Sıfır maliyetle muhalefet yapmak

          Dehşete düşmek, az çok düşünen bir insan için hiç de nadir bir durum değildir. Biraz düşünebiliyorsanız, sık sık dehşete düşersiniz. Şair İlhami Çiçek’in “yalnız hüznü vardır kalbi olanın” dizesi pek aklımdan çıkmaz. Bu dizeden esinle ““yalnız” olmasa da “mutlaka” dehşeti olmalıdır bilinci olanın” diyebilirim.

Bilincine erdiğimiz birçok şey bize dehşet verir. Sıradan bir haber bülteninde çok fazla dehşet vardır: patlayan bombalar, “en az 55 kişinin ölümü”, parçalanmış cesetler vs.

          

Muhalefet gerçek midir?        

          George Orwell’in 1984 romanında çok dehşet vardır. Ama bana göre kitabın iki yerinde bu doruğa çıkar. İlki kahramanın 101 numaralı odaya girerek korkusuyla karşılaşmasıdır. İkincisi ise sistemin muhalifi diye bildiği kişinin aslında sistemin yarattığı bir unsur olduğunu anlamasıdır. İlki daha doğrudan bir dehşettir; ikincisi biraz soyuttur. Muhalif diye bildiklerimizin aslında iktidarın bir parçası olduğunu anlamamız, dehşet vericidir.

              İktidardakiler bile çoğunlukla “ben iktidarım” demez, kendine muhalif bir elbise bulur, ona bürünür. Muhalif olmak, genel anlamıyla iktidar olmaktan daha onurlu bir duruştur. İktidarda olan somut olarak kazanç elde etse de muhalif olmanın ahlaki bir üstünlüğü vardır. Bu nedenle güçlü iktidarlar iktidarda iken muhalifmiş gibi görünenlerdir: iktidar olmanın nimetleriyle, muhalif olmanın ahlaki üstünlüğünü aynı anda elde ederler.

İktidar yeterince göz önündedir, karanlık kısımları hakkında yeterince bilgi ve algı vardır.

 

Muhalif ne kadar muhaliftir?

Muhalif cenah ne kadar muhaliftir, iktidarın nesine muhaliftir, iktidarla nasıl bir ilişki içindedir, bunlara da bakmak gerekir. İktidarın iktidarını algılamada genelde bir sorun yoktur. Çoğunlukla görünmez olan, “muhalefetteki iktidar”dır. Çünkü en başarılı iktidar, “muhalefeti de fethederek” kurulur.

 

Sıfır maliyetle muhalefet

Türkiye’de yaşamak çok pahalı bir şeydir; mücadele etmekse çok daha pahalı. Türkiye tarihi, mücadele edenlere yaşama hakkı tanınmadığı, bazen bir mezarın bile çok görüldüğü vahşi bir tarihtir. Az ya da çok muhalif olanların payına düşen işkence, sürgün, yargısız infaz, cinayet olagelmiştir. Bu kadar bedel ödeyenlerin hiç değilse “muhalif olmak”, “bedel ödeyen kimse olmak” gibi payeleri vardır. Ödedikleri bedel dikkate alındığında bu sıfat fazlasıyla hak edilmiştir.

Muhalefetin sahtesi ise bu payeleri, hiçbir bedel ödemeden edinir. Bu tür insanlar, sıfır maliyetli politikalarla, başkalarının canı pahasına ödediği bedellerle açılmış yollarda yürümekle, zararsız “doğru”ları “uygun zamanlar”da savunmakla muhalif payesi kaparlar.

Sahte muhalifliğinin sırrı, kanla canla ödenmiş bedellerin üzerine abanıp muhalifliğin şöhretini kazanmaktır. “Doğru zamanda doğru yerde durmak”tır; muhalefet olmak bu insanlar için isabetli bir “yatırım”dır. Sahte muhalif,  bu haklılığı, bu erdemi bedel ödeyenlerin ellerinden çekip alır.

