http://turabiyerli.blogspot.com.tr/ 'den alınmıştır. 11 Mayıs tarihli yazıdır.
Daha önceki yazılarda dile getirildi. Türkiye'nin önündeki seçenek "Radikal Cumhuriyet"tir. Cumhuriyetin ne olduğu, neden radikalleşmesi gerektiği, gerçekleşmesinin ise bir devrim meselesi olduğu çeşitli yazılarda tartışıldı. Geçen haftaki PKK'li Duran Kalkan'ın ÖDP'yi tehdit olarak nitelendirilen açıklamalarında geçen "radikal demokrasi" kavramı meseleyi bir kez daha tartışmaya açmayı gerekli kılmıştır.
Duran Kalkan olduğu iddia edilen kişi şöyle diyordu "Şimdi yeni bir radikal demokratik alternatif olarak Halkların Demokratik Partisi(HDP) geliştirilmeye çalışılırken de en ciddi engel olarak ÖDP ortada duruyor. Ne kendini feshediyor, ne de gelip HDP birliğine katılıyor. Kendisi de farklı bir demokratik alternatif sunmuyor. Peki bu durum nereye gidecek ve kime hizmet edecek? Bunun Mahir Çayan çizgisiyle uzaktan yakından bir ilişkisi var mı? Bunun radikal demokratik alternatifi etkisiz kılarak sisteme ve özellikle CHP’ye hizmet etmek olduğu açık değil mi?"
Bu tartışmada tamamen atlanan bir yan var. O da Duran Kalkan'ın
ÖDP'nin farklı bir demokratik alternatif sunmadığı ile ilgilidir.
ÖDP: Radikal Demokrat Eğilimli Bir Parti!
ÖDP'ye gönül verenlerin en çok kızdığı şeyi söyleyeyim. ÖDP Marksist bir parti
değildir. Post-Marksist eğilimlerden beslenen ve liberal demokrat sularda
gezinen bir partidir. ÖDP'liler bunları söylediğimiz zaman küplere biniyor,
kendilerine küfür edilmiş gibi hissediyorlar. Halbuki yapılan sadece bilimsel
bir saptamadır. Söylenenler, bu anlayışlara bir hakaret içermemektedir.
Marksizmi yücelten bir yan da yoktur. ÖDP'nin tezlerini, dünyada kendini
post-Marksist olarak ifade edenlerin mesela, Laclau'nun "radikal
demokrasi" yaklaşımı ile yan yana koyun, aynılığı göreceksiniz.
Dolayısıyla, ÖDP'nin kendini açıkça post-Marksist ilan etmesinde herhangi bir
sakınca da bulunmamaktadır. Kim bilir belki de ÖDP'nin ya da Laclau'nun
söyledikleri doğrudur. Marks yanılmıştır. Belki de, sosyalizm, "Radikal
Demokrasi"nin bugün artık geçerliliğini yitirmiş bir alt elemanıdır sadece.
Ama hala, ÖDP, Türkiye'deki sol taban içerisinde Marks'ın ve sosyalizmin
meşruiyetini bildiğinden kendini Laclau kadar açıklıkla post-Marksist olarak
adlandıramaz. "Nasıl olsa taban Marksçı politikanın ne olduğunu bilmez ve
kendini sosyalist olarak ilan eden bir partinin tüm önermelerini o doğrultuya hizmet
eder olarak algılar" diye düşünürler.
Oysa Duran Kalkan, -ne kadar o yönde düşündükleri ayrı kalmak üzere- kendini
radikal demokrat ilan edebilmektedir. Yine PKK'ye yakın kimi yazarlar, HDP
sürecinde HDP'nin sermayeye ve İslam'a düşman tavır takınmaması konusunda akıl
vererek sol ile olan farklılıklarını ifade etmektedirler. Öyleyse sorunlu olan
PKK/HDP'nin tutumu değil, ÖDP'nin tutumudur. Hem radikal demokrasiden besleneceksin
hem de radikal demokrat olduğunu iddia eden çevrelerden uzak duracaksın.
Duran Kalkan'ın saptaması doğrudur. "Radikal demokrasicilik oynayacaksan
bizimle ol ya da bizim kulvarımızdan çekil" demektedir. Öte yandan, aynı
kulvarda olmadıklarından mesela bunu TKP'ye söylememektedir. TKP'nin etki gücü
ile ÖDP'nin sol içerisindeki etki gücü arasında anlamlı bir fark gördüğünü
sanmıyorum. Sorun sadece kulvar ortaklığı ya da farklılıklarıdır.
Bugün toplumsal muhalefetin önünde iki tercih vardır. Birincisi radikal
cumhuriyet, ikincisi ise radikal demokrasidir. Birinci yol, eşitlikçi,
antiemperyalist, aydınlanmacı, sermayenin egemenliğine karşı emekten yana ve
gerçekçi iken, ikinci yol, AB'ci, NATO'cu, antiemperyalizmi gericilik ve faşist
olarak niteleyen, sermaye egemenliğine ortaklığa soyunan, soyut bir özgürlük
anlayışına sahip ve gerçeküstüdür. ÖDP, bugün, birinci yola yakın durmadığını
her şeyiyle göstermektedir.
Birinci anlayış, emekten yana tüm güçleri, antiemperyalistleri, yurtseverleri,
cumhuriyetçileri ve cumhuriyetin en güçlü savunucuları olması gereken
komünistleri bir araya getirirken, ikinci anlayış, Sorosçu, AB ve ABD işbirliği
ile iş tutan, karşılıklı bağımlılık adı altında emperyalizmi aklayan ve
ulusdevlet karşıtlığı ile yan yana gelerek global sermayeye alan açan AKP'den
başlayarak HDP'de sonlanan ve aslında pratikte tabanından dolayı orada durmasa
da ideolojisinden dolayı ÖDP'yi de içeren bir birliğin olanaklarını
sunmaktadır.
ÖDP bu tartışma sürecinde gerek ideolojik temelinden gerekse mahalle
baskısından dolayı PKK/HDP'ye doğru biraz daha yaslanmaya adaydır.
Eski bir dostum şöyle demişti, "Dev-Yol, TKP'nin bugün savunduğunu 10 yıl
sonra savunmaya aday bir harekettir". Bahsedilen Nabi Yağcı'ların
TKP'sidir. Yağcı'lar nasıl Taraf'larını seçtiler ise Dev-Yol devamcısı haline
gelen ÖDP de az zaman sonra Taraf'ını seçecektir. Umarım, ben yanılırım ya da
tabanları bu seçime katılmazlar.
TURABİ YERLİ