türk Edebiyatı’na ilişkin merakı, ilkokul dönemine kadar uzanıyor. Talat Sait Halman, böyle uzun bir birikimle, oylumlu araştırmaların sonucu Şeyh Galip’i Türk Modernizmi’nin başlangıcı olarak değerlendirir: “Bir de hep diyoruz ki, divan edebiyatının son büyük şairidir Şeyh Galib, ama onu söylerken unuttuğumuz bir nokta var. Belki de modern Türk şiirinin ilk büyük şairidir. Bence Türk modernizmi, Osmanlı modernizmi, edebiyatta Şeyh Galib’le başlar.”[1] Halman, ilk okumalarını, Mehmet Akif ve Tevfik Fikret’le başlatıp, Tanzimat dönemi eserleriyle devam etmiştir[2]. “Halk edebiyatımızı, Yunus Emre’yi ve öncesini bilincime sindirmeye koyuldum.” diyor, Halman ve ekliyor: “Kendi şairliğimde, modern niteliklere yönelirken geleneklerle beslenmek ve bağdaşmak üzerinde de durdum. Bunu, bir yandan, aruz vezinlerinden yararlanmak şeklinde, bir yandan da, eski şiirimizin bazı estetik özelliklerini uyarlayarak yapmaya gayret ettim. Bazı şiirlerimde tek bir aruz veznini, bazılarında çeşitli vezinleri bir arada kullandım. Rubai şeklini ve vezinlerini gerek kendi rubaiyatımda, gerek rubai çevirilerimde sadakatle uyguladım.” Halk Edebiyatı’nı, daha bir içselleştirdiğini ifade ediyor, Halman. Çünkü Halk şiiri, Türkçe’nin öz gücünü aldığı belki de yegâne kaynaktır. Halman şunları ifade ediyor: “Türkçenin farkını göz önüne almak, divan şiirinin toplumsal zihniyet ve işlevlerini ayrı tutmak ve özellikle (Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar süregelen) halk şiirimizin apayrı bir tarz ve bambaşka bir estetik olduğunu vurgulamak gerekir. Halk şiirimiz, Arapça ve Farsça edebiyatın, hatta kendi divan edebiyatımızın etkilerinden uzak, kendi başına buyruk, duyarlıkları, dili ve dünyası bakımından özgündür.” Yunus Emre’nin, Talat Sait Halman’da ayrı bir yeri vardır. Yunus Emre, Halman'a göre, "eski Yunan'dan ve Roma'dan, Doğu dinlerinden, eski Türklerin insancı düşüncesinden, İslamiyetin öz değerlerinden, içinde yaşadığı bölgedeki sufilerden aldığı hümanist kavramlan birleştirerek bir Türk hümanizması yaratmış"[3] bir bilgedir. Bu bağlamda Halman’ın, Yunus Emre’nin Batılı değil, “kendisine ve Türk duyarlılığına özgü” bir hümanizması olduğundan bahsetmesi dikkat çekicidir. Öte yandan Yunus Emre’nin din savaşlarının var olduğu bir zamanda, insanlar arasında kardeşliğin ve yeryüzünde barışın değerini belirtmesi önemlidir[4]. Halman’ın Yunus Emre sevgisi öyledir ki, UNESCO’nun 1989’da düzenlenen 25. genel kurulda Yunus Emre’nin 750. doğum yılının dünyada Yunus Emre Yılı olarak kutlanması kararının verilmesinde, etken olmuştu.