Kimileri katledilir, kimileri ise suya tirit bir şiirle hem katledilenlerin yanındaymış gibi görünür, hem de “kebap yanmamış” olur. Kimisi yüzlerce hafta çocuğunun kemiklerinin izini bulmak için cop, gaz, kurşun yer; kimileri ise iktidarı kızdırmayacak, suya sabuna dokunmayan bir şiir ile “muhalif” olur. Bu açıdan bakıldığında anonim, mahkemeye çıksa “sözlerim yanlış anlaşıldı”, “öyle demek istemedim” diyeceği muğlak şiirlerdir bunlar.

“Arkadaşlar ayıp oluyor, cık cık cık” diye, ortaya karışık, hiç kimseye söylenmemiş bir cümleyle sırasını savan “ağır abi” tutumudur bu. Güçlü kim ise ondan yana olmak; iktidar gücünü yitirdiğinde onu terk edip yeni iktidarın yanında yer almak. Hiçbir bedel ödemeden… Sıfır maliyetle “muhalefet” yapmak…

Onlarca yıl yurtdışında sürgünde yaşayanların, 20-30 yıl hapis yatanların idam edilenlerin olduğu bir ülkede sıfır maliyetli “muhalefet”tir bu tutum...

Çünkü sahte muhalefet “son kullanma tarihi geçmiş” iktidarlar üzerinde tatmin edilen “muhalefet”tir. Gerçek bir muhalif “tedavüldeki” iktidara karşı çıkar; bir iktidara karşı çıkmak için güncelliğini yitirmesini beklemez, “güvenli mesafe” gözetmez. İnsan bunu yapamıyorsa susabilir de, bu da bir duruştur. Ama hiçbir riski almadan muhalifmiş gibi yapmak: işte teşhir edilmesi gereken tutum budur.

 

                                                                                                          Taylan Kara

                                                                                              taylankara111@gmail.com

 

