Çok kişisel bir Stanislaw Lem yazısı

Stanislaw Lem’in ilk okuduğum kitabı, bir arkadaşımın  “bu adam tam senin adamın” diyerek verdiği Gelecekbilim Kongresi idi. Bu adamın niye “benim adamım” olduğunu o sırada da daha sonra da sormadım. Ama gerçekten de “benim adamım” olduğu doğruydu. O kitaptan sonra S. Lem’in o sırada Türkçeye çevrilmiş bütün kitaplarını okudum.  Bu kitapları okuduğumda S. Lem hala yaşıyordu. O sırada internette Türkçe olarak şaşırtıcı derecede az kaynak vardı. Bir yerlerde yazdığına göre Lem yıllardır yazmayı bırakmış, Krakow şehrinin dışında elektriksiz bir kulübede yaşıyordu. O sıralarda Polonya’ya gidip Lem’i evinde ziyaret etmeyi ciddi ciddi aklımdan geçirmiştim.

Ama diyelim ki gittim, ona ne soracaktım? Ne konuşacaktım? Böylesine büyük bir zeka, beynimi bu kadar etkileyen bir kişi henüz ölmeden yakınında olmayı en azından onu canlı görmeyi çok isterdim. Bunlar o sırada sadece tasarı olarak kaldı, hiç gerçekleşemedi.  2006 yılının mart ayında, geleceğimin özel nedenlerle belirsiz olduğu bir zamanda haberini aldım: S. Lem ölmüştü. Zaten pek az yerde çıkan ölüm haberi bizim medyaya yakışır biçimde magazinsel, bir o kadar da sinir bozucuydu. Haberi yazmaya değer bulanlar ağız birliği etmişcesine “Solaris öksüz kaldı” başlığıyla vermişlerdi. S. Lem ölmeden önce onu görme fırsatını kaçırmıştım. Garip ve gaddarca ama ölmesine üzüldüğüm kadar onu görme planımın suya düşmesine de üzülmüştüm. Bu utanç verici düşünce, bir anlığına da olsa kafamda çakmıştı. S. Lem’in ölümünden sonra kendisini canlı görememiş olsam da mezarını ziyaret edebilirim diye düşünmeye başladım. En azından Lem’in beni kapıdan kovma olasılığı yoktu.

S.Lem’in şimdiye kadar Türkçe’de çıkan bütün kitaplarını en az bir sefer, bir kısmını birkaç kez okudum. Son 10 yıldır ne okuyor olursam olayım, okuduğum kitapların yanında S.Lem’in bir kitabı mutlaka bulunurdu. Şu anda da en son çıkan Siberya kitabından önce çıkmış olan Mükemmel Boşluk ve Hayali Büyüklük kitaplarının çeşitli bölümlerini tekrar tekrar okuyorum.

Stanislaw Lem? O da kim?

S.Lem’in mezarını ziyaret etmek için Krakow’a gittiğimde Krakow’da her tarafta S.Lem heykelleri, S. Lem ismini taşıyan cadde, sokak, bulvarlar göreceğimi zannediyordum.  Sokakta birisine S. Lem dediğimde hemen tanıyacak ve ondan söz edecekti! Kafamda aptallık derecesinde bir saflıkla bu düşünceler geçiyordu. Bunun böyle olmadığını kısa sürede öğrendim. Gerçi örneklem fazla büyük değildi, belki bize denk geldi ancak Krakow sokaklarında S.Lem’in adını bir tek bir taksi sürücüsü duymuştu. O da bir süre düşünüp bir kuyudan yukarı çeker gibi zorlukla çıkarabilmişti Lem tanıdıklığını; kafa sallayıp “o” harfini kalabalıklaştırarak “robooot” demişti. Sadece okuldan tanıdığını tahmin ediyorum. Önce bunu garipsedim ama sonra bunun bir ölçü olamayacağına karar verdim.  Orhan Kemal’i Adana’da kaç kişi tanır? Yusuf Atılgan’ı Manisa’da, Rıfat Ilgaz’ı Kastamonu sokaklarında kaç kişi tanır? Ancak kitapçıların adını hiç duymamış olmasına, ismini tek tek kodlamamı istemelerine şaşırmak hakkım olsa gerek. Krakow’un iki büyükçe kitapçısında S.Lem adını hiç duymamışlardı.  Tezgahtar ismini tekrarlattı, hecelettirdi, bilgisayarda baktı. Oldukça büyük mekanda geniş bir bilimkurgu bölümünde her türlü ejderha, canavar, vampir resimli kitaplar, gözlere sokulacak yerleri kapmışken S. Lem’in bir tek kitabı en altta köşede, bulunması neredeyse imkansız bir yerde duruyordu. Gördüğümde aklımdan “Lem’e en uygun yer” diye geçti. Hiç kimse köyünde peygamber olamıyor sanırım.

