Yine bir aile faciası ve yine antidepresanlar

 

            Yine bir aile faciası ve yine antidepresanlar

            Gün geçtikçe feci haberleri birine diğeri ekleniyor. Birkaç gün önce Türkiye yine bir aile faciasına şahit oldu; ekonomik zorluklardan bunalan bir baba önce evde eşini ve 1 ile 6 yaş arasındaki 3 çocuğunu keserle öldürdükten sonra okula giderek aldığı dördüncü çocuğunu yüksek bir yerden atarak öldürdükten sonra intihar etti. Bu korkunç olayın gerçekleşmesinde tabii ki toplumsal ve ekonomik yapıdaki bozuklukların etkisi var, belki büyük oranda bu etkenleri sorumlu tutmalıyız. Ancak psikiyatri de bu gibi facialarda son noktayı koyucu bir işlev mi görüyor diye sormadan geçemeyeceğim. Çünkü eşini ve dört çocuğunu öldürdükten sonra intihar eden kişinin, psikolojisinin bozuk olduğunu ve bu nedenle ilaç tedavisi gördüğünü yazıyor basın:

Kayseri'de cinnet getirerek, eşini ve çocuklarını öldürdükten sonra intihar eden Nuri Duran'ın, 7 yaşındaki oğlunu yalvarmalarına ve komşusunun ikna çabalarına rağmen 15. katta yangın merdiveninden attığı ortaya çıktı.

Duran'ın ismini vermeyen komşusu, "Çocuk adama 'Baba ne olursun beni anneme götür, beni aşağıya atmayacaksın değil mi?' diye yalvarıyordu. Beni rahat bırakın' dedi ve sonra çocuğu kucağına alarak aşağıya attı. Çocuğu attıktan sonra gülümsedi" dedi.

 

Komşusu çocuk ağlama sesleri gelmesi üzerine dışarı çıktığını ve ekmek sofrasını çırpma bahanesiyle yangın merdivenine geçmek istediğinde Nuri Duran'ın kapıya ayağıyla basarak kendisinin içeri girmesine müsaade etmediğini söyledi.

 

Kapıyı biraz aralandığında çocuğu yerde yatmış ve korkudan titrer halde gördüğünü anlatan Duran'ın komşusu, "Çocuk adama 'Baba ne olursun beni anneme götür, beni aşağıya atmayacaksın değil mi?' diye yalvarıyordu. Adam çocukla konuşuyordu ama ne söylediği anlaşılmıyordu. Ben hemen yan taraftaki komşumun balkonuna geçtim ve adamla çocuğu atmaması için konuşmaya çalıştım. Adam bizi duymuyordu, dinlemiyordu. Sadece 'Beni rahat bırakın' dedi ve sonra çocuğu kucağına alarak aşağıya attı. Çocuğu attıktan sonra gülümsedi. O an adamın kendinde olmadığını hissettim.

http://www.aksam.com.tr/guncel/cocugunu-atarken-gulumsedi/haber-289487

Gazi Köyündeki Duran ailesinin yakınlarından bazıları, "Karısı ve çocuklarına kıyan Nuri, babası Kemal’i genç yaşta kaybetmişti. Karısı Özlem’i kaçırmış, 7 ay imam nikahı ile yaşadıktan sonra oğulları Kemal’in doğumundan 2 ay önce, yani 8 yıl önce resmi nikah kıydırmışlardı. Karısıyla severek evlenen Nuri, çocuklarına da çok düşkündü. Karısından sonra çocuklarını öksüz kalmasınlar diye öldürmüş olabilir’’ değerlendirmesinde bulundular.

Duran ailesinin yakınları Nuri Duran’ın yaklaşık 4 yıldır psikolojik sorunları nedeniyle tedavi gördüğünü söylediler. Cinayet Bürosu dedektifleri, eczane kayıtlarından eşi ve çocuklarıyla kendi canına kıyan babanın son 4 yıldır yeşil reçete ile satılan ağır depresyon ilaçları aldığı, madde bağımlılığı tedavisi gördüğü bilgisine ulaştı. Eşi ve çocuklarına kıydıktan sonra intihar eden babanın en son bu ayın başında doktora muayene olduğu ifade edildi.

Nuri Duran’ın babası Kemal’in 1955 yılında İstanbul’da askerliğini yaparken, bir kişiyi, geçirdiği cinnet sonucu bıçaklayıp öldürdüğü, daha sonra 1974 yılında genel afla salıverildiği iddia edildi.

            http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25938379.asp

            Yeşil reçeteye tabi ağır psikiyatrik ilaçları kullandığı yazılmış haberlerde ancak yeşil reçeteye tabi ilaçlar bağımlılık yapma risklerinin olmasına karşın, halk arasında cinnet durumu olarak tabir edilen hipomani ve maniyi tetiklememeleri açısından güvenli ilaçlar. Böyle bir cinnet durumunu tetikleyebilecek olan psikiyatrik ilaçlar, antidepresanlar ve kırmızı reçeteye tabi olan psikostimülan ilaçlardır.