Facebook
yorumlar ... ( 32 )
25-11-2014
25-11-2014 12:15 (1)
çok doğru ve güzel demişsiniz.dbo
25-11-2014 14:05 (2)
Akmerkez'de yeni romanı için kokteyl düzenleyen ve Tuna Kiremitçi, Elif Şafak gibilerle ayıla bayıla röportaj yapan Irmak Zileli'yi, image-maker kullanarak bestseller listelerini altüst eden Murathan Mungan'ı, Ayşe Arman'a röp verip, Kanyon AVM'de imza dağıtan Enver Aysever'i, Akademi Kitabevi ödülünde Doğan Hızlan'la aynı jüride yer alabilen Ahmet Yıldız'ı nasıl değerlendiriyorsunuz sayın editörler?
25-11-2014 14:27 (3)
Bu konularda kapsamlı bir cevap yarın burada yayımlanacak değerli okurlar. Doğru, hem bizden, hem onlardan olmak olmaz :)) Kaan Arslanoğlu
25-11-2014 15:42 (4)
Bu sınıflandırmalardan kendinizi nasıl muaf tutabiliyorsunuz? Ödediğiniz bedelleri sıralayabilir misiniz? Ne kadar tutuyor? Yeterli mi? Nasıl bir karşılık bekliyorsunuz? Kan mı? Davaya sahip çıkmayanı infaz mı edelim? Dava adamı olmak da bir seçim değil midir? İktidar dinamiklerinden ve bencillikten uzak mıdır? Soruyorum. Merakımdan ve iyi niyetle, inanın. Saygılarımla. Ahmet Tekin
25-11-2014 15:55 (5)
Değerli Ahmet Tekin, Ben bir çerçeve, bir durum ortaya koyuyorum. Yazıda herhangi bir kişiyi yargılama, bir isim zikretme yok. Yazıdaki çerçeveden ben niçin azade olayım. Bu durumu kişiselleştirip "sen ne bedel ödedin" diye itham etmek bence yanlış bir kavrayışa götürür. Ben kendimi temize çıkarıp, bir başka insanı suçlamıyorum ki. Bu yazıya uyan tutumlarım olmuş ise buna elbette ben de dahilim. Niçin dahil olmayayım ? Bu saptamaları yapmak, beni bu eleştirilerden niçin muaf tutsun ki? Ne özelliğim var ki? Bir tanım, kişilere göre değişiyorsa zaten baştan çürüktür. Saygılarımla Taylan Kara
25-11-2014 20:08 (6)
Meğer Turgay Fişekçi'nin çıkardığı Sözcükler Dergisi 2007'de Tuna Kiremitçi'nin "Agatha in Pera" adlı öyküsünü basmış. Öykünün baş kahramanı ise Sinan Çetin. Tuna Kiremitçi'nin öyküsünün çıktığı sayıda K.A.'nın da bir yazısı var. Adı "Sessizlik Kuleleri". Tuna Kiremitçi, Aydınlık'tan önce Cumhuriyet'te, ondan önce de Birgün'de yazıyordu ve bu esnada iki metrelik karton maketleri avm'lerdeki d&r'ların vitrinlerini süslüyordu. Solcularımız, devrimci kanaat önderlerimiz, Tunaları, Enverleri, Eceleri allayıp pulladıklarına göre bir bildikleri vardır elbet.
25-11-2014 21:33 (7)
muhalefetin gündemi belirleme şansı yok ki.. ister istemez iktidarın belirlediği gündem ve çerçeve içinde muhalefet edebiliyor.. muhalefeti tanımlamak için iktidara ihtiyaç duyarız bu da demektir ki muhalefet arazdır tek başına hiçbir anlam ifade etmez. peki ne yapmalı? muhalefet etmemeli mi veya edeceksek nasıl etmeli? iktidardan bağımsız bir muhalefet mümkün mü? akgündüz
25-11-2014 21:59 (8)
Gercek muhalefetle , sahtesini (majestelerinin muhalefetini) ayirt etmek onemlidir... yalnizca iktidar partisine muhalefetle, sistemin kendisine muhalefeti de ayirt etmek gerekir... muhalif olmanin gercekligiyle, bedel odemenin olcusu arasinda bir korelasyonun varligi kuskusuzdur... sn. t.kara'nin degerlendirmesine katiliyorum... tesekkurler... N.K.
26-11-2014 14:59 (9)
