Yerlisi yabancısı, irisi ufağı, orijinali çakması ne yapıyorlar? Peki biz ne yapıyoruz?
Onlar giydiriyorlar. Biz giyiniyoruz. Bu kadar basit. Soygun düzeni kurmuşlar. Soyup soyup giydiriyorlar. Giyinip gidiyoruz…
Üstümüzü örtmemiz lazım mutlaka.
Emekli yazar, müteveffa edip Kaan Arslanoğlu’nun anısına 19 yıl önceden bir makalesi. Aralık 1994’de yazdığı bu fıkra İnsancıl Dergisi’nin Ocak 1995, 51. sayısının kapak yazısı olmuş: “İhtiyaçların giderilmesi konusunda hiç çekinme, hatta isteklerini artır. Bugün herkesin dilinde bu var. Özgürlük böyle anlaşılıyor.
On yedi bini aşkın faili meçhulden, binlerce hak ihlaliyle kökten hesaplaşma adına 12 Eylül güya yargılanacak kadar reddediliyordu.
Oysa, 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerinin, cezaevlerinin, sorguların, imha gayretlerinin sonucu olarak sürgün koşullarının hâlâ devam edebilmesindeki mutlaklığın zihinlerdeki yeri son derece
İlerihaber.org, kültür sanat bakımından, siyasal olarak durduğu yerin çok çok daha gerisindedir. Aşağıdaki kültür-sanat haber örneklerini ilerihaber.org’a değil de Radikal Kitap'a yerleştirseydiniz hiç kimse bunların sosyalist bir haber sitesinden alındığını anlayamazdı. Bu haberlerin burjuva kültür-sanat aygıtlarındaki haberlerden en
2. Melek: Fakat her şeye haddinden fazla sert müdahale ettiniz? Fazla yasakçıydınız. Biraz oluruna bıraksaydınız daha kötüsü olmazdı, iyisi olurdu.
Kemal: Ben bir Gandhi değilim. Burası da Hindistan
Erdoğan: (Devamla) Fatih Sultan Mehmet, atamız ne demiş “Ormanlarımdan bir dal kesenin kellesini keserim.” Ona işler kolay. Nasıl yapıyordu padişahlar da dirlik düzeni sağlıyordu, odun keser gibi kelle
"Haksız bir davranışla ve sadece kaba kuvvete dayanarak hareket edenlere karşı tarihe geçecek bir örnek olması için, her yola başvurarak yaşamım pahasına bile olsa direneceğim."
Şili faşist ordusunun Amerikan hizmetkarı darbesine karşı Salvador Allende'nin 11 Eylül 1973
Marcel Reich-Ranicki, son dönem Alman edebiyatının en popüler ve en korkulan eleştirmeniydi; bir tür “pop yıldızı”. Kitapları milyonlar satan Polonya asıllı bu Alman eleştirmen- uzun bir hastalıktan sonra 18 Eylül 2013’te, 93 yaşında, öldü. Acı yüklü bir öyküyle
Okuyucu kayıtsız şartsız saygın mıdır? Okuyucu neylerse güzel mi eyler, her yaptığı işte derin kerametler mi aramalıyız?
Saçma sapan bir kitap gördüğünüzde, oturup bu metnin yazarını eleştiren bir metin
Karl: (Konuşmasını sürdürür) Denizanası benzetmesi yapmıştım ya işçi sınıfı için, kendi ortamları içinde de böyleler. Hangi ortam içindeyse o ortama dönüşüyorlar. İşçiler bizzat kapitalizmler, sistemin kendisiler. İşçi sınıfı
Geçtiğimiz bayramda soL Dergisi’nin özel nüshasında önemli bir yazı yayınlandı: Rezidansa karşı sosyal tesisler (Yıldız Koç) (1). Yazıda, Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyetler Birliği ile kurulan yakın ilişkilerin bir ürünü olarak inşa edilen sanayi tesislerinin bünyesinde
Şimdi ben de bir “ödül” hem de “prestijli bir ödül” öyküsü anlatmak için yazıyorum bu yazıyı.
