Evden kaçılmaz
İnsan ihtiyacını aramak için dünyayı dolaşır ve bulmak için eve döner.
George Moore
Enver Topaloğlu'nun kısa bir zaman önce yayımlanan şiir kitabı Aşk Kayıtları. (Yitik Ülke Yayınları, Kasım 2013) Kitaba adını veren şiirinde:
fırtınanın dönmek için aradığı kuytu değil
aşkın mümkün
evin gerçek olduğu tek yer
isyandır (s. 12)
Bizi bir “gerçeğe” daha doğrusu bizi -insanı- “kültürel” bir varlık haline getiren “ev”e, şiirinde de dediği gibi “isyan”a çağırıyor. Peki “ev” bizi nasıl kültürel bir varlık kıldı. İnsanın toplumsallaşması aynı zamanda onun mekânsal düzenleme ile zamana anlam katmasıyla örtüşen bir zaman-mekân-uzam boyutunu insana yeni bir “gerçeklik” katmış o bu “üçlü”yle birlikte bir “kültür” kazanmıştı. Kabul etmek gerekir ki bu üçlünün bir araya gelmesi insanın ilk isyanı ile mümkün olabilmişti.
Enver Topaloğlu'nun Aşk Kayıtları'ndaki bütün şiirleri “ev”i mümkün kılan ve evi bir metafor haline getiren dizeyle sonlanıyordu: “beni eve götür sevgilim.” Aslında Topaloğlu, “evi” kültürel ve bununla ilintili olarak isyanla bir imge haline getirirken aynı zamanda “ev” yarına dair bir umut olarak, “kovulduğumuz cennetin, ilk evimizin” bir metaforu da olarak okumak mümkündü. Dışarısı, -gurbeti- insanı öğüten dişlilerse, yoksulluksa, sömürüyse, eşitsizlikse, kahrolası giyotinse (s. 31) “ev” şairin sevgiliyse birlikte kuracağı, bütün bunların biteceği bir sıladır, yarındır.
Ev ve yolculuk
önümü kesen gurbet
koluma giren bulut
birin bittiği yerde başlayan
hepsi olmanın ikilemi
eteğimdeki yolculuk (s.41)
Onun bu yolculuğu insanın kovulduğu ilk eve, “bilginin” evine yolculuktur. İnsan cennetten, ilk evinden “bilgi” yüzünden kovulmuştur. Aslında insan anne sıcaklığındaki evini terk ederek gelir dünyaya ve şairin umutla, hasretle, insanın güzel geleceğine doğru yaptığı yolculuğu sürdürdüğü dünyayı terk ederek de başka bir evi yitirir. (Birgül Oğuz, agy, s. 13) Bildiğimiz anlamda bizi bir “kültürel” varlık kılan ev ile şairin sevgiliyse inşa ettiği, sevgilisinin birlikte inşa edelim demesini beklediği gelecek arasındaki diyalektikte yatıyor Aşk Kayıtları'nın sorunsalı. Gerçekle örülen ev ile umutlu yolculuğun bir amacına dönüşen ev arasında kalmış tedirgin, kovulmuş, lanetlenmiş “bilgi”nin sahibi insanın sorunsalı. “Ev; bedenin, yaşamın içinde yaşanılan toplum ya da cemaatin, dünyanın evrenin (listeyi daha uzatabiliriz) metaforudur. (...) Doğum da ölüm de kaçınılmazdır ve her ikisi de travmatiktir; çaresizlik, bilmezlik ve matemle damgalanmıştır. Evleri yitirebileceği bilgisi; insan varoluşunun en derin bilgilerinden biridir; eve tutunmadaki anlam da anlamsızlık da bu bilgiden kaynaklanır. (Birgül Oğuz, Evlerin Yokluğu, -birer ihbarcı olarak sanat ve intihar-, Parşömen Dergisi, Sayı: 4, Yaz: 2007, s. 12)
Evet “beni eve götür sevgilim” insanın kültürel bir varlık olarak bugünkü evinden, kendisini “gerçekleştireceği” gelecekteki eve yolculuk yapması gerektiği “bilgi”siyle yapılan bir çağrı. Ev ve yolculuk... “Mimar konutu yapar, evi yapan ise ailedir' diyen Talat Parman; ev, konut ve yuva sözcükleri arasındaki ilişkiye şöyle değinir. 'Ev Uygurca 'eb'den gelir, yuva ise Çince 'ovva'dan gelir. Göçebelik kültürünün ürünü olarak konmak kökünden gelen konak ve ondan türeyen konut, yerleşik toplumsal yapıya geçildiğinde kısa süreli kalınan yer anlamını yitirerek sürekli oturulan ev anlamında kullanılmaya başlanmıştır.' (...) İnsan doğal yanıyla evcil değilken, kültürel yanıyla evin içindedir.” (Yankı Enki, Evin Altını Üstüne Getirmek, agy, s. 4-5) “Beni eve götür sevgilim” taşıdığı gelecek kipiyle de bir yolculuk çağrısı değil midir? Bugünkü evimiz -dünya- bizi boğmaktadır. Öyleyse onun değiştirmek için bu yolculuğa beraber çıkmalıyız. Bu göçerlik durumu başka bir “bilgi”ye, “gerçeğe” ulaşmak için çağrıdır, hem kültüreldir hem de verili olan kültürü yıkma çağrısı içerdiği için de devrimseldir.
“yurdun yok dediler
gitmediğim yön kalmadı
(...)
ev
kollarımdaki yeryüzü
yolların nedeni
beni eve götür sevgilim. (s. 25)
Ev ve dil
Bu kültürel ev ile gelecek için aranılan ve uğruna yolculuk çağrısı yapılan ev şairinse bu evin dille kurulacağı varsayılabilirdi.
niçin kaygılanıyorum
gün gelip yazdıklarım
celladım olarak mı çıkar karşıma
hafızası sözcükler hayatın
dil yurdundan başka diyar gezdin mi (s. 57)
Dil, ev kadar kendimizi gerçekleştirdiğimiz bir evrendir. Ev içinde konuşulan dille tamamlanacaktır. Ama “büyük anlatıların dünyaya küçük düşen kahramanları” (s. 61) bu dili iğdiş etmişlerdir. “Büyük anlatılar” çağının “dil”i bir evren olarak değil salt “metin” olarak gören yalınkat “insan” bilgisini yanında götürmeyecektir şair. Bu sezgisi onun “dilsel evi”ni gerçek bir yurt edinmesinin de olanağını sağlayacaktır. Bu dizeler şairin insanın kendini sürekli devrimlerle var ettiğini düşündüğünü bize sezdirir. İnsan beyni ve aklı da bir “ev”dir. O evde bütün bir insanlık tarihi nefes alıp verebilir, vermeyebilir de... Bu onun evinde dille kuracağı ilişkiye bağlıdır. Bu eylemi de hafızasıyla yapacaktır. Yoksa
“bir ağaç gördüm
uçsuz bucaksız bir bozkırda
bir mezarı gölgeliyordu.” (s. 59) dizesinde betimlediği gibi evimiz “mezarımız” olabilir.
Enver Topaloğlu'nun Aşk Kayıtları, geleceğimizi ancak umutla yeni “ev”imizde ve “aşk”la kurabileceğimizi kayıt ediyor; tarihi bir ev olarak görenler için.
Nihat Ateş
nihat.ates@gmail.com