Demokrasi artık bir metafiziktir

                        Kökeni demos, yani halk olan demokrasi terimi, eski Yunan’da sadece vatandaşlık hakkına sahip olan kimselere oy verme hakkı tanıyan bir yönetim biçimi olarak sahneye çıkmıştır. O dönemde kölelerin ve kadınların oy verme hakları bulunmuyordu. Bu nedenle kent devletlerinde vatandaşlık hakkına, dolayısıyla da oy verme hakkına sahip olan ufak bir zümrenin isteği doğrultusunda verilen kararlar, geniş kitlelere acı çektiren demokratik yönetimlerin ortaya çıkışına neden olmuştu. Sonradan tiranların, vatandaşlık haklarının ufak bir zümrenin elinde toplanmasına karşı çıkarak vatandaşlık tanımını değiştirmeleri ile birlikte daha geniş kitlelerin yönetime katılması sağlanabilmiştir. Bugün olumsuz anlamda kullandığımız “Tiran” sözcüğü, demokrasi kavramını olması gereken yere oturtan, halkın katılımı ile birlikte, toplumda halkın yararına değişimi olanaklı duruma getiren bir gücü betimlemektedir.

Demokrasiyi ufak bir zümrenin çıkarlarını koruyan bir yöntem olmaktan çıkartarak halkın yönetime katılımını sağlayacak değişimlerin habercisi durumuna getiren şey, halkı ezen gücü ezecek başka güçlerin sahneye çıkışı olmuştur. Bu değişim, doğuştan gelen bireysel kimliklerin terk edilerek, halkın yeni kimliklerle kendisini tanımlamasını gerektiren bir değişimdir. Tiranlar, doğuştan gelen ve bireye vatandaşlık hakkı kazandıran soyluluk gibi kimliklerin terk edilmesini, doğuştan halkın köleliğe mahkûm olması gibi etnik (etnos) aidiyetlerin aşılabilmesine yardımcı olmuşlardır. Toplum, her bireyin haklarının korunması hedefine yönelik olarak eski ve değişmez olan etnik, dinsel kimlikleri aşarak yeni aidiyetler oluşturmaya yönelik olan, yeni toplumun sözleşmesini, demokrasi yoluyla oluşturmuştur. Bugün için geldiğimiz nokta ise bunun tam tersidir ve dinsel ile etnik aidiyetlere geri dönmenin gerçek demokrasi olduğu, halka yutturulmaya çalışılmaktadır.

            Değişim, olumsuz olanın olumluya dönüştürülmesi, kötünün iyiye, çirkinin güzele dönüştürülmesi arzusunu ifade etmesi açısından her zaman insanların peşinde olduğu bir kavramdır. Bu nedenle değişim sloganları, siyasi alanda her zaman prim yapan sloganlar olmuşlardır. Metafizik ise, değişime uğramadan kalan, değişen şeylerin ötesinde değişmeden kalan bir töz, öz, cevher arayışına verilen isimdir. Metafizik, en az değişim kadar insanları cezbeder çünkü insanlar tözü genellikle, bir şeyin en mükemmel hali olarak kurgularlar. Yani ‘ben yaşayıp, kaçınılmaz olarak değişmişsem, bu sorunlu dünyada yaşadığım kaçınılmaz sorunların nedeni, mükemmel olarak bulunan tözümü, ideal özümü yitirmiş olmamdır’ diye düşünme eğilimi içindeyizdir. Bu eğilim bizi mükemmel ve değişmez olanı, yaşamın tüm sorunlarına karşı bizi koruyacağına inandığımız özümüzü aramaya iter. Metafizik, hiçbir sorun ve eksiklik yaşamayacağımız bir dünya kurgusu dâhilinde mükemmel olduğunu varsaydığımız özümüze dönme umudu yarattığı için değişime karşı olan insanları kendisine çeken bir güçtür.

