Ece’ce bir yaşam: “Anacığım, Merhaba!”

Ece’ce bir yaşam: “Anacığım, Merhaba!”

 

Şiirimiz “…karadır…”, “…gül kurutur…”, “…erkek emzirir…”, “…mor külhanidir…”, “kentten içeridir…” “abiler!” Ve “hay hak!”, Ece Ayhan girer, cehennetten içerü! Edebiyatın “asi”, “öcü” şairi… İsmince yaşar, kendi krallığında; güneyden kuzeye, doğudan batıya… Öyle ya kendini vurmuştur, doğanın kanatlarına: “sokaklara vurdum, vuruyorum, ve kahvelere! Gez gezebildiğin kadar. Kentlere vurduğum günler, geride. Lozan başkentim olmuştu, bir ara. Yüzümün coğrafyasının değişmesinden midir nedir, bu coğrafya düşkünlüğü. Oysa ben tarihi severim.” Sayrılıklar, sağaltımlar; İsviçre’de geçen zorlu günler. İstanbul’a, Ankara’ya belki daha çok özlem! Coğrafyalara sığmayan, koca bir dev Ayhan!

 

Ayhan’ın, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden başlayıp, son soluk arkadaşı Ülkü Başsoy’la yazışmalarını içeren; yayına Kenan Yücel’in hazırladığı Ve Yayınevi’nden çıkan: “Anacığım, Merhaba!” Ece Ayhan’dan Ülkü Başsoy’a Mektuplar, Kartlar, kitabı: koca şairi özel yazışmalarından, yaşama, dünyaya bakışlarına kadar birçok gözelliği içeriyor.

 

Neden, belki daha çok Ankara’yı özlüyor, dedim. SBF’nin 1950’li yıllarda, Ece’li yıllarındaki durumuna, ortamına, başkentin kültür, sanat, edebiyat, tiyatro, opera birleşiminde yaşatılan “gerçek insanı” yaratıp, taşımasına özlem duyar, kanımca. Ülkü Başsoy’un, kitabın girişinde yazdığı uzun, gözel yazıda andığı isimlerden de anlaşılacağı gibi, o dönemin Ankara’sına özlem duymamak olanaksızdır. Ki şimdilerde, Engürü kahvesi bile yok! Hayati Baki’siz, Vecihi Timuroğlu’suz bir Ankara… is ve duman içre: bulanık, yazık!

 

Başsoy’dan, Ece’li Ankara’da yaşayan isimlerden: Nurettin Sevin, Yıldırım Önal, Yıldız Kenter, Macide Tanır, Suat Taşer, Eduard Zuckmayer, Nurullah Ataç, Cemal Süreya, Ergin Günçe, Sezai Karakoç, Tevfik Akdağ, Özcan Yalım… dahası: Türk Dili Dergisi, Salim Şengil’li, Nezihe Meriç’li Seçilmiş Hikâyeler, Cemil Sair Barlas’ın, Muzaffer Erdost’un yönetimindeki Pazar Postası, Gazi Eğitim’den Özdemir İnce, Ankara’da sanatın havasını koklamaya gelen Yaşar Kemal, Turhan Feyizoğlu’nun yönetiminde Forum, SBF’nin Mülkiye Dergisi, Metin Toker’in Akis Dergisi, Hasan Kaptan’lı, Bülent Arel’li, Faruk Güvenç’li, Helikon Kuartet’li Helikon Müzik Derneği, Sinema Tiyatro Dergisi…  

 

Başsoy’un kaleminden, Ece Ayhan’lı yıllar: mektuplar, kartlar ve yolculuklar… Ayhan’ın 20 Temmuz 1975 günü yazdığı güncesinde ifade ettiği gibidir, gidişler: “Yeryüzünde haşin bir yüz bırakarak çekip gideriz hep, cepheden, öylesine, en güzel görüntümüzle.”[i]

 

