Başbakan'ın ruhsal durumu üstüne spekülasyonlar

Recep Tayyip Erdoğan siyasete atıldığından bu yana saldırgan, öfkeli bir siyasi tarz güdüyor. Bu, onun karakteri, siyasi karakteri. Özellikle Gezi'den beri, öfkesi ve saldırganlığı katlanarak artıyor. Soma'da yaşananların, görüntülü ve sesli çekimlerin açıkça gösterdiği gibi, işi bizzat vatandaşa kalabalık önünde tokat atmaya kadar vardırmış durumda.

İşte buradan yola çıkarak birçok siyasi veya yazar-gazeteci, Erdoğan'ın akli-ruhi durumu nedeniyle yönetme becerisini yitirdiğini iddia etmeye başladılar. Başbakan aklen hastaymış, o yüzden artık tüm davranış, konuşma ve hallerinde bu hastalığın baskınlığı söz konusuymuş.

Peşinen söyleyeyim: Olguya bu yaklaşım yöntemi hem siyaseten, hem psikiyatrik açıdan, hem etik bakımdan doğru değildir. Etik bakımdan doğru değildir, bu suçlamalar gerçek ruhsal hastaları incitmektedir.

Bir başbakanının ruhsal durumu kamuoyu önünde tartışılabilir, bunda hiçbir sakınca yok. Ayrıca bir başbakan veya herhangi bir yetkili gerçekten yönetemeyecek ölçüde aklen hasta olsa, görevden alınması için baskı oluşturulabilir, süreç başlatılabilir. Bu da olağan ve doğrudur.

Fakat yüzde yüz siyasi bir olguyu puan almak amacıyla siyaset dışına, hele psikiyatri alanına çekmek çekenlere hiçbir fayda sağlamaz, zarar getirebilir.

Önce şunu söyleyelim: Başbakan'ın yönetme becerisini etkileyen veya engelleyen herhangi bir akıl-ruh hastalığı yoktur. İlerde olursa bunu yeniden tartışırız. Başbakan'ın hal ve hareketleri büyük oranda kişiliğiyle ilgilidir. Bu kişilikte bir insan bir siyasi lider olduğuna göre olay tümüyle siyasi bir olaydır.

Bu kişilikte bir insanın ülkeyi ve bizleri yönetmesi onurumuzu incitmektedir; bu ayrı bir konu. Fakat siyasi liderlerin büyük çoğunluğu, özellikle faşizan olanları hoş olmayan kişiliktedir maalesef ve bizlere sadece, onun şu yönü daha kötü, bunun bu yönü daha feci, demek düşmektedir.

90'lı yılların başından beri liderlik için çok şey yazdım, özellikle de şunu belirttim: Siyaset "normal" insan işi değildir, hele ki siyasi liderlik. Siyasi liderlerin çok büyük bölümü belirgin kişilik bozuklukları gösterirler. Hafif veya orta derecede sosyopati, psikopati en sık rastlanan kişilik bozukluklarıdır. Bazılarında bu ağır psikopatiye kadar varır, ama ağır psikopati liderlerde nadir görülür, çünkü yönetme becerisini de bozar. Liderlerdeki kötücüllük ise "normal" insan kötücüllüğünün o insandaki yoğunlaşmış halidir.

Devrimci liderlerde de vardır en azından orta derecede bir kişilik bozukluğu, "normal" olmayan bir işi sürdürmek normal karakterlerin harcı değildir. Bakın Türkiye'nin sosyalist liderlerine, büyük çoğunluğu hiç normal değildir.

İşte böyle bir evrensel gerçeklik karşısında tümüyle siyasi bir olguyu "normallik-anormallik" tartışmasına çekmek en azından bilimsel sayılmamalıdır.

Nassir Ghaemi'nin liderlik ve duygudurum bozuklukları ile ilgili çok önemli bir kitabı var: "First Rate Madness". Yakında İthaki'den çıkacak. Ghaemi'nin tezi şu ki, ben de destekliyorum. Özellikle kriz dönemlerinde "normal" ruhsal durumdaki liderler başarısız olurlar, büyük problemleri çözen liderler ruhsal yönden büyük problemler yaşayan liderlerdir. Ghaemi, olguyu doğrudan manik-depresif hastalığa ve kişiliğe bağlıyor benden farklı olarak. Bu bilmediğim bir noktaydı.

