Türkiye özgürleşmeden Kürtler özgürleşebilir mi?

Kan bizden akıyor!

Başbakan Erdoğan, Şerafettin Elçi Havalimanı’nın açılışını yapıyor. Sonra katıldığı iftar yemeğinde Uludere’deki bombardıman sonucu ölmüş olanlardan bazılarının yakınlarıyla görüşüyor. Görüşme için köylüleri Demirtaş ikna ediyor.

PYD sözcüsü Müslim, İstanbul’a geliyor, MİT ile görüşüyor, ikna oluyor ve sınırdaki PYD bayrağı iniyor.

Ceylanpınar’da sınır ötesinden gelen havan mermisi bir kişinin ölümüne neden oluyor, gece yarısı Ceylanpınar halkı sokaklarda ve polis biber gazlı müdahalede bulunuyor.

Tepede işler güzel(!) de aşağıda neler oluyor?

Erdoğan, Demirtaş, Uludere’de ölenlerin yakınlarının iftarı hayatta karşılığı olan gerçek bir tablo değil, ama  Uludere ölüleri gerçek. PYD MİT görüşmesi  benzer şekilde gerçek bir tablo değil ama sınırın dibindeki çatışmalar ve Ceylanpınar’da ölüm ve polis gazı gerçek.

AKP BDP ittifakı yaşanan gerçeklikle örtüşmemektedir. Hayatın ve tarihin akışı insanların niyetleriyle değiştirilemez. Gerçek dışı her ittifak, ittifakın iki tarafını da aşındırır, giderek parçalar ve dağıtır. Ya ayrılırlar -ki eksilirler ne yapsalar- ya da birlikteliği sürdürmeye çalıştıkça yok olurlar.

Siyaset boşluk tanımaz. Birileri doldurur o boşlukları.

Kürt sorununun çözümü mü? Kürt sorunu olarak çözüm yok!

Kürt sorunu, sadece Kürt sorunu olarak çözülmeye çalışılarak çözülemeyecek bir sorundur. Türkiye için Türkiye sorunudur. Daha büyük ölçekte Ortadoğu sorunudur. Ortadoğu sorunu bağımsızlık sorunudur. Bağımsızlık sorunu da, sermayenin çıkarları referanslı bir sistemin yerini emeğin ve gezegenin çıkarları referanslı bir sistemin alması sorunudur. Sermaye düzeni kurduğunuzda her şeyi sermayenin yasalarına göre çalıştırmak zorundasınız. Yoksa sürdüremezsiniz. Sistem sizi bir yerlere itmeye başlar. Ne kadar iyi niyetli olursanız olun karşı duramazsınız. Hem hamama gireceğim hem terlemeyeceğim demek gerçekçi değildir. Ortadoğu’da sermaye sisteminden bağımsızlaşmadıkça barış da özgürlük de gelemez. Tepede istediğiniz tüm kararları alabilirsiniz. Filistin’de alındığı gibi. Irak’ta olduğu gibi. Ama kan akmaya devam eder.

Kan? Kan bizden akıyor!

 

Türkiye Özgürleşmeden Kürtler Özgürleşebilir mi?

 

Sonda söylenecek şeyi en başta söyleyelim: Hayır. BDP tabanının önemli bir kısmının ve BDP’yi destekleyen solun yanılgısı da budur. AKP ile anlaşarak özgürlük elde edemeyeceklerini anlamaları için sadece Serekaniye’ye bakmaları yeterlidir. Ocak ayında yaşanan yoğun çatışmaların ardından yapılan Apo ile AKP hükümeti arasındaki görüşmeler sonucu ateşkes ilan edilmiş, PYD ÖSO ile işbirliğine başlamıştır. Ancak Suriye’de yaşayan Kürtlerin nesnelliği ÖSO ya da El-Nusra ile uyuşmamaktadır. Fırat Haber Ajansı’nın şu haberi bile  uyuşmazlığın açık bir göstergesidir: “ (Olaylar) El Nusra Cephesi Emiri Ebu Musaab’ı esir alınan bazı sivil Kürtler karşılığında serbest bırakmaları ardından gelişti. Bu sırada esir değişiminde görevli üyeleri Ela İsmail Şexo aynı grup tarafından esir alındı. Esir alınan Şexo, halkın gözleri önünde önce öldürüldü, ardından da başı kesildi. Söz konusu vahşete doymayan El Kaideciler ardından Şexo’nun evini bombayla havaya uçurdular.”

