Editör Notu: Nebil Yılmaz dostumuz bu şiir-eleştiriyi Gezi Kalkışması başlamadan önce yollamıştı. Malum teknik sorun nedeniyle elimize geç ulaştı, şimdi yayımlıyoruz. Şu hareketli günlerde sırası mı diyebilir bazı okurlarımız. Yazarımız
Heladan hane, insandan nane olmaz.
Hani sağımıza bakıyoruz, solumuza bakıyoruz, konuşmaları izliyoruz, tartışanlara kulak veriyoruz. Salaklık haddi aşmış, karaktersizlik bentleri patlatmış. Bir cümleyi bile anlayamıyorlar, tek tümceyi bile dürüstçe yorumlayamıyorlar. Bu insanlar iki romandan hangisi iyi, iki
Şike soruşturması kapsamında yapılan sayısız dinlemeden birinin tape kayıtlarını okuyorum. Ünlü bir futbolcuya eski büyük kulübü yeniden talip oluyor. Henüz sezon bitmemiş, bir de üstüne, oyuncunun mevcut takımı transfer olacağı büyük takımla önemli bir maça çıkacak.
Öyküyü ve sonunu,
Karl: Bırakın canım Kemal bey, benim amacım dünyayı değiştirmekti. Dediklerim çıkana dek kıyamet kopacak, takmışım o yönteme. Yazıklar olsun, açıklayıcı filozof derecesine düştüm ya, aşağılar dururdum adamları. Yuh
Düzce Namık Kemal İlköğretim Okulu’nda kahvaltı kalitesi üstüne eğitici bir yarışma düzenlendi. Kendini sağlıklı beslenme dostu ilan eden okulun yıl sonu şenliği kapsamı içinde bu dostluğu kanıtlayan bir etkinlik düzenlendi.
Dilde kısırlaşma ciddi bir bilinç daralması sorununa yol açıyor. Ne yazık ki televizyonlar, gazeteler, gazete köşe yazarları ve hatta edebiyatçılar dil tahribinin başta gelen suçluları. Bir sözcük moda haline geliyor,
Karl: Denizanalarını görürsünüz suda. Muazzam gizemli bir halleri vardır, başka bir dünyayı çağrıştıran olağanüstü güçlü şekilleri… İşçi sınıfını onlara benzetiyorum. Fakat…
1. Melek: İşçi sınıfını
Lemaire’in belirttiği boyutta özne, arzusunu tam olarak ifade edememesi dolayısıyla kendisini eksik bir varlık olarak algılar. Arzulayan bilinç kendisinin ne olduğunu bilme arzusundan da kaçamaz. Fakat kendisini bilebildiği anlarda, yaşamı
İnsanbu’da, sayfanın sağ alt bölümlerinde şiir, öykü, roman kutularımız var. Buralarda yayımladığımız ürünleri nasıl yapsak da insanlara okutsak diye düşünüp duruyoruz. Nihat Ateş bu amaçla bir yazı gönderdi.
Bölümü ortaya
“Auschwitz duygusu”nun benim için ilk algısı donmuş ayaklardır. Tarihte gerisin geri bakarak Auschwitz’i kim hazmedebilmiştir? Yapılanların korkunçluğu, insanın bu derece alçaklaşabileceğine inanamamak olayları idrak etmeyi zorlaştırır: ama gerçektir işte.
Birkenau’da mart ayında atkı, bere ve eldivenlerimle son derece kalın
CHP’nin Sivas belediye başkan adayı, İnsan BU yazarlarından, aynı zamanda Tıp Bu Değil kitabımızın her iki cildinin yazarlarından biri olan Gülümser Heper. Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Heper uzun yıllardır siyasete yakın, siyasetin içinde yaşayan bir hekim. Seçilmesi durumunda,
Uyku hastalığı Türkiye’de görülmediğinden pek tanıdığımız bir hastalık değil. Sağlıkçı olanlarımız bu hastalığı genel kültür bağlamında bilir, fakat sınavlarda ülkemizde görülmeyen bu hastalığa ilişkin sorular soran hoca sayısı da az değildir. soL Gazetesi’nin 2 Mayıs 2014 tarihinde yayınlanan
Ekim Devrimi üzerinden 96 yıl geçti. Bu yazıyı kaleme almaya karar verdiğimde şöyle bir düşündüm, neredeyse 14–15 yaşımdan beri Ekim Devrimi’nin yıldönümlerini kutlamışım…
Ekim Devrimi ile ilk kez yetmişli yıllarda lise sıralarında tanıştığımı anımsıyorum. O yıllarda böyle “önemli” günler çok büyük coşkuyla kutlanırdı.