Manik-depresif kişilik ve hastalıkla büyük liderliğin neredeyse olmazsa olmaz bağlantısını inceliyor. Dikkat buyurun, artık bir kişilik bozukluğundan bahsetmiyor Ghaemi, doğrudan akıl hastalığından bahsediyor. Manik-depresif hastalık, yaşamla uyum bakımından örneğin bir şizofreni kadar ağır değildir, ama yine de çok ciddi bir hastalıktır. Normal zamanlarda normal karakterde liderlerin başarılı olabildiğini, ama normal olmayan durumlarda onların liderliğinin çöktüğünü örneklerle gösteriyor. Anormal liderler içinse tam tersi. Örnek verdiklerinden bazıları: Lincoln, Martin Luther, Gandhi, Roosevelt, Churchill... Ayrıca bazı liderlerin açıkça paranoyak oldukları zaten bilinmekte.

Bir şeye daha dikkat buyurun: Siyasi arenada ruhsal bozuklukları olan siyasi liderler için  sırf bu nedenle çekilmeleri istemi hiçbir zaman öne çıkmamıştır. Olayın tabiatında bunun zaten bulunduğu toplumca zımnen kabul ediliyor.  Erdoğan da manik-depresif kişilik yönünden ayrıca değerlendirilebilir, yapılırsa bu anlamlı bir çalışma olur.

Liderlik yeteneği

Liderlik yeteneği herhalde liderlik zekasıyla, liderlik karizmasının karışımından ibaret.

Neredeyse her çıkışı kanımıza dokunan Erdoğan ne yazık ki ülkedeki en akıllı siyasi lider. Yüz üstünden 80 alır. Evet, bazı hareketleri kontrolsüzce... Ama acaba???

Her konuşmasının kamuoyundaki etkisini ve destekleyenlerle karşı çıkanların tepkilerinden oluşan genel bileşenin kendi işine yarayıp yaramadığını bu derece titiz ölçen başka biri var mı?

Denetimsiz görünerek aslında bugüne dek denetimli bir gerilim ortamını çok iyi yönetiyor. Bu denetimli gerilim ve şiddet ortamı hala başkalarına değil, en çok ona yarıyor. Bu demek değildir ki çöküşünü engelleyebilecek. Üç vakte kadar o da gidecek elbet. Geciktirerek gitme işini bugüne dek iyi yönetiyor.

Ona yakın siyasi zekada tek bir kişi var. O da çok büyük çoğunluğun sevmediği Abdullah Öcalan. Kılıçdaroğlu yüz üzerinden 50'yi biraz aşar. 50'ye yaklaşan başka bir sol-sağ parti lideri de yok. Bunlar öznel yorumdur denebilir, elbette öyle. Fakat başarının nesnel ölçütleri gözümüze batacak kadar apaçıktır.  

Kanıma dokunuyor

Evet ülkenin başında Erdoğan gibi bir liderin bulunması kanıma dokunuyor. Ama olayı sadece "O gitsin"e hapseden siyasi akıl da kanıma dokunuyor.

İktidarın onca zorbalığına karşın sokağa çıkıp direnenler bizim gibileri onurlandırıyor, kıvançlandırıyor. Fakat sosyalist akıldaki bu yetersizlik kanıma dokunuyor.

Olguyu sadece "O gitsin"e hapsetmek, ki yapılan tamamen budur çoktandır, bu denetimli gerilim ortamına ve yine Erdoğan'a yarıyor. Onun gitmesini geciktiriyor.

Ortadaki bir pinpon topu siyasetedir. Onlar vuruyor biz vuruyoruz. Tak tuk tak tuk tak tuk... Bir gün karşı taraf yorulup yılabilir, bu da ihtimal dahilinde. Ama şimdilik oyun sürüyor, kuralı rakip belirliyor. Bize önce ağı yırtacak, sonra masayı parçalayacak bir siyaset gerekli.

Bir de şu var tabii, sosyalist akıl için en önemlisi: Erdoğan gitse çok mu iyi olacak? Daha kötü günlerin gelmeyeceğinin hangi garantisini gösterebilirsiniz bu sol güç, bu sol akılla. Zaten AKP'ye destek çıkan en az bir yüzde 20'nin tek kaygısı da bu. Ama gizliden, belki bilmeyerek.

Fakat sosyalistler madem toplumun en akıllıları oldukları iddiasındalar, Erdoğan'dan sonra ne olur sorusunu hiç değilse sormalılar.

