Yine Orhan Kemal Roman Armağanı ve yine skandal – Bilmece (6)
Bir gazetemiz baş sayfadan bildirmiş. İçerde de geniş haber yapmış. Bilmecemizin fotoğrafı da aynı gazeteden. Haber başlığı ve spotu şu şekilde:
Necati Cumalı’ya verilen Orhan Kemal Roman Ödülü tartışmalara yol açtı. “Viran Dağlar”ın ardındaki ödül. Seçici kurul daha toplantı yapmadan, ödülü kimin kazandığı bir gazetede nasıl açıklandı? Orhan Kemal gecesinde ödül sahibi neden açıklanmadı? Ödül törenine Nurer Uğurlu dışında neden hiçbir jüri üyesi katılmadı?
Aynı sayfada aynı konuyu değerlendiren bir yazarımızın yazısından geniş bir bölümü aşağıda aktarıyoruz. Sonra üç sorumuzdan biri “kim bu yazarımız?” olacak.
Edebiyatın karşılıksız bir uğraş olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Bireyin kendi kendisiyle baş başa kaldığı sürece yarattıkları, kendiliğinden bir karşılık yaratıyorsa yaratır. Bunun için özel çabalar içinde bulunmak, sanırım edebiyatı doğasına uygun olmayan başka düzlemlere sürüklemek demektir. (…)
Bilindiği gibi, yazarın yaratıcı emeğinin karşılıklarından biri de ödül’dür. (…) Olumlu düşüncelerin ürünü olduğu besbelli. Gelgelelim, ödül bir kurum olmaya yüz tuttukça, giderek kendine kapanan bir kuruma dönüştükçe, amacından sapmaya da başlamış olmalıdır.
Şurada aykırı bir durum görmüyor musunuz? Kendileri yazar olan birileri, kim bilir hangi çetin uğraşların sonucunda yarattıkları yapıtlarını, kendilerinin değil de başkalarının değerlendirmesini bekliyor. Bu değerlendirme biçimlerinden biri olarak bazen de “ödüllendirme”yi. Dolayısıyla o edebiyat yapıtını değerlendirme, yargılama yetkesini kendinde gören kişiler, kurullar, kurumlar oluşuyor. Hangi ölçütlerin geçerliliğine dayanarak? (…)
Öznel niyetler ne olursa olsun, sonunda ödül bir kuruma dönüşmeye başlamış mıdır, artık orada çürüme başlamıştır. Ödül kurumunun doğasında içselleşmiş bu çürümeyi önleyecek bir güç görebiliyor musunuz? Kendi yaratım sürecine karşılıklar arayan ve aradığı karşılıkları kendince bulan bir süreç olarak görenler, ödül kurumundaki yozlaşmayı da baştan verili kabul etmek zorundadırlar. (…) Yarışma içinde gerçekleşen bir yazınsal yaratım süreci düşünülebilir mi?
Bütün bunlar, ödüllerin edebiyatın doğasıyla çelişen olumsuzlukları. Bu olumsuzluklara uğramadan ilerleme olanağı var mıdır? Vardır elbette, ama son örnek olarak bu yılki “Orhan Kemal Roman Armağanı”nda yaşanan olumsuzluğu düşününce, bunun ne denli güç olduğu da görülüyor.
Kısacası bir tek kurtarıcı kalmıştır elimizde: vicdan. (…)
Ödül kurumu, demek ki ödüllendireniyle ve ödüllendirileniyle olumsuz bir işlev görmeye başlamıştır. Kimilerinin kazanmak için yırtındığı o karşılıklar, artık çok önemli olmuştur olmasına, ama boşuna.
Edebiyatın gerçek ve katkısız karşılığı yalnızca zaman içindedir.
Konuya tamamen kaba sosyalist açıdan siyasi bakan bu sekter yazarımızın yazdıkları yetmiyor sanki! Aynı gazetenin aynı günkü sayısında bir başka solcu, dogmatik, sekter yazar edebiyat üstünden bize ahlak ve siyaset dersi veriyor!! Onun da yazısından bir bölüm:
Tarihin şu evresinde, Türkiye’de sanat ve kültür üstüne konuşmak, yazmak, düşünmek çok güçleşti. Çünkü bütün ortam, sanki, sanatı ve kültür boğmak için biçimlenmiş gibi. Belki de bu nedenle, inadına bu konularda düşünmek ve yazmak gerekiyor. (…)
Bireyselleşme, sanatın temelidir ve farklılaşmayı içerir. Gün geçtikçe farklılaşmayı reddeden, günah ya da norm sapması ya da suç gören, dolayısıyla onu yasaklayan bir kitle histerisi “kültürü” yaratıyoruz. Farklı olmamakla huzur buluyoruz.
Her şeyin ölçüsü “başarı”. Bunun parayla ifade edilir bir başarı olması gerekiyor.
Gösterişli tüketim yapmak durumundayken yapamıyorsak, adamdan sayılmıyoruz. Bu ortamda, bu yapıya kendini uydurabilen, değerinden çok fiyatı olan sanat ürünleri veya sanat biçimleri yaşayabilir – zenginlerin aynı zamanda bir yatırım olarak düşünüp satın aldıkları pahalı resimler gibi.
Doğal olarak her şey yüzeyselleşti. Herhangi bir şeyle uzun uzadıya ilgilenecek vaktimiz yok. Medyada sözlüsü ve yazılısıyla cehaletten geçilmiyor. (…)
Hayat kan revan içinde. Cinayeti kanıksadık. Bu ortamda sanat ve kültür…
Ama, evet, bu ortamda sanat ve kültür! (…)
Egemen yapılanmalar, sanata ve kültüre eni konu düşman. Dolayısıyla ortam, böyle değerleri ciddiye alan insanları otomatikman marjinalize ediyor. Ama marjinallik, sanat için zorunlu olmasa da, hiç alışılmadık bir varoluş biçimi değildir: Tarihten de çok iyi bildiğimiz gibi, çığır açan sanatçılar ve akımlar marjinal kuytuluklardan doğmuştur.
Ve sanat eleştireldir. Hayatının başlıca kaynağı içerdiği eleştiridir. (…)
Bu dönemde, belirli değerleri hâlâ değer sayan insanların, bir ahlâk ve erdem cephesi oluşturması gerekiyor.
Aslında her dönem gibi, bu da uzun vadede geçici. (…) Verdiği insani zararın, yarattığı insani kirlilik ve değer erozyonunun uzun vadede giderilmesi, böyle bir cepheye ve elbette onun merkezindeki sanat ve kültür etkinliğine bağlı olacaktır.
Şimdi SORULARIMIZ: Bu gazete hangi gazetedir? Birinci yazar ve ikinci yazar kimlerdir? Tabii, bunu bilene de kitap hediyemiz olacak.