            Bu Cumhurbaşkanlığı seçimleri, metafiziğin oldukça ağır bastığı bir seçim süreci olarak dikkati çekmektedir. Adayların her birisi, halka, farklı bir mükemmel öze dönüş mesajı vermektedir. Sayın Erdoğan’ın mükemmel özü, mükemmel Osmanlı imgesi altında biçimlenmektedir. Ekmeleddin bey ise işe biraz daha “Altaylardan Gelen Yiğit” sosu katarak, mükemmel Türk-İslam Sentezi özünü sofraya koymuştur. Demirtaş ise, etnisite özüne dönüş önerisi ile sahnedeki yerini almıştır. Demirtaş, etnik özden sapmayı, demokrasiden sapma olarak ortaya koymaktadır. Bu üç yaklaşımın hepsi de değişime karşı, geçmişte kalmış, varlığı tartışılır, değişmez mükemmel bir özü öne çıkartan yaklaşımlardır. Demokrasinin amacı değişim olacak ise, bu değişim karşısında geçmişe ait hiçbir kimliğin kendisini koruyarak varlığını sürdürememesi gerekir. Demokrasi bize dil, giyim tarzları, yaşam tarzları, geleceğe bakış açıları açısından dedelerimizinkinden çok farklı bir yaşam sunmalıdır ki biz birbirimizi dışlamayıp birbirimizin hakkını koruyan bir toplum haline gelebilelim. Etnik ve dinsel kimlikleri geride bırakarak eşitlikçi bir toplumun sözleşmesini ortaya koyan Cumhuriyeti diktatörlük olarak niteleme yanlışı, her üç adayın da dilinden düşmemektedir. Demokrasiyi yerelden yönetimin öne çıkartılması olarak ortaya koyan her üç aday da, değişimin karşısına değişmeyen bir öz koyarak, hiç değişmeyecek metafizik bir yanılsamayı sandıkta tercih nedeni haline getirmişlerdir. Gelecek, her zaman mükemmel haliyle anımsadığımız geçmişin yanıltıcı etkisinden kurtularak değişime açık olan toplumların olacaktır.

 