Tam Soma katliamı acısına gömülmüşken Orhan Kemal roman ödülü Hamdi Koç'a verildi. Hamdi Koç belki başka ödülleri hak ediyordur, ama Orhan Kemal ödülü ona veriliyorsa ve buna karşı soldan ciddi bir ses çıkmıyorsa sol, akıl bitmiştir derim. Yüz üstünden 30 bile alamaz. Ne kadar cesaretli ve fedakarca sokağa çıkarsa çıksın demek ki bu mücadele sosyalizm mücadelesi değildir. Başka bir şeydir. Takım taraftarlığı düzeyine indirgenmiş bir sosyalist bilinç... Sosyalistler yaşamdaki bu derece önemli binlerce ayrıntıyı önemsemiyorlarsa, sosyalist bilinç minnacık kalmış demektir. Net ve kesin...

O halde de başımızda hep Erdoğan olur veya ondan da kötüsü olur.

Kaan Arslanoğlu

Facebook
yorumlar ... ( 35 )
19-05-2014
19-05-2014 13:17 (1)
Çok önemli bir yazı. Erdoğan'ın hem zihniyet olarak hem de ideolojik açıdan ne denli heybetli bir gerici ve kötülüğün somutlaşmış hali olduğunu es geçerek ona en hafif tabirle "deli" diyebilmek, yaptığı bütün kötülüklere, yıkıcı eylem ve söylemlere kılıf uydurmaktır. Bu söyleme son bir yıldır en çok sarılan kesimin ülke solumuz olması durumu daha da can sıkıcı bir hale sokuyor. Bu tarz söylemleri soldan gelerek aşan bir yazı çok değerli. Teşekkürler... Onur Keşaplı
19-05-2014 14:53 (2)
Ülkede nitelikli eser patlaması olduğu halde niye Hamdi Koç'a verildi o ödül. Kime verilebilirdi? Adaylarınız kimler? Sokağa çıkmamak için bahane mi bu? ""Sokağa çıkanlar Hamdi Koç'a tepki göstermiyorlar demek ki indirgemeciler ve sosyalist değiller." cümlesindeki mantık hatalarını bulunuz." sorusu zor bir soru mudur? Cümlenin kendisi ueterince indirgemeci değil midir? CŞ
19-05-2014 14:56 (3)
Kaan hocam sıradan bir okur kişilik bozukluğu ve hastalık arası farkı algılamaz; bunun üzerine tartışma açmaya da gerek yok; vicdansızların, hırsızların, şerefsizlerin, katillerin liderliğini kabul etmiyoruz demek yeterli bence...Ayrıca bizim gibi toplumlarda siyaset liderin kişiliğine özgün olup; lider bozuksa toplumda bozulur...Aptal ama vicdanlı bir adamın liderliği bile bundan iyidir...Solun sorunu tepkisizlik onda hemfikirim...Tepkisizliğin gerekçesi ise durumunu, pozisyonunu koruma...çıkar velhasılı...
19-05-2014 14:54 (4)
Yazınızı beğendiğim. yetmedi(kesmedi) Beğendiğimi belirtmek istedim. Nebil Yılmaz
19-05-2014 15:13 (5)
Kaan Hocam, diyen dosta cevap: Bir şeyleri yerli yerine oturtmak siyasi hasımlarımıza değil bize gerekli. Bizim taraf, bilip bilmeden atıp tutanların, Erdoğan şöyle zavallı, böyle aciz, zaten aklını da yitirdi diyenlerin peşinden gidiyor, durmadan duvara çarpıyor. Bu yazı bizim tarafın aklını başına alması için bir isyandır. CŞ'ye cevap: O kadar geri bir noktadasınız ki, hiç tartışmasak daha iyi. Kabahat sizde değil sizleri yetiştiren sol liderlerde. Sokağa çıkın. Çıkmayın diyen mi var, ama bu bilinçle en çok turuncu devrim yaparsınız, başınızda da ABD olur. Kaan Arslanoğlu
19-05-2014 16:05 (6)
O kadar ileri düzeydesiniz ki sizi anlatmak için seferberlik ilan edilmeli. Harikasınız. Size hayranım. Ceyda
19-05-2014 17:09 (7)
Tekrar hoşgeldin hocam. AA
19-05-2014 18:33 (8)
