Enis Batur, Hüseyin Cöntürk ve sosyalist Türkiye için sanat

“Şerefsiz Osmanlı’ya Dönüş”(*) yıllarımızın Enis Batur’unu, AKP siyasi komiserlerinden oluşan Murat Belge-Birikim gericiliğiyle karıştırmamak gerekir. Bunlar iki ayrı türdür. Batur, 1970'lerde ve 80'lerde bıraktığı izlenimin tersine, bugün artık tam bir Türkiyelidir, gerçi sosyalizmle hâlâ mesafelidir, ama sosyalist bir Türkiye’de, “patrisyen duyarlılıklarıyla”  zaman zaman devrimci plebler iktidarının, sosyalist iktidarın damarına basmaktan geri kalmayacak bile olsa, yaşamayı seçecektir. Murat Belge ve yetiştirdiği gerici sürü ise, Gorbi-Yeltsin döküntüleri olarak bu topraklardaki her türlü devrimci-sosyalist fikrin, genel olarak tefekkürün ve sol iktidarın yeminli düşmanıdır; karşıdevrimci bir ideolojik şiddet merkezi olarak emperyalizme ziyadesiyle hizmette bulunacakları kesindir. Yaptıkları, yapacaklarının teminatı olarak görülebilir. 

Gerçi Batur, sosyalist bir duyarlılığa uzak durduğu için, bu “taifenin” düşünce hayatımıza bir katkıda bulunduğuna inanır, ama onlara  benzemez: Murat Belge, daha doğrusu “Belge’li Birikim Gericiliği” bir karşıdevrim okulu olarak, bu ülkenin en çirkin yüzlerini temsil ediyor; bunlar birer AKP komiseri olarak, Türkiye’yi felakete taşıyan gerici diktatörlüğün gerçek hazırlayıcılarıdır. Buna tekrar döneceğiz. Şimdi bir kitaptan söz etmek istiyoruz ve bir vurgudan. 

Enis Batur, bir süre önce “Merak Cemiyeti Tutanakları" kitabını, Alakarga Sanat Yayınları bünyesinde yayımladı. Bu kitabın 99 ve 101’inci sayfaları arasında, Haluk Aker’in hazırladığı ve henüz basılmayan Hüseyin Cöntürk mektupları vesilesiyle sert saptamalarda bulunduğu görülüyor.  Cöntürk’e pek yakın durmak istemediği anlaşılıyor, ama bunu kitabında kendisi açıkça ifade etmeseydi de (“Kendi payıma, Cöntürk’ün, 1960-65 arası cılız üretimiyle pek önemli bulmadığım bir yeri olduğunu kabul ediyorum. Tanıyanları, kişilik özelliklerinin etkisiyle, yerini abarttılar bence”), çalışkan Enis Batur’dan zaten bizim daha farklı bir sonuç çıkarmamız pek mümkün olmazdı. Batur, Cöntürk’ün yazıyı-dergiciliği bıraktıktan sonra hep bir yeniden dönüşü aramasını acımasız bir “gerçekçilikle” kırıp döküyor:

“Çeyrek yüzyıl boyunca 'yeniden yazıya dönme'ye, birileriyle (genellikle gençlerle) dergi çıkarmaya niyetleniyor durmadan, ama tek satır üretemiyor, dahası, bir eleştirmen için olacak şey değil, okuyamıyor da: Mektuplar bunu gösteriyor.”

Bu, bir başka haklılık tuzağı olmalı. Türkiye solunda, sadece mağduriyetle ve kaba sloganlarla, Türkçe edebiyatı, hatta solu yerle bir eden iyi niyetli yazarlara geçmişte de çok karşı çıkmış insanlardan biri olarak, şunu açıkça söylemek boynumuzun borcudur: Bu tuzak her kesim için vardır.

1990’ların başında Cöntürk ile yazışmalarımızda, Türkçe edebiyatın konumu üzerine de fikir alışverişinde bulunmuştuk. Enis Batur, gerçekten de büyük çalışkanlığı ve ciddiyetiyle, solun karşısındaki kuleyi temsil ediyordu. Solun nasıl bir kuleye sahip olduğu ayrı bir trajedidir. Ama Batur, karşıdaydı; gerçi dikkatli ve rikkatliydi, ama o kulede Türkiye’nin sol ve cumhuriyetçi-devrimci geleneğine her türlü düşmanlık kendisine bir yer bulabiliyordu. Bu patrisyen ve çoğu düzeysiz çöpçülerin o zaman da şimdi de hep Enis Batur’u rahatsız ettiğini düşünme hakkımız bakidir. Neyse işte, Batur, o “karşı kule“ saptamalarından hareketle şu notları düşüyor:

“Cöntürk, Osman Çutsay’ın benimle ilgili 'Karşı Kule' saptamasını benimsemiş, birkaç kez dönüyor o konumlama biçimine. Sonuçta, bir edebiyat ve kültür adamı, ortaya yazarak ve yaparak bir şeyler koyar; yakınlık duymuyorsanız uzak durursunuz, karşıysanız ve karşı koymak istiyorsanız, yapılası tek iş üretmektir. Ne birini, ne ötekini yapamıyorsanız keder verici bir durum doğar. Cöntürk’ün mektuplarının, kendisinin ve çevresine toplananların durumunu apaçık ortayla koyan özellikleri nedeniyle bir gün yayımlanmasını dilerim.” (a.g.e., s. 100)

Cöntürk’ün verdiği resim bakımından ilk bakışta pek haksız değil Batur, gerçekten de bugün yapılması gereken çok okumak ve çok üretmektir; hayat bizi beklemez. Örgütlü müdahale şarttır, edebiyat pratiklerinde de dergi ve kitaptan daha etkili bir müdahale biçimi şimdilik bulunmuyor. Ama bu eksiklik, “Cöntürk’ün mektuplarında ibretlik bir genel tablo ortaya çıkıyor: Öyle yaşamaya değer miydi?” satırlarına yine de haklılık kazandırmıyor. Neden?

