Bir şeyi içinde yaşarken veya o şey yeni bitmişken tüm boyutlarıyla göremezsin. Bu, sadece o şeyin heyecanına kapılmandan değildir. Bahsi geçen fenomenin sonraki sonuçlarını da görmen gerekir. Adama sormuşlar: "Fransız İhtilali'nin etkileri nelerdir?" "Bunu değerlendirmek için erken" diye yanıtlamış. O kadar da değil elbet.
Psikologlar bizi iyimserliğin muhtemel olumlu sonuçları konusunda çok fazla dolduruşa getirdiler. Yapılan birçok araştırma gösteriyor ki, fazla iyimserlik fazla kötümserlik kadar zararlıdır başarı için. Her şey dozunda tutulmalı.
Bu güne dek Gezi (Haziran) hareketi hakkında muhalif cephede binlerce değerlendirme yapıldı. Büyük çoğunluğu onu yücelten, göklere çıkaran, fazlasıyla iyimser yorumlar. Oysa ben dışarıdan sanırım daha gerçekçi gördüm meseleyi. Bu neydi diye sorarsanız, aslında aynı anda birçok şeydi, her şeydi. Ama en çok bir liberal başkaldırıydı.
Hani bir portakal devrimiydi demek istemiyorum, iç dinamik çok baskındı, bir dış etki varsa, bence sonradan sınırlı ölçüde gerçekleşmiştir. İktidar bu konuda da yalan söyleyip duruyor.
Fakat oradan genç bir bakış, genç bir hareket çıkmadı. Geziye çok büyük oranda genç katılmıştı halbuki. Birkaç ayda yaşlanıverdiler.
Niye derseniz, bir yerde sorun genel. Dünya gençliğinin ütopyası çok zayıfladı. Sosyalizmin fiyaskosu bunda bir faktör. Özgürlüktü, cinsel devrimdi, anarşizmdi falan, bunlarla da bir yere varan görülmedi. Bir Chavez'le, bir Küba açık hava müzesiyle hayal kurulur mu? Kurulmuyor.
Komünist parti ikiye bölündü dediler, gençler başkaldırdı dediler, oraya dikkatimi yönelttim. Yok, onlar da yaşlı. Duruşları yaşlı, söylemleri yaşlı. Olmamış. Bir de Birleşik Haziran Hareketi diye bir şey çıkmış ki, emekliler kahvesine benziyor. O hiç olmamış.
Bir de bizim gençlik ideolojik olarak liberal. Problem galiba o. Ben de liberalim, otuz beşten sonra liberal oldum iyice, buna niye problem diyorsun diye sorabilirsiniz. Problem şu: Liberalizm erken yaşlandırır. Jakobenlik ve halkçılık diri ve genç tutar. En azından genç işidir, botoks sağlar.
Objektif bakıyorum gençliğe, ulusalcılarda bile halkçılık göremiyorum. İçten içe batı kültürü hayranılar, ne içi, dıştan da bunu gösteren çok. Siyasette bakıyorsun bin bir komplo teorisi, emperyalizm, CIA lafları; ama hayatı portakal devrimi hayatı. Sözde bir milliyetçi, bir ulusalcı, şöyle sosyalist; şuuraltı dünyası şırıl şırıl kapitalist.
Gezi de böyleydi. En öne çıkan duygu neydi: "Tayyip, AKP senden nefret ediyorum!" ve bir de "Hayatıma karışma!". İkisi de önemli, bence ikincisi daha önemli. Ama hayatıma karışmanın tercümesi sosyalizm veya milli hükümet değil, liberal özgür yaşamdır. Bu böyle, sen istediğin kadar farklı fal yorumları yap!
Şimdi genç gibi hareket eden bir radikal İslamcılar var, bir de Kürt gençliği. Dine ve ırkçılığa geri dönüş, en alt şuur katmanlarımıza. Onlar da çağ anlamında çok ihtiyarlar. İhtiyar ve acımasız, önceki yazımda anlattım.
Nedeni aşağı yukarı kanımca bu, çözümü nedir? Bilemeyeceğim, onu siz düşünün, bulun. Çünkü ben böyle de iyiyim, yaşlı ve az çok huzurluyum.
Sansür iyidir
Kaan Arslanoğlu kardeşim "sol sansür"le ilgili değerli bir çalışma yapmış. Birçok maddesine katılıyorum, belki hepsine. Ama ıskaladığı temel bir şey var ki, yazının bütününü yeniden gözden geçirmeli, çünkü bütün maddeleri geçersiz kılabilir.
İki soru: 1- Okur ne istiyor? 2- Bu informasyon sağanağı altında en çok okura nasıl ulaşılır?
Bir kere okur sansürle ilgilenmiyor, zaten fazla bilgi var, kendisi de sansürcü. O zaman sansürden yakınanı ne yapsın! İkincisi, okur net bilgi, görüş ve yorum istiyor. Burada bir birlik ve netlik yoksa okurun ilgi göstereceği şüpheli. Madem Kaan evrimci psikolojiden yana, bunu bilmesi gerekir.
Kimse bir sitede bin fikir akımı yarışıyor, tartışıyor diye ona üşüşmez. Buraya üşüşüyor mu? Kazaen b D vitamini tartışması açtım, tıpla ilgilenmeyen okurların birçoğu kavga gürültüden kaçtı.
Hem bir şey söyleyeyim mi, bir yayında ne kadar yazar var, o kadar sosyal tembellik olur. Yani her yazar kendi yazısıyla, kendi yorumuyla ilgilenir. Gazete ne kadar okunuyor okunmuyor, yayılıyor mu yayılmıyor mu, ne kadar çokluk o yokluk görünür elini taşın altına sokmada.
İnsanlar tartışsın diye işini gücünü bırakır, gece gündüz emeğini, paranı sakınmazsın; sonunda yine sen kötü olursun. Kuraldır, şaşmaz.
Başarı için farklı bir paradigma öneriyorum. Hazır bir kitle seç, onun hoşuna gidecek renkli şeyler yaz, tek tip ol. Başarılı yazarlara bakın, başarılı gazeteleri örnek alın, böyledir.
Bir düşünün, tartışın derim. Bu yazıda sağlık önerisi yok, yer doldu.
Koral G. Yunuk