"Tam Soma katliamı acısına gömülmüşken Orhan Kemal roman ödülü Hamdi Koç'a verildi. Hamdi Koç belki başka ödülleri hak ediyordur, ama Orhan Kemal ödülü ona veriliyorsa ve buna karşı soldan ciddi bir ses çıkmıyorsa sol, akıl bitmiştir derim" Siyaset öncelik meselesidir her şeyden önce.500'e yakın insan ölmüşken asıl kitap ödülü kime verilmiş onun derdine düşmek başka bir şeydir başka bir "dert"tir.Ayrıca yazı nasıl başlamış nasıl bitmiş bir okur için üzüntü verici bir tablo,bambaşka bir bağlamda dur bir de sosyelistlere giydireyim kaygısı var ödül işin bahanesi olmuş.Özge E.
19-05-2014 18:53 (9)
Özge kardeşim, çok açık yazdığımı sanıyorum, ama demek hala anlatamıyorum. Bugün sosyalistim diyenlerin ezici çoğunluğunun sosyalistliği falan hikaye. İşçilerle yoksullarla bir bağları yok. Bunu umursadıkları da yok. Kendileri burjuvalar ve burjuva siyaseti izliyorlar. Orhan Kemal'in ne olduğunu ne için mücadele verdiğini umursamayan bir sosyalist olabilir mi? Olur, gazetelerinde Hamdi Koç güzellemesi yapılırsa olur. İdeolojide burjuvalar.Sendika, sağlık, fabrika, iş, hangi alanı istersiniz, yaşam, tüketim..tipik burjuvalar. Eylemleri de o şekilde. Bundan bir şey çıkmaz. KA
19-05-2014 18:54 (10)
Özge Hanım, Soma katliamı olmasaydı, sanki tüm sosyalistler H.Koça verilen O.kEMAL ödülünü eleştirirler miydi? lafı bile geçmezdi. hatta H.Koçun ne kadar sosyalist bir edebiyatçı olduğunu yazarlardı cumhuriyet kitapta. ödül jurisine bakın, hangisi sağcı? konu çok açık: H.Koç her fırsatta O.Kemal edebiyatçılığına, onun dünya görüşüne küfreden birisidir. bu uydurduğumuz bir şey mi? açın bakın roportajalarına. H.Koç, O.Kemalin antitezidir. O.Kemal ne ise H.Koç onun tersidir. bu ödülH.Koça veriliyorsa Emine Şenlikoğlu, Yavuz Bahadıroğlu, İskender Palaya da verilebilr. +++
19-05-2014 19:03 (11)
devamla soldaki mesele şu: 4 4lük burjuva edebiyatçıları, gerici edebiyatçılar ilerici sayılıyor. en gerici estetik alışkanlıklar göklere çıkarılıyor. zamanında milan kundera sosyalistlerin övgüleriyle girmişti türkçeye. P.mağden, A.Altan gibi 5. sınıf edebiyatçılar, solda "özgürlükçü, ilerici " sayıldı. son dönem siyasal yazılarını gözardı edin, bunların edebiyatı sosyalistlerce göklere çıkarılıyordu. oysa bunların edebiyatı hep gericiydi. kim bunu yaptı? cumhuriyet, aydınlık kitap, bianet.org, ve hatta zaman zaman birgün kitap. aydınlık kitap e.şafakın son kitabında "gezi ruhu" buldu. ++
19-05-2014 19:07 (12)
devamla: estetik ve sanat anlayışı bu kadar geri iken siyaseten ağzınızla kuş tutsanız hiçbir şey olmaz. türkiyede sosyalist solun büyük bir kısmının edebiyatta, sanatta estetik anlayışları gericidir. en gerici sanat anlayışları sol dergilerde parlatılmıştır. bu kavrayışsızlığı tartışıyoruz. e.şafakta gezi ruhu bulan "heryerde herşeyi" bulabilir. h.koçun edebiyatı, o.kemale benziyorsa jupiter ile elma aynı şeydir. a.altanın son oyunu iyi bir romansa ve hatta romansa bir geğirme sesi de senfonidir. bu örnekleri uydurmadım, hepsi değişik zamanlarda "ilerici" dergilerimizden alıntıdır. t.kara
19-05-2014 19:20 (13)
