Bir Nazi iyi roman yazabilir mi?

         Bir Nazi iyi roman yazabilir mi?

Genel anlamda sanat ya da özel anlamda roman elbette siyaset içerir. Ancak bu siyaset, yazarının güncel siyasetteki duruşuyla çakışmak zorunda değildir. Bu nedenle bir yazarı ya da eserlerini değerlendirirken romanları,ve diğer edebi metinleri dikkate alınıp siyasal kimliği ve köşe yazıları gözardı edilmelidir.

 

Politik çıkışlarla tanıtılan romanlar

Neredeyse bir kural olarak ilan edebiliriz: vasat edebiyatı yazarları, bir kitap yazdıktan sonra bu kitabı mutlaka siyasal bir çıkış veya siyasal bir polemikle gündeme getirmektedir. Bu yazarlarda çok sık rastladığımız bir özellik, romanları hakkında konuşurken bile edebi terminolojiyi değil, siyasal bir terminolojiyle konuşmaktır. Bunun nedeni, yazdıklarının edebi açıdan kayda değer bir özellik taşımıyor oluşudur. Romanda edebi içerik eksik olunca bu eksiklik siyasal içerikle doldurulmaktadır. Vasat edebiyatı yazarlarının en çok yaptığı şey, siyasal söylemden edebiyata beğeni taşımaya çalışmaktır. Bu nedenle bu yazarların ne kadar çekici olursa olsun siyasal söylemini, güncel siyasetle ilgili yazdıklarını, edebiyat eleştirisinin dışında tutmaya çalışmak gerekir.

 

Sanattaki siyaset

Tekrar tekrar vurgulamakta bir sakınca görmüyorum: bunun nedeni edebiyatın siyaset içermemesi ya da sanatın siyaset üstü bir konumda olduğu düşüncesi değildir. Her sanatsal üretim bir siyasal duruşu içerir. Alman general Clausewitz’in sözlerini değiştirerek uyarlarsak “sanat, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir.”

          İnsan bilincini uyuşturan, bilinci çürüten, algıyı yavaşlatan, farkındalığı azaltan, farklılıkları keskinleştirmeyip yumuşatan sanat anlayışı gerici bir sanat anlayışıdır. Panolarda reklamını gördüğümüz kitapçının vitrininde dizilen, holding gazetelerinde bizlere sırıtan sanat, asla bir tesadüf değildir. İlerici sanat dönüştürür. İlerici sanat, insanın nesnel gerçekliğe nüfuz edebilmesini sağlayarak çevresini, kendisini ve toplumu daha iyi anlamasını sağlar.

         Türkiye’de ilerici siyaset kurumlarının büyük bir kısmının içine “sanatsal gericilik” sızmıştır. Sanatta kullanılan ilericilik-gericilik kavramları, güncel siyasette kullanılanlardan tamamen farklıdır. Bir sanatçının siyaseten ilerici olmasının sanatının konumu ile hiçbir ilgisi yoktur. Siyaseten ilerici olup sanatsal olarak gerici olan; ya da siyaseten gerici olup sanatsal olarak ilerici olan çok sayıda yazar vardır. Bu nedenlerden ötürü bir sanatçının sanatını değerlendirirken, güncel siyasi duruşu ile sanatsal duruşu birbirinden mutlaka ayırt edilmelidir.