Muhalif kimliğin içsel ahlaki bütünlüğünü anlatan bir yazı olmuş... Muhalif erdemliliği tanımlayan... Bir muhalif hayat görüşünün, ödenmiş, ödenmekte ve ödenecek bedelleri söz konusu olduğunda hayatın bizi nerede yakalayacağı bilinemez... Belki de "günü geldiğinde" ondan kaçmamak, "yan çizmemek", "göze almaktır" önemli olan... Yazarı bu şekilde anlıyorum. Henüz "sırası" gelmediği için ödemediği bedeller üzerinden de bireyi sorgulama,haksızlık yapmayı göze almayı gerektirir.Hani musalla taşında yatan ceset için sorulur;"merhumu nasıl bilirdiniz?" Tam zamanında sorulmuş bu soruyu,gereğinden erken sormamalı! Kaldı ki, konumuz "sol muhalif" kimlik taşımak ise, aslında gündelik hayatta da sessizce bir şekilde ödenilen bedeller vardır. Her ne olursa olsun, ödenilmiş-ödenilen-ödenilecek bedeller de aslında insanın yalnızca kendi "ruhu" için "isteyerek-severek" yapılmış olmalı!Yoksa bu bedel,gün gelir"diğerlerine" ödetilecek,onlardan "tahsil edilecek" olan bir "yatırım" olacaktır! OG
26-11-2014 19:29 (10)
Bir kere şöyle tumturaklı iki cümle getirebildin mi yanyana Abdudin? O da toubib, sen de. Taşı bu kıvama getirmeden ortalarda görünmemeli bence. Dr. A'Coola
27-11-2014 13:37 (11)
izlekten çıkmış, yitirilmiş sürü üyeleri var artık... eytişim yalnızca uzak illerin ak benizli uygarlarına tanrının gönderdiği bir armağan olmuş... özdekten çıkıp "ülküsel bir yolculuğa doğru atılacaklar" olacaktık hani?.. kalıtımsal çürüklükler, edimlerimizle edindiğimiz deneyimlerin birikimselliği... tinsel sıyrılışımızı sağlamak şöyle dursun, bizleri gücü giderek artan bir derin deniz eğrimi gibi içine çekmekte... eğrim güçlü... eğrim sert!.. gün geçtikçe özdeğin "anıtsal aşılamazlığı" karşısında daha da küçülüyor ve tinsel, ülküsel bir yokoluşa doğru sürükleniyoruz. karşıduruşlarını yiğitçe yapmak yerine ödlekçe adsızlıklar ardına saklananlar çoğalıyor. bu bir savaşım değil. sırttan bıçaklayan gölgeler gibiler. söylenen sözlerin karşı-bedelleri yok. söyleyenler gölge olmuş. sağaltmak için bir yargıcı gibi kesip atamasak da... gölgeye karşı gölge olmasak da... dostlar, biz yine gem vurulamaz yağız kısraklar gibi koşturacağımız güzel güneşitliklerini arayalım... gölgeler kalsın. OKB
27-11-2014 13:39 (12)
11 nolu yorumu anlayan beri gelsin. Bazı yorumcular, yazdıklarını bir tek kendileri anlıyorlar. KBO
27-11-2014 14:34 (13)
Okumayı bilene muhalif kimliğin içsel ahlaki bütünlüğünü anlatan bir yorum olmuş olmasına da o kısrak olmamış orda. KOB
27-11-2014 19:35 (14)
12 nolu yoruma katılmamak elde değil... ayrıca buram buram güneş dil teorisi kokması da cabası.. HOHO
27-11-2014 21:01 (15)
11 no'lu yoruma... böyle bir yazı altında ayrılmış bir yorum "köşesine" bu "özgün kusmuğu" boşaltmak.. Onca yer varken... Evinizin ortasına, kurulmuş yemek masasına boşaltır gibi... Hem de bu ülkede... yer mi kalmadı? Ne tuhaf insanlar arasında yaşıyoruz.. Hem bu yazıyı oku, hem de böyle.. OGürsel
27-11-2014 23:36 (16)
Yoldan harbi çıkmış ve okuduğunu anlayamaz halde olduğunu iyiden iyiye düşündüğüm bazı site yorumcuları mevcut. Dialog Allah'ın sadece batı medeniyetine bahşettiği bir haslet sanki. Oysa güya burada bari daha temiz ideallerle birşeyler tartışacaktık. Ama insan evriminin genel genetik yavşaklığı ve bu kardeşlerin galiba kendi yaşamlarındaki garip tecrübeleri nedeniyle acaip ve sert bir girdaba tutulduk. Bu kardeşler muhalefet ederken iki basit gerçeği unutuyorlar: 1. Adın belli değilse bu kaypaklıktır, 2. Ad hominem'e girişmek belaltıdır. Mücadele ve muhalefet böyle olmaz. Siz isimsiz yorumlar yazmaya devam edebilirsiniz. Ama ben kaypaklığa mukabele etmem. Belaltı vuruşu ilk yapan da bu kardeşler. O zaman "bana fallus dedi yeağğ" diye bıcımaya da hakları yok. Şimdi neden bu yazıya bu yorum yapıldı daha açıklayıcı oldu mu sayın Gürsel? Muhalefet koheransı... esteban değil es-taban kardeşiniz hepinize iyi geceler diler. Aga, size bundan sonra cevap bile vermiyorum. Kıpss?! Mucuks