Ego, yaşantımızda egemen olan gücün öfkesini üstüne çekmeden yaşayabilmek için, onunla uzlaşarak onun kurallarına göre kendini biçimlendiren, tabiri yerindeyse kaypak bir yapıdır. Ego çoğunlukla kendi çıkarlarını gözetecek biçimde işlevini sürdürür. Ama bu işlevi
Kökeni demos, yani halk olan demokrasi terimi, eski Yunan’da sadece vatandaşlık hakkına sahip olan kimselere oy verme hakkı tanıyan bir yönetim biçimi olarak sahneye çıkmıştır. O dönemde kölelerin ve kadınların oy verme hakları bulunmuyordu. Bu nedenle kent devletlerinde
“Yalan evrenselleştiği zaman doğruyu söylemek devrimci bir eylemdir.”
G.Orwell /
Burjuva demokrasisi apaçık şiddet ile rıza imalatının aritmetik ortalamasıdır. Burada “rıza” nın oranı ne kadar fazlaysa o kadar burjuva demokrasisi
“Çözüm Süreci Bana Umut Veriyor” başlıklı yazıma bazı yakın dostlardan gelen tepkiler bir kez daha ve cidden umut kırıcı. En açık seçik yazılmış, en basit ve kısa tutulmuş makaleler, konuşmalar
Merhaba site ahalisi! Soğuk bir kış vakti yine birlikteyiz. Kestane kebap, yemesi sevap mevsimi neticede. Mandalina kabuklarını da sobanın üstüne koyun ki cigara kokusuyla kaplı odalarda ciğerler azıcık bayram etsin. Öncelikle öğrenmek istediğim bir husus var. Herkes ağzına
Felsefeyle Terapi (Felsefe Yoluyla Kişisel Gelişim) adlı kitap Andreas Mussenbrock’ca yazılmış, Nafer Ermiş Türkçeye çevirmiş. Büyülüdağ Yayınları Kasım 2013’de çıkarmış.
Kitaptan alıntılarla eseri tanıyalım
Felsefe, bir terapi yöntemi olabilir mi? Anlam ve yönelim arayışında, günümüz insanına yardımcı olabilir
Gecenin sessizliğinde ben bu yazıyı yazmaya otururken dünyanın birçok yerinde -tabii benim ülkemde de; kadınlar, işçiler, köylüler, memurlar, sermaye sınıfı hariç bütün toplumsal katmanlar- insanlar ağır bir saldırı altında. Gecenin bu saatinde, küçücük odalarında bazı öykücüler, içinden geçtiğimiz
Bu sitede çıkan edebiyat yazılarımın çoğu “Vasat Edebiyatı 101” başlığı altında yazıldı ve şu ana kadar hep olumsuz örnekler incelendi. Edebiyat ya da roman adı altında ortaya çıkan, son derece sistemli bir şekilde topluma pompalanan, toplumun kültürel
Ne kadar yetenekli ve ne kadar iyi bir ressam olursanız olun, artık yeni bir Picasso, Dali ya da Van Gogh olma şansınız hiç yok! Ya da ne kadar mükemmel bir yontucu olursanız olun; ne Michelangelo olabilirsiniz, ne de
Postmodernizm ile ilgili bir önceki yazıma gelen postmodernizmi postmodern bir dille eleştirdiğim eleştirilerinin birleştikleri nokta, bireyi ilişkilerin simgesel evreni, yani dilin evrenindeki yeri içinde tanımlamaya itiraz ile ilgili idi. Ancak
Hem çok gündemdeymiş gibi görünen, hem de hiç hak ettiği ölçüde gündemde yer almayan bir konu: Genetiğiyle oynanmış tohumlar... Konuyla ilgili kısa tarihin olaylarını, belgelerini incelediğinizde hayretlere düşüyorsunuz, kapitalizmi-emperyalizmi bundan iyi anlatan sosyoloji veya ekonomi-politik dersi