Kullandığı ilaçların arasında büyük olasılıkla antidepresanların bulunduğunu söylemek hiç de zor değil. Antidepresanların bu gibi durumlarda cinneti (hipomani ve mani) tetiklediği bilinen bir gerçek. Üstelik failin genetik yüklülüğü de var; babası da daha önce cinnet geçirme nedeniyle bir kişiyi öldürmüş ve psikiyatrik tedavi görmüş. Antidepresanları çok kolay mı yazıyoruz, olası yan etkilerini hiç düşünmeden diye sormadan edemiyor insan. Eğer bu kişi, antidepresan tedavi almasaydı, acaba bu kadar soğukkanlı olarak, böyle feci bir olayı gerçekleştirir miydi? Bence yeni yeni olumsuzluklarla karşılaşmadan bu soruyu sıkça sormamızda yarar var. Özellikle de antidepresan ve psikostimülan ilaç kullanımı 50 milyon kutuyu aşmış, nüfusu 70 milyonluk bir ülkede yaşıyorsanız.

Mutluhan İzmir

Facebook
yorumlar ... ( 48 )
16-03-2014
16-03-2014 10:11 (1)
Yazılarda bilimden iyice uzaklaşıyor muyuz acaba?Bu kişinin aldığı ilaç antidepresif mi bakalım.Şöyle bir soru sorsam yazar ne der: Psikoterapi görenlerin sayısı durmadan artıyor, terapistlerin sayısı elli yıl önceye göre 20-30 katı.Bu cinnetlerden katliamlardan onlar sorumlu olmasın? Onlar kışkırtıyor olmasın. Her yangın yerinde itfaiyeciler görüyoruz. Yangınları onlar mı çıkarıyor? Antidepresifler gelişigüzel kullanılsın, çok yazılsın demiyorum, suçlarken destekli suçlamak şart.Cinnetler 50 yıl önce de vardı.Oranları yazar karşılaştırmış mı? Yoksa inandırıcılık Türk basını inandırıcılığında kalıyor. Say
16-03-2014 17:27 (2)
Yaşlı bir adam ishal olmuş altını tutamıyormuş, doktora gitmiş, fakat doktorun yazdığı ilaç yerine nasıl oluyorsa yanlışlıkla depresyon ilacı almış. Tekrar kontrole gittiğinde: -Amca nasıl oldu ishalin? -Oğlum hala altıma sı.ıyorum ama valla eskisi gibi kafama takmıyorum...
16-03-2014 17:27 (3)
Yukarıdaki yorumcuya katılıyorum, antidepresan kullanımının fazlalığını gündeme getirmek ve irdelemek için yazıya konu olan örnek çok iyi bir seçim değil, kanaatimce... Ciddi psikiyatrik hastalığı olma olasılığı yüksek olan yukarıdaki vak'ada ise, hastanın doğru, iyi, yeterli tedavi edilip edilmediği; ayrıca, ortalama bir hastanın "etkin-yeterli" tedavilere ulaşabilme şansı sorgulanmalı olsa olsa... kanaatimce... MM
17-03-2014 10:05 (4)
Bilimsellik arıyorsanız, yıllardır bilimsel olarak yutturulan araştırmaların nasıl yanlı ve yanıltıcı olduğunu, Irwing Kirsch'in Antidepresan Efsanesinin Sonu adlı kitabından okuyabilirsiniz. Cinnetler 50 yıl önce de vardı ama bu kadar sık mıydı? Ghaemi'nin ve Akiskal'in belirttiği gibi toplumda bipolarite oranıgerçekte%20 leri buluyorsa, psikiyatristlerin karşınıa depresyon şikayetiyle gelen hastaların %50'si bipolar zeminde gerçekleşiyorsa, antidepresan ilaç yazmaya kurgulanmış bir psikiyatri pratiği kadar tehlikeli bir durum olamaz. O nedenle bu olgular iyi birer örnektir. M.İ.
10-08-2014 16:10 (5)
sayın İzmirli, önemli bir konuya parmak basıyor. çoğu antideprasan ilaçların intiharı tetiklediği tartışılıyor zaten. Peki bunun doğruluğu yanında tavır almak ve bilimsel yaklaşım istemek suç mu? Eğer 70 milyonluk ülkede 50 milyon kutu antideprasan ilaçlar kullanılıyor ise, bunu sorgulamak gerekli. Nasıl bir kıskacın altında olduğumuzu da....Mümtaz Başkaya
10-08-2014 21:44 (6)
Neden sonuç ilişkisi "bence"lerle kurulamaz.Şeker ilacı kullanımı arttığı için diyabet,kanser ilaçları kullanımı arttığı için kanser arttı diyemiyorsak ya da kanıt gerekiyorsa,antidepresan ilaç kullanımıyla cinnetin dolaysız ilişkisini kanıtlamak için bilimin işe yaradığı kanıtlanmış yöntemlerini kullanmalıyız.Ayakkabı olmasaydı ayak olmazdı,gözlük olmasaydı göz olmazdı,çeşme olmasaydı su olmazdı gibi akıl yürütmelerden farklı olmayabilir.Cinneti antidepresanlara indirgeyerek diğer nedenlerini görmezden gelmeyelim.Depresyon artışı ikisini birden açıklıyor.Mehmet Bozkurt
