“Doğadaki en iğrenç yaratık” (Gustav Landauer)
“Kokan bir ceset” (Rosa Luxemburg)
“Faşizmin ılımlı kanadı” (J. Stalin)...
Üçüncü Yol ve SPD
Landauer gibi bir anarşistle, Luxemburg gibi bir Marksist ve Stalin gibi bir Bolşeviği ortak kılan şey nedir acaba? Sosyal demokrasinin unutulmaz ihaneti elbette...
İçinden neşet ettiği geleneğe ihanet ederek “başkalaşan” sosyal demokrasi, sosyalizmin bir tonu değil, onun karşıtı olarak konumlanmıştır. Bugün ve bundan yüz küsur yıl önce sosyal demokrasi sosyalizmle olan hesabını kapatmış, bambaşka bir mecraya yelken açmıştır. Küçük burjuva ve işçi aristokrasisi niteliğiyle sosyal demokrasi, devrimci dalgalanmalarda istisnasız her zaman ihanetçi rolüne soyunmuştur. Üçüncü yol söylemleriyle sosyal demokrat ideologlar, kitleler nezdinde hedef şaşırtma ve bilinç bulandırma konusunda pek mahirdirler.
“Üçüncü yol teorisi” yaygın kanının aksine, Antony Giddens'in mucidi olduğu bir teori değildir. Giddens bunu yalnızca “güncellemiş”tir. Sözü geçen teori, SPD'nin 1919 Haziran'ındaki Waimar Kongresi'nde tasarlandı ilk olarak. 1925 Eylül'ünde Heidelberg Kongresi'nde geliştirildi ve 1927 Kiel Kongresi'nde de programatik halini aldı. SPD önderliği, kapitalist toplum içinde devletin demokratikleştirilmesi yardımıyla sosyalizan bir iktisadın olanaklarının yaratılabileceğini varsaymıştı. Bu yaklaşım, 1952'de Dortmund Kongresi'nde yeniden güncellenmiş ve ünlü 1959 Godesberg Kongresi'nde “sınıf partisi” ifadesi de “kitle partisi” ile değiştirilerek “sosyal piyasa” denilerek üçüncü yol teorisi nihai olarak taçlandırılmıştır.
Godesberger Kongresi ile SPD geri dönülmemecesine, dibinde kıyısında Marksizm adına ne varsa söküp atmıştır.
Birinci Dünya Savaşı ve SPD
“Ben Alman'dan başka parti tanımam!” diye kükrüyordu Kayser II. Wilhelm 4 Ağustos 1914'de. Berlin'deki parlamentoda grubu bulunan partililere bu sözlerle hitap ediyordu. İki çekimser oy haricinde savaş bütçesi onaylandı; Alman emperyalizmi savaşa susamıştı...
Yüz yıl önce dünya savaşı patlak vermişti. “Birincisi” olduğu, ikincisi gündeme gelince ortaya çıktı.
Sendikalarda örgütlü işçi aristokrasisinin Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) bağlantılı gerici önderliği, Kayser II. Wilhelm'in elini güçlendirecek ön hazırlığı 2 Ağustos'ta zaten yapmıştı: Sendikalar olası bir savaş sırasında grev yapmayacak, maaş artışı talebinden feragat göstereceklerdi.
Oysa aynı SPD yönetimi daha birkaç gün önce (25 Temmuz'da) dağıttığı bildiride şu sloganlarla sesleniyordu kitlesine: “Savaş istemiyoruz! Savaşa Hayır! Yaşasın Uluslararası Halkların Kardeşliği!” (1)
“Alman Sosyal Demokrasisi, Alman İmparatorluğu'nu saldırgan savaşlara karşı en az diğer partiler kadar savunacaktır.” (2)
Alman emperyalizminin sözünü dinleyen SPD önderliği, parti içinde hâlâ varlığını koruyan
Marksist kanadın temsilcileri olan Rosa Luxemburg ve Karl Liebkneckt'i izole etmenin yollarını
arar. Önce parti içinde “radikal” oldukları gerekçesiyle dışlanırlar, ardından da 1919 Ocak'ında alçakça katledilirler...