S. Lem’in mezarı

Lem’in mezarına google earth’den defalarca bakmıştım. İnternette mezarının resimlerini bulmuş, hangi mezarlıkta olduğunu ve mezarlıktaki yerini öğrenmiştim. Salwator mezarlığı çok büyük bir mezarlık da değildi zaten. Hava tamamen kapalıydı. S. Lem’in mezarı çevresindeki mezarlara göre genişçeydi. Yine çoğu mezar taşı siyah renkli iken Lem’inki etrafındakilerden farklı olarak tümü bordo-pembe bir mermerden yapılmıştı. Mezarının üzerine onlarca küçük taş bırakılmıştı. Bu kadar çok ziyaretçisi var mıydı merak ettim. Bu kapalı, yağmur bulutlarıyla kaplı, insanı karamsarlığa ve çökkünlüğe iten hava ile S. Lem’in dünyası ve edebiyat atmosferi arasında kolayca bir ilişki kurulabilirdi.  

S. Lem şimdi yaşasa ne yapardı diye düşündüğümde, mezarının üzerinde oturup bu iç bunaltıcı havayı izleyebilirdi diye aklımdan geçirdim. Muhtemelen gülümseyerek. Bunların hepsi elbette S. Lem’in yazdıklarından yola çıkarak benim uydurmalarımdı. Lem’in metinlerinin bir köşesine, ne kadar karamsar olursa olsun mutlaka okuyucunun yüzünde bir tebessüm bırakacak miktarda bir mizah sıkıştırılmıştır. S. Lem gördüğüm en karamsar yazarlardan biri dahi olsa bu karamsarlığa hep bir “Aias gülüşü” eşlik eder çünkü.

 

S.Lem kitaplarının çevirileri

S. Lem’in kitaplarının en büyük şanssızlığı bunların özgün dilinden çevrilmemiş olmasıdır. Aslında bu şanssızlık, S.Lem’in değil bizimdir.  Bu durum bazı metinlerinde o kadar göze çarpar ki “bu tatsız tuzsuz metni S.Lem mi yazmış?” sorusunu akla getirir. Türkiye’de Lehçe bilen kimse yok mudur? Elbette vardır. Ve hatta S. Lem’in kitaplarını özgün dilinden çeviren çevirmen de vardır. Ancak bilmediğim nedenlerden ötürü

“Lehçe özgün dilinden çeviren :….”

ibaresini henüz hiçbir S. Lem kitabında görmedim. Kütüphanemdeki İletişim yayınları’ndan çıkan S.Lem kitaplarından birisi Almanca’dan, sekizi İngilizce’den çevrilmiştir. Kalan üçü belirtilmemiş olsa da Lehçe’den çevrilmediği kesindir.

