Kendi içinde dünyayı dolaşmak / Akla Çarpan üstüne

Nihat Ateş arkadaşımızın “Akla Çarpan” adlı şiir kitabı üstüne Veysel Çolak’tan bir yazı:

 

KENDİ İÇİNDE DÜNYAYI DOLAŞMAK

 

Nihat Ateş (d. 1969) yazıyla, şiirle iç içe yaşayan öznelerden biri. Bir yeraltı suyu gibi dünyayı, bireyin iç dünyasını, kentleri, sokakları, olgu ve olayları dolaşıp algıladıklarını anlatıyor şiirlerinde. 'Dinlenen Cadı' (1992), 'Odkuyusunda Bir Ayna' (1994), 'Bedensiz Kadınlar' (2003) adlarını taşıyan kitaplarıyla toplumsalcı bir şiirin izini sürdü. İçerikte bireyin, daha geniş söylemek gerekirse, insanoğlunun ve doğa'nın geleceğini özenle korumanın gerekliliğine vurgu yaptı şiirlerinde. İçin için işleyen ve zonklayan bir yara gibi derininde bütün yaşanılanı, şiirlerinin içeriği kıldı bir bakıma. Bu açıdan bakıldığında şiirlerinin hayat kadar anlam yoğun olduğunu belirlemek doğru olur. Şiirin elini hiç bırakmadığı çok açık. Toplumsal denemelerinde, inceleme ve araştırma yazılarında; ve elbette şiirlerinde hayatı onarmaktan çok, yeniden kurmanın peşinde bir şair oldu. 2013'e gelindiğinde iyice dibe vuran şiir ortamının açmazlarından ve kirliliğinden uzak; dergilerde arada bir görünerek, on yılın birikimi olan yeni kitabı 'Akla Çarpan' (2013) ile çıkıp gelmesi, iz bırakacak şiirler getirmesi, şiir fanatiklerini bir hayli sevindirecektir.

 

Kitabın alınlığında Charles Baudelaire, Thomas Burnet ve Benjamin Péret'ten 'akıl'a (us) ilişkin göndermeler var. İlk alıntı Tozan Alkan çevirisiyle Charles Baudelaire'den: “İçine, can sıkıntısının zehrini akıtan Akıl adlı solgun bir hayaletin eşliğinde, cılız ışıklı bir fenerin aydınlığında yolu -zaman zaman yakalandığı tutkunun, artan susuzluğunu gidermek için- daha önce geçtiği yolun aynısı olduğunu bildiği çöl yolunda mutsuzca yürür durur.” Bu düşünsel göndermenin, yönlendirmenin ışığında şiirlerin okunması gerekli görünüyor. Çünkü şiirlerin bütününde aklıyla (us’uyla) baş başa kalmış bireyin kendini ve hayatı algılaması var. Bu bireyin, pek umutlu olduğu söylenemez, dahası, somut olduğu kadar, acıtıcı bir yalnızlık içerisinde kıvranıp durmaktadır. Bu birey, Sisyphus (Sisifos) efsanesindeki gibi yinelenen olumsuzluklar yaşayan, yoğun acılar çeken bir öznedir. Şiirlerin söz konusu öznesi (o birey) hangi yolu yürüse, Charles Baudelaire’den yapılan alıntıda belirtiliği gibi, kendi içine varmaktadır. Edip Cansever’in ‘Eski Bir Takvim İçin Şiirler’inde geçen “Toplanıp birdenbire hep aynı yaşta  / Ve nedir bu benim yalnızlığım? // Ve içimde gezerim ucu sivri bir bıçakla / Söylesem size söylerim ey ipini kendi gerenler / Kedere kederle, ağrıya ağrıyla karşı çıkarım.” dizeleri Nihat Ateş’in şiirlerindeki özneyi tanımlar niteliktedir. O özne de, ‘içinde ucu sivri bir bıçakla dolaşmakta; kedere kederle, ağrıya ağrıyla karşı çıkmaktadır.’  Arif Damar, ‘Bir şair, kendinden başka neye gidebilir ki…’ derken; bir bakıma söz konusu şiirlerin öznesini açıklamaktadır. Nihat Ateş, “beyaz ince pelür bir kağıt olmuş içim” dizesinde olduğu gibi, biri dışında, bütün şiirlerinde ‘içim’ sözcüğünü kullanır.  Bu şiirlerin anlamsal örgüsünü de belirler ve bireyin iç dünyasında yaşanan fırtınaları yansıtmanın bir olanağı olarak kullanılır. Bu tutumu pekiştirmek için şiirlerin ilk dizeleri de özenle kurgulanır. “bir dolmakalem gibi / kullanıyorum aklımı bugünlerde”,  “bir pencere gibi kullanıyorum aklımı bu günlerde”, “bir fotoğraf makinesi gibi / kullanıyorum aklımı bugünlerde”, “bir uzun yol otobüsü gibi / kullanıyorum aklımı bugünlerde”…dizelerinde olduğu gibi, ‘akıl’, şiir özneleri tarafından “dolmakalem, pencere, fotoğraf makinesi, uzun yol otobüsü; uzun, derin ve kıvrak bir katar, köhne ve tenha bir ip köprü, ip merdiven, eski bir salıncak, hüzünlü bir kuş, lal bir fener, kuytu bir kütüphanenin tozlu rafları, kuytu ve saklı bir tulumba, küçük ve ağır bir değirmen, yorgun eski bir kayık, her gün baktığım bir ayna; uzun upuzun /  eski epeski / boş bomboş / bir sokak; bir darağacı / bir yumak / masamdaki kitabın sayfaları” yerine geçer. Bu, aynı zamanda bir kişileştirme yapmaktan başka bir şey değil. Şiir özneleri, adı geçen bu nesnelerle özdeşleştirilirler. Örneğin kendisini eski bir sokak, tenha bir ip köprü… yerine koyan özne; onların üzerinden bireysel algısını da ortaya koyar. Bu algı, o nesnelerin yalnızlığından başka bir şey değil. Bu şiirlerin hüzün-yoğun bir duyarlıkla yazıldıkları söylenebilir.