28-11-2014 01:04 (17)
16 Noya aman nolur cevap verme allasen, bunu saglamak icin elden ne gelirse yapalim korun istedigi bir goz allah verdi iki goz deriz, saglikli bi ruh halinden bunca sacmalik nasil dokulur hayretlik bisey. Selametle.
18-12-2014 23:34 (18)
Alev Alatlı sevdiğim bir yazar değil. Yine de sergilediği iktidar şakşakçısı tutum acı verdi, utandım. ***************** Türkiye’de muhalefet yok gibi. İktidardan daha ağır bir muhalefet sorunumuz var. Sadece politika da değil her alanda muhalefet yok olmak üzere. Medya’da, edebiyat dünyasında, sporda, eğitimde, bilimde, sanatta kısacası hayatın hemen her alanında muhaliflik azalıyor. Dolayısıyla aydın da azalıyor. Muhalifliğin yerini nemalanma, iktidara yanaşma, güce tapınma, ün budalalığı, para tutkusu, konum elde etme merakı, konfor düşkünlüğü, kariyerizm almış durumda. Bilim, felsefe ve sanat geriletilirse bunlardan beslenen muhalefet de geriler can ertan
18-12-2014 23:37 (19)
Bizim gibi ülkelerde ‘’gerçek’’ iktidar için tehdittir.‘’Gerçek’’ iktidarın bilinmesine inanılmasına izin verdiği şeydir.Gerçeğin tekeli iktidardadır. Bilgi değil kör inanç değerlidir.Merak değil biat saygındır.Araştırma değil itaat esastır. Öyle olunca da gerçeğe giden yollar tuzakla, kumpasla, işkenceyle, işsizlikle, sürgünle, itibarsızlaştırmayla doludur. Hatta ölümle doludur. *********** Aydın olmak bu yüzden her şeyden önce ‘’cesaret’’ istiyor. Aydın cesareti ne midir? Her türlü mistik teselliden uzak, hayatı olduğu gibi görme, göğüsleme cesaretidir. Bilgi için büyük bir sabırla düşünce emeği verme ve bu uğurda işten güçten olma toplumdan dışlanma cesaretidir. Ve bu bilgi birikimini çok tehlikeli olduğunu bile bile halkla paylaşma, halka yararlı kılma iktidarlara sunmama cesaretidir. ******************* Cesaret olmadan pek çok şey olabilirsiniz ama aydın olamazsınız. Aydın bir gazeteci, aydın bir romancı, aydın bir politikacı, aydın bir şarkıcı, aydın bir sporcu olamazsı
18-12-2014 23:38 (20)
Muhalefetini kapitalizme, iktidarın gücüne, her tür dinsel ve politik dogmaya yöneltmeden aydın olmak olası değildir. Gerçeği bilmek için ‘’tutkulu bir heyecanı ‘’olmayandan muhalif olmaz. Yada ‘’sahte muhalif’’ olur ki sahte muhalifler iktidardan daha çok düzenin sürdürücüsüdürler; ‘’gizli iktidar’’dırlar. Muhalifmiş gibi yapar, halkın kafasını bulandırır iktidardan nemalanırlar.
18-12-2014 23:38 (21)
İnsanbu.com’da Taylan Kara ‘’Sıfır Maliyet’le Muhalefet Yapmak’’ başlıklı çok güzel bir yazı yazmış. Kara’nın düşüncelerine gelecek yazılarımda değinirim. Yazıdan kısa bir parça aktarayım: ‘’Muhalif cenah ne kadar muhaliftir, iktidarın nesine muhaliftir, iktidarla nasıl bir ilişki içindedir, bunlara da bakmak gerekir. İktidarın iktidarını algılamada genelde bir sorun yoktur. Çoğunlukla görünmez olan, “muhalefetteki iktidar”dır. Çünkü en başarılı iktidar, “muhalefeti de fethederek” kurulur.’’ **************** Muhalefeti fethedilmiş bir ülkede yaşıyoruz. can ertan
18-12-2014 23:38 (22)