Bir kitabın çevirisinin çevirisi elbette her kitapta anlam kaybına yol açar ama S.Lem’de bu 10 kat daha fazladır. S.Lem’in dilini bilenler, kitabın bir yığın sözcük oyunları, yeni sözcük uydurma, anlam kaydırmalarından haberdar olan okurlar ne dediğimi daha iyi anlayacaklardır. Bazı kitaplarında neredeyse her sayfada birkaç uydurma sözcük görürüz. Felektron, vardiya- diazem: vardiyazem, kimya-demokrasi: kemokrasi… Bunlar, üzerinden iki defa çeviri geçmiş bir metinden bize kalanlardır. Kim bilir özgün dilindeki metinlerde neler neler vardır, bilmiyoruz. Bu yıkımı en aza indirmek için S.Lem’in Türkçe’ye özgün dilinden çevrilmesi şarttır.   Türkçe okuruna karşı bu son derece gecikmiş görev artık yerine getirilmelidir. Yıldız Güncesi, Solaris, İnsanın Bir Dakikası, Küvette Bulunan Günce, Hayali Büyüklük ve diğerleri… Bu ifadelerin abartı olduğunu düşünenler, bunlardan birini okurlarsa ne demek istediğimi anlayacaklardır.

                                                                                                                                 Taylan Kara

                                                                                              taylankara111@gmail.com

Not:  Bu yazı 22.08.2014 tarihli Aydınlık Kitap’ta yayınlanmıştır.

 