Bildiğiniz gibi Duygu Asena 30 Temmuz 2006 tarihinde öldü; hemen dört gün sonra P.E.N Türkiye Merkezi'nin o günkü yönetim kurulu toplanıyordu. 03.08.2006
Karl: Paşa paşa! Gelip geçici başarılara tevessül etsem ben de kendimi başarılı sayardım. Sonunda siz de başarısız oldunuz. Zaten o yüzden burada toplanmadık mı! Ben temelli çözümler üstünde
Siyasette sol liberalizmi görmek çok zor olmasa da, kültür-sanat alanında yaygınlığını ya da sinsiliğini algılamak hiç de kolay değil. Türkiye sinemasında çok uzun zamandır “festival filmleri” olarak kodlanan anlayış üzerinden tartışmalar dönüyor. Kendini gişe filmlerine karşı, cefalı ve kahramanca
Rahatımızı fazla bozmayacak bir tutum içerisinde çağdaş yaşamın yıkımını izliyoruz.
Yoksa, hiç değilse birkaç yıl içerisinde farklı mücadele anlayışlarını hayata geçirmek ve bunların altyapısını oluşturmak mümkündü. En başta, hukuk mücadelesi için bile çok yaratıcı yollar bulunabilir. Her gün on
Real Madrid Galatasaray maçını İhsaniye metro istasyonu yakınlarındaki, daha çok Balkan göçmenlerinin müdavimi olduğu bir restoranda, genç arkadaşlarım Ufuk Yüksel, Ferruh Orbay, Umut Hilaloğulları ve Ceyhun Yenilmiş’le izledim.
Özlemişim ev dışında
Düşünmek zor bir eylemdir. Genellikle sadece düşünür gibi yaparız. Doğru düşünme zihnin olgunlaştırılması için çok yoğun bir çaba gerektirir ki bunun başında bilgi üzerinde düşünmek (bilgi ya da bilim felsefesi), bunu takiben de dil ve matematik gelir. Dil
Rachel Corrie, insanın bir çeşit “aşırı hali”, insanın “aşırı insanlaşması” dır. Büyük bir olasılıkla hepimizin içinde bir yerlerde bir “Rachel Corrie hali” var; bazılarımızda hemen elimizin altında, bazılarımızda ise çok derinlerde gömülü ve fazla kullanılmamış olarak... İnsanlaşmak
İlk olarak, sanırım bundan on sene kadar önce, Beşiktaş’tan Ortaköy’e yürürken denk gelmiştik. Ayakkabı boyacısı küçük bir kardeşimiz boya sandığını düşürmüş, boyalar ortalığa saçılmış; kendisi cam kırıkları arasında yere çömelmiş, başı önünde
Bazen de böyle görünüyordu. Ne denli uğursuz, ne denli lanetli bir bulutlanma… zaten izliyorsunuz, ayrıca açıklamaya gerek yok sanırım. Kainatın hakimince yaptırılan çözümlemede bu meşum dumanın maddeden çok
Kemal: Güç bela bir denge yakalamıştık, düşmana karşı direniş için zor bela bir birlik sağlamıştık. Yine de her şey pamuk ipliğine bağlıydı. Bolşevik cereyan çok güçlü esmeye başlamıştı
Ne kadar engellemeye çalışırsanız çalışın "doğru" denen şey, yeşil sürgün gibidir, taşı-betonu deler kafasını bir yerden kaldırır.
Bundan 15 yıl önce Ahmet Aydın Hoca'nın sözlerini işiten hekim arkadaşlarımız, diyetisyenler, aydınlar gülüp geçiyor, üsteleseniz alaya alıyorlardı. Bilimi cebe attıklarını,
Stanislaw Lem’in ilk okuduğum kitabı, bir arkadaşımın “bu adam tam senin adamın” diyerek verdiği Gelecekbilim Kongresi idi. Bu adamın niye “benim adamım” olduğunu o sırada da daha sonra da sormadım. Ama gerçekten de “benim adamım” olduğu doğruydu.