Bursa Haber Gazetesi...köşe yazım
19-12-2014 00:50 (23)
Hayır da yani bir de şu var: Bazıları bedel öder, doğru ama, o bedelin karşılığını fazlası ile alıp paraya pula tahvil etmek için öder. Birkaç yıl hapis yatmanın şöhretini, lüks bir yaşama çeviren çok kimse gördüm. Bedel ödeyenlerin de pek azı onurludur ve mücadelesini ilk günkü kararlılığı ile sürdürür. Bir de muhalif olmayanlar ama muhalifmiş gibi yapanlar var. Bunlar olan bitenlerden sızlanır dururlar. Ama sanki ol*an bitenleri kendileri dışında birileri düzeltebilirmiş gibi, bir "süper kahraman" bekler dururlar. "Mavi gözlüm nerdeeee" filan diye şarkı yaptıkları da olur bunların. Son olarak, örgütsüz bir muhalefet bir hiçtir. Güçlü bir örgüt için ise, heyecan veren ve kitleler sürükleyip kucaklaştıran bir ideoloji gerekir. SSCB'nin çöküşünden sonra, sol da moral olarak çökmüştür ve o günden bugüne kendini zorlayarak yapılan örgütlenme çabaları sonuç vermemiştir. GERÇEĞİ GÖRMEK LAZIM. Sosyalizm şu hali ile ne kimseye heyecan veriyor, ne de kitleleri sürükleyebiliyor.
19-12-2014 08:13 (24)
@23: Bedel ödeyen hapisteyken bu işin edebiyatını yapanların daha az bedelle bol kazanç sağlandığı acı gerçeğini görür. Çıkınca tahvil etme yollarını arar. Bu süreçte devrimin edebiyatı yapan bu yeni ortağı istemez. Onu liberal ilan eder. Az bedelle büyük devrimci olmak ister. Diğeri ise daha çok bilenir. Arkasını dayayacağı mesleği, sigortası da yoktur. Kitap yazar, reklama çıkar... Tuzu kuru devrimci ona karşı bir nefret dalgası oluşturmaya çaba harcar, ne de olsa yeni bir edebiyat sahası ortaya çıkmıştır. Gezi'ye katılmayıp sıcak evinde oturup, ekmeğini yemek isteyenler "zaten liberal hareketti, yea" diyor şimdi. Bunu gören genç bir daha sokağa çıkar mı? Hayatını kaybetme, sakat kalma, işsiz kalma riskini alır mı? Abileri, ablaları meslek sahibidir. "Yürü koçum" der arkandan gelmez. "Gezi başta güzeldi" der, sokağa çıkmaz. Her kuşak bunu görerek büyüyor. "Neden olmuyor?" sorusu kalıyor elde geriye. Hegel "güzel ruh" diyordu buna. "Yakınmaktan çıkar sağlayan insan" da diyebilirdi.G
19-12-2014 09:57 (25)
sızlanma, şikayet etme, ve bunu çok yoğun yapıp eyleme geçecek güçü tüketme...bu çok insan da var...bende de vardır...neden olmuyor sorusu nasıl olabilir sorusu...bunları önemsiyorum...yeni bir dili örgütlülüğü dayanışmayı yeni bilgilerin gelişmelerin ışığında bulma çabasını takdir ediyorum... sosyalizmin bu ülkede olamayacağına ikna mı olundu da durum idare ediliyor veya olabilirliği düşük mü bulunuyor da zamana yayalım deniyor yada olabilir görünüyor ama ülke dışından gelişecek mi sanılıyor...kapitalizmin her tür ayartıcılığı içinde solun bütün erdemliliğiyle var olabilmek müthiş bir kişilik gücü...can ertan
19-12-2014 09:58 (26)
24'ten devam: Çıkar sağlamak sadece nakitle olmaz. Herkesin nakit derdi yoktur. Düzenli geliri, işi, sigortası olan da tanınmak, onaylanmak yoluyla çıkar sağlar. Arkadaşları arasında "büyük devrimci", "senin gibi on kişi olsa", "teorisyenimiz", "hislerimizin tercümanı", "pikniğe, yemeğe ilk çağırılacak listesindeki", "aykırı, cesur abimiz", "gerçek edebiyatçı" gibi sıfatlara bedelsizce kavuşmak, halihazırda evi olan, aylık maaşı sorunsuzca hesaba yatan düzen karşıtı "devrimci" abimiz için bulunmaz nimettir. Bir de gazetede köşesi varsa dava adamıdır artık. O köşeden beyinlere değerli düşüncelerini zerk ederek ülkeyi, dünyayı kurtarabilir. Ne bedeller ödüyordur o köşede edebiyat yapabilmek için. Geriye bakıp "liberaldi onlar" tespiti yapmak için bedel öder. Her gazetede yazdırmazlar. Zaten karnı fazlasıyla doyuyor, hadi hobi demeyelim, tanınmak için yazarlık yapıyordur. İsmi yaptıklarından öndedir. Kitap okurken biraz hüzünleniyorsa vicdanı da rahattır. Faşistler, liberaller anlamaz. G