 

Esinleyen öğe yaşanagelen ve yaşanan eşzamanlı ve artzamanlı olgu ve olaylardır. Şiirlerin hayattan çıkartılıp gene hayata eklenmesi özenle gözetilmiş. Kaçmak, korkmak, ihanet etmek, kırılmak, yolculuk etmek, göz yaşı dökmek, umut,  aşk, vicdan… gibi insana özgün ne varsa, şiirlerin tema’larını oluşturuyor. Bir insanın an içerisinde algıladığı onlarca durum ustaca kurgulanarak; anlamsal örgü zenginleştirilmiş bu şiirlerde. Nihat Ateş’in ‘Akla Çarpan’ kitabı, birbirini tamamlayan yirmi bir şiirden oluşuyor. Bu şiirlerin birbirlerini doğurduğunu; birinin diğerinin önsözü olduğunu saptamak doğru olur. Her şiir tek başına bir hayat algısı oluşturuyor; yapısal ve biçimsel bir bütün oluşturuyor; ama tümü birden bütün hayatı kucaklıyor. ‘Akla Çarpan’“aklım şarkısını söyleyerek uçarı bir yüreğin / dünyaya kapı aralığından baktı / bir göz yuvarlandı yuvarlandı yuvarlandı…”  dizeleriyle son buluyor. İşte bu kitapta anlatılanlar, o yuvarlanıp duran gözün gördükleridir.

 

Nihat Ateş, ömrü uzun, diri sözcükler seçmiş şiirlerini yazarken. Türkçenin tadını çıkartmış bir bakıma. Dil özeni, şiirleri daha bir yakınlaştırmış okuyucuya. Sözcüklerin, dizelerin dikey ve yatay kurgusu matematiksel bir denge getirmiş şiirlere. Böylece etkileyici bir anlatım elde edilmiş. Daha çok benzetmelere yaslandırılmış şiirler. Yapay imgelerden özenle kaçınılmış. Buna karşılık, çağrışıma dayalı imge anlayışına işlerlik kazandırılmış. Bu da insanların canını yakarak uyarmaya vardırılmış.

‘Akla Çarpan’, bana bu yazıyı yazdıracak kadar güzel bir kitap. Okuyucusu bol olsun.

Veysel Çolak

 

*Nihat Ateş, Akla Çarpan, Yitik Ülke Yayınları,  Kasım 2013

Bu yazı daha önce Aydınlık Kitap Eki’nde yayımlandı.

Facebook
henüz yorum yapılmamış
03-01-2014
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211566
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.