Ekim Devrimi, Alman ve Avusturya işçi sınıfı içinde hemen yankı bulur. 14 Ocak 1918'de Viyana'da genel grev ilan edilir. 28 Ocak'ta Berlin'de 400 bin işçi işi bırakır. İşçi Konseyi örgütlenir. Grev kısa sürede tüm ülkeyi sarar ve milyonlara ulaşır. SPD'nin sağcı yönetimi durumdan kaygılıdır.
3 Kasım 1918'de Kasım Devrimi patlak verir. Kiel'deki savaş filosu silahlarıyla birlikte greve destek verip, isyana ortak olur. 9 Kasım'da isyan Berlin'e ulaşır. SPD içindeki Marksistler Spartaküs grubunu örgütler. Ülkedeki Hochenzollern monarşisi devrilir. Kasım Devrimi, monarşiyi yerle bir etmişti, ama geçici burjuva hükümet SPD'nin sağcı üst yönetimince kuruldu: Friedrich Ebert, Otto Landesberg, Philipp Scheidermann, Barth, Dittmann, Hasse...
Karl Liebkneckt bu karşı devrimci hükümette yer almayı kesin bir dille reddeder. 10 Kasım gecesi F. Ebert, monarşist düzenin genelkurmay sözcüsü ile gizlice görüşüp, anlaşır. İki gün sonra da kendi hükümet programını deklare eder. Sendikadaki işçi aristokrasisi, tekelci burjuvazinin temsilcileri, monarşistler ve SPD üst yönetimi protokol imzalar. Kasım Devrimi ilk ve en büyük ihanetini SPD'den görmüştür... Karşıdevrim sırasında kendi yurttaşlarına ateş etmek istemeyen askerleri buna ikna etmek de yine bir SPD yöneticisi olan Otto Wels'e düşer... Aynı Otto Wels yıllar sonra, 3 Haziran 1931'de, “komünist-faşist kardeşliği”ni diline dolamıştır.
30 Aralık 1918'de KPD (Almanya Komünist Partisi) kurulur.
Bir hafta sonra 6 Ocak 1919'da sosyal demokrat Gustav Noske'ye iç güvenlikten sorumlu, ölüm taburlarının en yetkili ağzı olarak görev verilir. Noske, Berlin'de korkunç bir terör estirir. Sayısız devrimci işçi katledilir. Rosa Luxemburg ve Karl Liebkneckt, yakalanıp, işkence edilir ve 15 Ocak'ta öldürülür...
10 Ocak 1919'da Özgür Liman Kenti Bremen kendisini Sosyalist Cumhuriyet olarak ilan eder. Kent devrim konseyi bu kararı ortaklaşa alır. Kayser II. Wilhelm'e bağlı İmparatorluk Bankası Bremen Sosyalist Cumhuriyet'ini mali olarak çökertmek için harekete geçer. 4 Şubat 1919'da G. Noske'nin emriyle bir tümen asker (Gerstenberg Tümeni) Bremen'e sevk edilir. Bremen'li devrimci işçiler kahramanca direnirler. Buna karşın barikatlar karşıdevrimci askerler tarafından aşılır ve Bremen Sosyalist Cumhuriyeti askeri olarak ezilir...
11 Mayıs 1924'de Halle/Saale kentinde provokatör monarşistler “Alman Günü” yürüyüşü
düzenlerler. Komünist işçiler anında karşı yürüyüşe geçerler. Sonuç: 11 komünist yaşamını yitirir. Emri veren polis şefi Runge de, Prusya İçişleri Bakanı Carl Severing de SPD üyesidirler.
“Rus filmleri” keyfi bir şekilde yasaklanır. Bertholt Brecht'in Maxim Gorki'den uyarladığı “Ana”nın sahnelenmesine müsaade edilmez. Yine terör, yine SPD... (3 )
13 Aralık 1928'de ülke çapında kaldırılan 1 Mayıs yürüyüşüne tek direnen kent SPD'li polis şefi Karl Zörgiebel yönetimi altındaki Berlin'dir.