10-08-2014 23:11 (7)
Sayın Mehmet Bozkurt bey cinnetin diğer nedenleriyle ilgili olarak bizleri aydınlatırsanız seviniriz. Bi de çok zahmet olmazsa depresyon neden artıyor sorusunun yanıtını da lütfederseniz, saygılar.
11-08-2014 04:53 (8)
Aydınlatacak birşey yok, yeterince aydınlık aslında.Cinnetin en başta gelen nedeninin antidepresan olmayabileceği haberi okuyunca da anlaşılıyor.Cinnet geçiren Nuri Duran'ın babası Kemal de 1955 yılında cinnet geçirmiş ve İstanbul'da askerlik yaparken birini öldürmüş.Bilmeyenler için,1955 yılında antidepresan ilaç yoktu.Antidepresan ilaç kullanımı KD'ın cinnetini açıklamıyor ama ND'ın ki için ipucu veriyor. Bir de bu tür aile facialarında cinnet geçiren kişi en son olarak intihar ediyor.Bu intihara eğilim kabul edilebilir mi?Başta cinayeti planlamış ama intiharı tasarlamamış olabilir.++
11-08-2014 04:54 (9)
Depresyon neden artıyor sorusunu cevaplamak bana düşmez.Cinnetin diğer nedenlerini aydınlatmak ta...Toplumsal ve ekonomik koşullar demiş Mutluhan bey.Daha detaylı bilgiyi kendisi verebilir.Amacım size bilgi vermek değil, doğrusunu anlamak.Siz beni aydınlatırsanız ve ND'nin cinnetinin tek kesin nedeninin kullandığını bilmediğimiz antidepresanlar olduğundan nasıl bu kadar emin olabildiğinizi açıklarsanız sevinirim.Sıradan bir zekaya sahip olduğumdan daha fazla kanıtla ikna oluyorum.Daha fazlası yoksa haberdeki bilgilerden sizin gibi çıkarımlar yapamıyorum. Saygılarımla. Mehmet Bozkurt
11-08-2014 08:12 (10)
Sıradan bir durum değil burada yaşanan. Bir baba gayet soğukkanlı biçimde önce evdeki çocuklarını ve eşini öldürüyor sonra da okuldaki çocuğunu almaya gidiyor. Kimseye birşey hissettirmiyor, oğlunu salim biçimde okuldan alıp eve getirerek onuncu kattan atıyor, sonra da intihar ediyor. Babasının yaptığından çok farklı, antidepresanların ve anlsiyolitik ilaçların işin içinde olduğu durumlarda şiddet yabancılardan çok tanıdıklara yönelik oluyor. Mutluhan
11-08-2014 08:15 (11)
Seçim boykotu ile muhalefeti katladenlerin durumu da bu durumda antidepresanlara bağlı gibi görünüyor, öyle değil mi Mutluhan bey. Yakınlarını katletme haline uyuyor?
11-08-2014 09:27 (12)
Tek vakadan nasıl genelleme yapabiliyorsunuz. Kanıtınız buysa ben ikna olmadım. Antidepresan kullanan 50 milyon kişi varsa her yaptıklarını buna mı bağlayacağız. Tüm kötülüklerin nedeni antidepresanlar öyleyse. Medea antidepresan mı kullanıyordu.( Kurgu ama gerçekten esinlenmeyen kurgu olur mu?)Cinnet antidepresanlardan sonra mı başladı.
11-08-2014 13:21 (13)
Boykotla değil ama bu irrasyonellik merakı ve havanda su dövme şehveti ile konu arasında bir bağlantı var gerçekten. Depresyon son dekadlarda artmıştır ve bir numaralı engellilik nedeni olmuş, ilk sekiz ölüm nedeni arasına girmiştir. Nedenler arasında ömrün uzaması, refahın artması, öğrenilmiş çaresizlik tipi stres süreçleri, aşırı tanı koyma hatta ideoloji sayılabilir. Psikoterapi ve diğer girişimlerin yanında doğru seçilmiş, iyi izlenen hastalarda antidepresanlar ve bipolar hastalık için kullanılan diğer ilaç tedavileri etkilidir. +
11-08-2014 13:21 (14)
Ne var ki istenmeyen etkileri fazla olan ve öldürücü sonuçları dolayısıyla intihar için de sıklıkla kullanılan eski tip antidepresanların yerine gelen yeni kuşak antidepresanlar (ağırlıklı olarak SSRI’lar), görece daha iyi güvenlilik ve dayanılırlıkları yüzünden aşırı, yersiz ve kendiliğinden kullanılmaya başlanmış ve bunun da başka olumsuz sonuçları olmuştur. Eskiden beri vurgulanan bir durumdur; intihara eğilimli ancak bunu yapacak girişim güdüsü olmayan depresiflerde, intihar eğilimini ortadan kaldırmadan giüdülenmeyi arttıracak uygulamalar intiharla sonuçlanır +