Galiba bu meselelere ileride yeniden, burada ve başka yerlerde döneceğiz; ama Batur’un bu saptamasındaki yanlışlığı, yanılgıyı, Cöntürk’ü modern Türk edebiyatındaki maddeci damarın, ki galiba kendisi bile farkında değildi, ilk bütünsel ve en parlak bir kurucusu olarak gören bu satırların yazarıyla değil, başka iki güncel müdahaleyle yanıtlamak daha doğru olur.

Yazıda kalacağı anlaşılan çok genç bir yeteneğin, Akın Art’ın geçenlerde bu sitede yayımlanan Gülten Akın ile ilgili “Giderayak 'Günah'a Girmek” yazısı bile yeter, ama biz henüz yeni sayılabilecek bir kitap örneğinden hareket edelim: M. Bülent Kılıç’ın Notabene Yayınları’ndan geçen yıl çıkan “Saklı Rönesansı” kitabı... Sadece bu iki müdahale bile, Cöntürk ve yazı-yazın uğraşı için “öyle yaşamaya değerdi” dememizi gerektiriyor. Özellikle Kılıç’ın “Saklı Rönesans”ı, sonraki bir kuramsal ürün olarak, insanı “boşuna yaşayıp kavgalar vermemişim demek ki” diye bağırmaya bile zorlayacak zenginlikte bir müdahaledir. Hüseyin Cöntürk’ten nasıl bir kayıp olarak söz edebiliriz?

Kaldı ki, bir başka şey daha var: Enis Batur, Cöntürk algısı çok yanlış ve inandığı gibi de olsa, bu satırları talihsiz bir anında üretmiş olmalıdır. Cöntürk’ü yarattığı sonuçlardan ve etkisinden yalıtarak böyle görmek, aslında Batur’a gerçekten yakışmıyor. Çünkü bu bölümden birkaç satır önce, kitabında, şunları da yazabiliyor:

“Ondandır, ikidebir, bir insanı yalnızca gerçekleştirebildikleriyle tartamayız derim, diyorum: Doluluğu sağlayan bir de düşledikleri, tasarladıkları, erişemese bile uzandıklarıdır.” (a.g.e., s. 98)

Böyle şeyler yazabilen biri, Hüseyin Cöntürk hakkında, bıraktığı resim ne olursa olsun, şu satırları yazabilir mi? “Cöntürk’ün çevresine toplanan bazı gençler, yirmi yıl öncesinin gençleri, dünden bugüne yaptıklarını, yapamadıklarını tarttıklarında, tartıyorlarsa tabiî, hayat bilançolarını herhalde değerlendireceklerdir.” Kitabının 98’inci sayfasında yazdıklarını 101’inci sayfada imha edemez. Biri varsa, diğeri olamaz; bu, kabul edilebilir bir çelişki değildir. Doku uyuşmazlığı, var.

Var, ama sonuçta, “karşı kule”nin bu iyi, derini arayan ve hep çok çalışkan Türkiyeli yazarı, Enis Batur, kendisini sosyal demokrat da saysa, ileride, yeni ve sol bir Türkiye’nin destekçisi olabilecek önemli değerlerdendir. Bizim için önemlidir. Sadece büyük felaketimiz görünür olduğunda, düzenli yazmak için başka yerleri değil, örneğin İlhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesini seçmesi bile, başlı başına bir mesaj ve farklılıktır.

Ama galiba en önemlisi şudur: Enis Batur, çalışkanlık ve müdahalecilik konusundaki artıları karşılaştırılamaz bile olsa, büyük ölçüde Cöntürk’ün akrabasıdır. İkisi de hoşlanmaz böyle şeylerden, tamam, ama biz söylemek zorundayız: Enis Batur ve Hüseyin Cöntürk, sandıklarından çok daha fazla birbirlerini andıran, birbirleriyle yakın kan bağı olan iki yazardır. Cöntürk'ün mektuplarını da entelektüel üretimine dahil edersek, ortada hiç öyle şikayet edilecek boyutlarda bir “boşluk” bulunmuyor. 

Kuşkusuz ikisi de en büyük yaralarını piyasadan aldılar. Ama, buna, 2008 yılında M. Bülent Kılıç, “P’enis Roman”sevimsizlikleri sırasında maruz kaldığı darbeler nedeniyle  “Piyasa Enis Batur’a niçin acıyacaktı?” sorusuyla değinmemiş miydi? Öyledir.

Bu güzel yazı da, sözünü ettiğimiz Saklı Rönesans’ta yer alıyor.

Osman Çutsay

 

(*) Şerefsiz Osmanlı’ya Dönüş, Osman Çutsay, Yazılama Yayınları

 

 

Facebook
yorumlar ... ( 1 )
16-04-2013
17-04-2013 23:35 (1)
Enis Batur henüz okuma şansına sahip olmadığımız mektupları değil, keşke basılmış olan iki ciltlik (toplam 1461 sayfa) eleştiri yazılarını ve 654 sayfalık "Divan Edebiyatı Üstüne Denemeler" adlı çalışmasını iyi okumuş olsaydı! O zaman belki hala "karşı kule" de olmazdı. Onun kulesinden bakınca anlaşılan edebiyat eleştirmeninin başarısı ve çalışkanlığı arkadaşlara yazılmış notlar demek olan mektup türüyle ölçülüyor. "Merak Cemiyeti Tutanakları" nı merak ettim doğrusu! Ayşenur Sevil
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210997
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.