Öte yandan Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamaları Suriye’nin kuzeyinde asla bir Kürt bölgesine izin vermeyecekleri yönündedir. Suriye muhalefetinin AKP hükümeti tarafından desteklendiği sır değil. AKP desteğindeki grupların, bırakın nizami biçimde savaşmayı, katliam yaptıkları, halkın gözü önünde vahşi cinayetlere imza attıkları, herkes gibi Fırat Haber Ajansının da bilgisi dahilinde. Sınırın her iki tarafındaki akrabaları olan Kürtler, merak ediyorum, diğer taraftaki akrabaları AKP hükümetinin desteğindeki gruplarca katledilince ne hisseder ve ne düşünür? AKP ile özgürlük geleceğine inanır mı, ki inanıyorsa bence bu şizofrenik bir durumdur.

Biz Batı’da AKP’nin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Son Gezi olayları en azından nasıl bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu oldukça pahalı bir biçimde bir kez daha öğretti bizlere. Ölüler, yaralılar, gözaltılar, tutuklamalar, tehditler, yasal düzenlemeler, palalı saldırılar... Kürtler “biz yıllarca yaşadık bunları siz yeni öğreniyorsunuz” diyorlar. Diyorlar ve yaşadıklarını “Kemalist Devlet”e bağlayıp buradan AKP’yi aklıyor ve ondan bir demokrasi kahramanı yaratıyorlar. Bir kısmı ise AKP ile Apo uzlaşmasını AKP’nin dize gelmesi olarak yorumluyor. Solun bir kısmı da böyle düşünüyor. AKP demokrat olduğundan değil, zorunlu kaldığından demokratik adımları atacaktır ve eğer atmazsa savaş yeniden alevlenecek ve PKK Kürt illerinde yönetimi ele geçirecektir ya da en azından hükümet tüm kontrolü yitirecek ve kaos oluşacaktır. Bu yüzden AKP anlaşmaya çalışmaktadır. Bu kişiler AKP’nin anlaşarak hangi koşulları kabul edebileceği ve ederse AKP olarak var olup olamayacağını düşünmemektedirler.

Düştükleri mantık hatasını görememektedirler. Gerçekten AKP hükümeti Türkiye’yi özgürleştirebilir mi ve bu ne anlama gelir?

Anlatmaya son günlerdeki eylemlerden başlayalım. AKP toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili olarak mevcut hakları bile kullanılmasına izin vermezken bu hakkın genişletilmesine izin verebilir mi? Verirse iktidarını sürdürebilir mi? Devam edelim. Bu ülkede hukukun genel ilkesi olan “herkes suçu kanıtlanana kadar suçsuzdur” ilkesinin tam olarak hayata geçebileceği yasal düzenlemeleri yapabilir mi? Yaparsa muhalifleri karşısında iktidarını sürdürebilir mi? Basının tümüyle özgür olduğu, RTÜK gibi bir kurumun olmadığı, gazete, radyo ya da televizyon kanalı kapatmalarının ve diğer cezalarının olmadığı bir düzenleme yapabilir mi? Basının özgürleşmesi için TRT’yi özerkleştirir mi, gazetelere ucuz kağıt sağlayıp destek olarak onları sermayeye bağımlı olmaktan kurtarır mı? Kurtarırsa halkı kandırmaya, pek çok olayın karartılmasına ve çarpıtılmasına devam edebilir mi? Bunlar olmadan iktidarını sürdürebilir mi?

AKP sendikal hakları sonuna kadar güvence altına alabilir, çalışma hayatında emeği ve emekçileri koruyan yasal düzenlemeleri yapabilir, taşeronlaşmayı yasaklayabilir, ekonomiyi global sermayenin çıkarları yerine halkın ihtiyaçları temelinde yeniden örgütleyebilir mi? Yaparsa sözcüsü olduğu yeni-liberal ekonomi sürdürülebir mi ve kendisi iktidarda kalabilir mi? AKP üniversiteleri özerkleştirebilir ve demokratikleştirebilir mi? AKP eğitimi dinsel tahakkümden kurtarabilir ve özgürleştirebilir mi? Öğrencilerin paranın da esaretinden kurtularak yetenekleri oranında istedikleri tüm eğitimleri almalarının önünü açabilir mi? AKP sosyal hayatı özgürleştirebilir mi? İsteyenin istediği gibi giyinmesinin, kaç çocuk yapacağına kendisinin karar vermesinin, içki içip içmeyeceğine hiç bir baskı olmadan kendisinin karar vermesinin koşullarını yaratabilir mi?