Ö.Hanım, kimseyle kişisel bir husumetimiz yok. kimseyle kişisel bir hesaplaşma içinde değiliz. Ama soldaki bu gericilik çok çok net, kör göze parmak. gericilik,ilericilik meselesini daha önce birçok yazıda detaylarıyla tartışmıştık. düzenli olarak takip etmeye çalışıyorum. sol çevrelerde parlatılan, pohpohlanan, pompalanan yazarların büyük bir kısmı burjuva sanatçıları. solda "sol" diye yüceltilen burjuva sanatıdır. ilerici diye söylenenlerin büyük kısmı da gericiliğin dik alası. bunları saptadığımızda kötü adam biz oluyoruz. oysa gerekçelerini tüm detaylarıyla da yazıyoruz. saygılar t.kara
19-05-2014 19:29 (14)
Bakınız ben eleştirilerimi ilgili yazı üzerinden yapıyorum eğer mevzuyu genelleştirirseniz eleştirinin odağını kaybederseniz.Orhan Kemal kitap ödülünün Hamdi Koç'a verilmesi bence de meseledir,tartışılmalıdır.Yazıdaki esas incelenen Erdoğan'ın ruh halini merkeze alarak solcuların ve muahalefetin ruh halini değerlendirmek değil midir? Ama yazının sonuna doğru birden bu ödül meselesi işin içine giriyor ve sosyalistler yine paparayı yiyor.Benim sitemim,bu şablon eleştirinin garnitür gibi yazının içine konulmasınadır.Özge E.
19-05-2014 19:31 (15)
Taylan hocam, bana bu kadar uzun açıklamalar iyi niyetli, ama belki biraz gereksiz geliyor. SANATTA BURJUVASINIZ DEMEK İŞE YARAMIYOR. Bunu 30 yıldır deniyoruz. NEREDE BURJUVA DEĞİLSİNİZ Kİ demek gerek artık. Yoksa demagoji yapıyorlar. Soma'da 500 kişi ölmüşken sizin derdiniz kitap diyorlar. Başka biri, olmayan cümleyi tırnak içi alıntı yapıyor, sonra onda mantıksızlık buluyor. Bunlar takım taraftarı. Sadece o günle ve gündelik yüzeysel siyasetle ilgililer. Oysa bu ülkede trafikte 8-10 b.kişi, iş kazalarında 700 kişi ölüyor her yıl. Sosyalist ideolojiyi umursamayanlar bunları nereden bilsin.
19-05-2014 19:45 (16)
Erdoğan'ın gücünü acaba övüyor muyum?/ gücü kabullenmek beni yenilmiş,boyun eğmiş gibi gösterir mi? vb. ilkel korkular olmadan cesurca Erdoğan'ı hem teknik hem de siyasi bir gözle çözümlemişsiniz.Teşekkürler. Sosyalist sol size biraz baksa,biraz önemsese sizi belki yine bir arpa boyu ama farklı yollar alabilir. Teşekkürler Kaan Bey. Dilek Yalçın
19-05-2014 20:03 (17)
son yorumu yazan isimsiz arkadaşa,tamamen spekülasyon yapıyorsun.Herkesi bir çuvala koyup sosyalist ideolojiyi umursamıyor deme haddi de ilginçmiş doğrusu.İş kazaları ile trafik kazalarını da aynı ideolojik temelle değerlendirmen sınıf siyasetiyle ne kadar ilişkili olduğunu gösteriyor.ÖE
19-05-2014 20:12 (18)
Özlem kardeşim. İsimsiz arkadaşa ne yazık ki katılıyorum. Trafik kazalarından yılda 8-10 bin kişi öldüğü doğrudur. Bu da tamamen ideolojik ve siyasi bir sorundur. Doğrudan sınıfsal sorundur. Ülke ekonomisi karayolu yapımı ve karayolu işletmeciliğine bağımlı. Otomotiv endüstrisi de bunlarla bağlı. Çok basit önlemlerle, örneğin 100 liraya takılacak özel takometrelerle ölü sayısı yarının altına iner. Yani yılda 5 bin canBunu defalarca yazdık,solun gündemine sokamadık.Sadece dar kafalılıktan değil, tüm yaşama soyut bir alemden baktıklarından.O yüzden de kitapla siyaset bağı kuramıyorlar.K Ars.
19-05-2014 20:21 (19)
yazıdaki gerçeklere ek (meslek icabı): RTE ne kanser ne de epilepsi (sara) hastası. bu balonlar ile mutlu oluyor ve dua ediyoruz: bundan daha büyük bir kendini kandırma olamaz. ÖE
19-05-2014 20:21 (20)
