Genetik mi çevre mi?

Klişe bir muhabettir: Bir insanın yapısını belirlemede “genetik mi daha önce gelir, çevre koşulları mı? Onlarca yıldır süregiden bir tartışmadır bu.

 “Bir canlının doğasını belirlemede çevre mi yoksa genetik mi daha çok belirleyicidir” sorusu bugün için arkaik bir sorudur. Cevabı ise atom kavramı bilinmiyorken ya da modern fizik öncesi antik Yunan bilgelerinin “madde neyden oluşur” sorusuna verdikleri “ateş, su hava, toprak” cevaplarıyla aynı düzeydedir. Genetik mi çevre mi sorusu ikibinli yıllarda anlamsız bir sorudur. Sorunun anlamsızlığı bir yana cevap olarak Mendel öncesi “filozof”ların akıl yürütmelerini getiremezsiniz. Peki neden? Temel kavramlarını Darwin’in ortaya koyduğu bugünkü anlamda evrim teorisi, çok çok kabaca özetlenecek olursa iki temel mekanizmaya dayanır:

1)         Tür içi genetik çeşitlilik

2)         Doğal seçilim

1) Bir canlı türü istediği kadar genetik olarak ortak olsun, küçük bile olsa bireyden bireye değişen kalıtım malzemesine sahiptir. Bu çeşitlilik rastgeledir (gelişigüzel değil rastgele; anlamları farklıdır) bir amaç gözetmez. İşte bu çeşitliliğin ana motoru genetik mutasyonlardır.

2) Bu genetik çeşitlilik ve gen havuzu içinde, çevre koşullarına en uygun olanı ve bireyi o çevrede yaşatmayı başaran ya da yaşaması için avantajlı hale getiren en uygun genler ÇEVRE TARAFINDAN SEÇİLİRLER (Doğal seçilimin kavranması, göründüğünden çok daha zordur).

Mutasyonlar olmasaydı…. Doğal seçilimin destekleyip öne çıkaracağı ya da eleyeceği bir çeşitlilik olmazdı. Canlılık var olamazdı.

Doğal seçilim (bu yazı için çevre koşulları anlamında kullanalım) olmasaydı, genetik farklılıkların çevreye uyum sağlama anlamında başarısını ölçecek bir mekanizma olamazdı. Sonuç: Canlılık diye bir şey olamazdı.

Genetik mi çevre mi tartışmasının kökeni çok daha eskiye dayansa da ampirik gözlemler hariç, bilimsel bir terim anlamında “çevre”nin ne anlama geldiğinin kavranması 19. yüzyılın sonudur, genetik ise aynı döneme denk gelse de Darwin`den farklı bir kulvarda, Mendel’den başlamıştır.

Kısacası şu: “genetik mi önemlidir çevre mi” sorusu bir bebeğin oluşmasında anne mi daha önemlidir baba mı sorusu gibidir.

Kültürel ve sosyal davranışların bire bir genlerle açıklanamaz. Yani “saç rengi geni, barsak kanseri geni ya da genleri”  vardır ama “cesaret geni” “tanrıya inanma geni”ya da “devrimcilik geni” diye bir şey yoktur. Genetik malzeme, eğilimler sunar sadece. Uygun çevre koşullarıyla bir araya gelen genetik malzeme davranış örüntüsünü belirler.

Sosyal davranışlar asla bir genle belirlenemeyeceği için bir genetik mutasyonla pısırık birisi cesur, muhafazakar bir tekel işçisi ani bir mutasyonla komünist olmaz!

Ancak… İnsan davranışları “genetik malzemenin çevre koşulları ile birleşimi” sonucu ise genetiğin etkisini yok sayamayız. Bazı insanlar genetik olarak içe dönük, pasif diğerleri atak, risk almaya eğilimli olabilir. Davranışların çok faktörlü de olsa, bire bir deterministik olmasa da (yukarıda andığım çevresel faktörler nedeniyle) genetik bir temeli olduğu temelsiz bir yaklaşım değildir.

Michael Shermer “İyilik ve kötülüğün bilimi (varlık yayınları)” kitabında ahlakın evrimsel kökenlerini araştırır; fedakarlık, paylaşma, özveri gibi davranışları evrimsel perspektiften açıklar. Yine Serol Teber aynı konuyu Marksist bir pencereden işlemektedir, başta “Davranışlarımızın kökeni” kitabı olmak üzere çeşitli yazılarında.

Sınıflı toplumlarda çevresel faktörler egemen sınıflar lehinedir, alt sınıfların bireyleri okula gidemezken, üst sınıflar paralı üniversitelere gidebilir. Çevresel faktörler yapay bir şekilde egemenler lehine düzenlenmiştir. Komünizmin en temel sloganını hatırlayalım: …herkesten yeteneğine göre… İşte o yeteneğin oluşmasındaki çevresel faktörün herkes için eşitlenmesidir sosyalizmin derdi. Herkese fırsat eşitliği, okuma hakkı, barınma hakkı, beslenme hakkı. Sınıflı toplumlardaki fırsat eşitsizliğini herkes için eşitlemek, ulaşılabilir yapmak… Bunun anlamı nedir?

Yani herkese yeterli beslenme, barınma, okuma, yeteneklerini geliştirme fırsatı verildiğinde her birey eşit olması AYNI OLACAĞI ANLAMINA GELMEZ. Çevre koşulları eşitlendiğinde insanlararası farklılığı belirleyecek olan şey genetik malzemeleri olacaktır.

Edward Wilson şunları der:

-Genler ille de belli bir davranışı değil, belli davranışları geliştirme kapasitesini, bu davranışları belli çevrelerde geliştirme eğilimini içinde taşır.

-Kalıtsal olan olanaklar ve olasılıklar örüntüsüdür.

-Genetik eğilimler aşılabilir, tutkular tersine çevrilebilir ya da yeniden yönlendirilebilir ve ahlak değiştirilebilir.

-Biyolojik evrim ile kültürel evrim etkileşimi yeterince keşfedilmemiştir.

Edward Wilson ismi “sosyobiyoloji” ile birlikte anılır. Sosyobiyolojiyi bir başka yazıda ele alalım.

Alper Kılıç

Facebook
henüz yorum yapılmamış
27-05-2013
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211135
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.