Türk Edebiyatı Tarihi ve Talat Sait Halman
Genel editörlüğünü Talat Sait Halman'ın yaptığı, Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Türk Edebiyatı Tarihi başyapıt olma niteliğini korumaktadır. Talat Sait Halman, bu çalışmaya duyulan ihtiyacı şu cümlelerle dile getirir: “XIX. yüzyıl sonlarından beri bu konuda değişik açılardan başarılı birçok eser yayımlandığı doğrudur. Bunların çoğu öncü ve özgün, daha sonrakilerin bazıları da birbirinin tekrarı gibiydi. Hemen hepsinin belirgin yanı, edebiyatı anlatmaktan pek öteye geçmemesiydi. Oysa artık gerekli olan, Türk edebiyatının oluşumunu yorumsal, eleştirel yöntemlerle değerlendirmekti. Elinizdeki 'Türk Edebiyatı Tarihi' bu amaç ve anlayışla yola çıkmıştır.[5]” Editörler adına yazılan sunuş yazısında bu eserin hazırlanmasında izlenen yöntemin “yeni tarihselcilik” olduğu ifade edilmiştir. “1980'li yıllarda, biçimi göz ardı etmeden, metni 'bağlam'ı ve 'bağlam'la ilişkisi içinde yorumlamayı amaçlayan bir anlayış, edebiyat eleştirisine yeni ufuklar açar. 'Yeni Tarihselcilik' olarak adlandırılan bu yaklaşım, Türk Edebiyatı Tarihi'nin kurgusunda göz önünde ulundurduğumuz bir yöntem olmuş; edebî olgu, tarihî, sosyal ve metinler arası ilişkiler bağlamı içinde yorumlanmaya ve edebî gelişimin ardında yatan temel dinamikler belirlenmeye çalışılmıştır.” 88 yazarın 127 yazısını içine alan ve dört ciltten oluşan bu önemli eserin ilk cildi destanlar devrinden İstanbul'un fethine kadar olan dönemi kapsar. 1860'a kadar olan devrenin ilk, orta, son klasik ve klasik sonrası dönem alt başlıklarıyla adlandırıldığı ikinci ciltte, 1800- 1860 arası “Klasik Sonrası Dönem” olarak belirtilmiştir. Üçüncü cilt “1860-1923 Arası Yenileşme Dönemi veya Osmanlı Modernleşmesi” başlığını taşır. Kitabın dördüncü cildi ise, “Cumhuriyet Dönemi” edebiyatını türlere göre ele alınır. Bu cildin sonunda 43 sayfalık kısım Balkan, Kuzey Kıbrıs ve Irak Türkmenleri edebiyatlarına ayrılır. Son ciltte ayrıca Türk edebiyatının bir kronolojisi de verilmiştir.”
Talat Sait Halman’ın, Türk Edebiyatı Tarihi başlıklı, dört ciltlik eseri, Türk Edebiyatı’na kazandırması dahi, çok büyük bir emek ve çalışmadır. Üniversitede yetiştirdiği öğrencileri, yapılmasına katkı sağladığı araştırmalar, tezler ve kitaplar, Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yaptığı çalışmalar, sadece Türk Edebiyatı üzerine yazılanlardan oluşan İngilizce dergi “Journal of Turkish Literature” Talat Sait Halman’ın, ne denli üretken bir şair/yazar olduğunun göstergesidir.
Lâkin onun eserleri, “çok satanlar”, “ödüllü yapıtlar”, “ödüllü şair kitapları” listelerinde olmadığından baskısı tükenmiştir. Yeni baskı yapacak yayınevi de her zamanki gibi bulunmaz. Öyle başyapıtları vardır ki, insan isimlerini bile okurken irkilir. Türkiye, çok değerli üretken bir yazarını, şairini yitirmiştir.
Talat Sait Halman’ın Eserleri ve Yaşamı
Eserleri
Şiir Kitapları: Ümit Harmanı Toplu Şiirleri, Sessiz Soru, İki'ler - Özdeyiş Şiirleri, Can Kulağı, Dört Gök Dört Gönül, Tuyuğlar ve Başka Dörtlükler, Uzak Ağıt,
Oyunlar: Türk Shakespeare
Fıkra Kitapları: Hepimiz Lazük, Şiirlerle Laz
Gazete Yazıları: Doğrusu Milliyet'ten 100 Yazı
İnceleme ve Çeviri Şiir Kitapları: Kendi Sözleriyle Yaşayan Atatürk, 21. Yüzyılda Üniversite ve Kültür, A Millennium of Turkish Literature, Eski Uygarlıkların Şiirleri, Çiçek Dürbünü Edebiyat ve Kültür Yazıları, Amerikalı Kadın Şairler, Candan Cana - Mevlana Celaleddin Rumi'den Seçme Rubailer, Eski Anadolu ve Ortadoğu’dan Şiirler, Eski Uygarlıkların Şiirleri, Güneş Tanrı ile Sevgi Ozanı Eski Mısır’dan Şiirler, Eskimo Şiirleri, Kar Kuşları, Metin And, Langston Hughes Şiirleri, Muzeffer Akyol, William Shakespeare Soneler, Yaşayan Amerikalı Şairler, Yunus Emre.