11-08-2014 13:22 (15)
Buradan hareketle, saldırgan dürtüleri olan, ancak buna cesaret edemeyen ya da türlü mekanizmalarla baskılayan bireylerde, insiyatifi ya da umursamazlığı arttıran uygulamalar bu tür olayları sıklaştırabilir. Görünürde “normal” olan kişilerde sudan sebeplerle uygunsuz doz ve süre antidepresan kullanımı da sınırda olan dinamiklerinin açığa çıkmasıyla şaşırtıcı sonuçlar verebilir. Hiç öngörmediğimiz “idiyosinkratik” süreçler de ortaya çıkabilir. Ama yine de trafik kazalarının suçlusu otomobiller değildir. YÜ
11-08-2014 20:11 (16)
Çok teşekkürler Yağız Üresin'e, benim başka bir şey yamama gerek kalmayacak biçimde durumu izah etmiş, mutluhan
11-08-2014 22:34 (17)
Antidepresan kullanımı malum şahsın her seçimde yüksek oy almasının nedeni de olabilir. Yoksa hiçbir şeye aldırmadan normalde oy kullanmalarını baskılayabilecek olan bu kişiler dürtüleriyle oy kullanmazlardı. Öğrenilmiş çaresizlik te önemli etkenler arasında sayılabilir. IŞİD örgütü üyeleri de antidepresan kullanıyor mudur? Bilimin ışığında herşey aydınlanıyor. Nijerya'da, Kongo'da bu ilaçların reçete ediliş sıklıkları ile katliam sıklığı arasında da bağlantı var mıdır? Soğukkanlı katil, yüksek olasılıkla antidepresan mı kullanıyordur? Bundan böyle polisiyeler de çok sıkıcı olacak,katil belli.
12-08-2014 23:54 (18)
Yakışıklı, o değilse yahudi olmamasına rağmen holivutta iyi, saf, neşeli insan olarak ünlü olan "uzaylı" Robin Williams; geçmişteki kokain kullanımı, süregelen ve nüks eden alkolizmi zemininde girdiği ağır depresyon sırasında büyük olasılıkla intihar sonucunda yaşamını yitirdi. 63 yaşındaydı. İlaç kullanımıyla ilgili patates yorumlar için yazılmadığı gibi, yorumcular tarafından burada pohpohlanması beklenen zümrelerle ve kısır gündemimizle ilgisi yoktur. Küçük burjuva duyarlılarının başı sağolsun.YÜ
12-08-2014 23:57 (19)
Hayli sevdiğim bir oyuncuydu. Başımız sağ olsun. Ona Ahmet Çabuk derdik aile arasında. Uzun zamandır Amerika'da yaşayan bir akrabamıza (Ahmet Çabuk) çok benzerdi. Onun ömrü uzun olsun. Kaan A.
17-10-2014 16:41 (20)
60 yaş üstü herhangi bir nedenle SSRI başlanan hastalarda hiponatremi gelişme riski çok fazla. geçirilen hiponatremi atakları boyunca teşhis geç konulabiliyor. ve hem hiponatremide kalınan süre, hem de uygun olmayabilecek hiponatremi düzeltme çabaları sonucunda hatırı sayılır bir yaşlı insan popülasyonunda kalıcı sekeller ortaya çıkabilmekte. bu durumun (hasta popülasyonu ve endikasyon genişliği dikkate alınırsa) pek ciddi vurgulanmadığı ve hatta, olası bir ticari ya da itibari kaybı önlemek için maskelendiğini düşünmeye başladım. yazık ki, gerçekte pek ilgi alanıma girmese de, sıvı-elektrolit dengesizliği denilen geniş yelpazenin benim pratiğime de kısmen teması nedeniyle üzücü vakalarla karşılaşıyorum. bunun sadece kişisel bir gözlem olmadığını da belirtmek isterim. bu konuda moda tabirle "farkındalık" yaratılması için çaba göstermeye değmez mi? sitenin profesyonellerine duyurulur. a.y.a.
17-10-2014 18:45 (21)
Bir yakinim akciger filmi cekildikten sonra kanser oldu. Gereksiz rontgenler cekiliyor. Tomografi, MR, ultrason hastalık yayıyor. Hastaneye düşen kolunu kaptiriyor. Herşeyin farkinda olmak da yorucu. Bilmediğimiz neler var kimbilir. Veteriner hekim Banu.
17-10-2014 23:32 (22)
Sn a.y.a, farmakovijilans denen bir kavram var... gördüğünüz vak'aları internet üzerinden SB'na bildirmek gerek... ve ulusal veya uluslararası literatür aracılığıyla paylaşmak... Söylemek/söylenmekle olmuyor... taşın altına el koymak lazım... HM
17-10-2014 23:33 (23)