Yazarımız Şule Süzük’ten anlamlı bir eser: Orhan Pamuk romanlarındaki kadınlar hakkında sosyalist-feminist açıdan ciddi bir inceleme Kalkedon yayınlarınca kitaplaştırıldı. Okumanızı öneririz. Kitap hakkında ilk tanıtım yazısı aktuel.com.tr de yayımlandı. Size bu yazıyı aktarıyoruz:
Pamuk Kadınlar, Orhan
İnsan dendiğinde anladığımız şey bir insanı ne kadar yansıtır? Bütün insanlar gerçekten de aynı türde midir? On yaşındaki kız çocuklarıyla fuhuş yapmak için Tayland’a giden Avrupalı “insan”la, Filistinli bir ailenin evinin yıkımına engel olmak isterken greyderin altında kalarak
Büyük Kültür Devrimi’nin zirve noktasında Çinliler, tabiatı değiştirecek muazzam bir işe koyulma cüreti gösterdiler. Tüm sinekleri imha etmeye karar vermişlerdi. Dayanışma ruhları öylesine güçlüydü ki bunda da başarılı oldular. Bir süre için, bu can sıkıcı yaratıkların olmadığı yaz
Utanç! Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir. I. Bergman.
Türkiye’de okuduğu en derin roman Da Vinci Şifresi olan yüzlerce akademisyen, hakkında eleştiri yazısı yazdığı kitabı okumayan eleştirmenler vardır. Ülkemizde rezil olmanın hiçbir yolu yoktur. “Halk okumuyor” diyerek “geyik yapmak” kolay.
Bugünlerde herkes futbolla yatıp futbolla kalkıyor. En çok da tekeller ve adamları futbolla ilgili. Bir süredir en ilgisiz mamullerin reklamlarında bile insanların futbol ilgisini sömürme utanmazlığını izliyoruz. Sömürü ve yağmacılıkta
İnsan korkunç bir mahluk, iğrenç bir yaratık. Bir bölümünün aşırı gaddarlığından kaynaklanmıyor iğrençliği sadece. Korkaklığından veya çıkarcılığından ötürü yalana bir bütün olarak ortaklığından kaynaklanıyor şeytanlığı. Şeytanı dışarıda aramaya gerek yok, insandan iyi şeytan bulamayız. Kanla ve yalanla beslenen varlık.
Şimdi de Suriye'ye
İp “göktekiler” için bir noktadan sonra koptu. Ülke üstündeki yalan bulutu iyice belirginleşince. İktidar partisinin mitingine katılan mütedeyyin bir kadın milyonların gözü önünde Başbakan için “onun g..nün kılı oluruk” dediğinde…
Sanatçıların sanata nasıl başladıklarına dair sorusuna verdiği yanıt nasıl hep “çocukken” oluyorsa, Mürekkepbalığı dergisinin çıkış öyküsünün yanıtı da hep aynı: “Birkaç arkadaş bir araya geldik...” Evet bu kez de birkaç arkadaş bir araya geldi ama bu kez farklı
Fenerbahçe ülkenin en geniş bütçeli iki takımından biri, aynı zamanda Avrupa’nın birçok tanınmış kulübünden zengin. O halde Aziz Yıldırım, Aykut hocayı en azından Türkiye’nin en iyisi olduğu için mi görevde
Gerçi elli kadına bir erkek düşecek olması da bir kıyamet alameti, fakat bu şekilde değil. Bir kere burada yüzler gülüyor. Gerçek kıyamet durumunda yüzler gülemeyecek. Üstelik