Yaşamı
7 Temmuz 1931’de Kadıköy’de dünyaya geldi. Babası, Tümamiral Sait Bey, annesi Nemlizade Tahsin Paşa’nın kızı Fatma İclal Hanım’dır. Aile, Sait Bey’in Trabzon’un Holamana Köyü’nden olması nedeniyle “Halman” soyadını almıştır. Talât Halman, Robert Kolej'i bitirdikten sonra (1951), yüksek lisansını 1954 yılında Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü'nde tamamladı. İlk evliliğini 1954’te Barbara Teitz ile yaptı, bu evlilikten oğlu Hür (Hugh) Talat Halman dünyaya geldi. Askerlik görevi nedeniyle Türkiye’de bulunduğu sırada Devlet Planlama Teşkilatı'nda yayın ve temsil şubesini kurmakla görevlendirildi; ardından ilk Yüksek Planlama Kurulu'nun raportörü oldu. Bu sivil görev sayesinde Türkiye’deki siyasi çevreyi tanıyan Halman, askerlikten sonra ABD’ye döndü.
1960 yılında ikince evliliğini Türkiye’nin ilk hava subaylarından Salim Taşkıranel’in kızı Seniha Taşkıranel ile yaptı. Bu evlilikten tiyatro oyuncusu kızı Defne Halman ile bir kaza sonucu 17 yaşında hayatını kaybeden oğlu Sait Sali dünyaya geldi. Akademik hayatına Columbia Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri vererek başladı. 1966 yılında Princeton Üniversitesi’ne geçti. Akademik çalışmalarının yanı sıra New York’taki WBAI Radyosunda Türk şiiriyle ilgili programlar yapmış; 1969-1971 arasında Milliyet gazetesinde köşe yazıları yayımlamıştır. 12 Mart Muhtırası’nın ardından Türkiye’ye döndü ve birinci Nihat Erim kabinesinde oluşturulan Kültür Bakanlığı’nda ilk Kültür Bakanı olarak görev alma teklifini kabul etti. Beş ay süren bakanlığı döneminde Galata Mevlevîhânesi’nin sema gösterileri için yeniden açılması kararına imza attı. Halman, Aralık ayında besteci Itrî’nin 259. ölüm yılı nedeniyle düzenlenen bir klasik Türk müziği konseri için Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nun tahsis edilmesini onayladı. 11 Aralık 1971’de birinci Erim hükümetinin sona ermesinin ardından kurulan ikinci Erim hükümetinde Kültür Bakanlığı kaldırılmış ve Halman, ABD’ye dönerek Princeton Üniversitesi’nde akademik hayatına devam etmiştir. 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’nin yurtdışındaki kültür faaliyetlerini organize etmesi için Dışişleri Bakanlığı Kültür Elçisi olarak görevlendirildi. Akademik çalışmalarına 1984-1986 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi'nde, ardından New York Üniversitesi'nde devam etti. İslam ve İslam Kültürü ile Ortadoğu konularında dersler veren Halman, 1986-1996 arasında New York Üniversitesi Ortadoğu Dilleri ve Edebiyatı bölüm başkanlığını yürüttü. Kültür ve Dışişleri Bakanlıkları’nın isteği üzerine UNESCO genel kurullarına katılan Halman, 1989’da düzenlenen 25. genel kurulda Yunus Emre’nin 750. doğum yılının dünyada Yunus Emre Yılı olarak kutlanması kararının verilmesinde rol oynadı. 1991-1995 arasında UNESCO Yönetim Kurulu üyeliği yaptı; 1993’te Planlama Komisyonu’na başkanlık etti. 1998’de Türkiye’ye dönerek Bilkent Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kurdu. 2005 yılında üniversitenin İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi’nin dekanı oldu. Kendisine 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi, 2006 yılında Ankara Üniversitesi, 2010 yılında Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi tarafından onursal doktor unvanı verilmiştir. 5 Aralık 2014 tarihinde, kalp krizi geçirmesi sonucu hayatını kaybetti. Cenazesi Edirnekapı Şehitliğine defnedilmiştir.
[1] Talat Sait Halman, “Şeyh Galib ve Divan Şiirinin Değeri”, Şeyh Galib Kitabı, İstanbul 1995, ss.191-192.
[2] Dr. Vildan Serdaroğlu, Talat Sait Halman’la “Eski Türk Edebiyatı” üzerine, Türkiye Araştırmaları, Literatür Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 10, Ss. 505 – 512.
[3] Talat Sait Halman, "Yunus Eınre'nin Hümanizması", Yunus Emre İle İlgili Makalelerden Seçmeler, Haz. H. Özbay-M.Tatçı, Ankara 1991, s. 161-164.
[4] Gökhan Tunç, Folklor Kavramı Merkezinde Yunus Emre, Millî Folklor, 2007, Yıl 19, Sayı 75
[5] Salih Okumuş, İdris Şahin, Tanzimat’tan Günümüze Edebiyat Tarihi Yazarlığı ve Edebiyat Tarihleri Üzerine Bir İnceleme, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 14, 2010