            Ekim 1975’te yazdığı güncesinde, dil’ine, sözcüklerine büyüklükle sahip çıkar. Gerekçesi şairliğidir: “Nedim Gürsel bana “neden Zürih’ten Paris’e ‘indim’ diyorsun?”, Bilmeden ‘inmek’ fiilini kullanıyormuşum da, “Haritaya göre!” diye geçiştiriyorum, şairin işi bu dünyada çok zor gerçekten. Herkes alıştığı sözdizimini istiyor, acaba haklılar mı?[ii] diye yazmıştı. Ki haklıydı! Elbette, Ayhan’ın haklılığı bu! Başsoy’un, Ayhan’ın şairliği üzerine, sözcükleri ve şiir diliyle ilgili yazdıkları, Ayhan’ın ne denli haklı olduğunu, şairin nasıl bir doğurma süreci yaşadığına farklı bir cepheden yaklaşmaktadır: “Bana göre Ece Ayhan’ı ozanlarımız arasında “benzersiz, özel” yapan niteliklerinden biri, işte çoksesli müziğe iyice, yakından bakabilmeye, onu anlamaya çalışması olmuştur. Yirminci yüzyıl modern müziğine olan ilgisi, konuyla ilgili birikimleri pek özeldir, Ayhan’ın. Sanatların en soyutu, en karmaşığı ve en gelişmişi çokseslilik; özellikle modern müzikteki tını, seslerin ve sessizliklerin uyumsuzluğu belki zamanı altüst edişi, ezgisiz en belirtisizde şarkılanmaları, girip çıkmaları (‘copulation’u), erotik saldırılar, çetrefillikler, seslerin çarpışmasından yükselen kara ışık, ters, uyumsuz renkler, hızla sarmallaşıp çözülmeler, seslerin bir hortum içinde paramparça olması, üst üsteliği, birbiri içine geçmeliği ve sonra kaos içinde oluşan düzen ya da düzen içindeki kaostan yeniden yapılanma, belki Ece Ayhan’ın şiirlerindeki karmaşıklığa, karalık ve morluklara, entelektüel çapraşıklığa, uyumsuzluklarına ama sonunda yeniden kurtuluşa yol vermiştir.” (s.38)

 

Başsoy’un yazdıklarıyla, Ayhan’ın yaşadıkları daha bir anlam kazanıyor. Yortsavul’a: “Atlasları Getirin! Tarih atlaslarını! / en geniş zamanlı bir şiir yazacağız” diye başlayan, ağır işçi bir şairin dili, tarihin başkaldırışından yükselir. Küçük bir çocuğun acı gözlerinden fışkırır. Yaralı gözünden, bereli yüreğinden! Ve “ece” olur, “gün” olur, tarihten ağan “gece” olur! Ezgilerle kendini güçlendirir! Sözcükleri, inişli çıkışlı notalarda dirim kazanır! Bir asi, sert ‘rock’ duyarsınız, bir taşlama ozanın “Anadolu” nefesini içersiniz, bir kemanın yayları gerilir göğsünüzde… kimi de ece’ce savrulursunuz, tınılarda…

 

aynı kerkenezin son çığlığı

 

yanık gagaları, soğukluğuyla aldığım kesikler

yüzümde, düşündüğün bir kadın ters yollarda

kesiştiğim

o sağanakta yenilme hayali kurduğum

yaprak kımıldamaz artık, sokak tilki uykusunda

sözcükler katran olmuş, ‘yort savul’un ece girecek kapıdan…

karşılıksız sevmekten başladı her şey

bitiş de yok’a dahil

 

 

Kaan TURHAN

 

           

Kitap: Yayına Hazırlayan: Kenan Yücel, “Anacığım, Merhaba!” Ece Ayhan’dan Ülkü Başsoy’a Mektuplar, Kartlar, Ve Yayınevi, İstanbul, Ekim – 2014, 152 sayfa

 

 



[i] Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, YKY Yayınları, İstanbul, s. 95

[ii] Ece Ayhan, a.g.e., s. 107

Facebook
henüz yorum yapılmamış
15-03-2015
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210717
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.