                                                                                                                      MUTLUHAN İZMİR

Facebook
yorumlar ... ( 18 )
29-07-2014
29-07-2014 17:26 (1)
"Gelecek, her zaman mükemmel haliyle anımsadığımız geçmişin yanıltıcı etkisinden kurtularak değişime açık olan toplumların olacaktır." Çok güzel... teşekkürler... MM
30-07-2014 21:47 (2)
"Demirtaş ise, etnisite özüne dönüş önerisi ile sahnedeki yerini almıştır", "Etnik ve dinsel kimlikleri geride bırakarak eşitlikçi bir toplumun sözleşmesini ortaya koyan Cumhuriyeti diktatörlük olarak niteleme yanlışı, her üç adayın da dilinden düşmemektedir." Bu çıkarımlara nasıl ulşatığınızı anlamak mümkün değil. Temellendirilemeyen önermeler boşlukta kalırlar ve sizinkiler de öyle olmuş...
31-07-2014 06:57 (3)
Demirtaş'ın başkanlığını yapmış olduğu partinin programını dikkatle okursanız uydurmadığımı göreceksiniz. Ayrıca etnik temelli özerklik talebini dile getiren binlerce demecini yüce Google size sunabilir.
31-07-2014 11:44 (4)
Demirtaş konusunda çok farklı düşünmüyorum Mutluhan bey, ancak "etnik ve dinsel kimlikleri geride bırakarak eşitlikçi bir toplumun sözleşmesini ortaya koyan cumhuriyet" hangi cumhuriyettir, geçmişte var mıydı, yoksa bir idealden mi söz ediyorsunuz?
31-07-2014 13:22 (5)
PKK ve çizgisindeki örgütler hakkında konuşmak her zaman risk taşır çünkü ortada tek bir ideoloji ve politika yerine belki tarihte görülmedik genişlikte bir koalisyon var. Örneğin Altan Tan'ın bir konuşmasından PKK'nın şeriatçi bir parti olduğunu iddia edebileceğiniz gibi, Ertuğrul Kürkçü'ye bakıp Marksist de diyebilirsiniz. Bu anlamda Demirtaş'ın binlerce demeci, partinin programı vs. bu partiyi ne kadar yansıtır çok tartışmalı. En doğrusu PKK çizgisindeki PYD'nin Suriye'de veya PKK'nın egemen olduğu Irak bölgesindeki UYGULAMALARA bakmak herhalde. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. AA
31-07-2014 16:24 (6)
Nedense, çoğu kişi bu önümüze zorla konulan sandığa endeksli yorum üretiyor. Şimdi sormak gerekir, demokrasi günümüze kadar tıkır tıkır işliyordu da yeni mi bozuldu? Ülkenin durumu herkesin malumu... Her 13 yıldaki ihtilal benzeri şeyler de cabası. Şimdi demokrasiyi tarihsel süreci içinde incelerken bu günün değerleri ile kazanç sayıyoruz. Ancak değişen ne? Yine belli bir oligarkların elinde değil mi? Demokrasi tarihte bir aşamaydı ama, günümüzde de bu kazanımları kazanım mı sayacağız? Halk demokrasinin neresinde var? Bence bir obje gibi neresinden bakarsak o yönünü görüyoruz.
31-07-2014 17:19 (7)
Uyarmak için biraz geç kalmadınız mı arkadaşım :) Sandık dışında ne öneriyorsunuz? Her bir buçuk iki yılda bir önümüze gelen bir şey bu. Önümüze gelince de sandık hakkında fikir yürütüyoruz. Bu berbat iktidarlardan kurtulmak, iyi bir düzen kurmak için tek yolun veya en sağlam yolun bu olduğunu birçok kişi düşünmüyor. Ama başka seçenekler neler, ne yapmamız gerek? Neyi doğru yapsak ona gerek kalmayacak? Veya neyi doğru yapıyoruz? Veya boykot birçok solcunun aklına niye şimdi geldi?
31-07-2014 21:13 (8)
Bayık'ın söylemi de demokrasiyi etnik ve dinsel özgürlük olarak tanımlıyor: -Şimdi Türkiye’de HDP şahsında demokratik ve özgürlükçü bir muhalefet seçeneği ortaya çıkmıştır. Selahattin Demirtaş’ın ortaya koyduğu program ve ilkeler bunu göstermektedir. Aydınlar, yazarlar, sanatçılar, emekçiler, Aleviler, farklı etnik ve inanç topluluklarının HDP adayını desteklemesi bunu göstermektedir".
01-08-2014 06:49 (9)
Nedense çoğu kişi diye başlayan yorum benim. Her kişi düşüncesinde hür. Ancak görüyorum ki, herkes bulunduğu yerden, pencereden bakıyor. Bu görünüşe göre doğru gibi gelebilir. Ancak doğru tek. Kimin ne amaç taşıdığından çok, tek doğruyu bulmamız gerekiyor. Bakıyoruz, bazı doğruların(!) arkasında, abd var, emperyalizm var. Şimdi kimin kime oy vereceği değil, ülkemizin nereye götürüldüğü önemli. Sonuca yaklaşılıyor. Hedef iyice belirlendi. Peki bunları göremeden konuşmanın yararı var mı? Bu ülkede demokrasinin gelişimi yeni kısıtlanır değil. Seçime yaklaşınca mı aklımıza gelmeli? M. B