                                                                                                          Taylan Kara

                                                                                              taylankara111@gmail.com

Facebook
yorumlar ... ( 7 )
19-11-2014
19-11-2014 17:15 (1)
doğru söze ne denir! m. yılmaz
19-11-2014 17:16 (2)
Özür diliyorum ama "siyasal söylemden edebiyata beğeni taşıma" işini K.Arslanoğlu da, T.Kara da, Gün Zileli... ve başkaları da yapıyor diyebiliriz. Bu kategorik olarak kötü müdür, emin değilim.
19-11-2014 19:43 (3)
İlk gençlik yıllarımızda üzerinde sıkça konuşulurdu. "Sanat sanat için midir, toplum için midir?" Üzerinde ne çok laf edilirdi... T. Kara'da bir anlamda bu tartışmayı başka bir başlık altında gündeme getiriyor. Saptamalarına tümüyle katılıyorum. Bir sanat'tan söz ediyorsak öncelikle "sanatsal ölçütleri" yerine getirmesi beklenmeli. Elbette dereceleri olabilir. Çok-çok iyi, çok iyi, orta, zayıf, çok zayıf, berbat.. Bir de "ne lan bu!" gibi... Teknik, estetik, biçem... kurgu... vs.. Önce sanatsal bir yapıt olup olmadığı değerlendirmesi, sonra da "neye, kime, nasıl" hizmet ettiği konuşulabilir... Berbat bir "sanat yapıtının", sanat ölçüleri içinde yer almayan bir ürünün,"kime" hizmet ettiği de konuşulabilir ama bu "hizmet şekli" oluyorsa da bu "yararlılığın" sanat içinde gerçekleşmediğini söylemek gerekli. Sonuçta ürün insana sanat dışı bir şekilde yarar sağlayabilir.. Tuhaf olan ürün sahibinin bu "yararın" illa sanat içinde olduğu ısrarıdır.. Evet.. insanlara yararlı....
19-11-2014 19:43 (4)
ama sanatsal sürece, birikime katkısı yok... Bu inat ne kadar anlamsız... Ama hak vermeli de! O "sanatçının" sanat-estetik algısı o düzeyde ki, yaptığının sanat olduğunu sanıyor.. Belki kırıcı olmadan.. "sen öyle bil" deyip, geçmeli.. T. Kara " İnsan bilincini uyuşturan, bilinci çürüten, algıyı yavaşlatan, farkındalığı azaltan, farklılıkları keskinleştirmeyip yumuşatan sanat anlayışı gerici bir sanat anlayışıdır" diyerek "ilerici sanatı", "rahatsız edici" ölçütler getiriyor. Doğrudur; teknik-estetik olarak her ne ise, ama içerik, söylemde "ilerici" ancak özünde ezberci, bilinen sol dogmaları besleyen bir yapıt ta gerici olarak değerlendirilmeli.. Yine de her ne olursa olsun bir sanat yapıtı olduğunu iddia eden ürün, önce sanatsal gereklilikleri, yerine getirmek zorundadır! "Çok iyi yazılmış bir bildiri", "çok iyi bir siyasal-toplumsal anlatı" vs.. Bu faaliyetleri de küçümsemenin gereği yok! Her yapıt-emek ürünü de o kadar kolay kategorize edilmesin; zamana bırakmak, didişmemek
19-11-2014 20:01 (5)
daha "estetik" bir tavırdır. T. Kara'nın kendi "cemaatinden" beslenen zihniyeti eleştirdiğini de düşünüyorum... Bu pervasız, dürüst eleştirel, son derece yerinde saptamalarının er geç değer bulacağına inanıyorum... Malum "demokrat-sol piyasadan" beslenen zihniyetin de öncelikle kendilerine ait bir çelişki olduğunu düşünüyorum; sonuçlarını da yaşayarak görürler... KA ve GZ, benim için son derece dürüst, özverili, "hümanist" insanlardır. Yapıtlarının sanat sınıfına girip girmeyeceğini zamana bırakmak gerekir... Her ikisi de "solculuktan" son kertede "zarar" görmüş olanlardır; bu "zararın" onlar için keyif olduğunu biliyoruz; (GZ bir soru üzerine açıklamıştı.. sanırım 4500 tl vereceklermiş Mevsimler için.. Bir yılda yazılsa, asgari ücretten düşük olacak getirisi) bu ülkede gerçek sol-muhalif yazarın geçimine bile yetmeyecek geliri düşünüldüğünde, böylesi bir yazarlık olsa olsa "tuhaflıkla" açıklanabilir... Ya da "ideallerle!" ... OG
20-11-2014 21:33 (6)
Doğrudur, Taylan Kara'nın, şu saptaması yerindedir: Vasat edebiyatı yazarlarının en çok yaptığı şey, siyasal söylemden edebiyata beğeni taşımaya çalışmaktır." Ne var ki, bu cümlesinin hemen akabindeki şu yargısına katılamıyorum: "Bu nedenle bu yazarların ne kadar çekici olursa olsun siyasal söylemini, güncel siyasetle ilgili yazdıklarını, edebiyat eleştirisinin dışında tutmaya çalışmak gerekir." Tam aksini yapmalı bence: Öylelerinin, temelde politik-idaktik saiklerle yazdıklarını, böyleliklerinden ötürü de, sanat eserinin poetik-estetik karakteristiklerini örtbas etmeye çırpındıklarını, dolayısıyla yetersizliklerinin ve yeteneksizliklerinin acısını, bu türden sanat-dışı cambazlıklarla, hakikatli sanat emekçilerinden ve insanlardan çıkartmaya çalıştıklarını ısrarla vurgulamalı. Onların, edebiyat eleştirisinin dışında tutulmaları şöyle dursun, eleştirinin odağına alınmaları gerekir ki, düzmecelikleri ve koflukları iyice teşhir olabilsin. bünyamin durali
20-07-2015 13:21 (7)
Evet, her sanat dalı siyaseti yapısında barındırır. Sanat ve siyaset hayatta baktığımız penceremizdir.Her sanat dalı düşünce ürünü olduğuna göre sanatta siyaset olmak zorunda. Sanat siyasetten beslenir fakat siyasetin sanattan beslendiğini söyleyemeyiz. Beslenmiş olsaydı siyasetin durumu bu noktada olmazdı. Her düşünce kendi edebiyatını yada sanatını oluşturmamalı. Sanatın evrensel dili ile işlenen her siyasi düşünceye dayalı eser gerekli değeri görmesi gerekir. Düşüncemizin zıttı olan bir edebiyat eserini sanat çizgisi ölçüsünde eleştirmek gerekir.O zaman objektif bir yaklaşım sergilemiş oluruz. Yani Sezarın hakkı Sezara teslim edilmeli. Objektif bakamadığımız için her düşünce kendi sanat kitlesini yarattı ve sanatçılar da bu kitlede tutunmak için olduklarından fazla siyasi düşünceyi uç noktalarda vurgu yaparak kitleleri karşı karşıya getirme olgusuna düşmemeleri gerekir. Eleştiri siyasi düşünce bazında değil sanat bazında olmalıdır. Türkan Kebeci
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210987
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.