Siyasi mizahi tefrika romanım “Kayıp Devrimin Öncesinde” soL gazetesinde 17 Mart tarihinden itibaren günlük olarak yayımlanmaya başladı. Roman giriş yapmak bakımından zorunlu olarak art arda makaleler ve denemeler gibi başlamakla
Ocak 2010'da çıkan "Evrim Açısından Devrim" adlı kitaptan bir bölüm aktarıyoruz sizlere: İnsanlığın evrimsel yolla ilerleyerek bir yere kadar ulaşmış akıl düzeyi, taş devrinin ilkel kabile yaşamını başarıyla sürdürebilecek kadar gelişmiştir. “Uygarlığı” yaratan, bu aklın yan ürünleridir. Kalabalık
Orhan Kemal Roman Ödülü’nün Hamdi Koç gibi Orhan Kemal ve toplumcu gerçekçilik karşıtı bir yazara verilmesi bir cüretti. Orhan Kemal’in sanat anlayışı hiç bu kadar ağır bir ideolojik saldırıya uğramamıştı.
OLGU 1- AKP iktidarı "aklığını" öne sürerek oy alıyor halktan. Oysa siyasi ve ekonomik lider kadrosu başta başbakan olmak üzere abartılı ölçüde zenginleşti 11 yılda. Bugüne dek pek çok yolsuzluk iddiası ortaya atıldı, mahkemeye yansıyanlar bile örtbas edildi. Şimdiyse
Cumhuriyet Kitap ekinde bu hafta çıkan Sadık Aslankara yazısı. Kitap tanıtım yazılarıyla eleştiri yazısı arasındaki farkı anlamak isteyenlere birçok ipucu içeriyor. Usta eleştirmen bir şeyin altını çiziyor: Tefrika roman bir ilk değil elbette, ama güncel yazılmış, güncelin günü gününe romana girdiği
İmralı’daki zatın kimlerle neler görüştüğü, karşılıklı ne sözler verildiği tamamen meçhul. Kandil’deki şahısların da ABD ile neler görüştüğü, karşılıklı ne sözler verildiği bilinmiyor. Selahattin Demirtaş’ın bunlardan ne kadar haberdar olduğu, “liderliğinin” kimlerin iki dudağı arasına sıkıştığını da kimse
Kemal: Ama ben asker adamım. Benim ailem yoktu, olmamıştır. Benim ailem kışlaydı, bütün memleket benim kışlamdı. Benim anladığım mücadele buydu. Dişe diş mücadele. Cesarete dayanan kurnaz siyaset. Sonra
Düzce Diyabetik Çocuklar Derneği’ne bağlı Amasralı bir inisiyatif geçtiğimiz hafta Amasra’da yemekli, çaylı bir toplantı düzenledi. Amasra Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen toplantıya Bartın ve Ereğli’den de diyabetli çocuk ve yakınları katıldı. Deniz kenarında afiyetli, neşeli, gezintili, eğitimli üç saat…
Ülke baştan aşağı Leonard Zelig kaynıyor. “Zübük” de diyebiliriz, ama o karakter çok demode kaldı. Çağımızın siyasisi bambaşka:
Gezi eyleminde, HES direnişinde Türk bayrağı sallar, Kobani eylemlerinde onu yakar.
Gezi’de, HES’te, Validebağda CHP’liyle omuz omuzadır, kendi mekanına gelir, “CHP sol
Karl: Olguyu öncelikle ekonomik temelli görüyorum. Türkiye'de hırsızlık patlaması, terbiyesizlik patlaması yaşandığı doğru. Birazcık bakınız, bunun toplu olarak sistemden, tek tek bireyler açısından da çıkarlardan kaynaklandığı apaçık görünecektir.
Kayıp Devrimin Öncesinde adlı tefrika roman soL gazetesinde her gün yayımlanmaya devam ediyor. Dünkü bölüm de Türkiye’deki son siyasi haller ve barış süreciyle ilgiliydi. Bakalım bazı akiller televizyonda neler konuşmuşlar:
Vallahi de Hükümeti devirmeye yönelik değil, billahi de siyasi partiler yok bu işin içinde! Enver Aysever’in “Aykırı Sorular”ını izledim Levent Üzümcü’yle, bir de Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölge”sini. Eylemlerden izlenimleri böyle, öyle görmek, göstermek istiyorlar.