Devamla: Ayrıca Cumhuriyet vb. gibi sözde sol gazeteler otomotiv firmalarından reklam aldıklarından bunları gündemden düşürüyorlar. Bizim gibi yazarlara sosyalist basın bile çıkıntı muamelesi yaptığından orada da bilinç oluşturamıyoruz. İş kazasından normal bir zamanda bahsettiğimizde, trafik konusunu açtığımızda şimdi sırası mı deniyor. Humanist gözü yaşlı muamelesi görüyoruz. Bunlar yaşanan şeyler. İşte size siyaset, işte ideoloji. Br zamanlar felsefenin temel ilkeleri diye bir kitap vardı. Her şeyin bağını anlatırdı. Çok mu yaşlandık acaba, duygusal nostalji mi yapıyoruz. K. Ars.
19-05-2014 20:35 (21)
Özlem kardeşim, kusura bakmayın çenem düştü.. Bizim TTB ile anlaşamadığımız temel konu nedir? Biz diyoruz ki meslek hastalıkları, iş kazaları, koruyucu hekimlik TTB'nin en baş gündemi olmalı. Onlar ne diyor: HAYIIIR, bunu savunmak pasifistliktir, siyasetin öncelikleri var, siyaset yapma hakkımıza dokunmayın. Ne zaman Soma gibi büyük bir olay oluyor, o zaman o gündeme üşüşüyorlar. Özür dilerim ama, solda çok yaygın bu tutum AKBABA siyasetidir ve hiçbir samimiyeti yoktur. O yüzden ezeli başarısısız. Orhan Kemal'e duyarsız olanlar, elbette bunlara da küfür diyeceklerdir. K. Ars
19-05-2014 20:46 (22)
trafik kazalarını engelleme de daha kalıcı bir çözüm olabilir ki bu çözüm ulaşım hakkını da kapsadığı için belki de daha öncelliklidir sol için.Parasız ulaşım hakkı taleplerini/eylemlerini hatırlayalım.Özge E. (Ayrıca özge hocam:)
19-05-2014 20:47 (23)
Arkadaş yazının bütünselliğiyle sonda değinilen ödül mevzusunun ne alakası var, demiş, bir araba laf işitmiş. Buna verilecek cevabı merakla bekliyorum. Muhtemelen gelmeyecektir. Bu arada ben de defalarca siteden kalkan "Kemal" yazısı hakkında açıklama beklediğimi yazdım, cevap gelmedi. İşte İnsanBu bile böyleyken soldan ne bekliyoruz, insanbu okurunu adam yerine koymaz, hop diye yazıyı kaldırır, açıklama yapmaz, falan fıstık. AG
19-05-2014 21:02 (24)
bu arada RTE'nin kanser veya epilepsi hastası olmadığını söyleyen bendim; Özge E değil. adım Özgür Ekinci
19-05-2014 21:13 (25)
Trafik kazalarını..diye başlayan yorum karakter yetmediği için devamla yazdığım kısımdı öncesini o yorumun üstüne koyma imkanınız var mı?
19-05-2014 21:13 (26)
Falan fıstıkçı AG arkadaşım, ben de bu kadar uzun yorum yazılır mı diye kendimi haşlarken, o kadar yazdığım halde hala soruyorsunuz, Hamdi Koç'a verilen ödülün bununla ne ilgisi var. Eminim buraya Felsefenin temel İlkeleri kadar uzun yazı yazsam, hani cevap hani cevap diyeceksiniz. "Kemal" yazısı ile ilgili kısa açıklamayı yapalı çok oluyor. Bu da gözünüzden kaçmış. Dahası bir süre sonra gelecektir. Ama bu ne acele cidden. sitemizin ana prensibi YAVAŞ DÜZGÜNDÜR DÜZGÜNSE HIZLIDIR. Sabredin lütfen. Bende kendimi ifade kabiliyeti bu kadar. Bağışlayınız beni efendim. Saygılarımla. Kaan A.
19-05-2014 22:45 (27)
sitenin her yerine köşe bucak defalarca bakmışlığım var, hiç böyle bir açıklama göremedim. yapıp sildiniz mi, ne yaptınız? o değil de, bakın arkadaş yazmış gene, yorumum yayınlanmadı demiş.
19-05-2014 23:10 (28)