aman aman sakın ha sn banu, hastaneye neyin gitmeyin, yoksa kol mol kalmaz.cep tel,tv,çam mak,bul mak filan da kullanmayın, heryer radyasyon.aslında hava solumak bile tehlikeli.yaşamak zor zenaat vesselam.yaşasın hiçbişi bilmemek,yaşasın cehalet.dbo.
18-10-2014 09:23 (24)
Size niye dokundu anlattıklarım. Gözlemlerimi paylaşıyorum. Farklı düşünebiliriz. Aynı fikirde olmak zorundada degiliz. Cep telefonu kullanimi da sinirlanmali, evet. Hastanelerde ne kadar gereksiz ultrasyon istendiğini biliyor musunuz? Sizi tanimadan cahil diyebilirmiyim? Saygıyı ne zaman kaybettik? Araştirin biraz. Ön yargılı olmayın. Banu Demir
18-10-2014 11:26 (25)
bir hekim,kişisel gözlemlerini başkalarını da etkileyecek bir söylemle, tehlikeli biçimde genelliyorsa,"ultrasyon"dan söz ediyorsa, bir akciğer filmi çekilmeyle kanser olunduğunu söylüyorsa, buna cahillik demek için kişiyi fazla tanımaya gerek yok.
18-10-2014 12:05 (26)
Ben gördüğümü söylüyorum. Şartlandırdığınız doğrularınızla beni anlamanızı bekleyemem. Doktorlar sn Arslanoğlununda belirttiği gibi ilaç firmalarının, sistemin elindeler ve gerçeği görmeleri engellenmiş. Birkaç kişi elini taşın altına koyunca hemen gücünüze gidiyor. Dogruyu siz mi öğreteceksiniz.Gordugumuzemi inanalım sizemi. Evet hekimim, irademi kullanıyorum ve reddetme hakkımı saklı tutuyorum. Sizede şapkanızı önünüze koyup düşünmenizi oneririm. Banu
18-10-2014 12:05 (27)
Bir hekim olarak Banu hanımın "söylemek istediklerini" anlıyorum. Bir akciğer filmindeki radyasyon dozunun ne kadar önemsiz, Ultrasonografinin yalnızca bir ses dalgası ve tümüyle zararsız olduğunu bilmeden yaptığı yorumların arkasında yatan "güvensizliğe" hak veriyorum.Yanlış bilgilerden yola çıkarak"aşırı hekimlik" uygulamalarına ait eleştiri getirdiğini düşünüyorum. Bir hekim olarak daha derli, toplu ve bilinçli ifade etmesi gerekirdi. Tomografi ile yüksek doz radyasyon riskli olabilir. Mammografi sıklığı ve meme CA arasındaki ilişki abartılmamalı.Ama,ama;ister tetkik, ister girişimsel işlemler, yazılan gereksiz ilaçlar "sisteme-sektöre-patrona ve hekime" daha çok kazanç sağlamak üzere kurulmuş bu düzen, kaçınılmaz olarak insanları bu güvensizliğe sürükleyecektir ve örneğin 10 yıl sonra bu "güvensizlik" üzerine gelişecek kaosu çok merak ediyorum.AKP son 100 yılda öğrenilmiş temel insani ilişkilerin olumlu "kopya bilgileri" yerine,çıkarcı esnaf riyakarlığını koydu. O.Gürsel
18-10-2014 13:03 (28)
Teşekkürler sn Gürsel. Yazılarınızı ve yorumlarınızı zevkle takip ediyorum. Banu
22-10-2014 16:29 (29)
bu sitede bazı yorumcuların sürekli bir "tek ve değişmez gerçeğin yılmaz ve yalnız şövalyeleri" havasında ayarımtrak gönderilerinin olması ilginç. bir süredir girememiştim. bana cevap verilmiş. ben de cevap vereyim öyleyse. 1. farmakovijilansı tanırım. iyi çocuktur. 2. ben hiponatremi ve uygunsuz ADH ile SSRI kullanımı arasında bir ilişki sezdiğimi ve bunu ilk sezenin de ben olduğumu iddia etmedim. 3. zaten hiponatremi ve uygunsuz ADH ile SSRI'lar arasındaki ilişkiyi gayet somut verilerle işaret eden kamyon yükü (kamyon yükü dedim, şimdi yine bilimcell olamadım, tüh!) çalışma mevcut. 4. hepsinde değil (ilginç, oysa ki ilişki hepsi için sabit) ama birçok ilacın prospektüsünde hiponatremi mevzuuna değinilmiş. 5. benim sorun edindiğim şey şu: NSAID'ler üst GIS kanamasına neden olur diye ciddi bir bilgilendirme zorunluluğu hisseden üretici / dağıtıcı firmalar neden leblebi / çekirdek gibi sattıkları SSRI'ların bu özelliğine reklamasyon aşamasında pek değinmiyorlar? a.y.a.
22-10-2014 16:35 (30)