04-08-2014 12:24 (10)
Uyarmak için yıllardır onlarca insan yazıyor, konuşuyor. Demokrasinin nasıl bir kandırmaca olduğu ile ilgili çok yazı yazıldı ama bunlar sadece seçim öncesi dönemlerde insanların dikkatini çekebiliyor. Yani geç kalan yazarlar değil okuyucular. Önerimi soranlara Turabi Yerli'nin radikal demokrasi mi radikal cumhuriyet mi yazısını okumalarını öneririm. Mi
04-08-2014 13:43 (11)
Çok insan yazıyor, konuşuyor, fakat düzeni yıkmayı hedefleyen, seçimlere endeksli olmayan bir örgüt göremiyoruz. Yasadışı örgütler dahil. Neredeyse hepsi günü kurtarma ve küçük siyasi rant derdinde. O zaman da sayın Mİ, tek tek kişilerin yazıp çizmesinin fazla önemi kalmıyor, onlar o kargaşada görülmüyorlar bile. İnsanlar alternatif göremeyince başı kesik tavuklar gibi sağa sola koşuşup duruyorlar. En vahimi de bu başık kesik tavukların kahir ekseriyetinin kendini çok akıllı, doğru görmesi. İş çok zor :)) :((
04-08-2014 20:26 (12)
Doğru, başı kesik tavukların seçtiği yöneticilerin yönettiği dünyada düzeni değiştirmeyi kim hedefleyebilir? Babasının ismi sayesinde milletvekili olmuş Hurşit, CHP'nin aydınlarla ilişkisini kesmek lazım diyor, oysa bana mirasyedilerle (babalarının ismi sayesinde siyasette yer bulanlar) CHP'nin iliskisini kesmesi iyi olur gibi geliyor. Peki ha bire yazı yazıp ahlam kesen monşerleri de kesik kafalı tavuklar sınıfına sokmalı mı? Mi
05-08-2014 08:27 (13)
cumhurbaşkan adaylarını ve söylamlerinin özünü sıralarken sayın erdoğan,ekmeleddin bey ve demirtaş olarak belirtilmiş.merakımı çekti.sayın+soyad,isim+bey,soyad.Saygınlık veya kariyer derecesimi,öylesinemi..
05-08-2014 12:31 (14)
Yazının en can alıcı noktasını bulduğunuz için tebrikler, bu bilinçdışı analizi mükemmel ama mi'ler ayrı yazılmalı, yine de yakaladığınız noktanın önemini azaltmıyor. Yorumunuzu okurken Derrida'yı karşımda gibi hissettim, o bile bu makaleyi böylesine ustaca yapısökümüne alamazdı eminim. Tayyip'e Tayyip diyemeyen ben'i en iyi Kaan analiz edecektir sanırım. Nedir benim derdim Kaan, hakim gücün gözüne girme arzusu mu, nedir?
06-08-2014 08:26 (15)
Sayın Mutluhan bey, bunu yanlış kişiye soruyorsunuz. Ben şahsen kendim olarak "Tıp Bu Değil" kitaplarını çok satıp zengin olmak için yazmışım, yan ürün babında da eşimi dostumu bu sayede dekan ve mekan yapma amacındaymışım. Bu bir şaka değil, dün öğrendim, bir "komünist" vaktiyle facebook sayfasında yazmış bunu. Ben spagetti beyinleri henüz çözebilmiş değilim, iktidar karşıtı zannederken kendimi, aynen bunları yapıyormuşum, o "komünistler" de şimdi boykotçu ve Tayyip'in yanında. Yani sorun yanlış zaman yanlış kişiye. Hadi bakalım. Kaan Ars.
05-08-2014 22:20 (16)
Hakkaten hacı, bizim dekanlık işi nooldu? İlk kitabı fazla eleştirme, ikinci de meşur ederiz televizyona filan çıkarsın dendi. İki porgramdan sona arkası gel medi? Bilim bu diil eki çıkarıcaktık, o nooldu Muhterem İz mir? TÜBÜTAK başkanlığına yürürmüyüz? Kara efendi, son yazının telifide İsviçre hesaplarıma geç memiş? Boş oy verip res mini gönderirsen bilgi de kürsü veriyollar mış diye duydum? Ben yazı da Tiran'ların övülmesinden bir Enver Hocacılık sezdiydim ama ses et mediydim. Çok sıcak yaptı bu hafta. Yavuz Hüresin
05-08-2014 23:07 (17)
Kaan ağzım açık kaldı, bu komünist arkadaşınki de ne hayal gücüymüş yahu, Sınır Tanımayan Hayalciler örgütünden falan herhalde kendisi. Mutluhan
10-08-2014 14:04 (18)
Madem Yalaz hocam kutuyu açtı ben de içimi dökeyim. Vazifemizi yaptık ama bize verilen sözler tutulmadı, ne profesör ne dekan olabildik, milyon dolarlara da kavuşamadık. Profesör Dr. ile başlayan binlerce kartvizitim çöpe mi gidecek? Kaan ile İlknur'a uyarı olsun, ben sinirimden Enver Hocacılığa sardım, Tiran miran nereye gitmek gerekiyorsa sonuna kadar gideceğim. Yavuz hocam da TV'a çıkamıyor, sandalyesinden parende attığı sahne gibi heyecanlı sahnelerden de mahrum kalıyoruz, hayat bu değil diyorum. Kutlucan.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211089
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.