19-12-2014 10:04 (27)
Sayın G, dedikleriniz çok "doğru", ama çok genel, bunları herkes yazar, herkes tekrarlar, herkesin söyleyeceği şeyleri söylemek BOMBOŞ ve LÜZUMSUZ konuşmaktır, üstünüze alınmayın lütfen, ama böyle ortaya genel doğruları söyleyen milyonlarca insan var. Bize altına kendi ismini yazabilecek, suçladığı veya eleştirdiği insanları isim vererek, grup ismi vererek eleştirebilecek, somut ve kemikli konuşacak cesaretli yazarlar, yorumcular gerek. Saygıyla. Kaan Ars.
19-12-2014 10:24 (28)
Sayın Kaan Bey, ben bir çerçeveyi ortaya koyuyorum. Kişilere ve koşullara göre değişen doğru doğru mudur? Benim ismimi yazmam, doğruları değiştirir mi? Size "bakın doğru" diyorum, siz gösteren parmağıma bakıyorsunuz. Benim elimde hiçbir şeyim yok. Siz eğer birgün tanışırsak arkadaşlarınıza beni liberal diye tanıtabilirsiniz. Cesur olmadığımdan değil. Eğer katılırsanız eylemlerde önlere bakın. Ama ismimi ne kendim kullanmak, ne de başkasına meze yapmak isterim. G
19-12-2014 12:01 (29)
Sn. KA, 24-26 G kişisine çıkışmanız, iletişimi engelleyen bir uslup içeriyor. Artık alışıldı bazı kişiler isimsiz veya kısaltma ile konuşacak. Hiç yoksa düşüncesini ifade ediyor, zarar yok ancak siz kızgın hoca edasıyla atarlanıyorsunuz. Fransızlar buna 'bırakınız yapsınlar, bırakınız konuşsunlar' der hatta. slm. mh
19-12-2014 12:07 (30)
Burada zaten sadece editörlerin "atarlanma" hakkı yok. Diğerleri imzasız yazabilir, küfredebilir, belden aşağı muhabbet yapabilir, yazıyı okumadan sallayabilir, başka yorumcuya hakaret edebilir, her şey serbest. Bunlar olmasın demek şu andaki Türkiye ahlak düzeyine göre çok anormal. Bu "hoca" tavrı oluyor. Bırakalım leş gibi olsun burası da, eleştirmek ne kadar kolay! Burası emeğe saygısızlık cenneti. Bize AKP fazla. Daha kötüsü gelmeli. Gelecek de zaten. Haklısınız sayın mh. K.A.
19-12-2014 12:09 (31)
Bana "liberal diyebilirsiniz" derken kaan beyin beni liberal diye sınıflama keyfiyeti olasılığından bahsediyorum. "Ben liberalim, istediğiniz gibi liberal diyebilirsiniz" demiyorum. Eylemde önde olan liberal mi olur? Diyalog zor iş arkadaş. Tek cümleyi alıp yanlış anlayıp hüküm verebiliyorsunuz. Adımı söylesem ne yüz göz oluruz kimbilir. G
19-12-2014 21:38 (32)
Sn. KA, 30, Tam 'hoca' hem de Ofli Hoca zaviyesinden bizi direkt cehenneme mahkum ettiniz, AKP'den daha kötüsünün gelmesini hakettiğimizi, ettiğimiz iki kelime yorumdan ötürü, ve bunun da sayemizde olacağını söyleyerek. Sanba kurulunun atarlanma hakkı yoktur ki bu konuda halay başı sizsiniz, ancak imzasız yazıyı yayınlamaz, küfür-belden aşağı yazıyı sansürler, hakareti yayınlamayabilirsiniz. Yorumcunun en haksız eleştirisine bile, bağırarak aşağılamak yerine soğukkanlı yanıt vermenizi beklemek hakkımızdır. Steril bir 'itiraz istemem' cenneti için size AKP az. Siz de haklısınız sayın KA. mh
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210986
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.