kaldığım yerden devam edersem... 6. acaba yine 1 yıllık ortalama cirosu (tek molekül için konuşuyorum) 200 milyon lirayı bulan proton pompa inhibitörlerini ve şurupları / çiğneme tabletlerini de pazarlarken "hocam, analjeziklerin bu yan tesirinden sakınmak için GAZALİN-PIRT adlı proton pompa inhibitörümüzü de güvenle kullanabilirsiniz" dedirtecekleri mümessil arkadaşlara bu firmalar babalarının ya da bizim babalarımızın hayrına mı bu propagandayı yaptırıyorlar? 7. henüz hiponatreminin önlenebilmesi için etkin (ve etkin olduğu kadar sistematik kullanım baremine eriştirebilecekleri fiyat aralığında ve tabii ki mutlaka başka bir acaip sistematik etkisi ya da yan tesiri olan) bir başka molekül olmadığından mı buna değinilmiyor? 8. "bize ne elin alemin geriatrik popülasyonundaki hiponatremiden? tuz verince geçmiyo mu hocu?" düzeyinde bir sosyal sorumsuzluk hissetmediğimden şeyetmiştim ben de. 9. yoksa bana ne hiponatremiden, di mi? en fazla kolu bacağı tutmaz morukların. hürmetler... a.y.a.
22-10-2014 19:05 (31)
Üslubunuz son derece çirkin ve yakışıksız aya
22-10-2014 19:12 (32)
Yorumları denetlemenin ne denli zor bir iş olduğu konusunda dertleşmek ve karşılıklı şu bir türlü beceremediğimiz yorum nezaketini birbirimizden öğrenmek için bir şeyler deme gereği duydum. Yukarda aya nın yorumuna "son derece çirkin ve yakışıksız" diyen arkadaşa birkaç şey söyleyeyim. aya'nın yorumu biraz abartılı esprili de olsa "son derece çirkin ve yakışıksız" değil. Belli bir konu ve mizah çerçevesinde. O kadar çirkin ve yakışıksız olsa yayımlamamamız gerekir. Oysa aya olayı kişiselleştirmeden genel bir eleştiri getiriyor. Sizse isimsiz olarak başka bir yorumcuya (aya) ya sataşıyorsunuz. Kuralı asıl bozan bu bence. Ama kararsız kaldım, sizinkini de yayımladım. Başka deyişle baştan koyduğumuz sataşmama kuralına ben bile uymamış oluyorum, velhasıl editörlük de zor iş. :( Kaan Ars.
22-10-2014 19:57 (33)
İmzasız yazılar yayınlanıp, "arkadaşa" cevap veriliyor. İmzalı yazılar sansür ediliyor. Helal olsun, insanbudur. İmza: belki yayınlanır diye "imzasız"
22-10-2014 20:00 (34)
İmzalı hangi yazı yayımlanmamış? Biz nezaketten bahsediyoruz, bu arkadaş ortaya müphem bizi suçlamayı yeğliyor. İmzanızı verin veya hangi yazının imzalı yayımlanmadığını belirtin, konuyu anlayalım. Ortaya konuşmak "yakışık" almıyor. Kaan A.
22-10-2014 20:19 (35)
Yorumum niye yayınlanmadı o zaman? Yayınlanmayan yorum, bendenize aitti: """Irmak Zileli’nin “Eşik” romanı, Doğu Perinçek - Gün Zileli, solcular iyi midir kötü mü? Solun onmaz hastalığı: Sansür""" yazısına." Nerede yorumum? Hüsnü Efendi
22-10-2014 20:29 (36)
Hüsnü Efendi kardeşim,gerçek adınız bu mu bilmem.Budur diyelim.Kurala uymadınız, konu hakkında fikrinizi belirteceğinize olguyu kişiselleştirerek "mart kedisi gibi bağırıyor" gibi bir ifadeyle yazara, yani bana saldırdınız. Konu hakkında, yazı hakkında bir fikriniz yok mu? Derdiniz ben miyim? Yazıyı ve yazının ele aldığı konuyu bırakıp, bu konuda fikir belirtmeyip başka bir yorumcuya veya başka bir yazara nezaketsiz bir üslupla saldırmak, baştan koyduğumuz kurala uymuyor. Başka birçok siteye bakınız. Yorumlarda terbiyesizlik boğaza kadar. Biz öyle bir site olmamaya çalışıyoruz. Burası aynı zamanda bir edebiyat sitesi. Serkan B. arkadaşımız da benim genel olarak sola yönelttiğim eleştirileri (hiç isim vermemiştim yazıda) doğrudan benim şahsi konumuma getirmiş, birtakım küçümseyici ifadeler kullanmıştı. Onu da yayımladık, ama konuyu kişileştirmenin çirkin bir sansürcü tutum olduğunu belirterek. Siz de bu haklı uyarımıza olayı daha da kişileştirip aşağılayarak cevap verdiniz. Saygılar.KA
22-10-2014 21:44 (37)