İşçileri, üniversiteleri, eğitimi, sosyal hayatı özgürleştirme potansiyeli olmayan, nesnelliği buna izin vermeyen bir parti nasıl olur da demokrat olur ve de Kürtleri özgürleştirir?

Kürtler “yukarıdaki hiç bir özgürlük bizi ilgilendirmiyor, biz ana dilde eğitim hakkımızı alalım, bir de yerel yönetimlerin yetkisi artırılsın bize yeter” mi diyorlar? Ya da “bizim özerk bölgemizde biz demokratik yasalar yapacağız, diğer bölgeler böyle devam edecek” mi diyorlar? Tüm bunların gerçek dışılığı görülmüyor mu?

Türkiye’nin bir tarafı zorbalıkla yönetilirken öbür tarafında demokrasi ve özgürlüklerin yaşanması mümkün değildir. Örgütlü gücümüzle bunu dayatıyoruz ve kabul etmek zorundalar düşüncesi de yanlıştır. Bu tarafta en küçük bir gösteri hakkını bile büyük oranda güç kullanarak ezen bir iktidarın güçsüzlüğünden söz edilemez. Güçsüzlüğü değilse  olanlar açıkça Başbakan’ın tercihidir. Bu tercihinin iki nedeni vardır. En önemlisi ve bir numaralı nedeni Suriye’dir.  Başbakan Suriye’de ne bahasına olursa olsun kazanmak, Esat’ı yıkmak istemektedir. Bu amaçla PYD’yi Esat güçlerine karşı aktif savaşmaya itmiştir. Geçtiğimiz aylarda kısmen Halep’te bu gerçekleşmiştir. Bunun karşılığında ise PKK’yı mümkün olduğu kadar oyalayıp topu taca atmayı tercih edecektir. PKK’ya vereceklerinin en azı ile yetinmesini öğütleyecek, diğer yandan da Kürtler içerisinde başka temsiliyetlerin oluşması için çaba gösterecek ve bir süre sonra PKK’yı devre dışı bırakmaya ya da kendine bağlı kılmaya çalışacaktır.

Tercihinin ikinci nedeni Başbakan’ın imparatorluk ya da Ahmet Türk’ün ifadesiyle “bölgesel güç olma” düşüdür. Kürtlerle birlikte oluşturulacak bu bölgesel gücün nasıl bir güç olacağı, bölgede nasıl bir rolünün olacağı görülmemekte midir? Bu düşün Hitler’in düşünden farkı, daha küçük ölçekli olması ve milliyet odaklı olmamasıdır. Bunun yerini Sünni İslam almaktadır. Bunun ne anlam taşıdığını “Türkiye’de Faşizmin Temelleri” yazısında bulabilirsiniz.

Başbakan’ın tercihinin birinci nedeni çökmektedir. Mızrak çuvala girmemektedir. Suriye’de Kürtler El Nusra ile karşı karşıya gelmektedirler. Suriye hesabı tutmamaktadır.

Türkiye’deki Kürtler de Suriye’yi izlemektedirler. Neler olduğunu görenlerin dost algısı da gerçekçi olacaktır. Kürtler bu durumda ya Hasip Kaplan’ın “Türkiye’nin üç tarafı Kürdistan” sözünün büyüsü ile dördüncü ve en büyük parçanın sahibi olarak birleşik bir Kürdistan yönüne gideceklerdir ya da Türkiyeli olarak kalmayı tercih edeceklerdir. AKP’nin ve Ahmet Türk’ün hayali Ortadoğu’nun birleşik gücü olma yolundaki politikalar hiç bir gerçekçilik içermediği için ancak parçalanma ve kaos ile sonuçlanabilir.

Dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşmesini Kürt hareketine bağlamak ve onun gölgesinde siyaset yapmak en hafifinden siyasetsiz kalmak olacaktır. Türkiye’deki güç dengeleri, Kürt hareketinin değiştiremeyeceği kadar sermayenin “Yeni Dünya Düzeni” lehinedir. Türkiye’deki bunun karşısındaki güçlerin karşıt yönlü mücadelesi belirli bir düzeye gelmeden bu denge değişemez. Böylesi bir güç düzeyi ise Kürt hareketinin kaldıraç görevini göremeyeceği kadar yüksek olup Kürtlerin özgürleşmesini ancak tüm Türkiye’nin özgürleşmesinin bir parçası yapabilir. Bu bir tarafı küçümsemek filan değildir. Sınıf dinamiklerinin nerede nasıl işlediğinin görülmesi ile yapılan nesnel bir değerlendirmedir. Pazar bütünlüğü olan bir ülkede zayıf halka, eşitsiz gelişim gibi kavramların karşılık bulacağı, ya da “kızıl siyasi iktidar”ın yaşayabileceği bir ortam yoktur. Pazar’ın merkezi İstanbul’dur. Bu yüzden Diyarbakır İstanbul’a kaldıraç olamaz. Kaldıraç zorlanır kanırtılırsa kırılır.

Başbakan’ın tercihinin ikinci gerekçesi de çökmektedir. BDP’ye destek veren Kürtlerin önemli bir kesiminin de AKP-PKK uzlaşmasının yaratacağı Türkiye ile dokuları uyuşmamaktadır. Özellikle kadınların geldiği nokta AKP gericiliğinin pek çok Kürt kadınını “çocuk gelin”e, “töre cinayeti”ne, “tecavüz indirimi”ne razı olmaya geri döndüremeyeceğini ortaya koymaktadır. Özellikle kadınlar Türkiye’nin aydınlanma mirasının kazanımlarından vazgeçmeye çok uzaklar. Belki de bu direnci kırmak için Paris cinayetleri işlenmiştir. Ancak Kürtler içerisindeki aydınlanma bilinci hem AKP’lilerin hem de solun düşündüğü ya da tahmin ettiğinden ileridir ve bu bilinç kaçınılmaz olarak Türk ve Kürt aydınlanmacılarını yan yana yürümeye yöneltecektir.

Sonuç olarak Kürtlerin üç seçeneği vardı: Birincisi AKP ile bölgesel güç olma konusunda uzlaşarak Sünni İslam Devleti”nin kurma mücadelesinde ortak olma, ikincisi Barzani ve PYD ile birlikte Kürdistan kurma mücadelesine girişme ve üçüncüsü Türkiye’nin aydınlanmacı ve ilerici güçleriyle birlikte yurtsever, kamucu ve aydınlanmacı bir Türkiye’nin yeniden kurularak tüm bölge halkları için bir örnek olması ve çekim merkezi haline gelmesi doğrultusunda mücadele etme. İlk iki seçenek faşizm, savaş, kan ve kaos getirecektir. Geriye tek anlamlı seçenek kalmaktadır: Türkiye’nin özgürleşmesi mücadelesinin parçası olma.

Turabi Yerli

Facebook
yorumlar ... ( 3 )
27-07-2013
27-07-2013 21:26 (1)
Taşeron Emperyal Türkiye İdeologu Y.Bulut bu konuda ne yazmış,bakalım. “A-… Amerika’da “Türkiye merkez olacak” diyen güç kazandı… b-İsrail “Türkiye merkezli” modeli DEVLET olarak kabul etti… C-AB ülkelerinin projesi olan terör örgütü “tek kurşun atmadan” sınır dışına çıkmaya başladı. Türkiye “kendi Kürtleri” ve bölge Kürtleri ile DEVLET-MİLLET olarak kavuşuyor… Allah utandırmasın gerçekten YENİ BİR SÜPER GÜÇ doğuyor... Bu doğum hepimize kutlu olsun… “(25.3.2013)
28-07-2013 16:21 (2)
“Kan bizden akıyor” sözü Nicolas Guillén’e ait bir şiirden alınmıştır. Şiiri de paylaşmak istedim. Turabi Yerli KAMIŞ Zenci Kamış tarlasının içinde Beyaz adam kamış tarlasının üstünde Toprak Kamış tarlasının altında Kan Kan bizden akıyor Nicolas Guillén Küba, 1902
28-07-2013 16:22 (3)
N. Guillen şiirinin çevirisi Melih Cevdet Anday'a aittir.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211160
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.