Ertuğrul Kürkçü, İslam ve sol

Abdullah Öcalan, Sünni-etnik mesajına ülke solundan gelen tepkiyi hafifletmek için Denizlere, Mahirlere selam göndermişti. "Kesme"diği görülmüş ki, Ertuğrul Kürkçü ülke solunun İslamla ilişkisine teorik zemin bulma işini üstlenmiş ve Türkiye solunu pozitivizmle suçlamış. "Biz onları dininden etmeye kalkmazsak pekala aramızda emek eksenli ortaklık olabilir (..) Ben doğrusu Müslüman emekçiyi, laik faşiste tercih ederim" demiş. Demirtaş'ın Reyhanlı patlamalarından sonra hükümetin yanında olacaklarını açıklamasıyla ne güzel örtüşüyor doğrusu.

 

Konya'da patron ve emekçi ilişkileri üzerine yapılan bir araştırmada bu patron ve emekçilerin "sendika"dan tutun da sınıfsal mücadeledeki örgütlülüğe kadar tutumları incelenmişti. AKP'nin bütün topluma dayattığı bir ilişki biçimi (sadaka ve zenginin yoksul ve ezilen için garantör olduğu ilişki) bu patron ve emekçiler arasındaki ilişkilerde de gözlemlenmişti. İşçiler sendika ve sınıf örgütlülüklerine mesafeliydi. Müslüman patronun "dinlerine bakmadan" onları kapı dışarı edeceğinden korkuyorlardı. Kürkçü'nün, "emek eksenli ortaklık" kuracağını söylediği Müslümanların sınıf ilişkilerine ve bu ilişkilerin doğrudan mücadele aracı olan "örgütlülük"lerine nasıl baktığı konusunda bir saptaması var mı? Örneğin "pozitivist" diye niteliği solun, insan özgürlükleri, eşitlik, homofobi, kültürel haklar gibi başlıklarda yürüttüğü mücadelede bu Müslümanlarla nasıl ortaklık kurabileceğini düşünüyor? Yani şunu mu diyecek? Şu patron işçi ilişkilerinde beraber olalım, ama öteki sınıfsal "hak" mücadelesi başlıklarında ayrı duralım. Emek eksenli ortaklığı Sünni Müslümanla kurmaya çalışıyorsun da Alevi Müslümanla niye kurmaya çalışmıyorsun diye sormazlar mı adama. Yoksa "laik Alevi" bir faşist mi?  

 

Ayrıca kendisi şöyle böyle elli yıldır pozitivist solun bir parçasıdır. Barış süreci diye adlandırılan süreç, Türkiye burjuvazisinin bölge petrolleri üzerindeki amaçlarının gerçekleştirmesinin, emperyalistlerin bölgeyi ezilen ve sömürülen halklar için bir cehenneme çevirecek, çokuluslu şirketlerin çevre zenginliklerini (su dahil. Bkz. Zübeyir Aydar söyleşisi... ) ticari metaya dönüştürecekleri bir düzenin kurulmasının sürecidir. O sürece gösteremediği “direnci”n getirdiği aciz ile bunları söyleme gereksinimi duymuştur. Bu direnci olsaydı, “doğal ve kültürel zenginlikler birer ticari araç değil, halkların özgürlüklerinin bir parçasıdır ve metaya çevrilemez, eşit olarak paylaşılmalıdır” demesi gerekirdi, ki o zaman “pozitivist solcu” olacaktı.

 

Kürkçü'nün kullandığı dil, bir yerde farklı öbür yerde ayrı postmodern kimlikçi bir dildir ve bu ülkenin solu bu dili kekeme hale getireli çok olmuştur. Bulunduğunuz zemini devrimcileştirmek yerine, devrimciliğinizi bulunduğunuz zemine göre belirlemeye ve teori yapmaya başladığınızda “pozitivist” olursunuz. Solculuğun ve sosyalistliğin şartları bellidir tıpkı İslamiyet’in şartları gibi. Sol ve sosyalizmin şartlarıyla bir sorununuz varsa onu “başka bir şey haline” getirmeden tartışmalıyız. Yoksa yaptığınız şey “solcu”luk olmuyor.

Nihat Ateş

 

 

Facebook
henüz yorum yapılmamış
22-05-2013
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211077
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.