Yorumumda küfür, aşağılama falan yok efendim. İstediği davula, istediği zaman, istediği boyda tokmakla vuran, tek ve baş solist Kaan beye eleştiri var. Bu sitede sansür yok tabii, herhalde, sanıyorum... Yayınlanmayan, kimsenin okuyamadığı bir yorumdan "mart kedisi" gibi, metinler seçilerek alınıp cevap veriliyor. Şahane. Demokrasi, özgürlük, sansürsüzlük budur. Bu işler kolay değil efendim. Demokrat olmak, sansürü silmek kolay değil. Taptığım babam bile yapamadı bu işi. Yayınlamadığınız yoruma verdiğiniz üstteki “alıntılı” cevap geçersizdir. Tümünü yayınlamadığınız bir yoruma, içinden seçme yapıp yayınlayarak cevap vermemenizi beklerim. Yayınlanmayan yorumumu aynı yazının altında, aynen isterim. Saygılarımla. Hüsnü Efendi.
22-10-2014 21:51 (38)
Sayın Hüsnü Efendi, yorumunuzu sildik, o yüzden tekrar yayımlama imkanımız yok. İmkanımız olsa da yapmayız bunu. Sizin derdiniz yazılarla, fikirlerle değil, benimle. Bunu hala sürdürüyorsunuz. Benimle uğraşmayı sürdürürseniz, ister sansür deyin, isterse başka bir şey, yorumunuz yayımlanmaz. Sizin hiçbir konuda fikriniz yok mu efendim. Tek derdiniz bu sitenin nasıl yönetildiği mi? Burada bile sansür var diyeni insafa davet ederiz, kişilerle uğraşmayı sürdürenin yorumunu da yayımlamayız efendim. Kabahat bizde ki baştan koyduğumuz kuralı bozup, sataşan, aşağılayan birtakım yorumları bize de sansürcü derler diye düşünüp ve açıkladığımız başka bazı nedenlerden ötürü yayımladık şimdiye dek. Fikriniz varsa söyleyin, bizi terbiye etmeye kalkmayın efendim. Bu şekil yorum yazarsanız boşuna yazarsınız, yine yayımlanmaz. Saygıyla. Kaan Arslanoğlu
22-10-2014 22:20 (39)
Özgürlük, bundan ne anladığını bilmeyenlerin ağzında sakız olmuş. Sitenin editörlerinden rica ediyorum, konuyu böyle maymuna çevirenlere lütfen izin vermeyin. Mart kedisi gibi de nedir? Bu tartışmayı sabote etmektir. Sonra da "vay beni sansürlüyorlar" diye sanki çok derin şeyler söylüyormuşsunuz gibi filozof rolüne bürünüyorlar. Yeter artık. Adam gibi tartışmayı öğrenelim. Asgari bir nezaket lazım. Lütfen bunu sağlayın. Ortada bir yazı var, bir yorumcu 3-4 yorum yazıyor, hepsi de yazarın kişiliğiyle ilgili. bu kötü niyet değil de nedir. bunlarla zaman yitirmeyelim. bunu engellemek de kesinlikle sansür falan değildir. hasan
23-10-2014 09:01 (40)
Sn ka makine mdeki sorun nedeniyle duzgun yazamiyorum, isim eksik kalmis, ben HM. Hasta lardan moruk diye soz etmek ne hekime ne de baskasina yakisiyor. Bu mizah degil ve cirkin. Olcut u de sizin yayinlanir bulmaniz olamaz. Bunu vurgulamak da satasma degildir. Bir fikir beyanidir. Saygilar. HM
23-10-2014 09:12 (41)
Sayın HM, HM rumuzunuzu koyunca tamam, şimdi kim olduğunuz belli, kimliğiniz açık, olay bitmiştir :) "Moruk" meselesine gelince: aya (daha önce ismini vermişti) körü körüne ilaç yandaşlarının hastaları bu şekilde mal olarak gördüklerine dair bir gönderme yapmış bence. Tabii ki ne mizahtır ne değildir, ayrımını yapmak bana düşmez, ama yazıyı okuyan büyük çoğunluk, aya'nın yaşlı hastaları moruk olarak görmediğini, aksine birtakım "ilaç fanatiği" doktorların onları öyle gördüğüne bir taşlama yaptığını anlamıştır diye düşünüyorum. Saygılar. Kaan A.
23-10-2014 16:14 (42)
bir grup yurttaş senelerce "anadilde eğitim" diye bağırdı ya, tutarlılıkları ayrı bir başlıkta tartışılabilir, ama ben de bu ülkede anadilde eğitim taraftarı oldum artık. benim derdim türkçe tabii. bir kolej bebesi ve ingilizce eğitim veren bir tıp fakültesinin vakti zamanında öğrencisi olmuş bir birey olarak dün itibarı ile bunu çok keskin bir biçimde idrak etmiş bulunuyorum. reading comprehension, introduction to english literature ve writing dersleri bize çok verildi zamanında. ama anadilimizi es geçtirmiş olmalılar ki, okuduğunu anlayabilen, okuduğunun üzerine makul analiz yapabilen, temel düzeyde tecahül-i arif'ten haberdar olan ve bunların üzerine de sakince yazı yazabilen insanlar bulabilmek gerçekten zorlaşmış. bu arada Kolaylı'ya cevabımdır: ben bu site editörlerini hayatımda hiç görmedim. onları savunma pozisyonunda da değilim. yazdıklarım belki kısmen onların savunduklarıyla örtüşüyor olabilir. taraftar olan kim acaba? evita'dan gönderelim. amigos para siempre! a.y.a.