Ocak 1933'de KPD Hitler'e karşı genel grev çağrısı yapar. SPD duymazdan gelir. SPD'li Rudolf
Breitscheid şöyle seslenir: “Grev yok. Komünistleri takip etmek yok!” (Ne ilginçtir ki bu kişi, daha sonra Naziler tarafından Buchenwald toplama kampında yaşamını yitirmiştir... (4)
1946 seçimlerinde SPD %43, KPD %10,7 oy aldılar. SPD, KPD ile koalisyon yapmak yerine en
sağdaki parti olan CDU ile hükümeti kurmayı tercih etmiştir. SPD'nin “efsanevi” lideri Willy Brandt, 7 Aralık 1970'de meşhur Ostpolitik'leri gereği ziyaret ettiği Polonya'da Yahudi gettosunu ziyaret eder. Diz çökerek çelek koyma şovunu yapmadan çok önceleri,
1933'de İsveç'te İngiliz istihbaratının en has adamlarından biri olarak faaliyet yürütmüştü. 1947'den sonra Soğuk Savaş'ın merkez üssü olan Berlin SPD'sinin başına getirilir. “ W. Brandt'ın evi ajanların toplanma yeriydi” (5)
28 Ocak 1972'de Willy Brandt hükümeti “Radikalenerlass” kararnamesi çıkartır. Komünistlere
meslek yasağı getirilir. Komünist öğretmenler, memurlar, lokomotif makinistleri... hepsi işlerinden edilir. Polonya'daki diz çökme şovundan sonra W. Brandt'a Nobel Barış Ödülü verilmişti. Komünistleri kamu kuruluşlarından uzaklaştıran kararnameden sonra ise “bilge devlet adamı” payesini kapmıştı bu Soğuk Savaş aktörü...
1918 Kasım Devrimi ve Yenilginin İki Kaynağı
Araştırmacı yazar Konstantin Brandt, 1919 Alman devrimci kalkışmasının, yani Kasım Devrimi'nin yenilgisinin bilançosunu çıkartırken iki önemli faktörün altını çizer: “Bir, SPD'nin sağ kanadının ve sendikaların karşıdevrim saflarında yer tutan ihaneti; iki, devrimci bir savaş partisinin eksikliği...yenilginin nedeni bunlardır.”(6)
Konstantin Brandt'ın bu saptamasına ilginç bir saptama da K. Okuyan'dan: “Lenin, Avrupa sosyalist hareketinin kendi burjuvalarının kuyruğuna takılmalarını çok geç fark etti. Belki de Kautsky'e duyduğu saygı nedeniyle bu sürecin farkına varamadı ve 1914'deki rezalete büyük tepki gösterdi.” (7)
II. Enternasyonal 20 Temmuz 1889'da Paris'te kuruldu. Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında da çözüldü. Çözülmenin asıl nedeni, İngiliz Labour Partisi'nin, Fransız SFİO'nun, Avusturya SDAP'nin ve Alman SPD'sinin büyük çoğunluğunun burjuva hükümetlerin emperyalist savaş politikalarına destek vermeleridir.
“ Tıpkı 1913'deki gibi, SPD bugün de bir savaş partisidir. Yalnızca bu nedenden dolayı dahi bu
parti, ne yerel yönetim de ne de genel seçimlerde hakiki solun koalisyon yapacağı bir parti
olamaz.” (8)
Nisan Tezleri'inde Lenin'in “ne sosyal ne de demokrat” olmayan sosyal demokrasiye ilişkin ettiği değerli saptamaları akıldan çıkarmamakta yarar var.
Bu minvalde, Türkiye için çıkartılacak ders (ler) yok mu?
Tevfik Taş
23 Ocak 2014
NOTLAR:
(1) Konstantin Brandt, Das Kleine Schwarzbuch Der Deutschen Sozialdemokratie, Verlag Wiljo Heinen Berlin Und
Böklund, s. 14, 2014
(2) Kemal Okuyan, Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı, Yazılama, s.55 ( Carl Schorske'den aktaran K. Okuyan)
(3) A.g.e. , s. 62
(4) A.g.e. , s. 93
(5) A.g.e. , s. 105
(6) A.g.e. , s. 29
(7) Kemal Okuyan, A.g.e. , s. 99
(8) A.g.e. , s. 180