Facebook
yorumlar ... ( 13 )
23-08-2014
23-08-2014 10:17 (1)
Bilgi olarak söyleyeyim: Rıfat Ilgaz'ı Kastamonu'da değil ama, Cide'de çoğu kişi "tanır". Tanınması gereken yer de orası zaten... Ha tanırlar da ne olur, okunur mu, okusalar ondan ne alırlar o ayrı mesele...
23-08-2014 10:17 (2)
Bağışlayın, aklınıza gelmemiş olamaz ama yine de şu öneride bulunayım: İngilizceye orjinal dilinden çeviri elbet vardır, İngilizce okumayı deneyebilirsiniz.
23-08-2014 10:17 (3)
Bu yazarın adını ilk defa duyuyorum. bunun benim eksikliğim olduğunu kabul ediyorum. ama mezarını ziyaret edecek kadar sizi etkileyen ne yazmıştır vallahi merak ettim. en kısa sürede bir kitabını okumak istiyorum.
23-08-2014 19:26 (4)
Stanislaw Lem -maalesef- hekim kökenli bir bilimkurgu yazarıdır. İngilizce olduğu gibi almanca da okunabilir, zaten alman kafasına uygun karamsar atmosferli bir yazardır. Wkipedia'daki talihsiz "Ursula le Guin ile birlikte bilimkurgunun ciddiye alınmasını sağlamıştır" açıklaması tam olarak aslında hayal gücü bilim kurguyu almayan -gerçekçi- omnivour okuru lüzumsuzca bilimkurguyla meşgul etmiştir diye okunabilir .Belki- haddimi aşarak - sayın editörümüz de buradan girmiştir diye üfürebilirim. Solaris'in Tarkovski tarafından katledilmesi bunun sonucu olabilir. Bir çok eserinde işlediği insanın +
23-08-2014 19:26 (5)
Kendisine tamamen yabancı bir ortamda (solaris, astronotlar) ne yapacağı kurgusu dahicedir. Yine bu çerçevede bilim kurgunun getirdiği özgürlüğü neredeyse epik tiyatro deneyselliğiyle kullanmıştır. Le Guin ise en sıkıcı kitabı Mülksüzler'le solcuları tavlamış, yerdenizi üçlemesi ile yüzüklerin efendisini insanın gelişimini sorguladığı bir ortama bükmüş, diziyi beşlerken feminizmden herkesin biseksüel olmasını mücbir tutan bir handiyse sapkınlığa düşmüştür. İkisine de hastayımdır o ayrı, ama Uzak Yıldız'da Le Guin'le birlikte açıkça taklit ettiğim geçen yıl hakkın rahmetine kavuşan Iain Banks +
23-08-2014 19:27 (6)
Kitabın adını arakladığım Asimov, Heinlein ve Clarke daha baba ve pür bilimkurgu yazarlarıdır ve siyasetten, felsefeden hatta bilimden rövaşataya gereksinmezler. Neticede Lem'i tamamen kişisel olarak anan, benim gibi malumatfüruşluğa girmeyen yazıya şapka çıkarır, diğer kişisel ve öznel yazıların rafta kalmamasını dilerim. Oradaki tıkanıklık örnekte görüldüğü gibi korsan bildirilere yol açıyor. Mahsus selam. YÜ
24-08-2014 19:11 (7)
Kendince ayrıcalıklı aklın ikilemi,az kişi tarafından bilinen bir sanatçıyı bilmekle böbürlenirken,halkın onun bu incelikli zevkini paylaşmamasından yakınmasıdır.İncelikli zevk sahibi olmasıyla ve yüce gönüllülüğüyle takdir toplamak ister insan."Güzel şaraptan,iyi yemekten anlamıyor,zevksiz bu insanlar"demekten pek farklı değildir.Beethoven'ın az bilinen eserlerini daha yüce saymak gibi.Sanki kendi bulmuş,bilinmezlik çukurundan kurtarmıştır.Gerçekte halk umursanmaz;yaşamayı bilen,akıllı veya zevk sahibi kişi kendini yüceltmektedir.Bu gerçeği saptamanınsa bir önemi yok aslında,insan budur.-SB
24-08-2014 22:11 (8)
Bu siteyi aylardır takip ederim. SB nin yorumu kadar aptalca bir yorum okumadım şimdiye kadar. Laf olsun torba dolsun işte.
24-08-2014 22:11 (9)
Stanislaw Lem mi az biliniyormuş! Siz dünyayı bir tek türkiyeden ibaret mi zannediyorsunuz. Kitapları 20 milyonun üzerinde satılmış olan, bir kısmı polonya tvsine dizi bile çekilen yazar mı az biliniyor? bir kitabı daha geçen yıl ari folman tarafından film yapıldı. Kısacası TR de bilinmiyor olabilir ama dünyada oldukça tanınmış bir yazardır Stanislaw Lem. Yazının yazarını kibirlilikle suçlayan SBnin yorumunun kendisi kibir saçıyor. Nasıl da sobeledim adamı diyor. Bu ne külyutmazlık böyle! İyi bir trollük örneği olmuş. Aferin ona. Yazar nasıl da mahçup olmuştur bu yorumu okuyunca!! VB
06-09-2014 22:16 (10)
Bilimkurgu pek okuyamam ama bu yazı üzerine Lem'in bir kitabını buldum, okuyorum şimdi. Şimdilik fena gitmiyor.
29-09-2014 13:59 (11)
Lem'i çoğu kişi gibi SOLARİS ile tanıdım, sonrasında ise bilim-kurgu raflarında rastladığım az sayıda romanlarından Soruşturma ve Yenilmez'i okuyarak onun eşsiz tarzının ve yaratıcılığının büyüsüne kapıldım. tanımlamak gerçekten zor, kesinlikle insanı sürükleyen, kendine çeken, gizemli ve çok düşündürücü bir üsluba sahip, gayet kendine özgü bir yazardı. büyük ustayı anımsatan ve haklı bir saygı gösterisi niteliği taşıyan yazınızdan ötürü sizi tebrik ediyorum. Verdiğiniz ilham ile birlikte, ihmal etmiş olduğum öteki Lem eserlerini de okumaya yöneleceğim.
23-07-2015 22:50 (12)
stanislaw lem'in ülkesinde bu kadar az tanınmasına inanamadım doğrusu.ben bizim yazarlarımızın da kendi ülke ve şehirlerinde bu kadar az tanındığı iddiasına da katılmıyorum.hemşehrilerimiz yazarlarımızın kitaplarını okurlar okumazlar ayrı konu elbette.ama ismen tanırlar.ayrıca lem'in vatansever ve kültürlü polonya milleti tarafından bu kadar az tanınmasını oldukça manasız buldum.bilimkurgu ile ile ilgilenen herkes Lem'i tanır.olayda bir gariplik var. B.K.
12-02-2016 16:13 (13)
Sevgili Taylan Kara, Bu muhteşem yazıyı okuduktan sonra Stanislav LEM'i okumamak mümkün mü? Önerdiğin sıra ile (Yıldız güncesi, Gelecekbilim kongresi, Solaris, Küvette bulunan günce, Hayali büyüklük...) okuyacağım... Açtığın yeni ufuklar için teşekkürler... Resul BUĞDAYCI-Mersin
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211503
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.