Utanç eksikliği ve rezil olamamak
Utanç! Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir.
I. Bergman
Halkımız kitap okumaz. Bu durum, herkesin bildiği, üzerine saatlerce “geyik yapılan” bir olgudur. Halkın kitap okumadığından yola çıkılarak bir sürü yorumlar yapılır, bu durum birçok teze dayanak oluşturur. Bu önermeyi destekleyen sayısız kanıt vardır. En son Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) raporu da bunu desteklemektedir. TÜİK raporuna göre Türkiye kitap okumada dünya ülkeleri arasında 86. sırada yer almaktadır. Buna göre Türkiye’de günde 6 saat TV izleyip 3 saat internet kullanılırken kitap okumaya günde 1 dakika zaman ayrılıyor. Yılda 6 saat (günde 1 dakika) kitap okuduklarını söyleyen katılımcılar, kitaba ihtiyaç listesinde 235. sırada yer veriyor (1).
Halk okumuyor da aydın okuyor mu?
Bütün sorun sadece sokaktaki insanın kitap okumuyor olması mıdır? Sokaktaki insanın bilincinin kültür için bir ölçü olamayacağını var sayalım. Sıradan halk kitap okumaz da “sıradan olmayan” insanlar, eleştirmenler, yazarlar, akademisyenler kitap okur mu?
“Roman okumuyorum, fazla zaman alıyor. Oturup koca kitabı okuyacağıma özetini okuyorum, böylece o kitabı okumaktan kurtuluyorum”.
Yönetmen-yazar Woody Allen’a atfedilen bir fıkra vardır. W.Allen,Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını hızlı okuma tekniğiyle okuduğunu söyler. Ne anladığı sorulur. “Sanırım olay Rusya’da geçiyor” diye yanıtlar. Her kitabı az çok böyle özetleyebilirsiniz. Bu bakışa göre bunu öğrendikten sonra kitabı okumaya ne gerek var? Savaş ve Barış’ın özeti Rusya’da geçmesidir! Suç ve Ceza’da bir adam bir yaşlı kadını baltayla öldürüp pişman olmaktadır! 400 sayfa okumaya gerek yok; Suç ve Ceza’yı size özetledim işte!
Yukarıdaki sözleri söyleyen ya da söyleyebilecek onbinlerce-yüzbinlerce insan vardır ve bu söz yukarıdaki istatistiklerle örtüşmektedir. Ancak bu sözlerın üniversitede bir profesörün ağzından çıkıyor olmasının üzerinde durmak gerekir. Bilen bilir ki bu sözler hiç de "marjinal” bir tutumu yansıtmaz.
Türkiye’de okuduğu en derin roman Da Vinci Şifresi olan yüzlerce akademisyen vardır. Buradan “aydın nedir, kime denir”, “üniversite nasıl sokaklaştı” tartışmalarını açmayacağım. “Halkı aydınlatmak” klişesi, yıllarca kullanılırken gelinen noktada “halkın aydınlanmayıp” “aydının halklaşması” ise yine başka bir tartışma konusu.
Okumasalar daha iyi!
Sadece üniversite mi? Hemen şimdi geçen hafta en çok satan kitapların listesine bakın. Bu listelere baktığınızda bazen “bunları okuyacaklarına okumamaları daha iyi” dediğiniz hiç olmadı mı? Son bir haftada gazetelerin kültür sayfalarına ve kitap eklerine bakın.
Türkiye’de hakkında eleştiri yazdığı kitabı okumayan eleştirmen vardır. Bu bir abartı değil. Türkiye’de kendi yazdığı kitabı okumayan yazar bile vardır! Bunlar, asgari bir kültürel atmosferde insan içine çıkılamayacak kadar utanç verici olaylar kabul edilir. Ancak ülkemizde hiçbir şey olmaz.
Nasıl rezil olunabilir?
Ülkemizde rezil olmanın hiçbir yolu yoktur. Edebiyat iklimimiz öyle bir iklimdir ki intihal de yapsanız, başkasının kitabını da çalsanız, böylesi utanç verici hareketler de yapsanız hiçbir entelektüel yaptırımı yoktur. Edebiyat dünyamız “her şeyin olabileceği” ancak “sanki hiçbir şey olmamış gibi davrananların" hakim olduğu bir dünyadır.
Ülkemizde, bu insan “tür”ünü toplu olarak üreten vahşi bir kültürel iklim var. Toplumun siyasal-kültürel örgütlenmesi bu insan türünün verimli bir üreticisidir.
“Halk okumuyor” diyerek “geyik yapmak” kolay. Biraz da bu “iklim”i tartışmaya ne dersiniz? Ne dersiniz bu iklime “bir tutam utanç” eklense çok mu kötü olurdu?
1.http://yasam.bugun.com.tr/avrupada-son-siradayiz-haberi/1071994
Taylan Kara