Özür dilerim AG. O cevap yorumunu ilgili yazının altına yaptım. Siteden kldırdığımız halde taslakta durduğu için linklerden ulaşıyorlardı ve yorum ypıyorlardı boş yazının altına. Ben de açıklamayı orada yaptım. Özür dileyerek "hatır sansürü" yaptığımızı itiraf ettim. Hatlar iyice karışmış durumda. Daha fazla açıklama yapılacaktır. Ama her yorumu yayımlamıyoruz, bunu ilk gün açıklamıştık, onu kabahatlerimize kanıt göstermeyin lütfen. Hamdi Koç'a ödül meselesine gelince. Sizin vesilenizle başka bir örnekle anlatayım. İş Cinayetleri Almanağı 2012 diye bir kitap var. Bu sitede tanıtımını yaptık+++
19-05-2014 23:11 (29)
SoL'da da tanıtımını yaptık. Fakat ilgi görmüyor bu tür kitaplar. Sosyalistlerimiz ya kitap okumuyor ya da popüler eserler okuyor. Böyle bir yayıncılık dünyasında "sol" değerlere büyük ilgi göremezsiniz o zaman. Hamdi Koç'a ilgi daha fazla. O zaman ne oluyor: işçiler, yoksulların sorunları, iş kazaları ancak büyük bir olay olunca aklına geliyor solcularımızın. Bu ideolojik teslim alınmışlığın normal sonucudur. Yoz yayıncılığa tepkisiz kuşakların sol tepkisi ancak büyük olaylarla tetiklenir, onu da vatandaş dikkate almaz. Bize yaşamın her alanında 365 gün sosyalistlik gerek. yeter sanırım. KA
20-05-2014 10:26 (30)
"Manyak değil, deli lazım..." diye yazmış Twitter'da biri:))
20-05-2014 11:44 (31)
İNSAN OLMAK NEDİR? Sevgili Kaan Arslanoğlu kendi duyarlılığını Aynı can suyunu tarihin köprüsü yaparken İktidarlar ve Temsilcilerine tanıklığı sorguluyor! Neden? İnsanlık belleği denilen karakutunun cevabı için Peki, onların kaç yüzyıllık gerçeğini biliyoruz? Ya da neden kötülüklerin aynasına bakarız? İşte, onun katkı sayfasına sanatın kalbiyle bakarsak O zaman hem zamanımızı çalan karanlıklara Hem de sanatın bahçesindeki gerçeğe haksızlık yapmamış oluruz! Erdoğan ;dünya zenginlerinin çaresiz kalmalarının en güzel ,en anlaşılır, kaybettiğimiz aydınlanmanın cinayet gerçeğidir! AKIN
20-05-2014 13:19 (32)
Türkiye'de kendisini solcu sanan birçok insan aslında SİYASİ liberal (ekonomik değil!). Solcu EŞİTLİK ister, oysa Türkiye'de solcular GERÇEKTEN eşitlik istemiyor, yalnızca ÖZGÜRLÜK istiyor. Mesela evde baba, okulda öğretmen, askerde başçavuş dövmesin istiyor. Sokakta sevgilisinin elini korkmadan tutmak istiyor. Haksızlık (EŞİTSİZLİK DEĞİL) olmasın diyor. Fırsat eşitliği (MUTLAK DEĞİL!) istiyor. Ben bu ülkede aslında (özünde) liberal olup, solcu diye yıllaca hapislerde yatan salaklara acıyorum AA
20-05-2014 20:50 (33)
Kaan hocam değindiğin bütün şeylere katılıyorum. Uzmanlığın gereği acaba bizim halkımız bu tarz tipleri ( özellikle hasta, psikopat vb diye nitelendirildiği zaman- ki ben sanki insanımız böyle kişilikleri daha çok seviyor diye düşünüyorum lider olarak) daha mı çok seviyor? Bununla ilgili görüşün nedir? Ali Han
21-05-2014 07:51 (34)
Doğru söylüyorsun Ali Han arkadaşım. Bir kez karizmanızı tutan bir büyük kitle bulduktan sonra normal olarak kusur sayılması gereken birçok şey de sizin karizmanıza karizma katıyor, beğeniliyor. Düşünün özellikle, faşist veya faşizan liderleri, normal zamanda normal kitle için kusur sayılması gereken birçok kötü özellikleri onların daha çok sevilmesine neden oldu. Mussolini'nin aşırı mimikleri mesela, Hitler'in o komik bıyığı, yürüyüşü vb.. K. A.
21-05-2014 12:13 (35)
Özge adlı okuyucumuzdan da ona Özlem dediğim için özür dilerim. :( K. A.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211376
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.