23-10-2014 16:15 (43)
mutluhan izmir mi seçti bu resmi? ya da editörlerden biri?.. shining ve bu sahne çok iyi bir tercih olmuş da... yine editöre yağlama olmuş derler ama. bunu epeydir diyecektim, unutuyorum. all work and no play makes jack a dull boy! adın jack mi şövalye? "honey, i'm home" diyip mi girersin evine? şövalye, var sen beni de sosyalist say. düşman değilim ben sana. kurtuluşun belki benimle olmayabilir. ama elini yine de uzatsana! a.y.a.
23-10-2014 23:59 (44)
belirtmeden geçemeyeceğim. taylan kara'nın ödül sistematiği üzerine eleştiri yazılarına bile adamı jdanovculukla suçlayarak cevap yetiştiren bir grup yorumcu var. ben taylan kara'ya tapıyor muyum? böyle de buyurabilirdi zerdüşt'ü çok beğendiğimi söyleyemem. peki ben edebiyat eleştirmeni miyim? yoo. sıradan okurum. ama kanaatimce yalnızca doğan hızlan aleyhine birşeyler yazdı diye orada yoklama verip adama "sen stalinistsin, yok jdanovcusun" denmiş gibi duruyor. ve yine diğer başlıklarda da sistemli bir biçimde itidal çağrısı yapanlara ya da ad hominem yapmayanlara, olaya farklı da bakılabilir diyenlere "sen tarafsın, editörün adamısın, bıçkınlar sürüsü, kahveden adam mı topladın da tıklattın" minvalinde yanıtlar döktürülüyor. tarz çok benzer ve rahatsız edici. ama sitenin adı doğrulanıyor. ECCE HOMO! şimdi "vay, bize homo dedi" diyecek olanlar çıkar. benim makinem bozuk değil. o "homo" insan. "işte insan" ya da "insan bu" yani. mabaddan anlaşılmasın. trolsüz akşamlar dilerim. a.y.a.
24-10-2014 00:38 (45)
Sayin KA, bir suredir sitenizi izliyorum, zaman zaman yorumlar yaziyorum, yazdiklarim icerik olarak siz katilmasaniz da tutarli, butunluklu, duzgun, hakaret ve suc unsuru icermiyor. Yani samimi ve gercegim... e, bir site yonetimi daha ne ister ki? Saygilar HM
24-10-2014 15:58 (46)
gözlemcinin kendi durumu ile ilgili yanılsaması daha iyi anlatılamazdı herhalde her majesty! bırakılsaydı da dış gözlemci(ler) tutarlılığa ve bütünlüklülüğe hükmetseydi. saygılar efendim. a.y.a.
24-10-2014 22:45 (47)
Kaan, kardeşim selam.32 numaralı yorumun dikkatimi çekti: "Yorumları denetlemenin ne denli zor bir iş olduğu konusunda dertleşmek ve karşılıklı şu bir türlü beceremediğimiz yorum nezaketini birbirimizden öğrenmek için bir şeyler deme gereği duydum" İmzalı imzasız her türlü yorumun yayınlandığı "son derecede demokratik" bir sitede "denetim" ne denli zorlu olur? Dertleşecek ne var ki? Sevgiler, Derya
25-10-2014 10:27 (48)
Kendini bilmek ile gözlemci olmak arasındaki mesafeyi dikkatle kat etmek lazım, ki kendini bilmek erdemdir... kimsenin kimseye hükmetmesine de lüzum yoktur... bu sitede, mizahkar kabul edilmek için alaycı, kinayeli, hakaretamiz üslup, entel görünmek için yabancı dil bilgisi seviyesi ile bilinen yabancı şarkıların ve çalınan enstrümanların yazılı beyanı ve de sözü dinlenir olmak için bitirilen okulların, yapılan ihtisasların, master-dr derecelerinin noterden onaylı sureti ile nüfus sureti ve de savcılıktan iyi hal kağıdı almak mı gerekmekte??? peki ya, burada içten saygı duymak ile saygı göstermek arasındaki mesafe niye bunca uzak??? Gerçekten "herkesçe okunur" olmanın istendiğinden kuşku duymaya başlıyorum... insan bu mu olmalı gerçekten???NOT:Sn editörün "kendi ifadesiyle yazıyı okuyan büyük çoğunluğun ne anladığını" nasıl anladığını doğrusu ben de anlamak isterim. HM
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211091
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.